Ülkemiz
ilk defa halkın oylarıyla cumhurbaşkanını seçti.
Tartışmalar
sürüyor.
Çatı
aday, devlet gücünü kullanan aday, adil olmayan yarışma.
Peki
tüm bunlar demokrasinin özüne uygun mu?
Demokrasiyi,
gerçek demokrasiyi içimize sindirebildik mi?
Aklıma
Prof. Sina Akşin’in bir değerlendirmesi geliyor “ Atatürk Osmanlıdan kalan en
büyük mirasın cehalet olduğunu iyi biliyordu.”
Cumhuriyet
bu cehaleti yenebildi mi?
Ne
dersiniz?
Demokrasi
ile cehalet yan yana gelebilir mi?
Yine Prof. Sina Akşin’in 2023 aylık dergisine verdiği söyleşiden alıntılarla devam edelim:
Cumhuriyete
karşı gelenlerle, cumhuriyetçilerin ayrılması konusu. Akşin, nedir bu ikiye
ayrılma sorusuna şöyle cevap veriyor:
“Biri
Atatürk devrimi dönemi, öbürü de benim kısmî karşı devrim dediğim dönem. Biz
hâlen bu kısmı karşı devrim dönemi içindeyiz.
İsmet İnönü çok partili sistemi getirmekle 1945’te şeyhlik ve ağalık düzenine yani cumhuriyetin mücadele ettiği düzene prim verdi. Osmanlı düzeni, şeyhlik ağalık düzeni idi. Osmanlı padişahı ağaların ağası durumundaydı. Halife olarak da baş şeyh durumundaydı. Tabiî saltanatın kaldırılması bunun sadece üstünü örttü. Toplum, şeyhlik ve ağalık düzeninde yaşamaya devam ediyordu. Atatürk devrimi bu düzeni değiştirmek adına yapılmıştır. Yarı yolda kesildi. Niye kesildi? Çünkü, çok partili sistem gelince oy almak için şeyhler ve ağalara muhtaç oluyorsunuz. Dolayısıyla, Türkiye’de gittikçe gücü zayıflayan dönüşen bir kesim iken birden bire kuvvet aşısı aldılar bu çok partili sistem sayesinde. Sevr’in çöp tenekesine atılma harekâtı yarıda kaldı".
İsmet İnönü çok partili sistemi getirmekle 1945’te şeyhlik ve ağalık düzenine yani cumhuriyetin mücadele ettiği düzene prim verdi. Osmanlı düzeni, şeyhlik ağalık düzeni idi. Osmanlı padişahı ağaların ağası durumundaydı. Halife olarak da baş şeyh durumundaydı. Tabiî saltanatın kaldırılması bunun sadece üstünü örttü. Toplum, şeyhlik ve ağalık düzeninde yaşamaya devam ediyordu. Atatürk devrimi bu düzeni değiştirmek adına yapılmıştır. Yarı yolda kesildi. Niye kesildi? Çünkü, çok partili sistem gelince oy almak için şeyhler ve ağalara muhtaç oluyorsunuz. Dolayısıyla, Türkiye’de gittikçe gücü zayıflayan dönüşen bir kesim iken birden bire kuvvet aşısı aldılar bu çok partili sistem sayesinde. Sevr’in çöp tenekesine atılma harekâtı yarıda kaldı".
Sina Akşin, 1945’e kadar yapılan neydi? Sorusunu da şöyle cevaplıyor:
"Atatürk devrimi bir kere bir aydınlanma devrimidir. İnsan zihninin sınırsız özgürlüğü amaçlanmıştır. Bunu dönüştürme aracı da eğitim, kültür ve bilimdir. Önce bunun kadroları oluşturuldu, kurumları oluşturuldu. Halkevleri ve Köy Enstitüleriyle bunlar bütün topluma yaygınlaştırılmaya başlandı. Karşı devrimle birlikte bu durdurulmuş oldu.
"Atatürk devrimi bir kere bir aydınlanma devrimidir. İnsan zihninin sınırsız özgürlüğü amaçlanmıştır. Bunu dönüştürme aracı da eğitim, kültür ve bilimdir. Önce bunun kadroları oluşturuldu, kurumları oluşturuldu. Halkevleri ve Köy Enstitüleriyle bunlar bütün topluma yaygınlaştırılmaya başlandı. Karşı devrimle birlikte bu durdurulmuş oldu.
İki türlü demokrasi anlayışı var. Genellikle gazete yazarları, sokaktaki
vatandaş ne anlıyor: Çok partili sistem olacak, seçimler dürüst yapılacak ve
özgür bir basın olacak. Demokrasi, bununla eşitleniyor. Halbuki, bu yanlış.
Demokrasi, çok daha karmaşık ve çok daha derin bir olaydır. Demokrasi, Fransız
İhtilâli ilkeleri ile dile getirecek olursak, “eşitlik ve özgürlük”tür. Bir
toplumda eşitliğin ne kadar olduğu ölçülebilir. Eşitlik; kadın erkek eşitliği,
insanların yasalar önünde eşitliği, siyasal hakların herkese verilip
verilmemesidir. 1923’e kadar ancak belli bir oranda vergi verenler oy
sahibiydi. Bu hak, daha sonra herkese tanındı. Sonra özgürlükler, bu konuda
yasalara bakmak lazım, uygulamalara bakmak lazım. Bence bir ülkedeki eşitlik ve
özgürlük ölçülebilir bir şeydir. Birtakım göstergelerden hareketle bu
sağlanabilir. Okula gidebilme imkanları, eğitimin, sağlığın parasız olup
olması, bunlar eşitlik ile ilgili hususlardır. Şimdi, çok partili sisteme
gelince; çok parti, dürüst seçim, özgür basın… Bu demokrasiye hizmet edebilir,
etmeye bilir de. Eğer, sandıktan demokrasiye aykırı sonuçlar çıkıyorsa, demek
ki etmiyor… Ama çıkıyorsa ne âlâ. O zaman, çok partili sistem demokrasiyi
tamamlayan bir mekanizma oluyor. Ama, bu bir mekanizmadan ibaret. İşin ruhu o
değil. İşin ruhu, toplumdaki özgürlüklerin ve eşitliğin bilançosudur. Ben bu
görüşü benimsiyorum”.
Ben
de Sina hoca gibi düşünüyorum.
2 yorum:
Yazıda savunulan demokrasi anlayışına tamamen katılıyorum ve işte tam da bu nedenle Kürdlerin özgürlük ve eşitlik mücadelelerine en azından çifte standarda düşmemek adına demokratça yaklaşmanızı bekliyorum.
Sevgili Adsız; etnik kökenine, inançlarına bakmadan "insan" olarak bireylerin özgürlük ve eşitlik kavramlarını savunmalarına canı gönülden katılıyorum. Sevgiler
Yorum Gönder