Suzan Peker yazdı
Birgi’den sonraki durağımız Kula. Birgi’den
ayrıldıktan yaklaşık 2 saat sonra Kula’daydık ve akşam olmak üzereydi. İnternet
araştırmalarımıza göre Kula’da kalacak yer sorunu yoktu. Ancak gördük ki,
konaklama Kula’da en büyük sorunlardan biri. Turist potansiyeline göre yatak sayısı az.
Oteller daha çok Alaşehir civarında. Bu da yaklaşık 1saatlik uzaklık demek.
Tarihi Kula Evleri’nde kalmak isterseniz Anemon Kula Otel’de kalabilirsiniz ama
önceden yer ayırtmadan gitmeyin. Biz şehrin labirent gibi sokaklarında
kaybolduktan sonra yine Anemon Grubu’na ait Yanık Ülke Villa Estet Bağ Otel’de
kaldık. Yanık Ülke bağlarına hakim bir tepede yeralan otelin, üzüm isimlerinden
oluşan 16 odası bulunuyor. Yanık Ülke şarapları da bu bağların ürünü.
Kula’ya yanık ülke denmesinin nedeni
Divlit Yanardağı’ndan geliyor. Eski zamanlarda lav püskürten bu yanardağ
sayesinde simsiyah lav taşları bulunan alüvyonik topraklar, bağcılık açısından
büyük şans olmuş. Antik çağın en önemli bağcılık merkezlerinden biri olan
Kula’ya, “Katakekaume” yani “Yanık Ülke” denmiş.
Türkiye’nin ilk ve tek Unesco
sertifikalı jeoparkı olma özelliğini taşıyan Kula, tarihi evleri, peri
bacaları, camileriyle ziyareti hak ediyor.
Kuladokya
Kula gezimize, Kuladokya’dan başlamaya
karar verdik. Kapadokya’daki Peri
Bacaları’na benzediği için Kuladokya denen bu doğa harikası; merkeze 16 km uzaklıkta
ve Burgaz Vadisi’nde yer alıyor. Yağmur damlası erozyonu, yüzey erozyonu ve
yumuşak tabaka içerisinde gelişen tünel etkisiyle oluşan peri bacalarının
oluşum süreci hala devam ediyormuş. Fazla aşınanlar yıkılırken, yerlerini yeni
oluşumlar alıyormuş. Aracınızla park alanına girip tepeye doğru çıkarsanız
yolun iki yanında doğa harikası peri bacalarını görebilirsiniz. Kuladokya’dan
şehre doğru geri dönerken yolun her iki tarafında Meşhur Kula Ekmeği satan
fırınlar var. Kula’nın ekşi mayalı ekmeği meşhur.
Kula evleri.
Tarihi Kula Evleri
Kula, doğal bir SİT alanı. Kula
Belediyesi’nin verilerine göre bin 50 adedi 1. derece toplam 3 bin tescilli
tarihi yapı bulunuyor. 18. ve 19. Yüzyıl Türk-Osmanlı ve Rum mimarisinin
özelliklerini taşıyan Tarihi Kula Evleri’ni gezerken sokaklarda eski günlerin
kokusunu alabiliyorsunuz. Labirent gibi sokakların köşelerindeki belediye
tabelalarıyla yönlendirilmeseniz kaybolmanız işten bile değil. Ahşap işçiliği,
kök boya süslemeleriyle hepsi birer hazine olan evlerin kimisini müze gibi
gezebilirsiniz. Restore edilerek cafe olarak işletilen evlerin bahçesinde
oturup çay, kahve içip soluklanabilirsiniz. Tarihi evlerin bazılarına ise
yıkılma tehlikesine karşı levhalar asılmış.
Çocukların yönlendirmesiyle Zafer
İlkokulu’nu da görmek istiyoruz. Yıkık dökük okul, çocukların oyun alanı olmuş.
Çocuklar, fotoğraf çektirmek için birbiriyle yarışıyor. Meryem Ana Kilisesi ise
restore edilmiş ancak çalışan yetersizliği nedeniyle kapalı.
Kula Volkanik Jeoparkı, Türkiye’nin en genç volkanik sahalarından biri. Antik Yunan coğrafyacısı Strabon, “Geographica” adlı eserinde Kula’yı “Katakekaumene” “Yanık Ülke” olarak betimliyor. Jeoparkı gezerek siyah toprak yapısını görmek mümkün.
Sıradışı bir cami, Carullah Bin Süleyman Camii
Kula’dan ayrılırken, Yunus Emre ve
Tapduk Emre türbeleriyle Carullah Bin Süleyman Camii’ni de görmeden geçemedik.
Kula’dan İzmir’e giderken Emre Köyü tabelalarını takip ederseniz, Yunus Emre ve
hocası Tapduk Emre’nin türbesine ulaşabilirsiniz. Tapduk Emre Türbesi’nin
eşiğinde Yunus Emre’nin kabri yer alıyor. Söylentiye göre Tapduk Emre, ününün
kendisini aştığını söyleyerek Yunus Emre’nin kabrinin ondan önce olmasını
istemiş. Türkiye’de Yunus Emre’yi sahiplenen çok yer ve bir çok yerde de mezarı
olduğunu söylemeden de geçmeyelim.
Emre Köyü’nün içinde Carullah Bin
Süleyman tarafından 1547-1548 yıllarında yapılan aynı adı taşıyan caminin
bahçesinde bir zamanlar medrese odaları olduğu söyleniyor. İbadete açık olan
Emre Köyü’nün camisi, kalem işi süslemeleriyle sıra dışı bir camii. İslam’da hat
süslemeleri dışında gerçekçi resimlere yer verilmemesine rağmen, Carullah Bin
Süleyman Camii’nin duvarları; vazo içinde çiçekler, piyano, yel değirmeni,
apartman, tekne resimleriyle süslü. Mihrabın iki yanına üzerinde çiçekler ve
üzümler olan iki piyanonun resmedilmesi
hayli ilginç geldi bize.
Carullah Bin Süleyman Camii...
Cami içinde bulunan kitabede bu süslemeleri, 1821-1822 yıllarında Şeyhzade Abdurrahman Efendi’nin yaptığı belirtiliyor. Resimlerde sık rastlanan manzara tasvirleri ve 3 ila 6 kat arasında değişen apartmanların resmedilmiş olması da ilginç. En yaygın süsleme olarak karşımıza çıkan natürmortların bazıları ilk bakışta tekrar gibi görünse de kompozisyonların hiçbiri diğerinin aynısı değil. Natürmortlarda karanfil, lale, gül gibi çiçekler ile nar, armut, üzüm, çam fıstığı kozalağı, kiraz gibi meyveler sık olarak kullanılmış. Anadolu’da duvar ressamı olarak iki sanatçı; Zileli Emin ve Ali Miralaygil tanınırken, Sehzade Abdurrahman Efendi üçünçü duvar ressamı olarak bu camide karşımıza çıkıyor ve en erke tarihli imzaya sahip.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder