Dur, dinIe… Hep konuşursan hiç bir şey duyamazsın *Kızılderili ata sözü
Ağzı olan
konuşur benim ülkemde. Kimi bir balıkçı köyünde gemisini yürütmek için kimi çatlamış
toprağına su ararken… Konuşur… Sıfırladıklarımız hemen her gün artsa da, ne
kutularda ne de kuytularda meteliğimiz olmaz… Zira dünden bu güne servet diye
sırtladığımız SEVGİ dir. Kutulara, villalara sığmayan varlığımız,
yüreğimize sığmış asla dolara dövize çevrilemeyen dostluktur. Kefenlerini giyip
birinin ardından yollara çıkanlar, birey olmak varken yandaş kalmayı tercih
ederek kavganın ve nefretin bayrağını taşımadılar mı? İnsan kazanma yerine
servet kazanmayı tercih edenler neyi kavramıyorlar dersiniz? “Fakir oImak, şerefsiz oImaktan
daha evladır.” Bu ülkede
dürüstlerin meteliksiz kalmasına yol açan 10 kuruşu
verip 100 kere 10 kuruş vereceğim deyip savsaklamamasıdır…
Çılgın
projelerle normal insanları çıldırtmak, bilim adamlarını uzmanları sandıktan
çıktım, ben bilirim ile yok saymak aklı sıfırlamak değil mi? İleri
demokrasi çıktı çıkalı akın akın geriledik. Rüyalarımızı dolduran geçmiş
iyi günlerde kaldı... Dünya genelinde biz de çakma demokrasimiz ile
de sınıfta kaldık! Onu sandık yarattı ama o sandığı da horlamadı mı? “Al oyunu
al ananı da git.” “Al okullarını başına çal… Bize devletin okulları yeter!”
Bir liderin bilinen görevi ayırmamak, halkını bütünleştirmekdir. Mezhep
sınırına kadar ayırma ve dilimleme işini kim başlattı? Dün kader bağı vardı.
Dostum diyordu. Şimdi öfke ağı var… Düşmanımdır demiyor mu? Değerler ve
inanç sıfırlanıyor!.Yavaş yavaş değil… Hızla… Sertleşerek…
Bugün de ağzı
olan ağız dolusu konuşuyor… Videosu olan sahneliyor. Her an bir başka ses. Bir
başka YOLSUZLUK… Kim yolunu bulmuş… Kimi doğru belleyelim? “Alo babacığım”
diyemeden… “Alo Fatih’e fısıldamadan, elden giden özgürlüğü nasıl anlatalım? “Ne
olacak bu memleketin hali” Yasaklarla örtülmek istenen yolsuzluklar saklı
köşelerde, iktidar olma hırsı ile kimlerle kucak kucağa! Soramıyoruz… Bu
hırs niye? İslamın harama bulaştırılması! Gidiyoruz gündüz gece… Kini, nefreti
yollara döküyoruz. Değer mi? İhtiyacımız sevgi iken. Nerede talan nerede yalan… Rüyaların sıcak sarmalı içinde yaşamak kolay
geliyor! Karanlık varlığını ispatlamış. Gene de kimse kibrit çakma diyetinde
değil. Kimin eli çebinde, kimde kibrit var… Belki de paralel işidir. O
sızdırdı… Sürüle! Bitmeyen bir rüya gibi geceler.Yalanlar yuvalarına çekilmese…
Yaşadığımız ikilem bu denli anlaşılmaz olmayacak. Gündüzler açık ediyor rüyadakilerin
gerçek olmadığını. Eski dostlukların eskiyeceğini ve çok kere eskimez denen
anıların suya yazıldığını… Rant sınırına gelindiğinde gerçeğin askerleri rüyanın
etkisinde değiller… “Yasak hemşerim… Buraya kadar”diyorlar. Sahibi belli
bu alanların! Sana bana yedirilecek rant kalmadı ki! Rüya ile hiç sabah
olmayacakmış gibi yaşamanın siyasetle –yalanın hiç tanışmadılar yanılgısını DANK
deyince anlıyoruz…Yıllarca rüyayı gerçek sanmanın bedeli derin hayal kırıklığı
değil mi? Olsun!.. Biz hala kale’den taş söktürmüyoruz ya! Anlıyorum yeşilin
ortasında dimdik duran, ellerini göğsüne çaprazlamış Kızılderili reisi..
“GeceIer rüya görmek içindir.
GündüzIer ise onların gerçek oImadığını anlamakla geçer!.”
AK olan
alanların YOK olduğu, gri alanlarda vur kaç çekişmenin sürdüğünü fısıldaşıyorlar..
Yaşananın adı gayrı meşru ilişki değil mi? Faiz lobisi, vaiz lobisi, robot
lobisi için de korku şarkıyı değiştirecek kadar derinleşmedi! Yarı suskunluk hali
yaygınlaşırken unutulan “yanlışı
gören ve önlemek için elini uzatmayanların yanlışı yapan kadar suçlu olduğu
değil mi?
Ağzı olan
konuşuyor. Rantı olan koşuşuyor. Aman kaybetmeyelim. Nedir bu öfkeli fillerden
çektiğimiz? Telekulağı, böceği haşaratı olanlar sahnede öne çıkmış seyirciyi
şaşkına çevirme peşinde! MİT’i olan dinliyor… BİT’i olan kaşınıyor… Oyunun
değişmeyen tek bölüm var. Dar gelirli giderek daralıyor! Krizin içinde nerede
ise hepimiz keriz gibi durmuyoruz muyuz? Kara paranın gölgesi insanların
boyunu aşmadı mı? Ülke gölgeleniyor! Tartışılan AKP ve Genel Başkanı mı?
Hayır..Türkiye ve Başbakanı… Dünya seyrediyor… Konuşuyor… Yazıyor, çiziyor… Yasaklar
bize giydirilmiş… Suskun kalan biziz. Kaybeden de… Hüsamettin Cindoruk durumu
anlatıyor:
“Bir Başbakan bu noktaya gelir mi? Ailesi
ile birlikte kendisini savunmak için kamu yönetmeliğini değiştirmeye kalkıyorsa
o Başbakan siyaseten bitmiştir. Türkiye artık ondan kurtulma sürecine gelmiştir.
Ve bu süreçte vatanımız için, milletimiz için, manevi değerlerimiz için en az
zararla bu krizi çözmek zorundayız.” 7 binden fazla polis, yüzlerce savcı yer
değiştirmedi mi?
Bu ülkede ahlaksız
bir teklife boyun eğmektense kaybetmeyi göz alanlar hala var oldukça gelecek umudu
yok olmayacaktır… Kaybetmenin acısı bir kere yaşanır ve güneş doğarken geçer. Vicdan
azabı ömür boyu silinmez ki! Kızılderili’ye
göre son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde;
beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.
Benim ülkemde oy satın alma işi bittiğinde, siyasi partilerin tek adam
mahkumiyeti sona erdiğinde oy uğruna rüşvet ve yatırımlar yasaklandığında siyasete
girenin ahlakı sorgulandığında Türk seçmeni kendi önemini, görevini ve seçimde
vereceği bir oy’un kıymetini kavrayacaktır!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder