İyi olmadı mı? Cristof
Kolomb Amerikayı,
ondan da önce müslümanlar Küba’yı sonra ise tüm dünya Erdoğan’ı keşfetti!.
Niye bunca sene geç kaldılar diye takılıp kalmamıza gerek yok. Geç oldu ama güç
olmadı. GEÇMİŞİMİZ
fetihlerimiz ve de keşiflerimizle yeniden gündeme geldi!. Geçmişini,
geleceğini öfkesine kapılmadan hakikatı araya araya bugüne gelebilsek!. 17-25
Aralık yolsuzluğu iddiaları yeniden
doğrulandı. Adli Tıp Kurumu, bakan çocukları ile İranlı Reza Sarraf’ın da
şüphelileri arasında yer aldığı soruşturma ile ilgili 2 bin 593 kaydı inceledi.
SONUÇ: Konuşmalar ile tapeler
birbirinin aynı çıktı. Türkçe 2 bin 493 kaydın çözümünde, “cümle eklemesi veya
cümle çıkartması sonucu anlam bütünlüğünü bozacak değişiklik” tespit edilmedi. Gerçeği
yazacak medya mı kaldı? Biz aslında çok az
şey biliyoruz... Ama bir bilen var. Hemen hemen her şeyi bilen biri yok mu? Recep
Tayyip Erdoğan baştan beri o cümleyi tekrarlıyor… “Biz biliyoruz. Ben
biliyorum. Ben çok iyi biliyorum… O meseleyi çok iyi biliyorum. Ben
nedir ne değildir bilirim” Sadece halk asla
bilemez… Keşfedemez…
Bütün dünya geçmişimizin şanlı bir
keşfini nihayet keşfediyor!.
İspanyolların ispat et
feryadı boşuna. Elimizde kapı gibi belgeler hazır. Ve henüz daha birinci
ciltteyiz. Bunlar müslümanların becerisini küçük görme hastalığına saplanmış!. Yazarın
dediği gibi yapmalıyız. “Gelecek zamanlarda bunların müdafasına hazırlanmalıyız”.
Dünya İslam
Bilimleri Tarihi Araştırmacısı Prof. Dr. Fuat
Sezgin’in, “Arap-İslam Edebiyatı
Tarihi”.eseri karanlığa son veriyor! “Şimdi Türkiye'de bir uyanma başladı. Tünelin
sonunda ışığı görmeye başlıyoruz. Kitapta
yazılan her şey doğrudur. Yani
Amerika kıtasına Kristof Kolomb'dan önce Müslüman denizcilerin ulaştı. Gelecek
zamanlarda bunların müdafaasını yapmaya kendinizi hazırlayınız” Koca bir
cilt var yazılmış. Aç ikinci bölümü bak sayfa 67’ ye.. Ne yazıyor OKU Bakiiim..
Yeter bu kıskançlığınız... Bilin artık.. Bize bakın örnek alın..
Ülke
güvenliği sağlamakla görevli İçişleri Bakanı “muhalefetin repliklerini çalıp”
durumdan şikâyetçi olmuyor mu? Efkan Ala, Kobani olaylarını hatırlatarak, “Kırsalda terör
baskısı arttı şehirlere inmeye başladılar. Şehirlerde de hâkim olmaya
başladılar. Biz buna müsaade etmeyeceğiz. Aldığımız önlemleri göreceksiniz.
Alanda PKK hakimiyeti var gibi bir durumdayken seçime gidilmez. Biz
kamu düzenini sağlayacağız ve seçime o atmosferde gideceğiz”.
Soru:Polis
devletini tamamladık mı? Biz polisi işte bu
haklı gerekçeleri ileri sürerek nerede ise Silahlı kuvvetler sayısına
çıkaracağız. Ağır silahlar ile donatacağız... İki amaçlı kullandığımız havaya
değil kafaya da sıktığımız biber gazı fişeklerini depoluyoruz. 550 bin gaz
fişeği ithal ettik... Başını değil kaşını kaldıranı bize yan bakanı bin pişman
edeceğiz... Güvenlik yasası çıktı, acaba
polis ne yapar! tasası kalmadı! Makul bir şüphe için makul olmayan ne kadar yol
varsa kullanacağız. Ve gene size bir sandık dayıyacağız... Yol haritamız hazır.
Geçmişi bugüne aktaracağız. Öncelikle ismi ne olursa olsun, ne kadar orman
varsa keseceğiz. Dağa taşa dereye tepeye AK saraylar yapacağız. Sadece Niğde
Aksaray olduğu gibi kalacak! Eserlerimizi küçültme gayretleri boşunadır. Kim
demiş bin oda. En az beş bin odalı saray!. Milletçe fukaralığı bu yolla yeneceğiz.
Bir gün gelecek kira derdi de kalmayacak. Kıskananlar olacak. Gene de öğünmeliyiz.
Biz bu sarayı haklın öz parası ile yaptık. Gavurdan aldığımız borç ile değil! İşte
o tükenmeyen paralarla KÜBA’ya da cami yapacağız. İçine İmam Hatipli bir imam atayacağız...
2015 yılı gelirken Ermeni meselesinde de elçimiz hazır. Bu kez asla mahçup olmayacağız.
Kevork’un oğlu Etyen Mahçupyan’ı öne atacağız. Bakın kimi başdanışman aldık, diyeceğiz.
Tüm
süreçleri sandığa sürüklüyoruz... Oyun aynı... Tuzak denenmiş ve başarılı olmuş
ayni ökse. Kürt sorunu kördüğüm. Ama biz ÇÖZÜN
deyip yumağı verdik. Şimdi çözüm paketini kucaklayanların başlarını kaşıyacak
zamanları yok... Bir Kandil konuşuyor, bir İmralı... Ne verdik?. Ne aldık?. Kim
biliyor?. Bizim adımıza kim karar veriyor?. Dağdaki adam “Ne silah bırakması?. Bizi
bir kere kandırdılar. Asla silah bırakmayız”biz diyor. Elinde silah var. Sanal
Başbakan sesini kalınlaştırıp nutuk atıyor. “Çözüyoruz. Kardeşliğimize kimse
engel olamaz. Barış istemeyenler var”. Soru pakette ne var? Pakette ne var
allah aşkına kim biliyor?. Bu çözüm paketi değil ayakkabı kutusu falan olmasın!.
Uluslararası
G20 zirvesi İstanbul’da! Zirve değil zırva gibi. Toplantının gündemi
“Yolsuzluklar ve rüşvetle mücadele”... İran
asıllı Türk vatandaşı Rıza Sarraf ülkemizde takipsizlik kararı ile artık takip
edilmiyor. Zira iş adamı Rıza Sarraf ile
Barış Güler ve Salih Kaan Çağlayan'ın da aralarında bulunduğu 53 kişi hakkında
takipsizlik kararı verdi. Başsavcılığa göre, ortada bir suç yok. Ama
İran’da durum farklı! Dava ve yolsuzluk takip altında. Yok edilen paraları, İran
onlar benim paramdı deyip bizden istiyor. Bizde son karar suç yok. Takipsizlik!.
Türkiye
sarp kayalara sıkışmış kalmış. Soluk soluğa ,pençelerini kayalara geçirmiş.öyle
kala kalmış!. Ha düştü ha düşecek diye bekleyenler hala BEKLİYOR. Seyredenler hayal
kırıklığı içinde bir türlü DÜŞMÜYOR!
Ha çıktı düzlüğe, ha çıkacak umudu taşıyanlar da bir o kadar şaşkın. Bir türlü
yukarıya, düzlüğe ÇIKMIYOR! Çıkamıyor... Ve dünya nihayet şunu da anladı!.
Amerikaya, Küba’ya ilk kez müslümanlar ayak bastı!.
*Rıza
Sarraf ve Kaçakçılık iddiaları neydi?
İddiaya göre Sarraf ve şirketleri külçe altın ve nakit paraları
kuryeler aracılığıyla havalimanından İran’a veya İran’a göndermek üzere
Dubai’ye fiziki olarak yolladılar. Banka işlemlerinde de Dubai-İran-Türkiye
üçgeninde gerçekte olmayan gıda ve benzeri mallara ait ihracat belgelerini
kullandılar. Olayla
ilgili olarak İran’da yolsuzluktan tutuklu bulunan işadamı Babek Zencani 2.7 milyar
dolarlık petrol parasının nerede olduğunu bilebilecek tek kişi olarak
Türkiye’deki yolsuzluk soruşturmalarının kilit ismi Rıza Sarraf göstermişti.. Sarraf bu “yok olma”
işini sahip olduğu ilişkiler ağı ve kişisel bağlantılarını kullanarak yasal
boşluklar sayesinde yapıyordu. Firmalar adına açtıkları banka hesaplarına, İran’daki
bankalardan ihracat ödemesiymiş gibi havale yaptılar ve bu işlemler için sahte
evrak düzenlediler. Çin’e gelen paraları bekletmeden Türkiye’de kurdukları
paravan veya gerçek firmaların hesabına ihracat ödemesi olarak gönderdiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder