19 Aralık 2010

Alaçatı'da "çakma" taş evler!

Ne demişler? Çinlilere orijinal bir şey göster hemen taklidini yaparlar.
Ya biz yapmaz mıyız?
Korsan CD’ler, kitaplar kimin eseri?
Bu yaz İzmir civarını gezerken Alaçatı’daki taş evlerin kapış kapış satıldığını öğrendik.
Tabii eski taş yapılar satılıyordu. Alaçatı’nın deniz kenarına doğru yürüdüğümüzde yeni deyimle “çakma “ taş evlerine rastladık.
Taş ev mi?
Alın size taş ev dercesine.

17 Aralık 2010

Dışı eli yakar, içi beni yakar!

Televizyonlarda bir haber vardı geçenlerde; "Ortaköy Camii'nin iç sıvaları namaz kılanların üzerine düştü. Çok şükür yaralanan olmadı".
Cami imamı da delinen kurşun kaplamalardan giren suların rutubet yaptığını, sıvaları bu nedenle düştüğünü, onarımın bir an önce yapılmasını söylüyordu.
Ortaköy camii Boğaz'ın incilerin biri. Gerçi köprü silueti altında biraz ezilmiş gibi.
Ama yine de görkeminden pek kaybetmemiş bir cami.
Haberi duyunca şaşırdım. "Ortaköy Camii'nde bakımsızlıktan sıvalar dökülecek".
Olacak şey mi? Demek ki oluyormuş.
Ne demişler;
Dışı eli yakar, içi beni yakar!
Öyle anlaşılıyor ki gösteriş merakı daha çok şeyleri yakacak!

12 Aralık 2010

Umudumuz çevresine sahip çıkan yeni nesiller!

BOĞAZ'IN DÖNÜŞ NOKTASI: Rumelifeneri artık İstanbulluların uğrak yerlerinden biri oldu. Yıllarca askeri bölge içinde kalan köy pek bilinmiyordu. Okla işaretle köşe Boğaz'ın tam dönüş noktası. Köy halkı eskiden çöplerini bu tepeden aşağı döküyordu. Dikkat ettiniz mi?
Son yıllarda çevre konusunda geç de olsa bilinçlenme ve gelişme var.
Tek tek itirazların bir işe yaramadığını anladık. Artık sivil toplum örgütleri çoğalıyor.
Tek elin yapamadığını çok elin yapabileceği bilinci belleklerde yavaş yavaş yerleşiyor.
Örnek mi?
Karadeniz halkı.
Artık bilinçli. Hidroelektrik santrallarının çevreyi yok edeceğini inanmışlar. Örgütlenmişler. Dişe diş mücadele veriyorlar.
Çevre konusuyla ilk tanışmam Rumelifeneri’nde oldu. Anneannemin evi Boğaz’ın dönüş noktasındaydı. Hâlâ da orada.
Köyün en güzel yerine, yani Boğaz’ı Karadeniz’e bağlayan köşeye, çöp dökülüyordu.
Evet! Yanlış yazmadım, köy halkı çöplerini o tepeden aşağı döküyordu. Büyük fırtınalarda deniz o çöpleri alıp bir başka yerlere götürüyordu. Ama nerelere? Kimin umurundaydı ki nereye gittiği?
Çocukluk aklı, akıl erdirememiştim buna. Ama lise çağlarındayken buraya çöp dökülür mü? dedim durdum kendi kendime. O kadar.
Yıllar sonra köy, belediyeye bağlanıp çöp arabaları devreye girince o tepe de çöplük olmaktan kurtulmuştu.
Biliyorsunuz üçüncü köprü Garipçe’nin sırtından geçecek.
Garipçe son yıllarda yıldızı parlayan bir köy. Rumelifeneri’ne gitmeden kayaların çevirdiği küçük bir koya açılan bir köy.
İstanbullularına nefes aldığı, bir yer oldu artık.
Köy halkı Karadenizli. Özellikle Sürmeneli. Balıkçılıkla geçiniyorlardı ama şimdi turist kaynıyor.
Halk üçüncü köprüye “hayır” diyor.
Örgütlendiler.
Dayımın yirmi yaşlarındaki torunu da bu örgütün içinde.
Burnunun dibindeki köyün çöplüğüne aldırmayan dayımın, torununu çevre örgütlenmesinin içinde görmek benim için mutluluk verici.
Nereden nereye. İletişim çağının gücü bu.
Belki üçüncü köprüye engel olamayacaklar ama zaman onların lehine işleyecek. Çevre bilinci gelişecek. Yeni nesiller çevresine toz kondurmayacak.
Buna CANI GÖNÜLDEN  İNANIYORUM.

6 Aralık 2010

Uzaklara, çok uzaklara; Cumalıkızık !

“Memleket mi, yıldızlar mı, gençliğim mi daha uzak” der ya Nazım Hikmet… İşte biz bu kez zaman tünelinde gençliğimizden de daha uzaklara yolculuğa çıkıyoruz… Öyle iki üç katlı apartmanların, sokakta oyun oynayabildiğimiz, trafiğin keşmekeşleşmediği, beyaz yakalı siyah önlüklü ilkokul günlerimize değil; daha uzaklara, Arnavut kaldırımlarına, daracık köy sokaklarına, at arabalarının tıkırtılarına, tak tak vurulan kapı tokmaklarına uzanıyoruz. Nereye mi gidiyoruz, 300 yıl öncesine..
Burası Bursa’nın yanıbaşındaki Cumalıkızık Köyü. Mimari dokusu Osmanlılar döneminden günümüze kadar bozulmadan kalabilmiş ender yerleşim yerlerinden. Tamamı SİT alanı ilan edilmiş 350 haneli Cumalıkızık Köyü, geçmişi size doyasıya yaşatmaya söz vermiş sanki. Köyün içindeki otoparka araçlarınızı park ettikten sonra artık günümüzle ilişiğinizi kesebilirsiniz.


TARİHİ GÜNÜMÜZE TAŞIYOR:Dar sokaklar, eski evler Cumalıkızık'ın karakteristiği.

İki ya da üç katlı rengârenk cumbalı evler, Arnavut kaldırımlı meydan, daracık sokaklar, evlerin avlusuna açılan iki kanatlı büyük kapılar, pirinç çeşmelerden akan soğuk sular sizi alıp götürür, Cumalıkızık Köyü’nde..Kapı önlerinde köy reçeli satan kadınları görünce şaşırırsınız biraz ama olsun… Kapı tokmaklarına takılınca gözleriniz rahatlarsınız yine..O da ne bu kapıları açan devasa anahtarlar niye komşu teyzenin elinde değil de, tezgahta 40 TL’ye alıcısını bekliyor. Yine bir şaşırma.
TARİHİ TOKMAKLARKapı tokmakları, evde yaşayanın maddi durumunu da yansıtıyor.
İşte böyle Cumalıkızık’ta geçmişi yaşarsınız ara sıra şaşırarak. Günümüzle her ne kadar ticari yönden bağlantıları olsa da siz bunları görmezden gelerek doyasıya geçmişi yaşayacağınız daha hakiki bir mekân bulamazsınız. İşte tam da bu yüzden eski dönemleri yaşatan filmler burada çekilir olmuş son zamanlarda. Kınalı Kar dizisinden sonra köyün popülaritesi de artmış.
HEDİYELİK ANAHTARLAR: Eski kapı anahtarları 40 TL'ye alıcı buluyor.
Dizinin çekildiği konak, en çok ziyaret edilen yerlerden. Bahçesinde oturup çay, kahve içebilir, kahvaltı yapabilir, ya da gözleme yiyebilirsiniz. Köyde bunun gibi bir çok mekân var kahvaltı yapıp, yemek yiyebileceğiniz. Biz arkadaşlarla otlu, peynirli, patatesli gözleme tercih ettik..Sekiz yaşındaki papyonlu küçük şefimizin hizmetine hayran kalıp bahşişi bol tuttuk.
NE ARARSAN VARHediyelik eşyalar arasında geçmişe dair olanlar da var.
700 yıllık Koca Cami, dar sokakların arasından birden karşınıza çıkıveriyor, sürpriz yaparcasına. Cumalıkızık’ın adının konulmasında bu caminin rolü büyük. Köyün adı Orhangazi’ye kadar uzanıyor. Bayındırkızık, Hamamkızık, Derekızık, Fidyekızık bu köylerden bazılarının adları. Topluca gidilip Cuma namazı kılınan köye de Cumalıkızık adı verilmiş. Birbirine bir sigara içimi kadar yakın olduğu söylenen bu köylerden günümüze bozulmadan sadece Cumalıkızık kalabilmiş.
300 yıl öncesinden kalan evler, 2000’lerin başında restorasyondan geçirilmiş. Pencere kenarlarındaki rengarenk çiçeklere dokunulmamış sanki, onlar her zamanın çiçeği. Evlerin yapımında tuğla ağaç ve kerpiç kullanılmış, sonra da rengarenk boyalar, içimizi ısıtmak için.

KÖY ÜRÜNLERİ: Köylüler, kendi yaptıkları ürünleri satarak gelir elde ediyor.
Köy halkı sıcak ve sevecen.. Erişte, ceviz reçeli, tarhana ve hediyelik eşyalarından alırsanız bir o kadar mutlu, objektifleri kendilerine doğrulttuğumuzda “çekmeyin yavrım bizi” diyecek kadar da bıkkın.
Cumalıkızık’a gitmek isterseniz çok uzak değil, gençliğinizden daha yakın. İstanbul’dan Darıca’ya. Eskihisar’dan feribotla Topçular’a. Yalova üzerinden Bursa’ya ve Bursa’dan Ankara istikametine saparak yaklaşık 10 km sonra Cumalıkızık’a varabilirsiniz. İyi yolculuklar…

4 Aralık 2010

Gazeteci ile akademisyen fıkrası!

Zaman zaman bu blogda elektronik posta yoluyla gelen bazı fıkraları sizlerle paylaşıyorum. İşte bu fıkralardan biri:
Kriz yüzünden işten çıkarılan bir akademisyen ile bir gazeteci yurt dışına çıkmışlar. Bir süre yiyip-içip eğlenmişler. Doğal olarak paraları çabucak tükenmiş.
İş aramışlar ve bir çiftlikte hayvan pisliklerini ahırdan kürekle kazıyıp çöp römorkuna atma işi bulmuşlar. Bir süre çalışmışlar, başarılı olmuşlar, çiftlik kâhyası da onları sevmiş ve hallerine acıyarak "Size daha kolay bir iş vereceğim" diyerek onları yumurta paketleme işinde görevlendirmiş .
"Bunların irilerini ve iyilerini bu taraftaki kutulara, küçük ve kötülerini bu taraftaki kutuya koyacaksınız" demiş. Fakat bizimkiler çok yavaş çıkmışlar, "Bu iyidir, değildir, küçüktür, büyüktür" tartışmaları ile işleri aksatmışlar. Onları gözleyen kâhya yanlarına gelmiş, "Siz Türkiye'de ne iş yapıyordunuz? " diye sormuş.
Bizimkiler "Gazeteci" ve "Akademisyen" diye cevaplamışlar. Kâhya, "Belli belli, sizin Türk aydını olduğunuz belli" demiş. "Çok iyi bok atıyorsunuz ama iyiyle kötüyü ayırt etmeyi bir türlü beceremiyorsunuz! "
Punto'nun notu: Fıkrada adı geçen gazeteci tiplemesiyle köşe yazarları kasdedilmektedir. Her köşe yazarı gazeteci değildir.