Söz sizin ağzınızda iken esirinizdir. Ağzınızdan çıktıktan sonra, siz onun esiri olursunuz!
Cumhurun başında, yalana
sarılıp, talana ulaşan ,Demokrasi budur
deyip tek adamlığı diktatörlüğü,
mubah kılan bir POTAMYALI’ var !
Anayasayı koruyacağına namus ve şerefi üzerine yemin etmiş gönlünde taht kuran
gizli aşkı -başkanlık aşkı
-sönmeyince, korumak şöyle dursun kınadığı
Anayasayı ve de işine gelmeyen tüm yasaları “tanımıyorum”
demiştir. Birliğimizi beraberliğimizi koruma görevine dört elle sarılırken
“benim bakanım, benim valim benim kaymakamım ve de benim muhtarım deme
alışkanlığını terk edememiştir. Belki de hemen her şey onundur ama bizim sadece
haberimiz olmamıştır! Üst üste Sarayda ağırladığı en derin dostları muhtarlar
olmuştur. Söylem değişti. Benim muhtarım ifadesi daha gerçeği yansıtır hale
gelmiştir. Ve benim muhbirim
olmuştur. Görev kapsamı da konu komşunun mezhebine kadar ne varsa bildirin
yakınlığına kavuşmuştur. Böylesine ulvi, samimi duygularla örtülmüş (!)
kardeşlik bağları içindeki yurdu dört bir yanı yeniden kanamıyor mu? O hala
bugün kendi yalanını gözü hiç bir görmeden savunuyor. Ve “ne mutlu şehit ailesine” diyebiliyor..
Bu filmin bedelini daha önce
acıya ölümle “hani kardeştik” deyip
şaşkınlıkla ödememiş miydik?.
Hemen her köşeyi, her hücreyi
ele geçirme hırsı bir saniye azalmamış sürüp gitmiş, adil olan ne varsa benden
değilsen adisin muamelesi görmüştür.
Havuzladığı Medya gerçek yerine planlara konulmuş konuları sistemli şekilde
pompalaya pompalaya her şeyi şişirmedi mi? Çevresinde biriken rant yalancılarıyla
yola çıkan İktidarın Reisi önce yalana sonra miting meydanlarında
Kuran’a sarılmadı mı! Daha önceki cümleler unutulmuştu.
*Elhamdüllillah şeriatçıyız (21 Kasım 1994) *Ben İstanbul’un imamıyım (8 ocak 1995) *Benim
referansım islamdır..Ve demokrasi AMAÇ değil araçtır.
Demokrasi diye haykırıyor
.Adım adım hayata geçen gizli planlar. Sadece binip gelmek var! Sandığa binip
geliyor! Demokrasi araç ya! Hani öbür cümle. Sandıkla gitmek! Onun lügatında GİTMEK kavramı gitmek eylemi yok
ki. Ülkem demokrasi yolunda merdiven
iniyor. Özgürlüğe yol almıyor! Kim çekip çeviriyor ortalığı?. Hemen her şey
göstermelik. Kim farkında gerçeği?. AKP parti organlarına göre ne olursa darbe.
Yolsuzluğun yolu kapalı! Bahsederseniz AKP ye darbe suçu işlersiniz. Yani
gerçeğin ve adaletin özgürlüğün üstü iyice
örtülü! Kaçmak zor.
Ama kaçan kim? Savcılar Celal Kara ve Zekeriya Öz. Özetle anlatırsak
adaletin karanlık yüzü aydınlığa çıkar mı? Yoksa bu kaçış, kara kara düşünecek
bir zamanı mı işaretliyor .17-25 aralık olayında Soruşturmayı Cumhuriyet Savcısı
Celal Kara yürütüyor, koordinatörlüğünü ise Başsavcı vekili Zekeriya Öz yapıyordu.
Soruşturmanın konusu “haksız ekonomik çıkar
sağlamak amacıyla örgüt kurmak, yönetmek, üye olmak, örgüte bilerek ve
isteyerek yardım etmek, rüşvet vermek, rüşvet almak, rüşvete aracılık etmek,
kaçakçılık, resmi belgede sahtecilik, suçtan kaynaklanan malvarlığını aklama,
fuhuşa aracılık etmek” olarak belirtiliyordu. Suçlananlar ise 3 bakan,
çocukları, AKP’li iş adamları ve Reza Zarrab’dı. Reza’nın patronu durumunda
olduğu söylenen Babek Zencani ve karışmış olduğu altın ve silah kaçakcılığı dış
dünyada Türkiye’nin başını ağırtacak bir şekilde gelişiyor. 17 Aralıktan çok
gözden kaçan 25 Aralık .AKP hala “bunlar darbedir” şarkısını söylüyor. İnanmak
gönüllü körlükle eş değer! Soruşturma
ilerleyince bunlar darbe yapıyorlar dendi ve bu savcıların elinden dosyalar alındı,
savcılar başka illere tayin edildi, sonra açığa alındı. Yetmedi.. Yakalama
kararı çıkarıldı. Unutkanlık salgın
halini aldı. Bu ülkede bakanların, çocuklarının karıştığı yolsuzluk, rüşvet olayı şıp diye unutuldu.
Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcıları, araştırmaları yapan emniyet
mensupları “sanık” oldu. Hemen hepsi
ya tutuklandı ya da açığa alındı. Etrafındakiler onları aramaz oldu! Bakan
çocuklarını, onlarla bağlantılı olan Reza Zarrab’ı gözaltına alan dönemin Mali Şube
Müdürü Yakub Saygılı, yardımcısı Yasin Topçu, TBMM Soruşturma Komisyonu’na
defalarca dilekçe verdi. “Bir de olayı
bizden dinleyin” dediler. Kimse kulak asmadı. Savcı Celal Kara’yı kimse
dinlemedi. Çünkü olay yolsuzluk-rüşvet olayı olmaktan çıkartılmış “hükümete darbe”ye dönüştürülmüştü. Soruşturmayı
yürütenlerin elinden dava alınınca, dosyada eksik kalan bölümlerin tamamlanması
yerine “takipsizlik” kararı verildi.
Şişirilmiş
kahramanlıklar yerine, incir çekirdeğini doldurmayan gerçekleri dillendiren
dostlara hasret kaldık!
Bank of Amerika Merrill Lynch hazırladığı
raporda özetle şöyle diyor:“Türkiye
ekonomisinin yüksek cari açık ortaya
çıkaran modeli, dolar likiditesinin kaçınılmaz bir şekilde daralması
ve daha pahalı hale gelmesi ile birlikte, artık daha fazla
sürdürülemez” Sen öyle bil yabancı. Biz sürdürürürz. Süründürürüz. Bu
iktidar bizim…
Tarım ülkesiyiz deyip övünüyorduk!. Etiyopya, Mısır,
Bangladeş, Çin’den kurufasulye, Kanada’dan nohut ve yeşil mercimek ithal ediyoruz.
Cennete gitme derdindeki Bakanlar fukarının, memurun cebine bakmıyor ki: Sadece
dolardaki artış nedeniyle en düşük memur maaşı 1 Temmuz’dan bu yana 120 lira,
asgari ücret ise 69 lira eridi. 12 Ağustos 2015 Dolar 2.77 lira 13 Ağustos Koalisyon için anlaşma yok. Dolar:.2.82. En düşük memur maaşı 1.811 tl. Dolar
karşılığı 654… 18 Ağustos itibarıyla maaş 631 dolara indi. İnin
artık durmayın.Cennet merdivenlerinde olamazsınız! Yaşattığınız cehennemi
de görün!
Eğitim bir
fiyasko. İmam Hatip mezunları AKP iktidara geldiği sıralarda az bir sayıda da
değildi.70 bini buluyordu. Bugün rakamın 1 milyonu aştığı hesaplanıyor!. Hedef
ne zaman konmuştu hatırlayan var mı? Recep Tayyip Erdoğan 29 Eylül 1994 yılında
“Bütün okullar İmam Hatip Yapılacak “
demişti. Olmadı mı? Ve de ilerledik yeni teknolojiyi yakaladık, mutluluktan
başımız göğe kadar yükselmedi mi? Başımız göğe değdi değecek! Belki de kabahat
gene bizde. Göğü bulamıyoruz!. Kara bulutlar gölgeliyor. Şimşekler engelliyor…
İnce uzun
bir hesap var! Ve gidiyoruz gündüz gece…Göremiyoruz. Çatışmanın çığlığı
yaklaşıyor adım adım. Hissetmiyoruz!. Bütün yollar, sıkıntılar, umutsuzluklar
onu işaret etmiyor mu? Demokrasi ve özgürlük savaşının engeli, bilinen ama
engellenemeyeni! One(bir) Potamyalı!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder