29 Mayıs 2015

YALAN DOKTOR’u!...


Ne yazık ki ben 55 yıllık gazetecilik hayatımda haksever kaldım ama hiç bir zaman Oğuz Haksever olamadım... Belli ilkeler için direnince gerçeği arayan gazetecileri yadırgadılar... Silinip gittikleri de onlara uygulanan soykırım “dinozorların yok oluşu” olarak takdim edildi. Oysa gazetecinin gerçeği arama inancı mesleğin omurgasıydı. Yani o zaman da medyada dik durmaya çalışanlar oldu! Yok olmanın fark edilmeyen kısmı medya patronlarının meslekten gelenlerle ticaretten gelip medyayı daha zengin olabilme aracı görenlerin yer değiştirmesi ile gerçekleşti. Gerçek ve görünmeyen çürüme böyle başladı... Beni her zaman tebessüm ettiren söylemler sıklaştı. TV lerde yüzlerini görüp sözlerini dinlediğim, yılların deneyimli gazetecileri 20 yıllık 25 yıllık meslek geçmişlerinden örnek vermeyi ihmal etmediler. Benim için bu konuşmalar bir kere daha geriye dönmeyi gerektirdi. Bugün HÜRRİYET gazetesi üzerinden yürüyen tartışma böyle bir ayrımı çok iyi anlatacaktır.
Zaman zaman çok iyi işler yapmış gibi anlatılan Turgut Özal sadece daha kısa boylu idi. Mehmet Barlas gene aileye yakındı. Zaman zaman o tarihe yön veren yazılarında sadece şöyle bir şikâyeti görürdünüz! “Ben çağrılmadım sanmıştım. Meğer Turgut bey beni de yemeğe davet etmiş. Meğer benim davet edildiğim yemek Ankara da değil İstanbul’daymış.” Mehmet Barlas yönetenlerden fazlaca ayrı kalamaz. O dönem yanak sıkma huyu yoktu. Siz ne şekersiniz gibi mesleği acıtacak cümleleri keşfetmemişti! Ama görüntü değişmemişti. Turgut Özal’ın acımasızlığını, kindarlığını ve de gaddarlığını Bulvar Gazetesi Genel Yayın Müdürü iken yaşadım. Bilirim değil, iyi bilirim.. Olayları duymadım. Bizzat yaşadım. Bugün mesleği yaptım sananlar siyasetin saptığı yanlışa saplanıyorlar. YALAN ONLARA DA KOLAY GELİYOR!
Bir gazete sahibi ne kadar gazetesine sahiptir? Bir gazeteci ne kadar kahramandır?
Dünden bugüne gelişi anlamaya yardım edebilmek için anlatmam gereken şeyler var!
Aydın Doğan ile tanışacaktım. Bulvar gazetesi kapatılmıştı. Yani ben gene işsiz kalmıştım. TAKSİM’ e çıkarken sol kolda bir apartmana ve elimde bir küçük bir çanta gelmiştim. Tanışırken önce söylenen iltifat cümleleri nasıl biter o dönem ezberlemiştim.
-Yalçın kime sorsam senin gazeteciliğin hakkında çok müspet şeyler söylüyor. Ama ben sana gazeteci olarak gel bizde bir yere otur diyemem. Biliyorsun sen de Turgut beyin kara listesindesin. Ama sen bize promosyonlarda yardım et.
- Ama Aydın bey... Savunduğumuz basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü bu listelere itibar edilip uygulandıkça nasıl korunacak? Beni dinlemediğini fark ettim. O getirdiğim çantayı açmış içindeki kitaplara, yani promosyon malzemelerine bakıyordu. Kitabı incelerken konuştu.
-Sonuçta burası da ticari bir müessese...
İş bulma sevinci yaşamadığımı hatırlıyorum. Eşim benden çok heyecanla bekliyordu. “Ne oldu? sorusuna ne mi demiştim. Eski Hürriyet asla geri gelmeyecek. Eski gazete patronları da!
Zaten Aydın Doğan katıldığımız hemen her toplantıda beni eski Hürriyetçi olarak ayırma nezaketi göstermişti. Bugün Aydın Doğan’a siyasetin yaptığı haksızlığı kabullenmek mümkün değildir. Laik demokratik hukukun üstün olduğu bir rejimi savunurken “seçim bitecek her şey geçecek” masalına bel bağlayamayız. Gerçek veya yarı gerçek kahramanlara da... Keşke Aydın Doğan’ın gazete patronluğu kimliği, iş adamlığı kimliğinden daha fazla olsa. Direnebilirdi. Patrondur. Ve sonuçta ağır basan PARA olur... Diyeceğim gerçeği arama görevi kâr etme yerine zararı göze alabilecek gerçek gazetecilere kalıyor. Havuzdan çıkmalarla, hayallerle gerçekleri karıştıran, Dolmabahçe kalemşörlerine gelecek kavgasında ihtiyaç yok!
Aydın Doğan meselesini açmamın temel sebebi küçümsemek değil.
Ben zor doğa şartlarına rağmen Texas’da  OY kullandım. Elçiliğe ulaşmak için araba ile 4 saat yol aldık. Yağmur ve sel burada da felaketlere yol açmıştı. Zaman zaman ana yol tıkandı. Pek çok tali yol ise kırılıp düşen ağaç ve taşan sel yüzünden kapanmıştı. Kamacıoğlu ailesi olarak kararımız mutlaka OY KULLANMAKTI! Kullandık... Bir anlamı ile görevimizi tamamladık... İzin verirseniz konuşma hakkımız var!

Şimdi uyarma hakkını da kullanmalıyım... Seçim gelip geçecek. Ama mücadele bitmeyecek. 8 Haziran’dan sonra daha da sertleşecek. Gerçeği bulamayan göremeyenleri kim tedavi ediyor dersiniz?. Yalan Doktoru AKP... Ona göre.

Hiç yorum yok: