3 Mayıs 2019

Louvre Abu Dhabi’de yer ve zaman ayrı ama benzer figürler!


 ISI GEÇİRMEYEN ÖZEL BOYA: Müzenin kafes kubbesi çöl güneşini içeri alacak, havalandırma sağlayacak, ısıyı geçirmeyecek şekilde tasarlandı. Jotun firması kubbeyi ısı geçirmeyen özel bir boya ile boyadı.

2007’de Abu Dhabi ve Fransa hükümeti arasında yapılan bir anlaşmayla Louvre Abu Dhabi hayata geçirildi. Müze şehir merkezinin hemen dışında yer alıyor.Müze Fransız mimar Jean Nouvel'in eseri. Tasarımda Medine'den ilham alındı. Müze 55 oda ve 23 sabit sergi alanından oluşuyor. Louvre ismini kullanabilmek ve Paris'te bulunan eserleri sergileyebilmek için, Fransa'ya yüz milyonlarca dolar ödendi. Yapımına 1.3 milyar dolar harcandı. Fransa'nın başkenti Paris'te milyonlarca ziyaretçinin akın ettiği Louvre müzesinden de 300 eser kiralandı. Müzede sergilenen bazı eserlerin ortak özelliği ayrı zaman dilinde ayrı ülkelerde yapılmasına rağmen benzer motiflerin kullanılması..

ÇİFT BAŞLI FİGÜRLER: Bu buluntulardan biri MÖ 6500 yıllarına ait, Ürdün’de bulunmuş. Diğeri ise MÖ 2000 yıllarına ait. Bizden  Kapadokya’dan çıkmış. Birbirlerinden yer olarak da zaman olarak da farklı bu iki figür dikkat çekiyor.


ÖLÜME YOLCULUK: Buluntulardan çıkan bilgilere göre ölünce insanlar bir başka dünyaya gidiyor. Bir çok buluntuda bu inanışa rastlanıyor.
DUA EDEN İNSAN FİGÜRLERİ: MÖ 2000 yıllarına ait yunanlı kadın, MÖ 2000 yıllarına ait Suriyeli ve Gabonlu. Eller göğüste birleşmiş.

SÜRAHİLER: 18 yüzyıl Türkiye zemzem sürahisi, 16 yüzyıl Güney Çin sürahisi ve 16. yüzyıl Hint sürahisi. Farklı yıllarda farklı bölgelerde yapılmış ama birbirlerinden etkilenmişler.
ÖLÜ EVLERİ: 19 yüzyılda Fiji’de,13 yüzyılda Fransa limoj’da, MÖ italya'da bulunmuş aynı konseptte lahitler.
 Farklı yerlerde bulunan kadın figürleri.
 Yine farklı zaman ve yerlerde bulunan atlı figürleri.
Müzenin heykeller bölümünden genel görüntü.

2 Mayıs 2019

Yaşamak için…


Suzan Peker yazdı

27.03.2019...Suriyeli göçmenlerin anısına...

Yüzünün yarısı kuma gömülmüştü.  Ayaklarındaki bir çift kırmızı potini okşuyordu deniz. Mavi şortu ve kırmızı t-shirtü sırılsıklamdı. Bir eli annesinin elini tutmak ister gibi uzanmıştı. Dünkü hırçın halinden eser kalmayan deniz, bir tutuyor, bir bırakıyordu o küçücük eli.
Açti gözlerini açıp Rubar diye mırıldandı, sonra bir daha, sonra bir daha  Rubarrr...Ses vermiyordu Rubar, iki gözü, canparesi neredeydi. Güçlükle doğruldu sağa sola bakındı. Uçsuz, bucaksız kum yığınında Rubar'ı aradı gözleri. Allahım kıyıda yatan evladı mıydı. Koştu, tökezledi. Düştü, kalkıp yeniden koştu.. Bağıra, bağıra ağlaya ağlaya vardı Rubar'ın yanına. Küçücük beden bu kadar ağır değildi tekneye binerken..Sarstı Rubar'ını, gülyüzünü öptü ağladı, öptü ağladı ve kapandı üzerine.
Bestun, kurtarmak için çocuğunu ve karısını saatlerce savaşmıştı dalgalarla. Ama hırçın ve soğuktu deniz. Rubar'a son nefesine kadar sarıldı babası...
İnşaat işçisiydi Bestun. Vücudu çelimsizdi ama her işin üstünden gelirdi. Çekirge gibi ataktı. Kara kıvırcık saçları, pos bıyıkları vardı. Aşti'yle sevdalanıp evlenmişlerdi. Oğulları Ezman olunca, dünyalar onların olmuştu. Ezman demişlerdi adına gökyüzüydü anlamı. Çünkü ayaklarını yerden kesmişti bu küçük kara bebek. Sonra Rubar doğdu. O da kapkara kıvırcık saçlı yumuk gözlü..Oğulları için herşeyi yapardı Bestun.
Rubar'ı, yaşatmak istemişti Aşti ve Bestun. İyi yaşatmak değil sadece yaşatmak için. Suriye'den savaştan kaçmak için varını yoğunu satıp 2 bin dolar biriktirdiler. Almanya'ya gideceklerdi. Günlerce bu eski teknenin kamarasında gizlenerek umutla ilerlediler. Rubar'ın ismini koyarken yaşamının bir akarsu gibi olmasını istemişlerdi. O yüzden küçük akarsu anlamına gelen Rubar koymuşlardı adını. Ağabeyi Ezman gibi O'nu da göklere göndermemek için kaçtılar Suriye'den.
Aşti, kalkamadı  Rubar'ın üzerinden. Gözyaşları, akarsu olup aktı denize rubar gibi. 1974'ten beri terkedilmiş Maraş'ın ıssızlığını; hayalet kasabayı ayıran tel örgülerin ardındaki bir inşaat işçisinin söylediği Aşık Veysel  türküsü bozuyordu:

Selam saygı hepinize
Gelmez yola gidiyorum
Ne karaya ne denize
Gelmez yola gidiyorum
Ne şehire ne de köye
Ne yıldıza ne de aya
Uçsuz bucaksız deryaya
Gelmez yola gidiyorum
Gemi bekliyor limanda
Tayfaları hazır ondan
Gözüm kalmadı cihanda
Gelmez yola gidiyorum
.....
Aşti, kucağındaki Rubar'ı usulca denize bıraktı ve arkasından yürüdü.