20 Ağustos 2015

ONE POTAMYA’LI!.

Söz sizin ağzınızda iken esirinizdir.  Ağzınızdan çıktıktan sonra, siz onun esiri olursunuz!

Cumhurun başında, yalana sarılıp, talana ulaşan ,Demokrasi budur deyip tek adamlığı diktatörlüğü, mubah kılan bir POTAMYALI’ var ! Anayasayı koruyacağına namus ve şerefi üzerine yemin etmiş gönlünde taht kuran gizli aşkı -başkanlık aşkı -sönmeyince, korumak şöyle dursun kınadığı  Anayasayı ve de işine gelmeyen tüm yasaları “tanımıyorum” demiştir. Birliğimizi beraberliğimizi koruma görevine dört elle sarılırken “benim bakanım, benim valim benim kaymakamım ve de benim muhtarım deme alışkanlığını terk edememiştir. Belki de hemen her şey onundur ama bizim sadece haberimiz olmamıştır! Üst üste Sarayda ağırladığı en derin dostları muhtarlar olmuştur. Söylem değişti. Benim muhtarım ifadesi daha gerçeği yansıtır hale gelmiştir. Ve benim muhbirim olmuştur. Görev kapsamı da konu komşunun mezhebine kadar ne varsa bildirin yakınlığına kavuşmuştur. Böylesine ulvi, samimi duygularla örtülmüş (!) kardeşlik bağları içindeki yurdu dört bir yanı yeniden kanamıyor mu? O hala bugün kendi yalanını gözü hiç bir görmeden savunuyor. Ve “ne mutlu şehit ailesine” diyebiliyor..
Bu filmin bedelini daha önce acıya ölümle “hani kardeştik” deyip şaşkınlıkla ödememiş miydik?.
Hemen her köşeyi, her hücreyi ele geçirme hırsı bir saniye azalmamış sürüp gitmiş, adil olan ne varsa benden değilsen adisin muamelesi görmüştür. Havuzladığı Medya gerçek yerine planlara konulmuş konuları sistemli şekilde pompalaya pompalaya her şeyi şişirmedi mi? Çevresinde biriken rant yalancılarıyla yola çıkan İktidarın Reisi önce yalana sonra miting meydanlarında Kuran’a sarılmadı mı! Daha önceki cümleler unutulmuştu.
*Elhamdüllillah şeriatçıyız (21 Kasım 1994)  *Ben İstanbul’un imamıyım (8 ocak 1995) *Benim referansım islamdır..Ve demokrasi AMAÇ değil araçtır.
Demokrasi diye haykırıyor .Adım adım hayata geçen gizli planlar. Sadece binip gelmek var! Sandığa binip geliyor! Demokrasi araç ya! Hani öbür cümle. Sandıkla gitmek! Onun lügatında GİTMEK kavramı gitmek eylemi yok ki. Ülkem demokrasi yolunda merdiven iniyor. Özgürlüğe yol almıyor! Kim çekip çeviriyor ortalığı?. Hemen her şey göstermelik. Kim farkında gerçeği?. AKP parti organlarına göre ne olursa darbe. Yolsuzluğun yolu kapalı! Bahsederseniz AKP ye darbe suçu işlersiniz. Yani gerçeğin ve adaletin özgürlüğün üstü iyice örtülü! Kaçmak zor.
Ama kaçan kim? Savcılar Celal Kara ve Zekeriya Öz. Özetle anlatırsak adaletin karanlık yüzü aydınlığa çıkar mı? Yoksa bu kaçış, kara kara düşünecek bir zamanı mı işaretliyor .17-25 aralık olayında Soruşturmayı Cumhuriyet Savcısı Celal Kara yürütüyor, koordinatörlüğünü ise Başsavcı vekili Zekeriya Öz yapıyordu. Soruşturmanın konusu “haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla örgüt kurmak, yönetmek, üye olmak, örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek, rüşvet vermek, rüşvet almak, rüşvete aracılık etmek, kaçakçılık, resmi belgede sahtecilik, suçtan kaynaklanan malvarlığını aklama, fuhuşa aracılık etmek” olarak belirtiliyordu. Suçlananlar ise 3 bakan, çocukları, AKP’li iş adamları ve Reza Zarrab’dı. Reza’nın patronu durumunda olduğu söylenen Babek Zencani ve karışmış olduğu altın ve silah kaçakcılığı dış dünyada Türkiye’nin başını ağırtacak bir şekilde gelişiyor. 17 Aralıktan çok gözden kaçan 25 Aralık .AKP hala “bunlar darbedir” şarkısını söylüyor. İnanmak gönüllü körlükle eş değer! Soruşturma ilerleyince bunlar darbe yapıyorlar dendi ve bu savcıların elinden dosyalar alındı, savcılar başka illere tayin edildi, sonra açığa alındı. Yetmedi.. Yakalama kararı çıkarıldı. Unutkanlık salgın halini aldı. Bu ülkede bakanların, çocuklarının karıştığı yolsuzluk, rüşvet olayı şıp diye unutuldu. Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcıları, araştırmaları yapan emniyet mensupları “sanık” oldu. Hemen hepsi ya tutuklandı ya da açığa alındı. Etrafındakiler onları aramaz oldu! Bakan çocuklarını, onlarla bağlantılı olan Reza Zarrab’ı gözaltına alan dönemin Mali Şube Müdürü Yakub Saygılı, yardımcısı Yasin Topçu, TBMM Soruşturma Komisyonu’na defalarca dilekçe verdi. “Bir de olayı bizden dinleyin” dediler. Kimse kulak asmadı. Savcı Celal Kara’yı kimse dinlemedi. Çünkü olay yolsuzluk-rüşvet olayı olmaktan çıkartılmış “hükümete darbe”ye dönüştürülmüştü. Soruşturmayı yürütenlerin elinden dava alınınca, dosyada eksik kalan bölümlerin tamamlanması yerine “takipsizlik” kararı verildi. Şişirilmiş kahramanlıklar yerine, incir çekirdeğini doldurmayan gerçekleri dillendiren dostlara hasret kaldık!
Bank of Amerika Merrill Lynch hazırladığı raporda özetle şöyle diyor:Türkiye ekonomisinin yüksek cari açık ortaya çıkaran modeli, dolar likiditesinin kaçınılmaz bir şekilde daralması ve daha pahalı hale gelmesi ile birlikte, artık daha fazla sürdürülemez” Sen öyle bil yabancı. Biz sürdürürürz. Süründürürüz. Bu iktidar bizim…
Tarım ülkesiyiz deyip övünüyorduk!. Etiyopya, Mısır, Bangladeş, Çin’den kurufasulye, Kanada’dan nohut ve yeşil mercimek ithal ediyoruz. Cennete gitme derdindeki Bakanlar fukarının, memurun cebine bakmıyor ki: Sadece dolardaki artış nedeniyle en düşük memur maaşı 1 Temmuz’dan bu yana 120 lira, asgari ücret ise 69 lira eridi. 12 Ağustos 2015 Dolar 2.77 lira 13 Ağustos Koalisyon için anlaşma yok. Dolar:.2.82. En düşük memur maaşı 1.811 tl. Dolar karşılığı 654… 18 Ağustos itibarıyla maaş 631 dolara indi. İnin artık durmayın.Cennet merdivenlerinde olamazsınız! Yaşattığınız cehennemi de görün!
Eğitim bir fiyasko. İmam Hatip mezunları AKP iktidara geldiği sıralarda az bir sayıda da değildi.70 bini buluyordu. Bugün rakamın 1 milyonu aştığı hesaplanıyor!. Hedef ne zaman konmuştu hatırlayan var mı? Recep Tayyip Erdoğan 29 Eylül 1994 yılında “Bütün okullar İmam Hatip Yapılacak “ demişti. Olmadı mı? Ve de ilerledik yeni teknolojiyi yakaladık, mutluluktan başımız göğe kadar yükselmedi mi? Başımız göğe değdi değecek! Belki de kabahat gene bizde. Göğü bulamıyoruz!. Kara bulutlar gölgeliyor. Şimşekler engelliyor…

İnce uzun bir hesap var! Ve gidiyoruz gündüz gece…Göremiyoruz. Çatışmanın çığlığı yaklaşıyor adım adım. Hissetmiyoruz!. Bütün yollar, sıkıntılar, umutsuzluklar onu işaret etmiyor mu? Demokrasi ve özgürlük savaşının engeli, bilinen ama engellenemeyeni! One(bir) Potamyalı!..

Hiç yorum yok: