30 Eylül 2015

Osmanlı sultanı arabaların sokaklara girmesini yasakladı, trafiği çözdü!

Osmanlı sultanı İbrahim’in sinir hastası olduğunu yazar tarih kitapları. Doktorlar sultanın rahatlaması için hareket etmesini ve bol bol gezmesini önerirler.
Arabasıyla gezmeye çıkan Sultan İbrahim zaman zaman İstanbul’un dar sokaklarında trafikte kalır.
Trafikte kaldığı zaman araba içinde sıkıntılar yaşayan Sultan İbrahim sinirlenir ve şu emri verir:
Bundan böyle arabalar İstanbul’a girmesin, bir kişi bile arabaya binmesin, şehir içinde bir daha araba görmeyeyim.”
Bu emri uygulamayan bir vezirin canından olduğu söylenir ama yasak Sultan İbrahim’in tahttan indirilişine kadar yaklaşık bir yıl sürer.
Ne dersiniz? İstanbul’un çile çektiren trafiğini çözmek için Sultan İbrahimler mi gerekli?
--------------------------------------------------------------------
Kaynak: İstanbul’un 100 Önemli Olayı kitabı

23 Eylül 2015

Tıp faciasından Türkiye'yi koruyan bilim insanı: Ord. Prof. Aygün

Günümüzde hemen hemen herkes gebelik sırasında geçirilen bazı hastalıkların ve uygulanan bazı tanı metotlarının ve tedavilerin hem anne hem de çocuk için olumsuz etkilerinin olabileceğini biliyor. Ne yazık ki insanlık bu bilginin bedelini çok ağır bir şekilde ödemiştir. Bu bedel, tarihteki en korkunç tıbbi trajedinin adıdır.
www.stetuskop.com sitesinde okuduğum bir yazı dikkatimi çekti. Bugün ağız, burun kıvırarak anlatılan tek parti döneminin, ne değerli biliminsanları yetiştirdiğini bir kez daha gördüm ve paylaşmak istedim. Ord. Prof. Dr. Süreyya Tahsin Aygün'ü tanımak, O'nu gençlerimize tanıtmak zorundayız. Çünkü bu ülkenin hayallerinin peşinden giden genç nesillere ihtiyacı var, kafa sallayıp ezber yapanlara değil.  
Aşağıdaki yazının çoğu ve fotoğraflar belirttiğim siteden alıntıdır. 

Almanya'da 1954 yılında tesadüfen bulunan ve hayvanlar üzerinde yapılan testlerden sonra 1957 yılından itibaren 1960'a kadar kullanılan Thalidomide etken maddeli ilaç, yüzyılın tıp faciasına neden olmuş. Özellikle hamile kadınların kullandığı ve 46 ülkede mucize ilaç olarak tanıtılan ilaç, 'yüzgeçli bebekler'in doğmasına yol açtı. Çeşitli ülkelerde 10 binin üzerinde bebek bu ilaç nedeniyle sakat doğdu ve kısa bir ömür sürdü. 

O tarihlerde doktorlar sık sık, bulantı ve kusmaya uykusuzluğun eşlik ettiği ” sabah bulantısı” sorunuyla gelen gebe hastaları için thalidomide’in ticari bir formu olan Contergan’a reçetelerinde yer vermeye başladılar. Giderek dünya genelinde yaygınlaşan thalidomide; Distaval, Asmaval, Distaval Forte, Tensival, Valgis, Valgraine.. gibi pek çok marka adı altında piyasaya sürüldü.
Zamanla ilacı almaya başlayan hamileler; uykuya eğilim, halsizlik, kabızlık, deride kızarıklıklar, ciddi kafa ve mide ağrıları, ellerde ve ayaklarda uyuşma, baş dönmesi, sinirlilik, titreme, kulak çınlaması, depresyon gibi yan etkilerden söz etmeye başladılar. 
Diğer doğumsal bozukluklar ise; gelişimini tamamlayamamış parmaklar, sağırlık, körlük, yarık damak ve kalpte, sinirlerde, cinsel organlarda, böbreklerde, sindirim sisteminde malformasyonlar şeklinde açığa çıkmaktaydı. Bazı vakalarda anneler sadece bir tablet thalidomide almıştı. Özellikle gebeliğin en kritik noktası olan ilk üç ayda alınan tek dozun bile fetüs üzerinde feci yan etkilerinin olabileceği daha sonra anlaşılacaktı. Çünkü bu ilaç, anne ile fetus arasında yer alan plasental bariyeri geçip konjenital deformitelere yol açabilen bir teratojendi.
İlaç firmaları başlangıçta, giderek artan thalidomide ile ilişkili doğumsal bozuklukları ve yeni doğan ölümlerini inkâr etse de bu ciddi yan etkiler medya yoluyla dünya çapında duyulmaya başlamış, saygın tıp dergileri bu ilacın çok sayıda yan etkisini detaylarıyla yayımlamıştı.

Sonuçta thalidomide tüm dünyada piyasadan çekildi. Fakat bu tıp felaketinden etkilenen aileler ve thalidomide kurbanları için çok geç alınmış bir karardı. Dünya üzerinde 46 ülkeden 10 binin üzerinde bebek ilacın yan etkisi nedeniyle sakat olarak dünyaya geldi ve bunların yaklaşık yarısı da thalidomide’in yüksek ölüm oranı sebebiyle erişkin bir birey olamadan yaşama veda etti.

Tüm dünyada halen bu ilaçtan dolayı mağdur durumda bulunan binlerce insan yaşamını devam ettirmekte ve birçok ülkede devlete karşı açtıkları tazminat davaları devam etmekte.
Kök Hücre'nin babası Prof. Aygün 
Türkiye'yi bu faciadan Ord. Prof. Dr. Süreyya Tahsin Aygün kurtardı. Dünyada kök hücre'den ilk söz eden bilim insanı olan Ord. Prof. Dr. Aygün, ilacı Türkiye’de onay aşamasındayken mercek altına aldı ve sakıncalarını tespit etti.. Sağlık Bakanlığı’nı uyaran Prof. Dr. Aygün ilacın Türkiye’de kullanımını engelledi. Bu sayede Türkiye’de sakat doğumlar yaşanmadı.

1960 yılında adına Almanya'da kurulan “Aygün Institut” de Alman mongol çocukları tedavi etme başarısı gösterdi. Kök hücre adını yazdığı kitaplarla dünyaya ilk duyuran da o oldu. Almanya ve ABD'de kök hücre çalışmaları yaptı.  
Prof. Aygün'ü saygıyla anıyorum..


18 Eylül 2015

Tuzlusu'daki güzellikler; Adadaki çirkinlikler!


14. İstanbul Bienali'nin bu yılki konusu Tuzlu Su.. Saltwater...Otuzdan fazla mekanda Afrika, Asya, Avustralya, Avrupa, Ortadoğu, Latin Amerika ve Kuzey Amerika'dan 80’in üzerinde katılımcının 1500'e yakın eseri sergileniyor. Sergiler, 1 Kasım'a kadar gezilebilecek. İKSV tarafından Koç Holding sponsorluğunda düzenlenen İstanbul Bienali, geçen bienalde olduğu gibi bu sene de kapılarını ücretsiz olarak açtı. Bienal mekânları arasında sadece Masumiyet Müzesi’nin girişi ücretli olacak.

Tuzlu Su sinirleri yatıştırır
Bienal'in adı ilginç geliyor değil mi? Tuzlu Su'yun öyküsünü şöyle anlatmış Bienalin şekillendiricisi yazar ve akademisyen Carolyn Christov-Bakargiev:“Tuzlu su dünyada en sık rastlanan maddelerden biri. Vücudumuzdaki sodyum da sinir sistemimizi oluşturan en önemli içerenlerden, bir anlamda hayati önem taşıyan bir sistemi çalıştırarak insanları hayatta tutuyor. Tuzlu su aynı zamanda dijital çağın en yıpratıcı maddelerinden biri. Akıllı telefonunuzu tatlı suya düşürürseniz onu kuruttuktan sonra büyük olasılıkla tekrar çalışacaktır, fakat tuzlu suya düşerse, kimyasal değişimler telefonun bozulmasına yol açabilir. 14. İstanbul Bienali’ni ziyaret ettiğinizde tuzlu suyun üstünde epey zaman geçireceksiniz. Mekânlar arasında, özellikle de vapurlarla yapılacak seyahatlerle, ziyaretçilerin sanatı deneyimleme süreleri yavaşlayacak. Bu da çok sağlıklı, çünkü tuzlu su solunum problemleriyle pek çok başka hastalığın iyileşmesine yardımcı olduğu gibi sinirleri de yatıştırıyor."

Tuzlu Su'daki dev heykeller

Bizim de son aylarda yaşadıklarımızı düşündüğümüzde sinirlerimizi yatıştırmaya ihtiyacımız vardı. Böyle olunca tuzlu su'yu da çok sevdiğimizden ilk mekanımız Büyükada oldu.
Adadaki kalabalığı bienale yorduk ama sonra hayal kırıklığına uğradık. Saat Kulesi'nin etrafından başlayıp döne döne giden fayton kuyruğuydu. Adada adeta faytonlar trafik oluşturmuştu.
Sıcak havada yokuş yukarı acımasızca koşulan atların durumu yürek burkuyordu. At ölümlerini durdurmak için başlatılan 'Faytona binme atları öldürme' kampanyası, pek de sonuç vermişe benzemiyordu. Talep nedeniyle ücretlerini 75 TL'ye kadar çıkaran faytoncular, daha fazla kazanma hırsıyla hem atların hem de yayaların hayatını tehdit ediyordu.
At pisliği kokusu ise egzoz kokusundan berbattı. Burnumuza kolonyalı mendilleri tutarak ilerledik.
Eee biz adaya, sinirlerimizi yatıştırmaya gelmemiş miydik..
Ada esnafı, bienalin nerede olduğundan hatta bienalden habersiz. Bienalle ilgili bilgilendirici afişlere ihtiyaç var.. Splendid Otel'de bienalle ilgili bir gösterim vardı. 


Mizzi Köşkü'nde Susan Philipz'in Elettra adlı çok kanallı ses enstalasyonu ve fotoğraf baskıları var. Radyonun mucidi Marconi'nin batık gemisi Elattra'nın su altındaki kalıntılarına dayanıyor. Artık kullanılmayan bu güzel köşk, Elattra'nın parçalarının fotoğraflarına ve bütünüyle su altında kaydedilmiş bir ses eserine ev sahipliği yapıyor. 
"Sesler bir kez yayınladı mı asla ölmez" sözünden etkilenen Philipz, Marconi'nin hissettiği seslerle bizi buluşturuyor adeta.

Arjantinli sanatçı Adrian Villar Rojas ise 'Troçki'nin bir zamanlar yaşadığı 'Troçki Evi' olarak bilinen yerde bizi büyülüyor. Yıkık, dökük ama her yanı tarih kokan evin bahçesinden denize indiğimizde işte "Tuzlu Su" diyoruz. Denizin üzerine yerleştirilmiş 29 adet hayvan heykeline hayran kalıyoruz. Bakargiev'in dediği gibi 'yoksa bunlar, "insanlığı şaşkın ve özgürleşmemiş halde bırakıp gitmiş, memnuniyetsiz bir devrimci Troçki'nin kabuslarının ete kemiğe bürünmüş halleri mi?"
Organik ve inorganik malzemelerden yapılmış "Tüm Annelerin En Güzeli" adlı bu enstalasyonu görmeden bienali bitirmeyin.
 Mizzi Köşkü'nde Susan Philipz Sergisi

