Suzan
Peker gezdi, fotoğrafladı, bizlerle paylaştı:
Uzun süredir
ara verdiğimiz komşularla gezi turlarına geçtiğimiz hafta sonu yine başladık.
Bu sefer istikamet, Safranbolu ve Amasra...Ataşehir'den saat 05.00'de 14 kişi,
bir midibüsle yola koyulduk. Günlerden 10 Kasım'dı...Saat 09.05'te aracımızdan
inip Ulu Önderimiz Atatürk'e saygı duruşunda bulunduk. Minnet ve özlemle andık.
Saat 11.00 gibi Unesco Dünya Kültür Mirası listesinde olan Safranbolu'daydık. Ekibimizi,
burada komşularımızdan Selçuk Bey'in iş arkadaşları olan Fehmi ve İsmet Bey
karşıladı. Safranbolu'yu, Safranbolulularla gezmek bir ayrıcalıktı.
Gezimize, Kale
olarak adlandırılan tepeden başladık. Günümüzde, 100 km uzakta olan deniz,
eskiden bu tepenin eteklerini yalıyormuş. Denizin izlerini tepenin
katmanlarında görebiliyorsunuz. Kent Tarihi
Müzesi bu tepede. 1976 yılına kadar Hükümet Konağı olarak hizmet veren bu bina,
bu tarihte çıkan bir yangının ardından kullanılamaz hale gelmiş. 2006 yılında,
6 yıl süren restorasyonun ardından Kent Tarihi Müzesi olmuş. Müzeyi
zamansızlıktan gezemedik, aklımızda kaldı. Müzenin bahçesinde ilerleyince 15
minyatür saat kulesi görüyoruz. Bunlardan 14'ü yurt içinden, bir tanesi ise
Bosna Hersek'teki saat kulesinin minyatürüymüş.
Tarihi kent müzesi
Türkiye'nin
tek çıkılabilir ve en eski saat kulesi olan Tarihi Safranbolu Saat Kulesi, bu
minyatür kulelere oldukça yüksekten bakıyor. 12 metre yüksekliğindeki kule, III.
Selim'in Sadrazamı İzzet Mehmet Paşa tarafından yaptırılmış. Safranbolulular'a
"Sadrazam olursam herkese köstekli saat vereceğim" diyen İzzet Paşa,
bu vaadini yerine getiremeyince, şehrin her yerinden görünen bu tepeye, 1797'de
bir saat kulesi inşa ettirmiş. Mehmet
Paşa'nın İngiltere'den getirttiği saat hala çalışıyor ve 24 saatte bir
kuruluyor. Bizim tam ayar saatine denk gelmemiz hoş bir sürpriz oldu. Kulenin
hemen yanında eski cezaevi binası yer alıyor. Bir ara cafe olarak hizmet veren
bina, şimdilerde boş ve gezilemiyor.
Kaleden
inerken tarihi Safranbolu evleriyle ilgili bilgi alıyoruz Fehmi ve İsmet
Bey'den. Yaşanmışlıkları, güzellikleri, ince bir zekanın ürünü oluşlarına
hayran kalmamak elde değil. Türkler ve Rumlar'ın ortak yaşam kültürüne örnek
oluşturan bu evler, Rumların taş işçiliğindeki ustalığını, Türklerin ahşap
ustalığıyla birleştirmiş. Her Safranbolu evi, diğerinin güneşini ve manzarasını
kesmeyecek şekilde inşa edilmiş. Evlerin bazılarının duvarlarında boynuzlar
dikkatimizi çekiyor. Bu evlere uğur getirsin ve nazardan korusun diyeymiş.
YemeniciKahveler gelsin
Arasta çarşısı
Çarşıya
girerken sıcacık simitler ikram ediyorlar bize. Kazan simidiymiş adı. Susamsız
bir simit. Özelliği nedir? diye soruyorum fırıncıya "Tok tutar"
diyor. Benimki de soru! Buradan Yemeniciler Arastası'na giriyoruz hemen. Tarih
kokan bir çarşı ama her şey gibi biraz turistik olmuş. Kahve keyfi yapmadan
olmaz. Türk kahveleri yanında lokum, şerbet ve içine bir çay kaşığı sakız
konmuş suyla servis ediliyor. Köprülü Mehmet Paşa Camii'ne bitişik 48 ahşap
dükkandan oluşan 'yemeni' denen ayakkabıların yapıldığı bu çarşıda, sadece bir
yemenici kalmış. Erhan Başkaya. O da babadan kalma mesleği devam ettiren nadir
kişilerden. Tamamen el işçiliğiyle ürettiği yemenileri, 150-180 TL den satıyor.
Pazarlık yapanlara kızıyor, yapmayanlara zaten kendisi küçük ikramlar yapıyor. Holywood
filmlerine giden yemeniler de buradanmış.
Lokum ve
Bağlar Gazozu
Bir sonraki
durağımız İmren lokumcusu. Safranbolu denince akla il gelenlerden lokumun, bin bir
çeşidinin bulunduğu burada bize Safranbolu ile ilgili bir slayt gösterimi
yapılırken, ünlü Bağlar Gazozu ikram ediliyor. Safranbolu'da üretildiği Bağlar
mevkiinden adını alan bu yerel lezzet, 1936'dan beri hararet dindiriyor.
Güney Koreliler..
Meydanda
ilgimi çeken bir başka dükkan babam nedeniyle kolonyacı. Her türlü güzel kokuya
bayılan babama, buradan Safran Çiçeği Kolonyası alıyorum.
Safran, eski
adıyla Zafran, ilçeye adını veriyor zaten. 20-21 Ekim'de yapılan II. Safran
Hasadı Şöleni'ni kaçırdığımıza hayıflanıyoruz. Çarşıda, safran çoğu dükkanda
satılıyor. Kilosu 25 bin ile 30 bin lira arasında. Tabii ki satışlar gramla. Yemeklerde,
tatlılarda, hoş bir renk ve koku veren bu nadide bitkinin soğanları da 5 TL den
satılıyor. Almak istiyorum ama bu soğanların başka bir yerde Safran Çiçeği
vereceğini aklım pek kesmiyor.
Demirciler Çarşısı
Demirciler
Çarşısı'na girerken, yine burnumuza tarih kokusu geliyor. Soğuk demircilik el
sanatlarının üretildiği yaşayan tek lonca çarşısıymış burası. Bakırcılar ve
kalaycılar da burada çalışıyor. Siniler, kapı kilitleri, anahtarlar, çanlar, el
aletleri, fenerler, havanlar, demirden biblolar ne ararsanız var. Yalnız
fotoğraf çekmek 1 TL ile 3 TL arasında değişiyor. Zaten ilçe esnafı fotoğraftan
bıktığından mı nedir, çoğu yerde göze çarpıyor fotoğrafın ücrete tabi olduğu.
Kileciler Konağı
Safranbolu
Evlerinin güzel bir örneği: Kileciler Konağı
Bize verilen
bilgiye göre Safranbolu'nun en eski evi Mektepçiler Evi, en büyük evi Hacı
Memişler Bağ Evi'ymiş. Hacı Memişler'in 17 odası varmış. Kaymakamlar Gezi Evi,
özgün bir Safranbolu Evi olarak ziyaretçi çekiyor. Biz buraları gezemedik,
zaman darlığından ama bize Safranbolu'yu gezdiren Fehmi Bey, babaannesinin
anneannesinin evi olan 5 kuşaklık Kileciler Konağı'nın kapısını bizim için
açtı. Bu çok daha değerli oldu bizim için. Şimdilerde boş ve terkedilmiş
görüntüsü veren konakta, Fehmi Bey'in çocukluğu geçmiş. Bir süre ziyarete açık
olan bu konak, daha sonra dizilere, filmlere ev sahipliği yapmış. Fehmi Bey,
evi yeniden ziyarete açmak için çalışıyor. Tam bir köşe evi olan konağın, iki
sokaktan da girişi bulunuyor. Bu iki girişten biri haremlik, diğeri selamlık olarak
kullanılıyormuş. 1884 yılında Kilecizade Hacı Mehmet Efendi tarafından
yaptırılan konak, ahşap ve taş kullanımının güzel bir örneği. Yazlık ve kışlık
odalar, odalardaki ahşap işçiliğinin nadide örneği tavan göbekleri,
misafirlerin kıbleyi kolay bulmaları için duvara gömülmüş ahşap, duvarlara
işlenmiş yazılar, resimler...Hepsi ince bir zevkin ve zekanın ürünü.
Fehmi Bey,
evin üst katındaki odada bulunan eksantrik şakülün, evin dengesini ölçmek için
özel olarak tasarlandığını anlatıyor. Şakülü, elimizle çevirebiliyorsak bu,
evin sağlam olduğuna işaret ediyor. Döneminin en ileri mimari koşulları
kullanılarak yapılan evin bahçesinde de dünyanın merkezinin orası olduğunu
gösteren eski bir taş bulunuyor.
