25 Eylül 2013

2 + 2 = 5 (Du be du, pencüse !)

Sevginin tükendiği bataklıkta NEFRET çiçekleri açar… Açmıyor mu? Doğru hesap yapmanın doğru olmadığı bir tünelden geçiyoruz. Korkum yeşil rengin doğayı temsil edeceğine gücü, baskıyı, Boğa’yı temsil etmeye başlamasıdır. (kesilmedik ağaç kaldı mı? SÖYLENMEDİK YALAN! Ağaçlar kesilmesin diyen gençlerle önce alay edip sonra git ormanda yaşa nasihatı yakışıyor mu? Uygulama… Hesler, yeşil alanlar için Orman kanunu değil mi?)
Sadece Beşiktaş – Galatasaray derbisi değil, ülkemin siyaset maçındaki uzatmalara baktığımız zaman paketlenme korkusu yaşıyoruz. Paket içinde paket. Sürüklendiğimiz gelecek için kaç paket bilgimiz var? Bir satır tutar mı? Ama iktidara gelir gelmez kurumları, dernekleri ele geçirme, kendi adamlarını yerleştirme maratonu var. Bu kadar yetmez devam sloganı “yeter artık” tepkisini yaratsa da hala paketlenen çok şüpheli şeyler yok mu? Sporun ruhuna fatiha okutacak kötü bir oyun oynandığı anlaşılıyor. Mezheplere göre böl. İnançları sivrilterek ayır. Gerçekleri çıplak gözle görme şansı var mı? Görüntü yok. Ses yok. Maçtaki hava aynı! İyi başla, umutlan, kötü bitsin! Kazılan pek çok kuyu var. Çarşı kime karşı? AKP nin din merkezine bağlanan dönüşümünde bakkal, çarşı, kasap, memur, emekli… Daha çok ezileceğiz. Gene de gerçekleri dile getirmek vatan borcu. Çarşı da gerçekleri yutkunup susmayacağa benziyor. Farklı mezheplerin acıları, yüreklere inen güvensizlik seçime kadar değil mezara kadar sürecek gibi! Güç ile yıkılan her şey zor onarılıyor!. Hemen her protesto sonrasında baskı artmıyor mu? Oysa şiddete karşı şiddetle ve öfke ile çare üretenler ÇARESİZLİKLERİNİ göremiyor. Yürekleri yetmiyor. Sevgileri kısa kalıyor! Öfkeye mağlup oluyorlar.
Bataklık büyürken tek tek sivrisinek avının devam etmesi akıl tutulması değil de nedir? ÖZ - GÜRLÜK söylemini hemen her yerde bayrak yapan iktidarın ÖZ KÖRLÜĞÜ ne kadar sürecek? Hesap nedir dersiniz? Dediğim dedik hesabı   2+2= 5 ile anlatılıyor! (Youtube.com da bir acem videosu var. Nasıl beyin yıkandığını, ne denirse öğrencilerin ona inanması gerektiğini çok güzel naklediyor.) Kabul edenler sağ tarafa. Onlar bizden. Kabul etmeyenler. Yani hala 2+2= 4  diyenlere pes doğrusu!. Sol tarafa… Her şeye hayır diyenler. Onlar cezayı hak ediyor!
Kim AKP ye kafa tutuyor! Defteri derhal dürülüyor… AKP kindar ve affetmiyor!. Korku bu! Hesap açık ve kesin..2+2 = 5… Kim 4 dedi… Çarşı haaa!. Genel uygulama hala anlaşılmadı mı? Karşı çıkacak olanın beli hemen kırıla! Allahtan olan biteni tüm çıplaklığı ile duyamıyoruz!

Benim haberi kutsal sayan meslektaşlarım nerede? Çoğu eğilmediği için kırılıp gitmiş! Neden diyebilen de yok ki! Bakıyorum medya sahnesinde başını dik tutamayan süklüm püklüm, kıllık değil kulluk yapan iki büklüm olanlar var. Aradıkları şey bugün de haber mi acaba? Hemen her maçta düşünce ve ifade özgürlüğü çiğneniyor.. Maçların  34' üncü dakikasında yapılan “Gezi olaylarına destek” protestoları saklanıyor ama sonlandırılamıyor... Hayret… Bu hak gaspına kimseden itiraz gelmiyor! El birliği içinde bu protesto sesi çok ayıp bir şeymiş gibi örtülüyor. Yok edilmek isteniyor! Kimse “beyler hani haber kutsaldı. Nerede sizin kutsalınız, ifade özgürlüğüne saygınız?” demiyor. Pardon… Diyemiyor! Benim ünlü mü ünlü arkadaşlarım hemen her seferinde suç ortaklığı için yarışıyor! Fenerbahçe maçında ve pek çok müsabakalarda da seyircilerin sesleri kısıldı. Meydan okuma hakları ellerinden alındı. İstediklerini ifade edemediler. İfade ettiklerini duyuramadılar. Neden? Şimdi ne oluyor. Gelsin polisiye tedbirler. Baskı... Şu girmesin… Şunu sokma… Sok polisleri statlara… Cezayı arttır… Ne kadar baskı o kadar tepki. Baskı arttıkça olaylar sonlanacak mı? Hayır. Tek şeye ihtiyaç var… Sevgiye…

LİG TV tüm naklen verilen maçların yayıncısı. Tek tabanca. O vermiyorsa anında haber alınamıyor! Beşiktaş maçında Lig TV harika bir uyanıklık yaptı... Bu uyanıklık aslında sahtekarlık ve yayın ayıbı! Tarihe de geçmiştir. Bu durum, patlak veren olaylar kadar beni üzdü. Şansal Büyüka beraber çalıştığım Spor şeflerinden biri. Ona asla yakıştıramadım... Anlıyorum… Başlarında hükümetin bekçisi var. Vermeyin protestoyu dedi o da vermedi. Şunu sormalıyım. “Ne diyorsun arkadaş, hadi karşı çıkamadın. Peki cinlik yapmana ne gerek vardı”. Geziyi protesto eden tezahüratı kes, git başka bir maçın normal seslerini montajla. Beşiktaş maçındaki protesto yerine onu yayınla. Yani maçta çıt çıkmadı olsun. Cinlik mi yaptın? Sen nesin, AKP militanı mı gazeteci mi? Olmaz ama diyelim eşini aldattın. Aile içi bir sorun, sana yakıştıramayız o kadar! Sen bir kişiyi değil binlerce kişiyi aldattın. Gazetecilik yoluyla. Sana para ödeyen binlerce kişiyi enayi yerine koymak hakkın olabilir mi? Bu suç değil mi? En azından şimdi koltuğun daha da sağlam, peki vicdanın rahat mı?

Üst üste sandıktan çıkmanın temeli olan siyaset yalanları göz boyayan parlaklık sönüyor. Gerçekler, kafa yapıları, ne mal oldukları ortaya dökülmüyor mu? AK Parti Milletvekili Ziyaeddin Akbulut, “biz engellileri insan yerine koyduk,( AKP den önce hayvan mıydılar acaba?) adam yerine koyduk. Aileleri şimdi 450-500 lira bakım ücreti alıyor.” Adam cebinden tüm servetini özürlüler için harcamış gibi konuşuyor. Para milletin parası. Milletin sakatına veriliyor. Çok mu? Sayın Akbulut ne yazık ki ben sizi adam yerine koyamıyorum!

Zenginlerimiz de ülkenin toplam gelirinin % 46.6' sını alıyor. Yoksulluk sınırındakilerin payı sadece %9. Fark 8 kata ulaşmış. Uçurum büyüyor. Gezi olaylarında “müslümanım yalan söyleyemem” diyen Dolmabahçe imamları görevden alındı dendi. AKP hemen “bu haber yalan” demişti. Görevden alınma işi doğru çıktı. Gezi için değil sadece soruşturmanın selameti için imiş! Allah selamet versin!. Sistem işliyor. Tüsiad yerine Müsiad… Çarşı’ya karşı 1453 Karakartalları. Habere karşı açıklama AKP ile ilişkimiz yok! Örnek çok. Zaman ise bir hayli geçmiş… 11 yıl durmak yok. Daha ileri. Daha da ileri. Dönüşüme doğru. Ne varsa ele geçir. Hemen her şey bizim olsun. Çakmaları çaka çaka gidiyoruz. Ve karanlığa karşı yakılan mumlar teker teker sönüyor !
Oysa Hesap yanlış bir hesap… Ne kadar tekrar edilirse ve ettirilse ettirilsin  2+2 = 5 OLAMIYOR! Her zaman 2+2= 4 EDİYOR.

Onlar bunu görmezden gelseler de!. Mücadele uzuyor ama insanların özgürlük aşkı sönmüyor. Bu kördüğümü copla, gazla, ilaçlı su ile, itişle kakışla çözemezsiniz. Benim spor severim el ele tutuşmayı da bilir. Tutuşmadılar mı? Ayrışmayı değil bir olmayı, ortak kalmayı sever! Ve bilir.. Sevginin tükendiği bataklıkta NEFRET çiçekleri açar. Oyunun galibi yüreğinde insan sevgisi olandır. Söylemler inkara dönse de, ne kadar sertleşse de 2+2=4 gerçeği değişmez. Değiştirilemez.  

23 Eylül 2013

Barış Çubuğu’na “BUZLAMA SANSÜRÜ”!

Milliyet Gazetesi’nin Cağaloğlu’ndaki binasının yazı işleri küçük bir oda idi. Bu odada altı kişi bilgisayarlarla çalışıyorduk. Üç gazeteci, neredeyse omuz omuza yani tıkış tıkış sayfa yaptık. Beraber çalıştığım çok sevdiğim iki arkadaşım Eren ve Turgut ne yazık ki fosur fosur sigara içiyorlardı. O kadar ki Eren’in klavyesinin yanları yanık içindeydi.
Oda da küçük olduğu için tam bir duman altındaydık. Sonra Milliyet İkitelli’deki yeni binaya geçti; yeni “sigara odaları” bizi duman altından kurtaracaktı.
Kurtarmıştı ama genel yayın müdürleri bir zahmet sigara odasına gidemediği için yazı işlerinde yine sigara içilmiş, ancak Milliyet’ten ayrıldıktan sonra duman altından kurtulmuştum.
Sizin anlayacağınız hiç sigara içmediğim halde çalışma hayatında çok duman altında kalmıştım.
Şimdi sigara içimine düzen getiren bir yasa var. Özellikle kapalı alanlarda sigara içimi yasaklandı. Daha doğrusu tütün yaprağından imal edilmiş her şeyin tüttürülmesi belirlenen yerlerde yasaklandı. Bu yerler yasada şöyle sıralanıyor:
-Kamu hizmet binalarının kapalı alanları,
- Koridorları dahil olmak üzere her türlü eğitim, sağlık, üretim, ticaret, sosyal, kültürel, spor, eğlence ve benzeri amaçlı özel hukuk kişilerine ait olan ve birden çok kişinin girebileceği (ikamete mahsus konutlar hariç) binaların kapalı alanları,
-Taksi hizmeti verenler dahil olmak üzere karayolu, demiryolu, denizyolu ve havayolu toplu taşıma araçları,
- Okul öncesi eğitim kurumlarının, dershaneler, özel eğitim ve öğretim kurumları dahil olmak üzere ilk ve orta öğrenim kurumlarının, kültür ve sosyal hizmet binalarının kapalı ve açık alanları,
- Özel hukuk kişilerine ait olan lokantalar ile kahvehane, kafeterya, birahane gibi eğlence hizmeti verilen işletmeleri.

Tüm bu yasaklardan sonra sigara tüketiminde bir azalma oldu mu bilmiyorum ama duman altı olanların sayısının azaldığı bir gerçek.
Tabii sigarayı özendirmek de yasa kapsamında yasaklandı. Bunun en tipik örneğini televizyonlarda oynayan filmlerde görüyoruz.
Eski filmlerde görünen sigaraya buzlama sansürü yapılması. Öyle filmler var ki jönlerin elinden sigara düşmüyor, buzlama görüntüsü de insana yeter artık dedirtiyor.
Geçenlerde TV’de “Kurtlarla Dans” filmi oynuyordu. Amerikalı teğmen kızılderililerle yeni dost olmuştu. Daire şeklinde oturdular, bilirsiniz kızılderili adetlerinde savaş halinde olan kabilelerin ileri gelenleri büyükçe bir çadırda toplanıp, içinde kurutulmuş bitki yapraklarının olduğu uzun çubuktan tek tek duman çekerler. Bu bir nevi barış törenidir.
Kızılderili bilge adam barış çubuğundan bir nefes aldı, teğmene uzattı. Teğmen de bir nefes alıp yanındakine verdi.
E ne olmuş diyebilirsiniz. Bizim sigara sansürcüleri barış çubuğundan çıkan dumanı da buzlamışlar.
Yani RTÜK’ten öyle korkmuşlar ki dumanı görünce hemen yapıştırmışlar buzu.
Ne diyelim biz böyle bir milletiz. Vur deyince öldürürüz.

18 Eylül 2013

MEYDAN OKUMA HAKKI!

Yasaklar dört yandan hız kazanmış… İçki yasak, ama sarhoşluk sürüyor!.. Sadece sürmüyor tek adam zorbalığına karşı büyüyor. Dört koldan tehlike, dibe vurmuşluk görmezden gelinebilir mi? Dış dünyadaki sıcaklığını “değerli yanlızlıkla” soğutan Başbakan Suriye Helikopterinin düşürülmesi ile yeniden uluslararası arenada kendine yer mi açmak istiyor? Medya’dan pek çok haberi doğru olarak alamıyor olsanız da kötüye gidişi hissediyorsunuz! İktidara, “sizin uygulamanızı beğenmiyorum. Yaptığınız işlere karşıyım. Size meydan okuyorum.” diyemediğiniz sürece deprem enerjisi gibi sokaklara çıkıp yürüyenlerde biriken stress derinleşiyor. Oy uğruna göz boyama hızlanıyor. Hedef seçim… Mesele belli. Seçimi al çık sandıktan. Her gece bir torba yasanın her hangi bir yerine bir iki madde sıkıştırıp yeni yasaklara zemin hazırlanmadı mı? Asker denge olarak vardı, aradan çekildi meydan polise kalmadı mı? Hangi torbadan çıkan hangi mini madde bugün gençleri düşman gören polisi yarattı? Polis olabilmek için ASKERLİĞİNİ YAPMIŞ OLMA ŞARTI vardı. Pek çok bilemediğimiz ek torba maddeleri gibi o da kalktı. İktidar kendi fikrini savunan beyinleri, taraf olarak ona bağlı gençleri polis yaptı. Bu çelik gibi inanmışlar, kask giydi, devleti temsil eden polis üniforması, silahları copları bellerinde sokaklara çıktı. Özgürlük için haykıranları, üzerlerine gelenleri düşman bildiler. Ve biz… Ötekileşmenin kötüleşme noktasına geldik!

Demokrasi denen sistemin işlediği açık rejimlerde (bizden çok uzakta, hayallerimizin ufkunda belirtileri bile yok!) seçimin sona erdiği andan itibaren siyasetçi, partinin kölesi olmaktan kurtulur, olacak ise milletin kölesi olur!. Yani karşı fikir, o bizden değil değerlendirmesi, rakip olma gerçeği, parti genel başkanı sultası, sayın başbakanım deme şartı, mutlak beğeni alışkanlığı, giderek artan ağırlıkla yalakalık dönemi aslında seçimlerden sonra sandıkta kalır. KALMALI! Bugün unutulmuş olan asıl görev seçilmişlerin sandıktan çıktıkları andan itibaren herhangi bir partinin mensubu değil milletin vekili oldukları gerçeğidir. Ve bu nedenle onlara milletin vekili olsunlar diye! (olamadıklarını yıllardır bildiğimiz halde) ısararla milletvekili deriz.

Sandıktan çıktık yaparız! Benim ülkemin demokrasisinde sandıktan çıkan parti gözlerini herşeye hakim bir başkanla açar! O başkan onları listeye alan başkandır. O karar alıcının önce eseri sonra da esiridirler. Bu sistem AKP nin inandığı, başardığı ileri mi ileri demokrasi adı ile sunduğu sistemdir! Sandığın kutsal olduğunu kabul etmek yeter, şeffaf olması gerekmez. Sandık koyu yeşile boyanmış içi asla açılmayan, içinde ne varmış, niçin varmış diye sorulamayan sanduka* boyutuna geçmiştir. Sandıktan sanduka boyutuna geçince kararların tamamı “Ben onun götünün kılıyım” teslimiyeti içinde yürümüyor mu? Benim anladığım demokrasilerde HAK ARAMAK şarttır. Bugünün demokrasisinde halk sorgular, ikaz eder, yürür, haykırır!. Meydan okur!. İktidar dinler. Halk neyi istemiyor öğrenir. Planlarını ona uygun, yeniden yapar. Tek adamlar zor dinler. Hata yapmadıklarına inanırlar. Bu nedenle düzelme ihtimali çok zordur. AKP pek çok cephede tek başına kalmıştır. AKP nin yalnızlığı değerli değil sorgulanmaya muhtaç EĞERLİ bir yalnızlıktır..

Eğer Suriye ile Esad düşmanlığı ve inatlaşması üzerine dayanan bir politikamız varsa sınırı ihlal eder etmez Suriye helikopterinin hızla vurulması normaldir. Normal olmayan nedir? Suriye’yi iyi tanıyan Hüsnü Mahalli anlatıyor: “Özgür Suriye Ordusu 67 ülkeden gelen eli silahlı militanlardır. Avrupa ülkelerinin pek çoğu onlardan kurtulmak için Suriyeye gitmelerini teşvik ediyor. Özgür Suriye Örgütü için silah ve yardımların düşen helikopterin sınırda araştırma yaptığı bölgeden geçirildiği biliniyor. Bir ay kadar önce bin kişilik bir grup Lazkiye kırsalındaki 15 köy ve kasabayı ele geçirdi. Orada 800 kişiyi öldürdüler. İşkencelerini kendileri yayınladı. Suriye ordusu onların elinden köyleri geri aldı. Suriye bugün yabancı militanlarla savaşıyor. Suriye de 1500 civarında irili ufaklı terör örgütü var. Suriye Rusyanın teşviki ile Uluslararası topluma kimyasal silahların toplanması için evet demiştir. Başbakanın hedefi ve arzusu “Esad gitmeli” ısrarında noktalanıyor. Ya sonra…. Ünlü siyasetçi Kissinger da soruyor  “Esad sonrası Suriye de güvenliği ve demokratik bir ortamı kim nasıl sağlayacaktır?” AKP’de  zaman zaman başbakana aykırı düşer gibi duran Bülent Arınç’ı dinlemek şart değil mi? “Suriye konusunda maalesef ABD ve Rusya anlaşma yolunu seçtiler!” NEDEN MAALESEF. Savaş istemek ülkenin hangi menfaatine hizmet edecek? Hani düne kadar kardeştik?

EĞER Başbakan ve bakanların genel bütçenin % 25 ine varan bir parayı harcadıklarını bilmesem, örtülü ödenek hesaplarına şaşmayacaktım. “Ben seçildim, sandıktan çıktım. Cebindeki paranın istediğim kadarı alırım. Sana hesap sorma hakkı da tanımam”mantığını keşfetmeyecektim! Suriye ile savaş mı istiyoruz sorusu daha uzak duracaktı kafamda. Ve aklıma binbir şeytan kuyruğu takılmayacaktı. Başbakanın emrine yasa ile verilmiş ve harcanmış örtülü ödenek rakamları!… 2005 yılında 156 milyon lira… 2006 yılında 327 milyon. Ve dikkat çekici bir tablo. Harcanan para katlanmış! 2013 yılının ilk 8 ayında miktar 876.6 milyon liraya çıkmış. Tarihleri, hızlı artışı, Suriye sınırından olanları, gelenlerle gidenlerle oturup siz hesaplayın… Özgür senaryo sizin olsun…

EĞER gerçekler yazılabilse medyaya amansız bir sansür uygulanmasa, sahada çalışan gazeteciler vatan haini görülüp coplanmasa, dirseklenmese, eziyet görmese, genel yayın yönetmenleri katil muamelesi görüp kelepçelenmese (Merdan Yanardağ) karanlığın ayak sesleri kuvvetlenemezdi… Sandıktan çıktım gerekçesi ile iktidar koltuğuna oturanlar demokrasiyi, birlik beraberliği, yargıya güveni, polise saygıyı da zıvanadan çıkarma hakkını kullanıp yok edemezdi! Ötekileştirmenin boyutu mezhep çatışmasına indi?. Gene de vazgeçemeyeceğimiz tek hak var. Karanlıkta yakılacak tek mum… “Meydan okuma hakkı”

*SANDUKA, Mermerden yapılmış veya çuha kaplı tahtadan mezar üstüne konan sandık. Üzeri yeşil çuha ile örtülür.

10 Eylül 2013

2024 “MAĞDUR” OLİMPİYATI!

Uzun bir süredir unutmuş olmalıyız!.. Dün gece hortlamasın mı? Bir ter bir sıkıntı... Önce tansiyonuma baktım... Normallere göre yüksek mi yüksek, bana göre normaldi... Öyleyse sıkıntı ne? Başbakanımı dinliyorum. Her yanım mağrur ve de her zaman mağdur!
“Tokyo Olimpiyatı daha önce almıştı. İstanbul almamıştı. Adil davranılmadı .(Nasıl yaparlar anlamak zorrr! Tokyo yerine takunya giymek mi suç oldu!) Bir yönüyle 1,5 milyarlık İslam dünyası ile bağları da kesip atıyorlar.(1.5 milyon İslam dünyasının vekaletini Ekmelettin mi alıp Türkiye’ye veriverdi?) İstanbul’un hiçbir eksiği yok. (Biraz havası bozuldu biraz yolları sıkıştı ama şimdiden kentin 197 AVM si var. Geçmişi simgeleyen ne kadar tarihi bina varsa geçmişinizi der gibi yıktık. Tarihi yeniden biz yazıyoruz. Yıktıkca yıkıyoruz!). Olimpiyat oylamasında Fransa’nın önüne de geçtik. Bu olimpiyatı almış olsaydık bir sürü avantajı olacaktı. (Olimpiyat köyü ,olimpiyat huyu deyip yıkıp duracaktık!) Türkiye’nin yeni olimpiyat hedefi “madalyaları toplamak” olacak.(Nal toplamaktan vazgeçmiş olacağız. Yazın bir kenara!)
Madalyaları nasıl topladık hatırlayan var mı? Atletler madalya aldı yaşasın diyemeden dopingli çıkmadılar mı? Kulüpler şampiyon oldu kupa aldı haftalar, aylar sonra şike ve rüşvet iddiaları mahkemelerce doğrulanıp cezalar onanmadı mı? Dünü hatırlayıp yeni madalyaları nasıl alacağımızı daha kolay kavrarsınız. Ve sporda bize dünü yaşatanlara AFERİN diyebilir misiniz?. Olimpiyat dönüşü sporcu Başbakanın “Aferin ilaçını da doping saydılar” itirazı neyi ifade edebilir? Olimpiyat ruhunu mu? O ruha okunmuş fatihayı mı? İşte hayatımızı saran ÜÇ RUH...

1-OLİMPİYAT RUHU- İnsan sevgisine dayanır. Spora saygı,temelinde bağlıdır. Rakip takımın sporcularının bayrağına, milli marşına kendi bayrağı gibi saygı duyar!.(Hemen her yabancı müsabakada korku içinde beklerim. Ve çok kere de kortuğum olur! Yunan bayrağına hakaret, falan ülkeye yuhhh, falanca rakibe ıslık... Nedir acaba?) Örnek sporcu davranışları sadece müsabaka süresi içinde değil bir ömür boyu geçerlidir. Olimpiyat ruhu taşıyan biri rakibine saygısızlıktan kaçınır ve sakatlanmasını da istemez. Ne pahasına olursa olsun dürüstçe mücadele eder. Birbirlerine düşman iki ülke de olsa sporcular mücadele ederken dostturlar. Dünya barışı için önemi birer simgedirler.
2-NANE RUHU- Bu ruh çok kullanıldığı halde az farkedilen bir ruhtur. Olimpiyat ruhunun aksine bir gelişim gösterir. Nane ruhunu, bilir bilmez hemen herkesin ağzında sakız olmasına rağmen göremezsiniz. Orta yere çıkamayacak kadar mahçuptur. Çok yıllıktır ve otsu kültür bitkisi olarak yaygın bir kullanım alanına da sahiptir. Ballıbabagillerden, yaprakları sapsız,(doğru cümle çok kere ipsiz sapsız da olabilir) çiçekleri beyaz veya menekşe renginde, güzel kokulu, yaprakları baharat olarak kullanılır (Mentha piperita).

Bilindiği gibi Ballıbabagiller sporumuz ve de futbol dünyamız içinde uzunca bir süredir vardır. Amatör, yarı amatör ve profesyonel dallarda çok kere onlar spor yöneticidirler. Bunlar renklere aşıktırlar. Gözleri başka hiç birşey görmez. Asla merdiven falan da boyamazlar. Bütün servetlerini gönül verdikleri kulüp için harcarlar. Bu görevlerinden fukara olarak çıkacakları beklenirken biraz daha şöhretli, biraz daha zengin olarak çıkarlar. Ballıbabagiller ismine ruh verirler.
3-MAĞDURUM RUHU- Nerede ise tarih boyunca asla aynaya bakmadan savunduğumuz, asla yargılamayı düşünmediğimiz, asla doğru mu değil mi demediğimiz, neleri yanlış yapıyoruz diyemediğim, dediğim dedik bir ruhtur. Kötü yönetimi kötülemediğim sürece kaybettiğimiz ADALET- ÖZGÜRLÜK VE GÜVEN duygusu ile kan davalıdırlar. Sandıktan çıkıp sağa sola bakmamış güç bende deyip Adaleti, özgürlüğü ve güveni defterden silmiştir? Demokrasiyi kavradığımız, öğrendiğimiz ölçüde adaleti yaşatabiliriz. Sandıktan çıkmak hükümet olmak en başta gelen iş. Ama demokrasinin tamamı değil ki!

Korkulu rüyalar bölüyor gecemi. Haberlerden haberdar olamıyorum. Var bildiğim kaleler yok oluyor. Olimpiyat öncesi de duyduğum aynı şey… Renkler sözde kalıyor. Merdivenlerde tırmanma şansı bile yok. Griden siyaha akıyor geceler… Her sabah haykırarak uyanıyorum. Bugün ne olacak?… Kimin oğlu, sevgilisi, canı yere düşecek… Kim kime düşman kesilecek. Kimin hain mermisi kardeşliği kalleşliğe çevirecek... Bu acıyı hak etmiyoruz… Haksızlık bu… MAĞDURUZ diyerek ter içinde kaçıncı sıçramam bu yataktan. Durunnn. Mağdurummm. Mağduruz. Ve kazanacağımız bir olimpiyat yok mu? 2024 de kendi Olimpiyatımızı yapalım. Adalet, Özgürlük ve Güvenlik için… 2024 mağdur olimpiyatı.

8 Eylül 2013

Köylerden gelen oylar seçimi etkileyince….

Gezi olayları… Parklardaki toplantılar… Merdivenlerin boyanması…
Herkeste bir iyimser hava var seçimler için. “Bu kez iktidar zorlanır” diyorlar.
Ben yılların tecrübesi ile fazla iyimser değilim. Neden mi?
Bir anımla bu tedirginliğimin nedenini anlatayım:
1977 seçimleriydi. Ben o yıllarda Hürriyet’in yazı işlerinde gece çalışıyordum. Seçim sonuçları geldikçe geç saatlerde Ecevit’in tek başına iktidar olacağı görünüyordu. İlk baskılar için manşeti tartışıyorduk gecenin yarısında.
Rahmetli Nezih Ağabey (Demirkent) “Karaoğlan tek başına iktidar” anlamına gelen bir manşeti atmak üzere idi. Seçim sonuçları böyle devam ederse Ecevit iktidar olmak için gerekli 224 milletvekili sayısını bulacaktı.Yanlış hatırlamıyorsam CHPliler bayram yapıyordu genel merkezin önünde.
Manşetin atılması sırasında yazı işlerine gece birlikte çalıştığımız rahmetli Ergin Ağabey ( İnanç) girdi.
Sonuçları sordu. Koyu Adalet Partili idi.
“Bir dakika” dedi. “Uzak yerlerden, köylerden sandık sonuçları geldi mi?” diye sordu.
Daha gelmemişti.
Ergin Ağabey’in yüzü güldü:
“Sakın Ecevit tek başına iktidarda demeyelim. Köylerden gelen oylar tulum halinde Adalet Partisine çıkar”. Nezih Ağabey tedirgin olmuştu, ortadan bir manşetle çıkmıştı o gün Hürriyet.
Sonuçları biliyorsunuz; Cumhuriyet Halk Partisi 213 milletvekilinde kalmış, Adalet Partisi 189 milletvekili çıkarmıştı.
Sonuç olarak Ecevit 11 AP’li milletvekilini meşhur “Güneş Moteli” buluşmasında transfer için ikna etmiş,  224’ü bulmuş, hükümeti kurmuştu.
Şehir merkezlerindeki hareketlenmelerin insanı yanılttığı bir ülkede, ben tedirgin olmayayım da kimler olsun.

5 Eylül 2013

TEXAS 2013 FORT WORTH gezisi (7): Yemek kültürü Meksika etkisinde!

Filiz Kamacıoğlu
(Fotoğraflar: Yalçın Kamacıoğlu)

Becker Vineyards Texas Hill Country’yi ziyaret ettik. Burada şarapların tadına bakıp ısmarlayabiliyorsunuz.

Çiftliğe giriş.

Ana bina...

Binaya giriş.

Binanın içi.

Şarap tadımı.

Fas doğumlu çalışan Türk olduğumuzu öğrenince bizimle ilgilendi.İlk söylediği Türkçe söz “Mustafa Kemal Atatürk” oldu.Diğer gittiğimiz mekan “Hard Eight” barbekücüydü. Burada da eti kilo ile alıp yiyebiliyorsunuz.











Barbekücüde sıra, etlerin pişirilip servis edilmesi, iç mekan vs. ve tabağım (Et,mısır,fasulye ve içecek).

Siyah fasulye ve tako.

Texas’ta bahçeli evlerin çoğunda BBQ var.

Texas havyarı, hazır salata.

Karnabaharlar.

Renkli patatesler.
Texas gezisinin sonu

3 Eylül 2013

TEXAS 2013 FORT WORTH gezisi (6): Fredericksburg, bir Alman şehri!

Filiz Kamacıoğlu
(Fotoğraflar: Yalçın Kamacıoğlu)










 Fredericksburg, Almanların kurduğu turistik bir yöre. Alman özelliğini kaybetmemiş. Oldukça geniş bir caddesi ve ilginç binaları var. Binaların altları restoran veya hediyelik eşya dükkanları.

Komançi kasabasından geçtik.

Eski arabalar.

Şampiyon Cherokee’ler.
Devam edecek

BARIŞ GÜNÜ DÖVÜŞÜ!..

Savaşa karşı çıkmak, barışı istemek ve savaş olmasın demek copluk ve de gazlık bir suç oluyor. Barış günü elele tutuşunca polisin gene gözü dönüyor.
Ver gazı, bastır suyu, dağıt şu ÇAPULCULARI! Olmayacak... Vazgeçmeyecekler! Çok geç kaldınız... Vergileri ile maaşlarınızı ödeyenler boyun eğmiyor... Gezi umudu, siz karanlığı sarmalarken çoktan onların ellerini, ruhlarını aydınlattı. Şimdilerde geleceğin renklerini umutlarını merdivenlere döküyorlar... Çıkmak için... Yarattığınız gerilikten, bunalttığınız baskıdan kurtulmak için! Yukarı yürümek için... Çocuklara renklerle bezenmiş daha güzel bir gelecek hazırlamak için! Boyuyorlar... Kırmızıya sarıya... Uçsuz bucaksız MAVİ’ ye!
1 EYLÜL BARIŞ GÜNÜ elele tutuşup sevgi çemberi oluşturanlar, hele hele bu eylemi Taksim gibi bir alana çıkma kabadayılığını gösterip yapanlar affedersiniz ama sizin için gene affedilemez oldular! Bitmeyen ön yargınız sürüyor!

Sandıktan çıkıp her şey ben ne dersem öyle olacak diyen, sarıp sarmalamak yerine bölüp parçalamayı seçenler, biyat edenleri ihya ederken feryat edenleri düşman saydılar... Dar gelirliyi iyice dara sokup bağımlı kılmadılar mı? Masal üstüne masal anlatıp borç üstüne borç yaptılar. Kaşıkla verip kepçe ile alırken yandaş ürettiler!.. Bir kere sandıktan, bin kere baştan çıktılar. Adaleti, hukukun üstünlüğünü Silivri’de Ergenekon davası ile katlettiler... İktidarın yolu belli değil mi? Ne yapıp edip önce bir sandıktan çıkacaksın!.. Gerisi kolay... İcraat sürecek. İhya olanların safları sıklaşacak! İçinde geliştiğin, yetiştiğin sistem şifacıdır... Duacıdır... Sen de katıl... Yolunu bul!. Hemen her fırsatta İLERİ DEMOKRASİ demeyi ihmal etme... Liderin büyüklüğünü inkar etme. Her fırsatta sayın liderimizin dediği gibi de. Partinden aldığın güç damarlarını dolduran kan gibidir. Bu yolda tutukluk yapar hak, hukuk, insaf, adalet, gibi zararlı itirazlara saparsan ihanet etmiş olursun. Zinhar günaha girme. Sandıktan çıktın ya! Ona bak... Bekleme yürü!.. “Sandık her zaman her şeydiryalanı sürsün yeter! Oysa  sandık içinde hepimizi barındırmıyorsa hiç bir şeydir... Öteki yapılanların şikayet özgürlüğü dahi coplanır... Gazlanır.. Ezilenler... Açlıktan, yaşam korkusundan, dilsizleşenler, dirençleri sıfırlanıp teslim olmuyor mu? Son çare, iktidar listelerine yazılıp yardım paketi sıralarında boy gösteriyorlar... Ezilenleri sahiplenebiliyor muyuz?  
SADECE ONLARIN SESİ VAR... EYLEMİ VAR!
Onlar hemen her fırsatta “Her yer Gezi her yer TAKSİM” demekte inat ediyorlar... Futbol maçlarının heyecanı içinde şanlı medya seslerini kıssa da haykırıyorlar... Direniyorlar!

Ülkemin gerçek özgürlüğü ciğerlerine dolduracağı rüzgarı bekliyorum. Gök yüzünde bulutlar beliriyor. Merdivenlerinde gökkuşağı renkleri! UMUT merdiveninden çıkıyorum... Belediye aklının körlüğü ile sınırlanmış satılmış GRİ renk ayıp gibi leke leke kalıyor. Hayallerimdeki son merdivenleri de boyuyorlar. Şairin sözleri kulaklarımda. Bana göre de “Ağır ağır çıkacağız bu merdivenlerden”.

Demokrasi sadece sandık demek değildir. İçinde seçimin de olduğu bir değerler bütünüdür. Her zaman hesap verebilir durumunu koruyan çoğulculuktur. Düşünce özgürlüğü, din özgürlüğü, örf ve adet özgürlüğü ve bireysel özgürlüklere saygı duyar ve korur. Demokraside çatışmalar düzene sokulur ifade özgürlüğü içinde çözümlenir. Özellikle sınıf çatışmalarının hukuk kuralları aracılığı ile çözüme kavuşturulması temel ilkedir. Demokrasi yandaş olmayan, mezheplere dayanmayan bir yönetimdir. Ve iktidar partisinin muhalafete ve azınlıklara saygı duyduğu, onların haklarını güvence altına aldığı bir rejimdir. Evet... Sadece sandık ve dediğim dedik değildir...

Barış günü dövüş oldu ama!... Direnen genç. Sen rotandan sapmadın. Ülkemin tüm kentlerindeki boyalı merdivenler çoğalıyor. Coplara, gazlara, çatışmalara rağmen. Şimdi önünde iki yanı kavak ağaçları ile donatılmış bir yol var... Özgürlük için, hak için, adalet için derin bir nefes al... Daha iyi yarınların, daha güvenli ve mutlu bir hayatın sahibi olabilirsin! Geriye dönüp takılma! Bırak kalsın... Griler... Siyahlar... Boya lekeleri... Döner hatırlarsın... BARIŞ GÜNÜ DÖVÜŞ’ünü!

2 Eylül 2013

TEXAS 2013 FORT WORTH gezisi (5): Direnen ALAMO kalesi!

Filiz Kamacıoğlu
(Fotoğraflar: Yalçın Kamacıoğlu)

San Antonio’da 1718’de İspanyol din adamları ( misyonerleri) tarafından kurulan San Alamo misyonu, 1792’ den sonra kaleye dönüştürüldü. 200 kadar Teksaslı kaleyi kuşatan 5000 Meksikalıya karşı 12 gün direndi. 13.gün 6.03.1836 da Meksikalılar kaleye girdi ve bir kadın çocuğu ve 2 hizmetçi dışında bütün Teksaslıları öldürdüler.

Kale anlatımı ve planı.

Kale maketi.

Kale kapısı.

Kale dış duvarı.

Kale pencere detayı.

Kale dış cephe.

İç avlu.

İç avludan duvarlar.




Bahçeden.








Kalenin önündeki anıt ve detayları.




















San Antonio’dan ilginç görüntüler.
Devam edecek