Ahlaksızla
birlikte yaşayacağına yiğitle ölüme
git.(Çerkes atasözü)
Demokrasi eşitlik
ve özgürlük rejimidir. Belli bir
kültür ister. Cahil olana bir şey anlatmaz. Cahil için demokrasi karın
doyurmaz! Karnı doyunca da eşitlik ve özgürlükten dem vurmaz! Menfaat daha
öndedir. Oysa demokrat olan adalet ister
herkese eşit vicdan ister. Onun için ancak demokrasi varsa eşit şartlar var
demektir. Kazanmak için haksızlığın hak
olduğunu düşünemez. Kazanmak herşey değildir! Vicdanlı olmak hak yememek önde
gelir. Hak edip kazanmak ister. Ama benim AKP li bakanım gerine gerine
Cumhurbaşkanı seçiminde devletin TRT ile yaptığı haksızlığı hakmış
gibi sunmadı mı? “Canım Başbakandır.
Onunla rakipleri bir mi?” Diktatörlüğe metres olmuş bir demokrasiden haber
alma değil nerede ise hiçbir şeyden haberdar olmama özgürlüğü ve rahatlığı sağlıyoruz!
17-25 Aralık soruşturması ne oldu? Musul Konsolosluğunda esir alınan
49 devlet görevlisi nerede? (Vatandaş olsa hadi neyse. Al ananı da git
dersin unutulur. Oysa bunlar devlet görevlisi. Yoksa paralel devlet görevlisi mi!) Güçlü Başbakan - pardon AKP Genel Başkanı karizmatik Başbakan ve
de Türkiye Cumhurbaşkanı her şeyi bilmiyor mu? Bence medya soramıyor? Ve de
millet bu yüzden doğruyu göremiyor. Duyamıyor!. Sandığa gidenlerin,
gitmeyenlerin beyinleri nasıl çalışıyor ki bunca yolsuzluğa rağmen hak, hukuk, yetim hakkı lafı
anlaşılmıyor? Haklı olan değil sadece kazanan
öne çıkıyor! Halk olarak zorba ve torba yasalarla canımıza okunma oranı yüzde
yüz! Dergi okuma oranı % 4. gazete okuma % 22 radyo dinleme %24 televizyon
izleme % 95.
Prof Dr Gülmira Kuruoğlu: Beynimiz sağ ve sol homiferlerden oluşmaktadır
ve kitap okurken biz ağırlıkla sol hemisferimizi geliştirmekteyiz. Bu da
mantıksal matematiksel ve sözel hemisferdir ama televizyon izlerken biz sadece
sağ hemisferi geliştirmekteyiz .Bu da tüm olarak beynin gelişmesini oluşumunu
etkilemektedir.” Yani bir toplumda beyinler (!) ne kadar kitap okuyorsa o
kadar gelişir. Bir başka deyişle “tam
olarak gelişmemiş beyinlere giden en kısa yol Televizyon ekranlarıdır.”
Geçtiğimiz Yerel Seçimlerde
sonuçlarını sadece Devletin ajansı (aa) açıkladı TRT nin Genel Müdürü seçim
boyunca AKP nin Parti merkezinde karargah kurmuştu. Gelen sonuçları parça parça
yayınladılar. Bu da tarafsız bir seçim olarak o zaman deftere yazıldı! Bunu adil ve dürüst olarak kabul etmek
beynin hangi hemisferinden çıkan fermandı? Haksızlık bu seçimde de olmadı mı?
Başbakan TRT nin 6 kanalını birden tepe tepe kullanmadı mı?
CHP’li Ali Özgündüz, bir başka darbeden bahsetti. Yargı Darbesi. Birileri mi ayağa
kalktı?. Demokrasinin yarattığı (!) medya da yer yerinden mi oynadı? Özetle CHP
li Özgündüz şunu söyledi: “25 Aralık’ta, Başbakan’ın oğlu olmaktan başka hiçbir
sıfatı olmayan Bilal Erdoğan’ın evine mahkeme kararıyla arama, el koyma, yakalama, gözaltı kararıyla polisler gidiyor.
Başbakanlık koruma ekibi gelen polislere
karşı silah çekiyor. O zamanki Başbakanlık Müsteşarı, şimdiki İçişleri
Bakanı Efkan Ala’nın talimatıyla koruma polisine “Yaklaşanı vurun” deniyor ve mahkeme kararı uygulanmıyor. Bu eşkiyalıktır,
bunun bundan hiçbir farkı yoktur. Aynı eylem yapıldı bu ülkede ve hukuk yerle
bir edildi. Sonra, hemen operasyon, biliyorsunuz, bu polisler apar topar
görevden alındı. Yani 17 ve 25 Aralık’ta aslında ne oldu? “Darbe” falan
diyorsunuz ya, aslında Hükûmet yargıya
darbe yaptı, bu kadar açıktır.
Erdoğan
seçim gezisi sırasında kucaklayıcı olmamış eski tas eski hamam devam etmiştir.
Seçildikten sonra da gazetelere ve gazetecilere baskı artmadı mı? Hadi kadın
gazeteci Amberin Zaman’ı kucaklayamadı. Hemen her şey için dini bir gönderme
yapmanın kural halini aldığı günümüzde Başbakanın kucaklamama gerekçesi belki
de namahrem olduğu içindir!. Bu
yorumu yapmak beynimizin sağ hemisferinin işidir! “Gazeteci kılıklı bir kadın
militan çıkmış, edepsiz kadın, haddini bil haddini” tehdinin neden gerektiğini
bilemiyoruz. Huylu huyundan vazgezmez ata sözü uyar mı?
Bilinen bir şey ötekilerin ,belki şimdi bizi de kucaklar bekleyişinin suya düştüğüdür. Cumhurbaşkanı
Erdoğan ve bağlı bakanları kendilerinden olmayan gazetecilere özel bir
demokratikleşme bohçası hazırladı. Onlara akreditasyon uygulama işine hız
verdi. İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın konuşacağı Ankara’daki toplantıya davetli
olduğu halde Cihan Haber Ajansı muhabirleri alınmadı. Geldiğimiz noktada bir
ileri örnek daha verebiliriz. Zorbalık
haktır der gibi Devlet Tiyatroları’nın, inşaat yaptırdığı alanda “silahlı
çatışma” yaşandı. Yaşanan baskını bağlı oldukları Kaymakamlığı’a ileten Tiyatro yönetimine şu
cevap geldi: “Adamlar hukuk tanımıyor,
yapacak bir şey yok. Siz olayı fotoğraflayıp, yeni bir suç duyurusunda bulunun”
Yani… Beynimin hangi hemisferi dürtüyor beni? Şeytana uysam soracağım. “Acaba
örnek aldığımız büyüklerimize bakıp da mı bu hale geldik? Beyin bu, sağı solu
belli de olmuyor ki. Havuz medyasına mahkum olmayanların tercihi ise bambaşka.
Manzara uzaktan daha mı net görülüyor?: Amerika’da atılan
oyların dağılımı şöyle: İhsanoğlu:
%76.15 Erdoğan: %17.39 Demirtaş: %6.46
Kurt siyaset adamı KUZU gazetecilere demokrasiyi
çekiştiriyor. Hayret! Sanki muhalefet lideri. “Bu parlamenter sistemle Türkiye yürüyemez. Milletvekilleri önce genel
başkanın emrine giriyor. Meclis’de derinlemesine tartışma yok. İndir parmak
kaldır parmak ” Gazeteciler soramıyor. Hangi iktidar, milletvekillerini
kuklaya çevirdi? Kim hükmediyor? Kim “Dağılın Gül’ün kulisini yapmayın.
Konuşmayın.” diyor. Meclis o saniye dağılıyor. Bugün mü Gül’ün yandaş kokusu
yok oldu, sadece dikeni kaldı! Bu neyin sistemi? Kuzu can kurtaracak formülü
ortaya koyuyor.“Kurtuluş Tam Başkanlık
sistemi. Bak Amerikada ne güzel uygulanıyor. Meclisteki milletvekilleri
vicdanlarına danışıp öyle karar veriyorlar. Başkan her istediğini yaptırabiliyor
mu?” Kuzu televizyonda soruları cevaplarken AKP de milletvekillerine bir pusula
verilip soruluyordu. Başbakan adayınız
kim? Kuzu, “Ben TV de olacağım. “Sizin
gibi düşünüyorum” diye Başbakana not bıraktım” diyor. İşleri sağlama
almanın geçerli tek yolu!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder