15 Mart 2020

Tespih!


Suzan Peker yazdı:
 Başparmak ve işaret parmağı tespihin tanelerini soldan sağa geçiriyordu.  “Allah, Allah, Allah” diye mırıldandığı duyulmuyordu bile.  Belki 80 yıldır aşina olduğu tespihin taneleri, şimdi ne kadar da yabancıydı O'na. Dertlerini mi sayıyordu, yıllarını mı belli değildi.  Amaçlı ama amaçsızca görünen bir kısır döngünün içindeydi.
90'ına yaklaşıyordu. Son zamanlarda yaptıklarını hatırlamaz olmuştu. Koltuğa oturup bir, bir buçuk saat boyunca tespihiyle uğraşıyordu. Evin sessizliğini sırayla saatin tıkırtısı ve tespih tanelerinin sesi bozuyordu. Bir tık saatten, bir tık sarı ahşap yuvarlaktan. Tık, tık... tık, tık...Zamanın sesi, imanın sesi, zamanın sesi, imanın sesi...
Doksandokuz tane küçük yuvarlağı her zaman aynı yöne düşüremiyordu. İşte böyle zamanlarda yüzü düşüyor, azıcık kalan morali tümden kayboluyor, kafası iyice karışıyordu. İşte böyle zamanlarda evde olmayan kimseleri görüyor, evi tanımıyor, bilmediği bu evden gitmek için çantasını  toplamaya başlıyordu.  Neler yoktu ki yanından ayırmadığı çantasının içinde.  Dört tane yakın ve uzak gözlüğü, Beş tane tespih, mendil, çorap, makas, para ve çok sevdiği bir kekin tarifi. İşte böyle zamanlarda bir can simidi arıyor ve kızına bağırıyordu:
- Zelihaaaa  gel ben yine karıştırdım.
Zeliha koltuğun yanına ilişiyor. "Anne bak soldan sağa doğru tek tek çekeceksin" diye gösteriyordu O'nun elindeki tespihin tanelerine uzanarak. "Hiç ters çevirme" diyordu. "Soldan sağa çekeceksin"
Başıyla onaylayıp yeniden Allah, Allah diye mırıldanmaya başlıyordu.  
Öğle ezanı biter bitmez Zeliha bağırdı:
 -Ezan bitti anne kılabilirsin.
Ellerini göğsünde kavuşturdu, dudakları mırıldandı, gözleri kapandı...Namaz kılarken artık çoğu zaman uyukluyordu. Namazı bitince kızına seslendi:
-Zelihaa gel beni kaldır.
Zeliha ellerinden tuttu, birinci denemede başaramadı. İkincide de.  Koltuk sanki bırakmıyordu O'nu. Üçüncüde Zeliha'nın ellerine sarıldı, doğruldu, yavaş ve küçük adımlarını  atmaktan korkarak masaya kadar gelebildi. Öğle yemeğine oturdu. Aç karnına olan ilaçlarını içti. Önlüğünü giydirdi kızı.
-Canım yemek istemiyor dedi.
-Olmaz anne yemelisin dedi Zeliha.
Birkaç yudum aldı
-Doydum dedi
Zeliha
- Biraz daha anne dedi
Birkaç yudum daha aldı...
Tok karnına olan ilaçlarını içti.
- Kaldır beni artık dedi.
Masadan güç alarak, Zeliha'nın da desteğiyle doğruldu. Zar zor attığı birkaç adım O'nu lavaboya ulaştırdı. Önce ellerini, sonra takma dişlerini, sonra yeniden ellerini, sonra yeniden dişlerini yıkadı. Son kez ellerini yıkayıp Zeliha'nın verdiği havluya ellerini sildi.
Zeliha'ya uzattığı elleri, küçük adımlarına destek oldu. Kendini koltuğa atınca derin bir “oh” çekti...
Sonra biraz önce kapı koluna astığı sarı tespihe uzandı eli. Evirdi, çevirdi baktı tespihe, çok eski bir dostunu tanımaya çalışır gibi. İlk taneyi geçirdi soldan sağa parmakları derin bir
-Allah
çıktı dudaklarından. Sonra mırıldandı:
-Allah, Allah, Allah...
Saatin yelkovanı da sanki “Allah Allah” demeye başlamıştı ki;
- Zelihaaa dedi, gel ben yine karıştırdım.