30 Ekim 2015

Bir Avrupa Gezisi izlenimleri!


Filiz Kamacıoğlu yazıyor

Güney Almanya ( Bavyera), Avusturya, İsviçre, Güneydoğu Franca ( Alsace) yi içine alan bölgeyi gezdim. Bu bölgeye aynı zamanda Romantik Yol deniyor. Gezimiz Avusturya’nın en önemli müzik ve turizm merkezi olan Salzburg’da başladı.
 SALZBURG:
 Bavyera sınırları içinde adını Salz-tuz dan alan bir şehir. Yöre tuz zenginliğiyle ünlü. Dağlık arazide Salzach nehrinin sol kıyısında yer alan eski kent Unesco’nun koruması altına alınmış.
Bu şehir Mozart’ın doğduğu şehir olarak isim yapmış ve Mozart turizmi çok iyi işlenmiş. Doğduğu ev, yaşadığı ev müze ve ziyaret yeri olarak turizme açılmış. Meşhur kalesinde konserler düzenleniyor, Mozart eserleri dinleniyor. Mozart çok iyi bir şekilde işleniyor. Çikolataları bile var. Kalesi, manastırı, kiliseleri şehrin ortasından geçen nehri ile Salzburg estetik görünüşlü bir şehir.
Şehirde bulunan Mirabell şatosu, Avrupa Barok mimari ve bahçe süslemeleri tarzında yapılmış ziyaretçi akınına uğrayan bir yer.
Kentin dışında bulunan Hellbrunn, İtalyan Barok tarzında inşa edilmiş olan bir Villa. Mağaraların, şaşırtıcı su oyunlarının, mekanik düzeneklerin yer aldığı bir yer. Kendi döneminin bilimsel keşiflerinin iyi kullanıldığı bize tekniğin hayatın içine nasıl sokulduğunu gösteren bir yer. Oldukça eğlenceli.
 Salzburg kalesi.
Mozart'ın heykeli.
 Mozart'ın yaşadığı ev.
 Salzburg Kalesi'nde konser salonu.
 Salzburg'da Mirabell Şatosu'nun bahçesi.
 Hellbrunn bahçesinde su gösterisi.
 Hellbrunn bahçesinde şehir maketi.

HALLSTATT:

Hallstattersee gölü kıyısında turizm merkezi olan küçücük bir kasaba. Unesco Dünya kültür mirası listesinde bir yer. Kıyıya dik dağda tuz işletmeleri var. Kasaba tarihi, tarih öncesi dönemlere kadar uzanıyor. Tuz madeni yakınında Tarih öncesinden kalma yer altı mezarlığı ortaya çıkarıldı. Birçok Tunç eser bulundu. Ufak kilisesi içinde bulunan dini olayları anlatan dolapta “İsa’nın sünnetini “ gösteren sahne çok enteresan, az bulunan bir kompozisyon.
Gölde gezi tekneleri var. Ayrıca kuğuları da meşhur.
Dağlık arazi içinde olan yörede tahta oyuncak pazarı gelişmiş. Bir çok  dükkanda tahta oyuncakları satışa sunuyorlar, hatta dükkan yanında bulunan atölyede oyuncak yapma imkanı sunuluyor.
 Yol boyunca aşağı yukarı her evde güneş panelleri görülüyor. Ciddi şekilde Güneş enerjisinden faydalanıyorlar. Ayrıca dikkatimi çeken diğer bir konu oto yolların panellerle iki taraftan kapatılmış olması. Bu panellerin yol kıyısındaki sakinlere ses geçirmemesi için olduğu kadar ormanlık bölgelerde sesten hayvanları ürkütmemek için konduğu söylendi. Diğer önemli husus da yemyeşil dağlık arazi hiç bozulmamış ulaşım tünellerle sağlanmış yeşil bozulmamış.
Münih’den Romantik yol olarak isimlendirilen yolda ilerliyoruz. İlk durak Füssen. Alp manzaralı yollar ve kayak merkezleri var. Schwansee gölü kıyısında Schwangau’da Neuschwanstein ve Hohenschwangau şatoları var. Ulaşılması kolay olan Hohenschwangau şatosunu ziyaret ettik. Bavyera kralı Maximillian tarafından yaptırılmış.Oğlu II. Ludwing de yaşamış dört yıl boyunca 12 usta yalnız yatağını yapmakla görevlendirilmiş. Ölümü şaibeli. Paraları kendisi için harcadığından aç kalan halk tarafından gölde boğulduğuna inanılır.
Şatoda ayrıca duvarlarında Beylerbeyi, Boğaziçi ve Truva tasvirleri bulunan “Türk Odası” bulunmaktadır.
 Hallstatt'ta tuz taşıyan adam heykeli.
 Hallstatt'ta bi kilisede İsa'nın sünnetini gösteren figürler.
 Hallstatt'ın kuğuları ile meşhur gölü.
 Hallstatt'tan dönerken güneş panelleri dikkat çekiyor.
 Yollarda çok sayıda tünellerden geçiliyor.
 Hohenschwangau şatosu mutfak maketi.(üstte ve alttaki resimler)

ROTHENBURG'da birçok evin çatı kat pencereleri “göz” şeklinde. Oldukça ilginç.

ROTHENBURG OB DER TAUBER:
Romantik yolun en önemli ve eskiyi koruyan şehri. Ortaçağ yapısı korunmuş bir şehir. Evler geleneklere göre eski halini koruyor. Birçok evin çatı kat pencereleri “göz” şeklinde. Oldukça ilginç. Belediye binaları kompleksinde eski yapı korunarak yanına yeni binalar ilave edilmiş. Eski kesinlikle korunuyor. Kaldığımız otelin dış kapısının kocaman anahtarını da verdiler. Kapıyı biz açtık.  Geleneksel kızarmış top şeklindeki tatlıları ilginç. Bazı dükkanlarda videosunu izledik. Nasıl yapıldığını öğrendik. Böylece denemek istedik ve birer tane yedik. Akşamları gece bekçisi şovu şehrin geçmişini ve tarihini öğrenmenizi sağlıyor. Belli bir ücret karşılığında, geleneksel kıyafetli bekçi sizi gezdirerek anlatıyor. Eski şehirde birçok butik dükkan var. Keçeden yapılmış şapka, kaşkol, ceket, pardösü dükkanları, yılbaşı süsleri dükkanları, ahşap oyuncak dükkanları bazıları.

BADEN-BADEN: 
Kara ormanlar eteğinde, kaplıcalarıyla ünlü bir yer. Zengin ve pahalı. Lüks dükkanları var.

STRASBURG:

 Bugün Fransız idaresinde olan Strasburg zaman zaman Alman idaresine geçmiş. Alsace bölgesinde. Avrupa Birliği binaları geniş bir alanı kaplıyor. Önemli olan tarihi eski şehirdir. Burada Notre Dame Katedrali 1439 da pembe granitten yapılmıştır. Katedral mahallesinde ahşap kaplama ve duvarları bezemeli birçok ev vardır. Strasburg leylekleri ve nane çayı ile ünlüdür.

ZÜRİH:

İsviçrenin başkentidir . Futbol federasyonu FIFA bu şehirdedir. Gelişmiş bir kent. Yakınlarında bulunan “Schiosshaufen” çağlayanı turistik bir bölge.

COLMAR:

Alsace’nin sihirli şehri. Küçük Venedik denen Colmar eskiyi koruyan küçük bir şehir. Orta çağdan bu yana sokaklar ayrılmış. Örneğin demirciler sokağı, sericiler sokağı gibi. Hala bayrakları sokaklarda asılı ve dükkanlarda heykellerle kendilerini ifade ediyorlar ve geleneklerini koruyorlar. Sokaklarda marketlerdeki naylon torbalıklar gibi Köpek kakalarını toplamak için naylon torbalıklar konmuş.
Son durağımız KONSTANZ gölü kıyısı. Avrupa’nın en büyük gölü olan bu gölde üç ülkenin kıyısı var. Göller yöresinde bulunuyor ve iklim daha yumuşamış. Dolayısıyla şaraplık üzüm bağları her yeri kaplıyor. Son derecede düzgün bağlar var. Buralarda her yer çiçek içinde ve sunumları sanatkarhane.
Budamayı ve bakımı çok iyi biliyorlar ve her şey de estetik ön planda.

16 Ekim 2015

Türkiye’nin ilk metrosu Tünel’in fikir babası bir Fransız mühendis!

Gavand adlı bir Fransız mühendis 1867 yılında turist olarak İstanbul’a gelir. Beyoğlu ile Galata arasındaki dar, dik ve bakımsız yüksek kaldırım dikkatini çeker. Aklına bu iki semt arasında bir tünel açılması fikri gelir. Hemen gerekli mercilere başvurur ama olumlu bir yanıt alamaz.
Gavand işin peşini bırakmaz, 1869’da tekrar girişimde bulunur. Bu kez padişahtan tünel yapma imtiyazını koparır. Tünel Dünyada üçüncü, ülkemizde ise açılan ilk metrodur. 555 metre uzunluğundadır ve çift hat olarak inşa edilmiştir.
Tünel resmen 17 Ocak 1875 yılında açılır. İlk iki haftada75 bin yolcu taşır.
-----------------------------------------------------

Kaynak: İstanbul’un 100 Önemli Olayı  

12 Ekim 2015

Kanuni Sultan Süleyman da “SEL”den zor kurtulmuş!

Uzmanlar son yıllarda dünya ikliminin değiştiğini, artık yağmurun kısa sürelerde çok şiddetli yağacağını söylüyorlar. Dolayısıyla büyük sel felaketlerinin kaçınılmaz olacağını ifade ediyorlar.
Uzmanlar haklı olabilir ama bir başka gerçek daha var. O da şöyle:
İstanbul’un 100 Önemli Olayı kitabına göre sellerden nasibini padişah Kanuni Sultan Süleyman da almış.
Kitaba göre Kanuni Halkalı Deresi civarında avlanırken sağanağa tutulur. Yağmur çok şiddetlidir. Sultan Yeşilköy’deki İskender Çelebi Bahçesine sığınır.  Taşkına dönen yağmur suları Kanuni’yi zor durumda bırakır.
Sultan “sel”den canını zor kurtarır.

Şiddetli yağmurdan şehrin özellikle güneybatısı büyük zarar görür, köprüler yıkılır, cami ve kiliselere yıldırım düşer, suyolları tahrip olur.