27 Kasım 2013

Balıkları sözde çoğaltacak “devlet formülü”!

İstanbul'da balıkçılığın merkezi Rumelifeneri'nde limanda denize çıkmayı bekleyen tekneler.
Kurban Bayramının arife gününde Rumelifeneri’ne gittim. Dayımı görmek için.
Dayım eski balıkçı reislerinden. Yaşlı olduğu için denize çıkamıyor ama tekneleriyle oğulları balıkçılık yapıyor.
Tabii ilk sorum ”balıkçılık nasıl?” Oldu.
“Yeğenim haberin yok mu? Biz tekneyi devlete sattık. Parasıyla da tüm borçlarımızı ödedik” dedi.
Gerçekten haberim yoktu. Durup dururken devlet neden balıkçı teknesini satın almıştı ki?
Dayım devam etti; “isteyenin teknesini alıyor devlet. Böylece balıkçı tekne sayısını azaltıyorlar”.
“Biraz geç kalmadılar mı?” Sözleri ağzımdan döküldü.
Siz böyle bir operasyon yapıldığını duymuş muydunuz?
Konuyu biraz araştırdım; karşıma önemli bir haber çıktı:
19 Haziran 2012 tarihli bir Bakanlar Kurulu kararı ile boyu 12 metreyi geçen balıkçı teknelerini devlet satın alacaktı. Tekne boyu sonradan 10 metreye indirilmiş. Bu yolla 407 tekne satın alınarak denizlerden çekilmiş.
Dayımın anlattığına göre haberi duyan ve denize çıkamayacak kadar hurda olan tekneler de iyi paraya devlete satılmış.
Anladığım kadarı ile operasyonun amacı balıkçılıkta tekne sayısını azaltmak ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalan balıkları çoğaltmak. Ama uygulamada kurunun yanında yaş da yanmış. İşe yaramaz teknelere de devlet para ödemiş.
Para nereden mi ödenmiş? Tarımsal destekleme fonlarından.
Tekne boyuna göre ne kadar mı ödemiş?.
 İşte rakamlar;
12-20 m bir metresi için 10.000 TL
21-30 m bir metresi için 15.000 TL
31 ve üzeri bir metresi için 20.000 TL


Balıkçı reislerinin genel fikri operasyon için çok geç kalındığı yönünde.
Öyle ya. Yıllarca balıklar bitiyor haykırışına aldırış etmeyen devlet, balıklar bitince harekete geçmiş.
Neymiş? Tekne sayısını azaltarak balıkları tekrar denizlerimizde çoğaltmak.
Olur mu böyle bir şey?.
Olabilir ama zaten denize çıkamayacak durumda olan hurda tekneleri azaltarak olmaz.
Teknelerin yasaklara uyup uymadığını kontrol etmezsen olmaz.
Balıkçıyı bilinçlendirmezsen olmaz.
Balık tutmaya “kota” koymazsan olmaz.
Radarla balık avlamayı yasaklamazsan olmaz.
Dostlar alışverişte görsün tavırlarıyla ise hiç olmaz.

26 Kasım 2013

Manyak kim?

REDHACK  polis kayıtlarında “sosyal ve yazılı medyayı kullanan örgüt” olarak tarif ediliyor. Sosyal ve yazılı medya’yı kim kullanmıyor ki? Örgütün büyüklüğüne bak! Tarifin bir yerinde yakında sosyal ve yazılı medyayı kullandığınız için örgüt mensubu bulunabilirsiniz tehdidi yok mu? Yanyana gelmez gibi duran pek çok şey bugün UYUM İÇİNDE yanyana görünmüyor mu? Aşırı dindar… Ve aşırı Kindar! Hangi dinde bu kadar insafsız bir kin var ? Öğretmenler gününde “aa sizin de gününüz geldi” der gibi öğretmenlerin polis tarafından coplanıp yaralandığı… Ve aynı gün  TV’lerde “onlar bizim baş taçlarımız” yalanının parlatıldığı ortamı yaşamadık mı? Gezi ve hak arayan binlerce vatandaş, Cumhuriyete ve değerlerine gönül vermişler “Olağan süpheli!..” Bir de bugün şüphe edilemeyecek gerçekler var…
Cambazı seyrederken aradan kaçırılanlar yok mu?. İlk kazık günlerce olacak mışşşş gibi tartışılan ve de sanki bize soruluyor gibi sandığımız önemli bir şey var! SEÇİM BARAJI… Konuşan oldu mu? İleri pardon. çokca ileri ve demokratik bir rejimde baraj % 10 olarak mı beğenildi? VE karar kesin… Seçimlerde bu barajla yani % 10 ile yola devam…

Nerede kalmıştık! Vatandaş olma kuralları ve Suriye’den gelenler… Paralar boşuna mı aktı? İnsani görevdir derken onların seçime hazırlıkları tamamlanmış! Hepsine, vatandaş yapılıp seçmen kartı verilmiş... CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin feryat ediyor: “Suriyeli göçmenler vatandaş yapılarak, çeşitli illerde seçmen yapıldı. İşte birinin belgesi Mersin'in Akdeniz İlçesi'nde yaşayan Halep doğumlu, Mohamad M. 12.08.2013 tarihinde vatandaş yapılmış. İkamet ettiği adreste aynı soyadı taşıyan bir kadın sığınmacıyla birlikte 3 kişi daha oy kullanacak. Vaktiyle savaşlardan kaçarak Türkiye'ye sığınan Çeçenlere, Kuzeyden gelen Kürtlere vatandaşlık vermeyen devlet, Suriyeli sığınmacılara bir kaç ay içinde hem de seçimlere aylar kala nasıl vatandaşlık verdi, onları nasıl seçmen yaptı? Kaç sığınmacıya seçme hakkı verildi?” Yeni hukuk “ben yaptım oldu” mu?

Kavramları kavramak zorlaşıyor! Söylenen… Devlet (AKP ve Başbakan) istediği an istediğini dinliyor… Dinleyebilir mi? Gerçek bir hukuk devletinde asla dinleme sözü ağıza bile alınamaz. Yargı kararı olmadan kimse kimseyi dinleyemez. Şimdi… Dinler… 10 yıl önce dikilen korku Fidan’ı ormanın en gür ve hızlı büyüyen AĞAÇ’ı oldu! Hemen her işleyiş usulsüz olsa da usulüne uygun muşşşş  gibi yapılıyor… Yeter ki Başbakan emir versin. Veya onaylasın. Her şey hazır!
MİT Müsteşarı Hakan Fidan imzasıyla (Fidan olarak Başbakana geldi büyüdü, ağaç oldu ve hangi işleri gölgeledi biliniyor mu?) Başbakanlık’a gönderilen belgeye göre, bazı gazeteci-yazarların dinlenilmesine gerek vardı. Başbakan onay verdi, yargı ayarlandı, MİT de “kod adıyla” operasyon düzenledi. Operasyonun istihbaratçılarla (bağımlı) yargıçlar arasındaki ilişki sonucu gerçekleştiği ortaya çıktı. MİT belgesinde “... gizli servis faaliyetlerinin doğası gereği- gizli yürütülmesinin zorunlu olduğunu bilen/takdir eden hâkimlerle kurulan koordinasyon çerçevesinde tatbik edildiği yazıldı”. Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı, yargının bağımsızlığı kavramı bir kez daha yıkılmadı mı? Yasaya göre bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda bağımsız hâkim kararıyla dinleme yapılabiliyor. Yasa uyarınca dinlenmesine karar verilenler için “yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliğinin de açıkca yazılması gerekiyor. Yani apacık dinleme usulsüzlüğu! Sonu gelebilir mi? Kim bilebilir?

Barış Atay,dizi oyuncusu... Farkına varmadan uluslararası bilgisayar korsan grubu Anonymous’un Türkiye temsilcisi rolünü mü üstlendi? Polis ona RedHack’in başını ararken MANYAK kim diye sordu? Soruşturmaya yol açan şikayeti iki kişi yapmıştı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ve AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen… Keşke polis araştırmasını bitirirken akıl etse de bir kere daha sorsa… MANYAK KİM?
***Günlük yaşantının giderek din çerçevesi içine sokulduğu bir ortamda Alman düşünürün cümlesini bir kere daha okumak gerekmiyor mu?
“Ahlakın temeli ne zaman ilahiyata dayandırılırsa, halklar ne zaman ilahi otoriteye bağımlı hale getirilirse, en ahlaksızca, en adaletsiz, en kepaze şeyleri mazur gösterip yaygınlaştırmanın yolu açılmış demektir.” Ludwig Andreas Feuerbach

18 Kasım 2013

CENNET’E SIKIŞMAK!.

 
*Düşman kör nişancı diye umuda kapılma dost iyi bilir nereden vuracağını!

Düşmanların birden bire dost olmasına akıl ermeyebilir! Zaten erdiremiyoruz!. Dostların aniden düşman kesilmesi neyin nesi? Bize düşen çok kere ne zaman oldu, neyin nesi bu, niçin bugün diye sormak asla cevap bulamamaktı! Ve çok kere bunalmaktır. Bunalmadık mı? Daha önce de bilemediğimiz şeyler olurdu ve her seferinde bizi cambaza baktırıp anlık dalgınlıklarla uyuturlardı!. Bugün telaş ne? Diyarbakır’a 1300 tesis. Tek tek gösterdiler mi tesisleri?. Siz gördünüz mü? Bunlar paket dışı, siz paketlere bakmaya alıştığınız için göremediniz! Hemen sormayın… Paket demokrasisinde paketlerin içinde özgürlüğe ait ne vardı? Gençleri koruyacak, anlayacak hangi adım çıktı paketten? Bugün geldiğimiz noktada manzara ayrılığı, aykırılığı, teslimiyeti, beyinlerin ardında saklı hevesleri daha da keskinleştirmiyor mu? Belli ihanetlerin tarihi belirlenmiyor mu? Devrim diye yutturulan ihanetler sıraya girmiyor mu? Her ihanet hizmet sayılmıyor mu?
Kuzey Kürtdistana hoş geldiniz?. Kim gelmiş. Barzani.. Kim?…. Kimmmm!….
Başbakanımız daha önce ne demişti “O bizim muhatabımız olamaz!” Şimdi neyiniz oluyor? Muhataptan da öteye geçmediniz mi? Recep kalsaydınız karışmazdım… Bana ne derdim.. Alınmazdım! Kırılmazdım. Sarılıp kucaklaşmasaydınız bari! Başbakansınız... Benim de Başbakanımsınız… Türkiyeyi temsil eden Başbakan. Bu tablo ne kadar ileri görüşlü bir devlet adamı olduğunuzu mu gösterdi? Yoksa unutkanlığınızı mı? Veya seçim kazanma hırsının ne kadar körlük yarattığını mı? Sarmaş dolaş olduğunuz Barzani binlerce şehidin katili değil mi? PKK kimin kontrolünde yaşıyor… Hayat buluyor? Giyeceği, silahı, yiyeceği kim sağlıyor? Başbakan büyük Kürdistanı tanıyor ve Barzani ile bu durumu Diyarbakır' da tescil etmiş, kutlamış oluyor mu? Kimle türkü çağırdınız? Dün kesintisiz Türklere söven bir Kürt şarkıcı ile. Türkiye bir puan daha kaybetti. Bir adım daha geriledi! Başbakan için tek hedef yerel seçimde alacağı oy sayısı oldu! Siz oyum! diye düşündünüz… Gösteri aslında büyük OYUNdu!

Kimse kan aksın demiyor ki! Kürtler kardeş de değildir diyen yok... Yurttaş olsunlar yetiyor! Kan akmıyor artık diyorsunuz. Şu ara hır çıkmasın politikasının ardında askerde poliste sokağa çıkmasın prensibi var… Bir de özgürlük için onurlu duran gençler sokağa çıkmasa. Plan tutacak. Al sana güllük gülistanlık seçim havası! Polis Güney Doğu’da (Sadece gençlere karşı fazla mesai yapıyorlar!) Karakola hapis edilmedi mi? Asker kışlasında kıpırdamıyor! Teröre müdahale edemez, operasyon yapamaz hale sokulmadılar mı? Analar ağlamıyor! Şehitlerin kabirlerinde kahırları göklere çıkıyor… Ne uğruna canlarını verdiler. Onların kanlarının gün gelir hesabı sorulmaz mı? PKK nın karşısında eli silahlı bir güç kalmadı ki! Ne haberi gelecek? Çatışma çıkaracak güç yok ki! Türk Ordusu sınır dışına sürülmüş gibi... Kimse artan sloganları görmüyor? Türk Ordusu buradan çekilsin. Başka bir ülke mi orası! Ordu kazara karşılık verince de Genel Kurmay bile çokkkk üzgün!… Kendisine 100-150 el ateş edilmiş. Bir de roket atılmış. Kim ateş ediyor? TERÖRİST GRUP! Terörist diye not edelim bir müddet sonra bu kelimede yasaklanır! Bu ortamda Genel Kurmay hangi duygularla bilgi veriyor dersiniz?

“Uzun namlulu silahlarla konvoyumuza 100-150 el ateş açılmış, ayrıca konvoy gerisindeki taktik tekerlekli zırhlı araca bir adet RPG-7 roketi atılmış, roket araca isabet etmemiştir. (Yani atılmış sayılmıyor mu?) Açılan bu ateşe, meşru müdafaa  (Neyin meşrusu... Teröristin tarifi mi değişti?) kapsamında taktik tekerlekli zırhlı araçlar üzerindeki makineli tüfekle ile derhal karşılık verilmiş, unsurlarımızın karşı ateşi üzerine terörist ateşi kesilmiştir. Konvoyun Üçköy Jandarma Karakolu'na dönüşünü müteakip yapılan kontrolde, unsurdaki üçüncü taktik tekerlekli zırhlı araca 30 adet, dördüncü taktik tekerlekli zırhlı araca ise 40 adet hafif silah mermisi isabet ettiği görülmüştür. (Roket değmemiş… Diğerleri 60 mermiyi yemiş!)Olayda personel zayiatı meydana gelmemiştir

Her fırsatta asker suçlandı… Hapiste olmayanların da elleri kolları bağlı! Önce Cumhuriyete ve değerlerine sahip çıkan komutanları hallettiniz… Hapse tıktınız… Hukuk öyle yara aldı ki bugün hiç kimse hiç birşeye güvenemez hale geldi! Tarikat desteği ile oluşan binlerce sahte evrak yaratıldı kanaati silinmeyecek noktaya, kaybolmayacak yere kazındı. Bunu silebilir misiniz? Askeri silerken Mahkum ederken, kolkola giren AKP ile Fetullahçılar bugün düşman mı? Bu bilmece de çözülecek, paylar bölüşülecek! İmaj temizlecek AKP’nin istediği dindar gençlik F tipi eğitim için daha da sessiz ilerleyecek. Bugün Fetullah hoca kızgın öfkeli. Açıktan açığa gürlüyor!

“Siz doğru yolda yürüdüğünüz halde bir kısım her şeyi kendi benliğine, dünyevi çıkarlara bağlamış, dünyadan değişik şeyler kotarmaya bağlamış insanlar sizin aleyhinizdeyse şayet, hangi zihniyette hangi düşüncede olursa olsun isabetli bir yolda yürüyorsunuz demektir. Firavun aleyhinizde ise isabetli bir yolda yürüyorsunuz demektir. Karun aleyhinizde ise isabetli bir yolda yürüyorsunuz demektir. Valla cennetin kapılarını bile bunlar kapamak isteyebilirler. Bunlar girmesin de biz girelim. En azından önce biz girelim. Bunların da zaten girmeye hakkı yok diyenler çıkabilir.” Ve ekliyor: Ne manevi ranttan ne de maddi gelirden vazgeçemezler” Fırtına geçer, AKP ile Cemaat ayrılmazlar! Cenete sıkışırlar!
Diyarbakır’da Kürtçe -türküler çığırılırken! Okmeydanı aynı saatlerde çatışma alanı idi. Copların, gaz bombalarının, öfkenin çığlıkların susmadığı kan ter içinde bir alan... Feryat eden bacağı kırılmış bir genç kadını medya öne çıkarmadı! Kavram çıkmazına da girdik! Adana Valisinin vatandaşa ağır küfürü, biz de geçiştiriliyor!. Başbakan “yedirmem” diyor. Millet sanki iştahsız… Başbakan da yediremiyor!
AKP nin tabanı çok kere canlı bomba gibi! Ölmek var dönmek yok! Her yanına patlayıcı  döşemiş. Gene de penisini koruma gayretinde! Ölecek ölmesine huriler var.” Görev bekliyor ya!

10 Kasım 2013

O'na, Atatürk'e bağlılığımız betonlaştı artık!

Sitemizin parkı ve Atatürk köşemiz. Ne duyuru var ne program. Kalbinde Atürk sevgisini taşıyanlar kalkmış, büstün karşısına geçmiş.
Ve saygı duruşu. Ardından İstiklal marşı.
Bir ses andımıza başlayınca haykırırcasına andımızın hep bir ağızdan okunuşu.
Torunum, oğlum eşim ve ben oradayız.
Üç nesil Atatürkçü.
Bu kalpten gelen sahneyi yaşadıktan sonra gözüm arkada kalmaz artık.
Atatürk'ü unutturmaya çalışanlar bir şeyin farkında değiller:
Ona bağlılığımızın betonlaştığını!

9 Kasım 2013

EYYYYY… MUTSUZ TÜRKİYE!

Birinci vazifen ne idi? Atatürk’ün Gençliğe hitabesinin ilk satırlarını oku… Hatırla! Kime ne emanet etmiş! Yılda bir kere, 10 Kasım’dan 10 Kasım’a değil… Düşün!.. Her gün bir adım daha karanlığa yürürken ibret al… Bugün gelinen noktada onları, olayları, kurguları, tuzakları unutma. Hatırlamama, hatırlatmama gibi bir lüksümüz YOK ARTIK

“Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır”
Millet’in yerine AKP ümmeti koymak istemiyor mu? Mevcudiyetimizin ve istikbalimizin yegane temeli milletin en kıymetli hazinesi, yoksa Cumhuriyet’in temel nitelikleri değil de ümmet miydi? Bugün dünden daha zor şartları yaşamıyor muyuz?. Harici bedhahların tahribatı her zaman vardı… Zararları sınırlı kaldı! Dahili bedhahların hançerlemesi kat kat derin ve acı olmadı mı? Oysa dahili bedhahların yolu belli! Yarattıkları karanlık, aydınlığa çıkışın umudu İstiklal Savaşı günlerinden daha az! O günler daha fukara bir millettik, direndik ve dışa karşı birlik olabildik. Bugün çok daha gelişmiş duruma geldik!. Ve ümmeti hedefleyenler özgürlük paketleri içinde seçim marşı çalarak sandıklara basıp yürüyerek bugüne geldiler… Değerlerimizin tümü satılıyor! Önce 90 yılda Cumhuriyetin biriktirdiği mal varlıklarını, sonra Cumhuriyet değerlerini sattılar... Tarım ülkesiyiz dedik, köylü efendimizdi giderek geriledi, saman bile üretemedi. Tarım ülkesi olarak samanı da ithal ettik. Perişanlığa rağmen köylü din tutkalını sökmedi… Gık demedi sineye çekti zannedildiğinden de efendi çıktı!. Açlığa dayanıyor. Ve hala sabrediyor!

Özgürlük ışığı kararırken nasıl bir olacağız, tek yumruk kalacağız ? Polis ile yanyana resim çektiren pala ile saldıran yandaşla, kızları saçlarından sürükleyen polislerle, hukuksuzluğu nasıl engelleyeceğiz? İçe karşı ne yapacağız? Bugün iktidarın her şaşırtan hamlesi her özgürlük paketi(!) önceden ölçülmüş, kesip biçilip hesaplanmış, zamanlası iyi ayarlanmış karanlığa atılan bir tuzak, geri götüren bir eylemdir. TÜRK kelimesi neden hedef tahtası haline geldi? Andımız kim istemedi diye kalktı! Hepimiz müslümanız deyip ÜMMETİ yerleştirmek için mi? Türk kelimesi neden ırk sınırına çekildi? Kimi mutlu edeceğiz?. Ne mutlu kim diyeceğiz? Yandaş valilerin telaşı ne? Ne mutlu Türküm diyene levhası bugün mü onlara batıyor! Tabelalar tüm yurtta ardı ardına sökülüyor… 90 yıl hepimizi anlatan Türk (Anadoluda yaşayanların tümü-tüm halklar) Türkiye (Avrupa ile Asya arasındaki toprak- ülke) kelimeleri hangi kurgunun kurbanı oldu? Söylemde APO’ yu asla muhatap almadık. Geldiğimiz nokta da Andımızı kaldırmadık mı? Türk isimlerini silmiyor muyuz? Terörist başı APO isteklerini bir bir yaptırmıyor mu? PKK vergi almıyor mu? Zihinlerinde ayrılmayı bayrak yapanlar lafa gelince “etten, tırnaktan, kardeşlikten söz etmeyi sürdürüyor. Gizliden gizliye yürütülen Paralel Devlet Kurma hazırlıkları biliniyordu. Şimdilerde sadece gizliliği kalktı! Biz paketli hareketli demokrasinin ilerisinin de ilerisine geçtiğimiz için bilemiyoruz! Umutsuz, şaşkın, suskun işin sonu ne olacak diye seyrediliyor. Türk milletinin en kıymetli hazinesi Cumhuriyet’in değerleri talan edilmiyor mu? Laikliği yok sayanlar iktidarı ele geçirenler yoksul kıldıkları, gelir seviyesini nerede ise sıfırladıkları, ve bir paket çay, yarım kilo bulgura fit ettikleri belli tabandan hala baslenmiyor mu? Önce muhtaç kılıp ardından bir paket erzağa bağladıkları, adını özgürlük koyup, özgürlüğün gırtlağını sıkmıyorlar mı? İktidarın son döneminde Hukuk kurallarını yerine GÜNAH kurallarını konuşur olduk… İktidar, düz cümleleri anlamakta sıkıntı çeken samimi müslümanları günahla korkutuyor! Dini rahat bırakmıyor. Yılları geride bırakan  türban istismarı nihayet meclise de girdi. Sıra umumi taassupa gelmedi mi? İlk işareti erkekli kızlı öğrenci evleri… Size ne gençlerin evlerinden… Ayşe ile Ali’ nin sevgisinden! Size ne özgür bireylerin özel yaşamından! Ümmete dönüştürme gayreti, bu hırsın verdiği körlük ile duvara yaklaşıyorsunuz. İçinde binbir hile barındıran, her konuşma sonrası yalan panayırı açılmıyor mu? Yok ettiğiniz HUKUK gün gelecek mutlaka size de gerekecek. Rahat bırakın komşuları. Rahat bırakın insanları… Rahat bırakın gençleri!… Rahat bırakın suları dereleri… Rahat bırakın kıyıları kumları. Rahat bırakın doğayı, ağaçları… Hatta Kütükleri! Bırakın ortaçağ ayaklarını. Ortaçağ kurallarını. Ortaçağ baskısını! Dünyayı izleyen ufku açık gençlere dil uzatamazsınız!. Onları aileleri en iyi şekilde yetiştirmek için çırpınıyor! Onlar ülke geleceğinin temelleri... Devlete ihtiyaçları yok. Çekin ellerinizi üzerlerinden!
Korumakmış!… Siz mi? Gerçek Bekir Bozdağ’ın ayarına(!) da uymuyor: “Anayasa hükümete gençleri koruma görevi veriyor”diyor… Kim bu GENÇLER? 58. madde hükümete gençleri, kumardan, suçtan ve başka kötü alışkanlıklardan koruma görevi” veriyor. Özel yaşam demiyor. Kaldı ki Üniversiteye gelebilenler(!) çoğunlukla 17 ile 18 yaşında… Prof. Hasan İşgüzar'a göre Anayasa'da açık şekilde tanımı yapılmayan “genç” kavramını, Medeni Kanun tanımlıyor. Medeni Kanun'a göre, 18 yaşını geçmiş her birey “hukuki fiil eylemi açısından” tam yetki ve sorumluluk taşıyor. Seçme ve seçilme hakkı bulunuyor. “gençten kasıt, Medeni Kanun anlamında 18 yaşından küçüklerdir.” Yani bugün kızlı erkekli gruplara dönük müdahale Anayasada ki temel haklara aykırı… Küçük yaşta evlilik, çok eşlilik derseniz AKP bahçesinde meyveleri görebilirsiniz! Gezi de ve hemen her ilinde gençlerin anlattıkları ayni şey. İleri, aydınlık Türkiye ve gerçek özgürlük! Bu sesi ülke duydu, dünya duydu sadece AKP iktidarı duymadı. Türk Gençliği “Bu ülkenin geleceğinde söz hakkımız var.” diyor…

“Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
Bugün yaşadığımız AHLAKSIZ TABLO insanın kanına dokunmuyor mu? Yoksa farkına varmadık ve kirlilik kanımıza kadar geldi ve kansızlaştık mı? Bugünün Mutsuz Türkiye’si yeniden daha sağlam bir yolu, aydınlığı bulacaktır… Türk adı aslına dönecek ve Anadolu’nun tüm halklarını anlatacaktır. Her zaman her yerde… Ne mutlu Türküm diyene…