Kuştan korkan darı ekmez!(Atasözü)
RTE, Saray’ına çağırdığı meyveciler ve sebzecilere
de durumundan dert yandı. Şikayet etti… Aynı şikayeti iki binli gruplar halinde
ülkemin dört bir yanından çağırdığı yol masraflarını da cepten ödemek zorunda
kalan tüm muhtarına da yapıyor… Şikayet kelime kelimesine aynı. “Bu sistemle yürüyemeyiz. Ha bire tökezyelip
duramayız .Yeni bir sisteme geçmeliyiz!. Başkanlık sistemi şart… Gelişmiş
ülkeler nasıl yapıyor? Başkan olmam şart. Şirket yönetir gibi yönetebilsem… Herşey
düzelir… Ülke uçar bir anda” .
Meyveciler sebzeciler şıp diye cümlenin
nereye gideceğini anladılar ama ben de yardımcı olayım. Benim de çorbada tuzum
olsun diye eklemek isterim. Cumhurbaşkanı ben kafaya koydum… Zorlaştırmayın. Ben
Türk Tipi Başkan olacağım... Başkan dediğin tuttuğu koparır, dediği dedik olur.
İşlerine vırt tırt karışılmaz. Hem Laik-
sosyal- hukuk diye laf sokuşturmaktan yorulmadınız mı? Boşuna kalabalık da
etmeyin! Savulun yoldan ben babanız, başkanınız olarak geliyorum. Baba bu… Döver
de sever de! Anayasa da onu bağlamaz… Nerede o bağ!. Hem başkan hem de bağımsız
değil mi? Bir iki çiğnedi. Jikletten beter etti. Kanunları tanımadı. Kanun
kollayacılar ortalıklarda görünemedi. Ona göre bir dönem artık bitmişti… İşlerin
eskisi gibi olacağını beklemek yanlıştır!
İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
cümleleri:
“10 Ağustosta Cumhurbaşkanının halk tarafından
seçilmesiyle Türkiye’de bir dönem fiilen bitmiştir. Kimisinin 1876’dan,
kimilerinin 1924’den, bazılarının 1946’dan başlattığı parlamenter sistem 10
Ağustosta bir daha geri dönüşüm olmamak üzere
milletimiz tarafından bekleme odasına alındı. Bu bekleme ne kadar sürecek veya
ne zamana kadar sürecek ya mevcut uygulamaya Anayasal zemin kazandırılana kadar
ya da bunun yerine yeni bir sistem ikame edene kadar. Bunun kararı da 7 Haziran
seçimlerinde verilecektir. Artık kimse Türkiye’den işlerin 2014 öncesinde
bilhassa 2002 öncesi gibi yürüdüğü gibi yürümesini beklememelidir. Beklemesin.
O dönem geride kaldı. Her büyük değişim gibi “Başkanlık Sistemi”ne geçişin de
sancılı ve sıkıntılı olacağını belirten Erdoğan, “Artık ok yaydan çıktı. Önemli
olan hedefine ne isabetle varacağıdır. Bunun için hepimize çok önemli görevler
düşüyor. Bu mesele günlük siyasetin malzemesi olacak kadar basit değildir. Bu
Türkiye’nin ve milletimizin bekası meselesidir. Ben damdan düştüm. Dertliyim.” derken
. 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarının da “darbe
girişimi”olduğunu tekrarladı.
Bu ülkenin sadece Cumhurbaşkanı dertli
değil ki ben de dertliyim. Benim gibi, hissediyorum ki zenginleri de, aydınları
da bin dertli… Düşünürleri on bin dertli. Artık medyanın tümüne bakamaz oldum. Gazeteciliğimden
mesleğimden utanır haldeyim. Şaşkınım… Hayal satanlar roman değil haber
yazıyorlar! Ve onlar hala makamlarında. TV lerde konuşuyorlar. Özür dilemekle tertemiz
mi oldular? Suçları affedilir gibi değil ki! Yalanları ispatlanmış değerli
basın mensupları hala yerlerinde duruyor! Başörtülü bacılarını savunma uğruna
olmamış bir olayı, deri pantolonlu üst kısımları çıplak Gezi Direnişinden dönen
kalabalık grubu görmüş gibi anlatan İsmet Berkant’ı Balçiçek’i nereye
koyacağız!
Erdoğan’ın Şirket gibi yönetme aşkı
fiilen uygulanmıyor mu? Başkanlık istiyor ama daha başkan olmadan başkan gibi
yönetmiyor mu? Recep Erdoğan’ın Kırıkkale’de konuşma yapıp oy istemesi Anayasa’ya
aykırı. Parti adına konuşması, partilileri ağırlaması, siyasi rejimi
değiştirmek istemesi açıkça Anayasa’ya aykırı. Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı
sorumsuzdur. Sorumlu olan hükümettir.
İç Güvenlik Yasası paketi yeniden geri
geldi. Yasa yapma azmi diktatörlük hırsı sonlandı mı?. AKP nin sisteminde
tamamen takiyye kuralları işliyor! Yasalar özenle torbalayıp bir yerlere
sokulmuyor mu? Cumhurbaşkanı oldun! Milletin önünde yaptığın yemini mi unuttun?
Hatırlatalım. İşte yemin:
“Cumhurbaşkanı
sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez
bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya,
hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik
Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, millî dayanışma
ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından
ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye
Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi
tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk
Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”
Şirket-i Takiyye bugünlerde takviye
istemiyor mu? Çözüm süreci dendi… Yıllardır neyi ne şekilde çözdünüz
anlayamadık!. Ne konuştun. Millet adına kime ne verdin. Gerçekten mesele
kardeşlik hak hukuk eşitlik düzeyinde halledildi mi? Gerçek şirket-i takiyye de
az sonra!
17-25 Aralık yolsuzluk dosyalarında eski ortağın sahte delil
üretme becerisi,aranıyor! Yüksek kadroların yani paralellerin hizmeti şimdi “darbe
girişi” olarak isimlendi. Biat kadrosunun desteği ile meclise gelen yolsuzluk dosya
sahibi dört AKP li Bakan (sahip oldukları malların dosyasını saklı
tutuyoruz) biatçı milletvekillerinin emir
kulu meziyetleri ile yargı önüne çıkmadı..Sonsuza kadar bu dosya saklanacak
mı? Gerçek yani bir türlü arkası
kesilmeyen haksızlık yolsuzluk olayları hep Şirket-i Takiyye arşivinde mi kalacak?
Arınç’a suikast denildi.Bir sokak adresi bir klasik plan üzerinden askerin tüm gizli belgelerine el konulmadı mı?
Kozmik oda yerine bu defa iki paralel çizgi çizip bir yarım adres yazarak TOMBİK
bir odaya da girebilirdiniz. Kozmik olmaya bile gerek yok ki.Pek çok iddianız
komik oluyor! Nerede ise yapılanlar, yalanlar beyan ortada değil mi ? Önce
Fidan’ın büyüdüm ağaç oldum hamlesi neden durduruldu ?.Sır küpü şimdilerde
küplere binmiş kızgın değil mi? Bugün hangi gizliliğin ormanında yer alıyor? Halkın
neyi ne kadar öğrenme hakkı kaldı dersiniz?
Dumanı tüten Arınç -Gökçek kavgası 12 yıllık iktidarın ne
kadar AK ne denli HAK olduğunu mu gösteriyor!. Başbakan Davutoğlu’nun aile içi dediği kavga aşiret
boyutunda!. Üstünü örtme hakkı demokrasilerde yok!. Bugüne kadar süren kötü
yönetimin, ülkenin dağını taşını, geçmişini, tarihi eserini yıkıp kupon arsaya
çevirme becerisine ne kılıf bulacaksınız? Memleketin kıyılarını, yeşilini,doğasını
son kalan yeşil vadilerini belli şeyhlere, belirsiz para babalarına peşkeş
çekme, yakınları kayırma, yolsuzluk ve hırsızlığı normal akla sığmayacak
boyutlara ulaştırıp işte yeni Türkiye
bu mu diyeceksiniz? 12 yıllık A-Ka-Pe icraatı tarihe geçecek kadar vukaat dolu
olmadı mı? Gerçek ortada… İşaret aynı merkezi gösteriyor. Paralel, yatay ,dikey
oval… Her ne hal ise adres değişmiyor. AKP patentli Şirket-i Takiyye!..
*Takiyye nedir, ne demektir. Takiyye yapmanın anlamı.
Takiyye kelime
olarak kaçınmak, çekinmek manalarını ifade eder. Mezhepler tarihinde bir terim
olarak takiyye, zarar vereceği korkusuyla inanılan şeyi gizlemek ve düşmanına
yahut muhalife karşı gerçek inancı açıklamadan onunla iyi geçinmek ve bu sırada
kalben bu muhalefeti ve düşmanlığı canlı tutmak. Diğer bir ifadeyle kalben
düşmanlık beslediği halde kişinin iyi davranması ve dostça konuşması demektir.
Takiyye, politik
bir davranış ve dini bir inanç hüviyyetiyle özellikle şu fıkralarda
görülmektedir. Ehl-i Sünnet dahil diğer İslam mezheblerinde de Takiyye zaruret
gibi hallere münhasır kalmak kaydıyla mevcud bulunmaktadır. Ne varki Takiyye’nin
Şia içinde özel bir mevkii bulunmaktadır
*Kaynak filozof
net
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder