Suzan Peker
Gezdiğim yerleri yazmadan duramıyorum. Yıllar sonra geri dönüp okuduğumda da anılarımı tazeliyorum. Gezdiğim yerleri hatırlıyorum. Bu seferki durağımız Van.
Önce gezdiğimiz
yerleri, sonra yediklerimizi, en son da Van’dan ne alınır’ı anlatayım.
Akdamar Adası:
Akdamar Adasındaki kilisenin yapımı M.S. 915 yılına uzanıyor.
Akdamar
Adası’na gitmek için Gevaş’tan 25-30 kişilik bir motora biniyoruz. Hava
çok güzel. Bulutlar, gökyüzüne küçük pamuk parçacıkları bırakılmış gibi ve
gölgeleri Van Gölü’nün pürüzsüz suyuna düşüyor. Efsaneye göre adanın adı Ermeni
Kilisesi’nin keşişinin kızı Tamara ile çoban bir gencin kavuşamama hikayesinden
geliyor. Çoban her gece Tamara’yı görmek için adaya yüzüyor, Tamara da ona
fener tutarak yol gösteriyor. Tamara’nın babası bunu öğrenince feneri farklı
yerlerde tutuyor ve yorulan çoban ‘ah Tamara’ diye diye boğuluyor. Tamara da
ardından kendini sulara bırakıyor. Bu hüzünlü efsane gerçek midir bilemeyiz ama
Ahtamar (Akdamar) adasının güzelliği dillere destan olabilir. Özellikle badem
çiçekleri döneminde ada görülmeye değer. Biz gittiğimizde çiçekler bademe
dönüşüyordu. Adadaki kilisenin yapımı
M.S. 915 yılına uzanıyor. Kilisenin yapımındaki amacın, Kudüs’ten İran’a
kaçırılan ve daha sonra Van’a getirilen Hazreti İsa’nın çarmıha gerildiği
Hakiki Haç’ın bir parçasını orada korumaktı. Kral Gagik’in yaptırdığı kilise bu
nedenle Hristiyanlar için kutsal bir mekan olarak biliniyor. Akdamar Kilisesi,
dış cephe kabartmaları, iç rölyefleriö mimarisiyle Türkiye’nin önemli kültürel
miraslarından.
Çavuştepe
Kalesi:
Çavuştepe Kalesi. Mehmet Kuşman anlatıyor.
Geziye bir gün
geç katıldığımız için Çavuştepe Kalesi gezisine katılamadık. Bu konuda
çok bilgim yok. Ama, arkadaşlarımdan edindiğim bilgilere göre; 22 yıl boyunca azmiyle
Urartu dilini çözen Mehmet Kuşman’la tanışmak için Çavuştepe’ye gitmek
isterdim. Dünyada Urartu dilini bilen çok az kişiden biri olan Mehmet Kuşman,
gelenlere Urartu dilini, alfabesini anlatmaktan büyük keyif alıyor. Mehmet
Kuşman’ı anlatan Enver Şengül imzalı Kayıp Zamanın Bekçisi adlı bir kitap
bulunuyor. Mehmet Kuşman uzun yıllar kalenin bekçiliğini yapmış ve halen bunu
gönüllü olarak sürdürüyor.
Van Müzesi:
Rehberimizin anlattığına göre dünyanın en büyük Urartu Müzesi olan Van Müzesi, Van’ın binlerce yıllık görkemli medeniyetine ışık tutuyor. Paleolitik dönemden başlayarak ziyaretçileri zaman yolculuğuna çıkaran müzede; Urartu sanatı, sosyal yaşamı, kültürü hakkında bilgi edinmek mümkün. Roma, Bizans, Selçuklu, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Osmanlı dönemine ait eserleri de müze de görebilirsiniz. Müzeyi pazartesi hariç, her gün 08.00-17.00 arası ziyaret edebilirsiniz.
Küçük bir
not: ‘Edremit Van’a bakar, içinden
Samran akar’ türküsündeki Şamran’ın ne olduğunu müzede
öğreniyoruz. Shamran, Urartular döneminde yapılan ve dünya su mühendisliği
harikası olarak kabul edilen 51 km uzunluğundaki su kanalı. Hala bu kanalların
bir kısmıyla sulama yapılıyormuş.
Muradiye
Şelalesi ve inci kefallerinin göçü:
Gezimizin en keyif aldığımız yerlerinden biri Muradiye Şelalesi. Şelaleye gitmeden önce küçük bir mola verip inci kefallerinin göçünü, izledik. Van Gölü’nün tuzlu-sodalı suyu balıkların üremesine imkan vermediği için balıklar derelere göç ediyor. Akarsuların sıcaklığı 13 dereceyi bulduğu zaman balık derelere giriyor ve yumurtasını bıraktıktan sonra tekrar göle dönüyor. Bu mücadele nisanda başlayıp temmuza kadar devam ediyor. İnci kefalleri uçarak şelaleri aşıyor ve bu nedenle uçan balık da deniyor. Bu muhteşem göçü izlemek harika.
Muradiye
Şelalesi de doğa harikalarından biri. 18 metre yüksekten
dökülen suların sesi, görüntüsü, serinliği çok keyifli. Kenarında çay ve kahve
içerek dinlenmek, üzerindeki asma
köprüden yürüyerek adrenalin seviyenizi artırmak, fotoğraf çekerek eşsiz
güzelliği belgelemek isterseniz, Muradiye Şelalesi’ne gitmeden dönmeyin.
Merkeze 70 km ama yol boyunca size eşlik edecek manzaradan da keyif
alacaksınız.
Van’da ne yenir?
Sokaklarda Işkın tezgahları...
Biz Van’a sabah
indiğimiz için güne, Van Kahvaltısı ile başladık. Van otlu
peyniri, Van Balı, cacık, murtuğa, kavut. Kahvaltının olmazsa olmazlarıymış.
Murtuğa, kavrulmuş unun içine yumurta karıştırılarak yapılıyor. Kavut; dövülmüş
ve kavrulmuş unun balla karıştırılmasıyla elde ediliyor. Göl kenarındaki
restoranlarda yaptığımız Van Kahvaltısı’nın özellikle benim ve birkaç
arkadaşımın damak tadına uymadığını söyleyebilirim.
Akşam ve öğle yemekleri
için iki yerden çok memnun kaldık. Van Menceli ve Kuşhane. Van Menceli, küçük
ve samimi bir restoran. Yer bulamayıp sıra bekleyebilirsiniz ama beklediğinize
değecek. Biz Van’ın yöresel yemeklerinin hepsinin tadına bakmak için Mencel
sofrası istedik. İki ya da üç kişilik hazırlanan Mencel sofrası; Keledoş
(keşkek üzerine et parçaları), köz et, kuzu sırt, çömlek güveç ve iç pilavlı
kuzu tandırdan oluşuyor. Ana yemekten önce sıcak ayran aşı çorbası geliyor ki o
da çok leziz. Otantik mekanda, çalışanlar da güler yüzlü olunca memnun
ayrılmamak elde değil. Şef, Adem Usta’nın yanımıza gelip memnuniyetimizi
sorması da büyük incelikti.
Kuşhane’de de
Keledoş, Köz et, Helise, karışık dolma yedik ve hepsi çok
lezzetliydi. Kuşhane’nin tatlıları da çok leziz. Kaymaklı vişneli ekmek
kadayıfının tadı hala damağımızda.
Van’da sokaklarda çok sık rastladığımız bir yiyecek de Uckun ya da Işkın’dı. Mayıs ve Haziran aylarında yetişen Işkın, Vanlılar’ın çok sevdiği bir yiyecek. Sabah, akşam yiyebiliyorlar. Tadını beğenmeyene de şaşırıyorlar. Yüksek rakımda yetiştiği için dağ muzu da denilen ışkının ekşi bir tadı var ve birçok hastalığa iyi geldiği söyleniyor.
Otlu peynir,
yufka peynir, tuzlanmış inci kefali, Van’da tadabileceğiniz farklı
lezzetlerden. Peynir için, Tarihi Peynirciler Çarşısı’nı ziyaret etmenizi
öneririm. Turistik mağazalarda fiyatlar buradaki fiyatları neredeyse ikiye
katlıyor.
Van’dan ne
alınır?
Van’dan
yukarıda saydığım farklı peynir çeşitlerinden alabilirsiniz. Mayıs ayı taze
peynirlerin çıktığı ay. Eski peynirler biraz kokulu. Van Balı alabilirsiniz.
Tarihte
Urartular’a ev sahipliği yapan Van’daki takı kültürü,
Urartular’a kadar uzanıyor. Üç çeşit teknikle yapılıyor hepsi birbirinden güzel
takılar. Farklı takılardan beğendiklerinizi alabilirsiniz. Yine burada da
turistik mağazaların yanı sıra daha uygun fiyatlı seçeneklerin bulunduğu Rus
Pazarı ve Avrupa Pazarı öne çıkıyor.
Takıların yapım
yöntemleri şöyle;
Savat: Gümüş,
bakır, kurşun ve kükürtten elde edilen alaşımla takının üzerine küçük
çentiklerle motif yapılıyor. Yaklaşık 450 derece sıcaklıkta yapılan işlemden
sonra üzerine tümüyle savat yapılıyor. Fazlalıklar, zımparayla alındıktan sonra
motifler ortaya çıkıyor. Üzerine cila yapılıyor ve dış nakış yapılıyor. Urartu
idollerinden Savat tekniği ile takılar üretiliyor. Van’ın en değerli takısının
Savat olduğu söyleniyor. Van’dan takı alacaksanız, “Savat alın” diyorlar.
Granüle:
Urartular’da tanrının ve tanrı eşlerinin kullandığı takı üretim
yöntemiymiş. Meşe odununun üzerinde gümüş eritilerek mikron boyutunda küçük,
misket gibi topçuklar elde ediliyor. Sonra bu topçuklar; güneş, ay, bereket,
tapınak gibi Urartu sembollerinin üzerine monte ediliyor ve takılar ortaya
çıkıyor. Bu da en zor işçiliklerden biri olarak biliniyor.
Halk Sanatı:
Urartular’da halkın kullandığı takılardan esinlenerek yapılan takılar.
Van kilimleri
de renkleriyle büyülüyor.
2 yorum:
Bilgiler için Suzan hanıma teşekkürler. Ülkemizde o kadar çok gezip görülecek yer var ki.
baska bir dünya gibi, enfes hersey; kaleminize saglik.
Yorum Gönder