3 Haziran 2025

Al elmanın diyarı, Amasya...

 
Amasya....

Suzan Peker yazdı

Gezimizin ikinci gününde Amasya’ya doğru yola çıktık. Yaklaşık 1.5-2 saatlik yolumuz var. Al elmanın diyarına Turhal üzerinden gidiyoruz. Dönüşte rehberimiz bize sürpriz yapıp Zile’ye uğrayacak ama henüz biz bunu bilmiyoruz.

Amasya’ya oğlumun askerliği sırasında geldiğim ve şehri bildiğim için çok heyecanlı değilim ama grupla gezmenin tadı bir başka. Şehirdeki ilk durağımız Ferhat ile Şirin Aşıklar Müzesi. Müzede Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı gibi tarihe mal olmuş aşıkların hikayeleri anlatılıyormuş. Ama biz müzeye girmeyip; bahçesinde satış yapmak için ikram edilen elma çayının, elmalı lokumun, elmalı Türk kahvesinin tadına bakıyoruz. Kimimiz de Ferhat ile Şirin kartonetlerine başını sokup aşkını tazeliyor. Zamanımız dar, arkeoloji müzesi bizi bekler.

 Amasya Arkeoloji Müzesi

 

Türkiye’nin en geniş mumya ailesi

 Müzede Tunç Çağı, Hitit, Urartu, Frig, İskit, Pers, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait medeniyetlerin eserlerini görebilirsiniz. Türkiye’nin en geniş mumya ailesi de bu müzedeymiş. Amasya’da nazırlık yapmış İşbuğa Nuyin, Cumudar Bey, İlhanlılar döneminde valilik yapmış İzzettin Mehmet Pervane Bey, cariyesi ve kız ve erkek çocuklarına ait mumyalar ilginç olduğu kadar düşündürücü. 

Yavru Köyü Elmalı Mozaiği...

Amasya’ya 11 km uzaklıktaki Yavru Köyü’nde yapılan bir kazıda 2013 yılında açığa çıkarılan Elmalı Mozaiği, Amasya Misket Elması’nın Roma Dönemi’nde, 1700 yıl öncesinde de meşhur olduğunu gösteriyor.

 

Gökmedrese Camii Cümle Kapısı-1267...

 Müzedeki önemli bölümlerden biri de tarihi kapılar. Selçuklu Dönemi eseri olan Gökmedrese Camii’nin abanoz ağacından yapılan orijinal cümle kapısında oyma tekniğiyle yapılmış bezemeler yeralıyor. Kapı kanatları üzerinde Arapça bir Hadis-i Şerif ve kapıyı yapan ustanın kitabesi bulunuyor. Hadis-i Şerif’te şöyle yazıyor;

Peygamber buyurdu: ”Ademoğlu öldüğünde üç ameli dışında bütün amelleri kesilir. Bu üç amel, Salih evladın kendisine ettiği dua, sadaka-i cariye (faydalanılan hayratlar) ve son olarak kendisinden yararlanılan ilimdir” Allah’ın elçisi doğru buyurdu.

Ayrıca, tarihi Amasya II Beyazıt Camii’den alınarak müzeye getirilen Kayı Boyu Damgalı pencere kanatları da Amasya ili sınırları içinde tesit edilen tek Kayı Boyu Damgası’nı taşıması nedeniyle önemli.

Fırtına Tanrısı Teşup’un bronz heykelciği de burada. Müzenin bahçesinde antik çağ lahitleri yer alıyor.

 

Arkada Unesco Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girmiş Kaya Mezarları, önünde tarihi Amasya evleri olunca, fotoğraf çektirmeden olmaz.

Müzeden çıkıp, şehzadelere okul olmuş, Milli Mücadele’nin ilk adımına Amasya Tamimi ile ev sahipliği yapan bu güzel şehri keşfe çıkıyoruz. Yeşilırmak’ın kıyısında sırtını Kaya Mezarları’na dayamış Yalı Boyu evlerinin arasında geziniyoruz. Amasya elmasından yapılan çaylar, kahveler, kolonyalar, Amasya’nın meşhur bamyasının satıldığı dükkanlar, el işleri ve takı  satan küçük sevimli mağazalar. Herkesin kendine göre bir şeyler bulacağı dar sokaklar. Tarihi Kaya Mezarları’na çıkan bir grup arkadaşımız var. Biz daha önce gördüğümüz ve merdivenlerin yoruculuğunu bildiğimiz için sokaklarda gezinmeyi ve Yeşilırmak kıyısında dinlenmeyi seçiyoruz. Ünlü coğrafyacı Strabon, Osmanlı padişahları, selfy çeken şehzade ve “Milletin İstiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” diyerek Kurtuluş Savaşı’nı başlatan Atatürk ve arkadaşlarının heykelleri, Yeşilırmak’ın kıyısı boyunca zaman tünelinden geçiriyor sizi. 

Amasya ve grubumuzun kadınları…

 Sabuncuoğlu Tıp ve Cerrahi Müzesi...

Sabuncuoğlu Tıp ve Cerrahi Müzesi’ndeyiz şimdi. Ben daha önce gezdiğim için girmiyorum. Müzeye ismini veren Şerafettin Sabuncuoğlu; Fatih Sultan Mehmed Döneminin hekimlerinden. Müzeye ev sahipliği yapan medrese tarzındaki yapı ise, İlhanlılar döneminden günümüze ulaşan bir yapı. Bununla ilgili daha önce bir yazı yazdığım için burada daha fazla ayrıntıya girmemeyim. Yazının linkini buraya bırakıyorum.                                        (https://punto-punto.blogspot.com/2019/04/sabuncuoglu-tp-ve-cerrahi-tarihi-muzesi.html)

Sadece Şerafettin Sabuncuoğlu’nun yıllar önce söylediği “vicdanın daima hırsının önüne geçsin” sözünü hatırlatayım. Özellikle Yenidoğan Çetesi gibi hepimizi derinden üzen ve hayrete düşüren olayların olduğu şu günlerde, çok anlamlı gelmiyor mu?

Artık dönüşe geçebiliriz. Rehberimiz, “Size bir sürprizim var. Zile’ye uğrayacağız” dedi.  Onu da bir sonraki yazıda anlatayım.

 

27 Mayıs 2025

Tokat’tayız heri…

 Suzan PEKER yazdı

Tokat’a geldik ya, Tokatlı gibi konuşmadan olmaz. Evet biz de Tokat’tayız heri.  

Bu sözcüğü Tokatlılar, “ya”, “yahu”, “artık“ anlamında kullanmayı seviyor. Kısaca he yerine de geçiyor. Gezerken gördüğümüz yeni vizyona giren filmin adı da Tokatlıyız heri idi. Heri’yi sevdik, sevimli bir sözcük. Tokat’ın daha birçok sevimli sözcüğü var.

“Tokat size sürprizler sunabilir” cümlesinden yola çıkıp, Tokat’ı merak ettik bu kez. Eee merak olmadan gezi olmaz…Düştük yollara; Ankara, İstanbul ve Bozcaada’dan gelerek büyüyen grubumuz, Tokat Yazmacılar Han’da buluştu.

 900 adımda 900 yıllık tarih: Tokat

 Tokat Yazması meşhur, bilirsiniz. Eskiden geleneksel bir şekilde yazma üretilen Tokat Yazmacılar Hanı, şimdi otantik bir otel. Konaklama için burayı seçtik ve memnun kaldık.

Sabah hafif yağmur çiselerken otelimizin bulunduğu Halit Sokak’tan Sulu Sokak’a doğru ilerliyoruz. Daracık sokağın iki yanında tarihi evler, hanların altlarında Tokat yazması, elişi ürünler, takılar, değerli taşlar satan sevimli küçük dükkanlar…

 Hatti, Hitit, Frig, Roma, Bizans, Danişment, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait eserleriyle Tokat bir açık hava müzesi. Sulu Sokak, sırtını Tokat Kalesi’ne dayamış, eski adıyla Yahudiler Sokağı. Tarih kokan bu sokağa tarihi İpek Yolu’nu ve ticareti simgeleyen deve kervanlarının heykelleri yerleştirilmiş. Tokat, Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan yol üzerinde olması nedeniyle tarih boyunca önemli bir ticaret merkeziymiş.

 Sık Dişini Helası...

 Deve kervanlarıyla ticaret için gelenler o kadar çokmuş ki, tuvalet ihtiyaçlarını gidermek için sıra beklerlermiş. Günümüze ‘Sık Dişini Helası’ adıyla gelen tarihi hela, o günlerin ticaret yoğunluğunu bize muzip bir dille anlatıyor. 15. asra tarihlenen yapının, Anadolu’nun ilk umumi helası olduğu düşünülüyor.


Tokat Müzesi...

Çivi Yazılı Hitit Tableti...

Azize kristina heykeli...

Hristiyanlığı kabul ettiği için Paganlar tarafından öldürüldüğü düşünülen genç kız heykeli. 1929’da harabe bir kiliseden alınarak Tokat Müzesi’ne getirilmiş. 19. Yüzyılda yapıldığı tahmin ediliyor.

Takılar...

 Sokağın iki yanı müzeler ve tarihi eserlerle dolu. İlk durağımız, Tokat Müzesi. Arkeolojik ve etnografik eserlerin yer aldığı Tokat Müzesi’ne 15. Yüzyılda inşa edilen Tokat Bedesteni ev sahipliği yapıyor. Milattan önce 4000 yılına kadar uzanan Tokat şehrinin birçok medeniyete ait arkeolojik eserlerini burada görmek mümkün. Maşathöyük kazı buluntuları, Hititçe tabletler, sikke koleksiyonuyla zengin bir müze burası.

 

Yağıbasan Medresesi...

 İkinci durağımız; Danişmentliler döneminde inşa edilen Yağıbasan Medresesi.  Medrese; astronomi, fizik, geometri, matematiğin öğretildiği, Anadolu’nun kapalı avlulu ilk medreselerinden biri olma özelliğini taşıyor.  Avlunun dört bir yanındaki odalarda; El-İdrisi’nin Kayıp Dünya Haritası’nın, Takiyyüddin’in İstanbul Rasathanesi için icat ettiği bir gözlem aletinin, El- Biruni’nin kimya çalışmalarının, 12. Yy’daki tıp aletlerinin, izlerini sürebilirsiniz.  


 
Tokat Şehir Müzesi Hatırası—Grubumuzun kadınları

 Yağıbasan Medresesi’nin hemen yanında, Tokat Şehir Müzesi bulunuyor. Burası daha çok etnografik bir müze. Tokat; bakırcılık, yazmacılık, dokumacılık, ahşap oymacılığı ve dericiliğiyle ünlü. Sultan II. Mahmut’un saray sinilerinin Tokat’ta yapılması için bir ferman çıkardığı biliniyor. Müzede, Tokat’ın tarihteki günlük yaşamına ait örnekler, giysiler, canlandırmalar görülebilir. Girişte fotoğraf çektirmek için bir hatıra köşesi oluşturmuşlar. Grubumuzun kadınları olarak burada bir fotoğraf çektirmesek olmazdı.

 Ahşap oymacılığı...

Tokat Yazmacılığı...

 Ellik.. Türkülere konu olan ve halayı çekilen ellik, ekin biçerken ele geçirilen bir alet. Ahşaptan yapılan ellik, orağın eli kesmesini engelliyor.

Honca Tepsisi. Evlendikleri gece, gelin ve damada götürülen yemek tepsisi.  Tokat’a özgü 6 gözlü bu tepsi, bugünkü tabldot sisteminin atası gibi.

 Yeşilırmak’ın kıyısında…

Tarihi Yeşilırmak Köprüsü...

 Müze gezilerimiz bitti. Yeşilırmak’ın kıyısında soluklanma vakti. Selçuklu döneminde yapılan Yeşilırmak Köprüsü ya da Hıdırlık Köprüsü’nün dibindeyiz. 1250 yılında yapılan 5 kemerli köprü, Selçuklu Sultanı 2. Gıyaseddin Keyhüsrev’in üç yıl boyunca çatışan üç oğlu İzzettin, Alaaddin ve Rukneddin’i barıştırmak için yapılmış.

Bugün tarihi köprüye nazır  kırmızı kalpli “Tokat” yazısının önünde poz vermek isterseniz, sevginizi, zaman tünelinden geçirmiş olabilirsiniz.

Yeşilırmak yanımızdan akarken, 775 yıl önce yapılan tarihi köprüye bakarak çayımızı yudumlayıp, Tokat’ın bize daha neler sunacağını merak ediyoruz. Ama bir gün daha bekleyeceğiz. Zira programda yarın Amasya var.