14. İstanbul Bienali, İstanbul'un her yerine yayılmış durumda. İşte Tuzlu Su Mekanları:
İstanbul Modern, ARTER, Özel İtalyan Lisesi ve Galata Özel Rum İlköğretim Okulu gibi mekânlar karma sergiye ev sahipliği yaparken, diğer tüm mekânlarda tek sanatçı ya da sanatçı topluluklarının işleri görülebilecek.
Galata-Tophane-Beyoğlu Bölgesi
-Salt Galata
-Tarihi Sümerbank Binası
-The House Hotel
-Minerva Han
-Galata Özel Rum İlköğretim Okulu
-İstanbul Modern
-Depo (Eski tütün deposu)- Tophane
-Boğazkesen'de bir otopark ve dükkan
-Masumiyet Müzesi
-İtalyan Lisesi
-The House Hotel
-Eski bir ev-Galatasaray Bostanbaşı Sokak
-Cezayir Binası
-Arter Binası
-Flo Ayakkabı Dükkanı (Anadolu Pasajı)
-Pera Müzesi
-Adahan Otel
Kabataş-Kadıköy-Büyükada Rotası
-Yeldeğirmeni'nde bir sanatçı atölyesi.
- Büyükada’da Kaptan Paşa Deniz Otobüsü
- Büyükada Halk  Kütüphanesi
-Splendid Palas Otel
- Rizzo Palas
- Mizzi Köşkü
- Troçki Evi
Şişli-Tarihi Yarımada-Rumelifeneri
-Hrant Dink Vakfı ve Agos - Parrhesia Alanı.
- Küçük Mustafa Paşa Hamamı
- Deniz Feneri- Rumelifeneri
- Riva Kumsalı
Çocuklar ve Gençler İçin Ücretsiz Eğitim Programları

Bienal kapsamında çocukların ve gençlerin sergi kültürünü geliştirmek, güncel sanata olan ilgilerini artırmak ve onları bazı temel sanat kavramlarıyla tanıştırmak amacıyla eğitim programları da yapılacak.

5 Eylül 2015

Spordaki rekabetin fitillediği “NİKA” isyanı!

Bizans İmparatoru I.Justinianos dönemi. Kostantinopolis’te araba yarışları halkın ilgisini çeken en önemli spor etkinliği.
İki yarış grubu var o zamanlar. Yeşiller ve Maviler.
İki rakibin yarışlarından sonra mavi ve yeşil taraftarları taşkınlık yapmakla ünlü. Yakıyorlar, yıkıyorlar.
İmparator, otoritesine karşı gelen ve halkı da bıktıran bu iki gruba karşı tavır alır. Alır almasına da halk imparatorun değil, taraftarların yanındadır.
Olaylar hızla gelişir. İki grubun taşkınlığı isyana dönüşür.
İsyancılar işi büyütür, mahkûmlardan bazılarının bırakılmasını, bazı devlet adamlarının ise azledilmesini isterler.
Devlet binalarını yakan isyancılar şehri harabeye çevirirler. Harap olan yapılar arasında Ayasofya, Aya İrini kiliseleri, Senato binası  da vardır.
İsyancılar sokaklarda NİKA (zafer) nidaları ile dolaşırlar. İmparator saraya kapanır ama eşi Teodora mağlubiyeti kabul etmez. İmparatoru cesaretlendirir, şehirde iç savaş başlar.
Bu isyan 30 bine yakın insanın kılıçtan geçirilmesi ile bastırılır.
Araba yarışları ile başlayan rekabet, sosyal patlamaya dönüşmüş, isyan bir çok insanın hayatına mal olmuştur.
------------------------------------------------------------------------

Kaynak: İstanbul’un 100 Önemli Olayı kitabı

1 Eylül 2015

Sivil değil, SİVRİ DARBE!

 “Harp zaruri ve hayati olmalıdır. Hayatı millet tehlikeye maruz kalmayınca harp bir cinayettir. (Kemal Atatürk)
Savaşmak zaruri ve hayati bir hal almıştı. Milletin hayatı tehlikede idi... Ve ülkemin eli silah tutanları, tutamayanları, çocukları, kadınları savaşa katıldı. Kanlarını akıtarak 30 Ağustos zaferini yarattılar. Bu Türk ulusunun zaferidir. Örtülemez... Yasaklanamaz... Hafife alınamaz ve sadece kutlanır... TÜRK MİLLETİNE KUTLU OLSUN...
Ülkemde neler oluyor anlamıyorum!. Kim ben bilirim diyebilir? Cumhurbaşkanından başka! Bu halk ile bir şey olmaz der gibi, seçimden çıkıp ertesi gün seçime gitmek neyin saygısı?  “Seni başkan yaptırmayacağız” dediği için seni siyasetten silerim tepkisi mi? Öyle bir nefret demokrasinin içinde yaşar mı? Bir telaşımız var. Hemen her şeyi her kavramı iç içe soktuk. PKK nın terör örgütü olduğu konuşuluyor mu? Terör ile hangi haksızlıkları birarada pişiriyoruz. Özgürlük ve adaleti kim ne zaman hakladı. Yok etti! Her duygunun içini boşalttık. Ve karanlığı yarattık! AKP iktidarında vatan sağ olsun cümlesi müzeye kalktı! Ne oldu da buraya kadar gelindi? Hani halkın verdiği karara saygı duyulması gerekirdi?. Siz iktidardan düşünce mi halkın seçim sandığı ile verdiği karar yanlış oldu? Kabul edilemez oldu! Yeni bir seçime gitmeyi akıl almaz bir inatla sürdüren ve sonunda ülkeyi seçime sürükleyen bu akıl ermez ısrarda çok gizli bir hesap yok.mu?.
“Ey halkım. Zaten ben Başkan gibi davranıyorum. Başkanlık sistemine geçtim. Daha fazla uzak kalmaya dayanamadım. Acelem vardı. size soramadım. Gelin olmuş bitmiş sayın bu işi. Eksik olan yasasız kalan işlerimin yasasını da siz çıkarın. Daha rahat edelim. Ben sizin babanızım. Ben ne dersem o olur .Siz de direnmeyin zorlamayın. Kabullenin!..”
Biz hangi sıra ile dertleri konuşuyoruz?. Anlayabildik mi? Ver kurtul veya vur kurtul ile de olmuyormuş!. Eğitim sıkıntısı mı? Konuşulmuyor! Bir ülkede öğretmensiz okullar ders yapamaz halde! Hepsini İmam Hatip yapıp eğitimi de halletmedik mi? 130 binden fazla öğretmen tayin bekliyor. Yaklaşık 3 milyon öğrenciye matematik, 2 milyonuna ise yabancı dil eğitimi verecek öğretmen yok. Mesele o değil ki. Bugün senin esnafını bir turisti dövmeye kalkıp dayak yerken gördük. Çok şükür. Seni dinlemekten vazgeçer ve gerçek esnaf hüviyetine dönerler! Yeni baskı araçlarını İHBAR  SÜRECİNİ heyecanla bekliyoruz. Baskı araçlarını zaman kaybetmeden devreye sokuyorsun. Yüzbaşı Kardeşini şehit veren Yarbay soruyor. Duyan var mı? Düne kadar barış süreci devam ediyordu ..Ne oldu da neden bugün savaş süreci başladı? Cevap...
Ne zaman konuşacağız?. Gündemde AKP nin reklam senaryoları var. Yalanın, olmayanın olmuş gibi anlatımları! Fukaraya sıra gelir mi?Asgari ücreti 1500 liraya çıksın dendiğinde bütçede para yok ki denmedi mi? Çare bulmak bir yana konuşamıyoruz bile. Para yok! Tamam da sonuçların değişmediği nerede ise kesin olan yeni bir seçimi Cumhurun başı neden istiyor? Milyonlarca lira fazladan harcama yapacak! AKP lilerin cebinden mi çıkacak bu para? Neden? Açıklanamayan ayrı bir hesap yok mu? Kanun kanundur diyebilen var mı? Biri var. Hem de Başkanlık sisteminin ana vatanında. ABD Başkanı Obama... İnternette de paylaşılan konuşmasında ne mi diyor?
“Size karşı dürüst olmak istiyorum. Bunu gerçekten anlayamıyorum. Ben ikinci dönemindeyim. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı olarak hizmet etmek olağanüstü bir ayrıcalık. Bundan daha fazla gurur verici ve ilgi çekiçi bir iş düşünemiyorum. İşimi çok seviyorum. Ama Anayasamıza göre başkanlık için yeniden aday olamam. Aslında iyi bir başkan olduğumu düşünüyorum. Yeniden aday olsam kazanabilirim. Ama yapamam. Amerikayı ileri götürmek için yapmak istediğim daha çok şey var. Ama Kanun kanundur. Ve hiç kimse kanunun üstünde değildir. Başkan olsa bile…
Ve size karşı dürüst olacağım .Başkanlıktan sonraki hayatını dört gözle bekliyorum. Etrafımda çok geniş bir koruma olmayacak. Bu da rahatlıkla yürüyüş yapabileceğim anlamına geliyor. Ailemle daha çok vakit geçireceğim. Hizmet etmek için farklı yollar bulabilirim. Afrika’yı daha sık ziyaret edebilirim.
Gelmek istediğimiz nokta şu: Neden insanlar daha fazla görevde kalmak isterler anlamıyorum? Özellikle çok paraları olduğu halde! Bir lider sadece görevde kalmak için oyun esnasında kuralları değiştirmek istediği zaman bu istikrarsızlık ve kavga gibi riskleri beraberinde getirir. Burini’de gördüğümüz gibi. Ve bu genellikle çok tehlikeli bir yola doğrı giden ilk adım olur. Bazen lideler “ben bu millet ayakta tutacak tek kişiyim.” diyebiliyor!
O lider gerçekte kendi milletini inşa etmekte başarısız olmuş  demektir. Nelson Mendela’ya Madibaya bakın! George Washington gibi devamı sürecek olan bir miras bıraktılar. Sadece görev sürelerinde yaptıklarından dolayı değil, görevi ve gücü barışcıl yollarla başkalarına bırakmaya istekli olduklarından dolayı Afrika Birliği darbeleri ve kanuna aykırı güç transferini kınadığı gibi aynı şekilde Afrika Birliği otoritesi ve güçlü sesi liderlerinin dönem kıstasları ve Anayasalarına uymalarını garanti altına alarak Afrika insanlarına yardım edebilir.
Hiç kimse ömür boyu Başkan olmamalı! Ve ülke taze kan ve yeni fikirlerle daha iyi olacaktır. Ben hala çok genç bir adamım. Çok genç biriyim. Ama biliyorum ki taze bir enerji yeni anlayışlara sahip olan biri ülkem için iyi olacaktır. Bazı örneklere bakarsak bu sizin için de iyi olacaktır.
…………………………

Hızla koyu bir karanlığa giriyoruz. Ülkenin bir bölümünde silah sesleri ve ağıtlar kesilmiyor. Ölüyor, öldürüyoruz! Biri Başkan biri olmaya niyetli! Ne diyorlar? Başkanlığının son dönemini yaşayan ABD başkanı OBAMA. Diğeri Başkanlık rüyasından uyanamayan Recep Tayyip. Biri, ülke kan gölü içinde, karanlık yayılırken hala ben başkanım olayım diyebiliyor. Diğeri “kanun kanundur yapamam”. Bizdeki çıkmazın kaynağını, başını doğru anlamamız gerek. İşte bu nedenle darbe sadece sivil değil sivri bir darbedir. Fazlaca acıtmıyor mu