Safranbolu'da
daha gezilecek çok yer var. Köprülü Mehmet Paşa Camii, İzzet Mehmet Paşa Camii,
Kaçak (Lütfiye) Camii, Ulu Camii (Ayastefenos Kilisesi) Cinci Han, Güneş
Saati.. Hepsini görmek için en az iki gününüzü buraya ayırmanız lazım. Bizim
maalesef 3-5 saatimiz vardı en çok ve karnımız da çok acıkmıştı. Yemek
kültürünü de anlatmasam olmaz.
Öğle yemeği
için Kadıoğlu Şehzade Sofrası'ndayız. Safranbolu'nun ünlü yemeklerinden
tadıyoruz. Serçe parmağımızın yarısı kadar büyüklükte yaprak sarması, yoğurtlu
tereyağlı peynirli bir üçgen mantı türü olan Peruhi, tandır, fırında mantar,
cevizli erişte ve çok malzemeli göze de seslenen salata, ev baklavası, tahinli
kabak tatlısı. Yemekler lezzetli, fiyat makuldu.
İnce Kaya kemeriİnce Kaya kemeri ve ben..
Cam teras...
Tokatlı
Kanyonu-İncekaya Su Kemeri- Cam Teras
Aracımıza
binip, dünyanın sayılı kanyonlarından Tokatlı Kanyonu'na varıyoruz. Yolda
Tepetaklak Evi göreceksiniz sakın şaşırmayın. Çatısının üzerinde duran bu evde
her şey ters. İlginç...Son zamanlarda bu tür örnekleri görmek mümkün ama
sanırım bu ilk örnek.
Tokatlı
Kanyonu'na varınca bizi ilk karşılayan kanyonun üzerine bir balkon gibi uzanan
zemini camdan Cam Teras. Giriş 4.5 TL. Dünyada ikinci, Türkiye'de tek olduğu
belirtilen Cam Teras, 110 metrekare genişliğinde ve 80 ton taşıma kapasitesine
sahipmiş. Yükseklik korkusu ve kalp rahatsızlığı olanların çıkması önerilmemiş.
Üzerinde olmak farklı bir his ama kanyonun muhteşemliği bambaşka. Cam Teras'ta
türlü türlü fotoğraf çektiriyor herkes, tabii biz de. Cam Teras'ın arkasında
bir de cafe var. Yolun üzerinde de küçük dükkanlarda el işi, safran, lokum gibi
turistik satıcılar.
Tokatlı Kanyonu...
Bir ucu
Tokatlı Köyü'ne diğer ucu eski Çarşı'ya uzanan Tokatlı Kanyonu, doğaseverler
için atlanmaması gereken bir yer. Dokuz km'lik kanyonu yürümek için tekrar
buraya gelmek şart. Kanyonun üzerinde 60 metre yükseklikte zarif mimari
yapısıyla İncekaya Su Kemeri yer alıyor. Yapım tarihi tam olarak bilinmeyen
kemerin, 1794-1798 yıllarında onarıldığı biliniyor. 116 metre uzunluğundaki
kemer, suyu kanyonun bir yanından diğer tarafına taşımak için inşa edilmiş.
Genişliği 1.20 metre olan kemerin üzerine çıkmak yasak ama insanoğluna yasak
dedin mi daha da kamçılarsın ya, tel örgüler delinmiş ve bir yol bulunmuş
üzerine çıkmak için. Utanarak söylüyorum ben de çıktım. Yine de siz denemeyin
görünce uyarıyor güvenlik ve az da olsa tehlikeli.
Kanyon, sonbaharda
sanırım en güzel elbiselerini giyiyor. Sarının, turuncunun, yeşilin binbir
türüne doyamıyor gözlerimiz. Fehmi Bey ve İsmet Bey'e bu güzel gün için
teşekkür edip, aracımıza biniyoruz. Amasra'ya kadar, sonbaharın güzellikleri
arasından ilerliyoruz. Amasra'yı bir sonraki yazıda anlatacağım söz...
1 yorum:
Sızan Hanım ağzınıza kaleminize ve objektifinize sağlık. Bir nefeste okudum ve yazınızın bitmesini istemedim. Sizler ile burda vakit geçirmek harikaydı. Yazınızda belirttiğiniz gibi zamanınız çok dardı. En kısa zamanda sizleri yeniden Safranbolu’da görmek bizleri çok mutlu eder. Selam ve sevgilerimle. İsmet Dündar
Yorum Gönder