Suzan Peker yazdı
Kayseri’de ikinci günümüz. Akşam eğlenceli bir yemeğin ardından Vave’nin güzel sesiyle de coşunca, sabah erken kalkmak zorlaştı. İlk defa dinlediğimiz Vave’ye hayran kaldığımızı söylemeden geçemeyeceğim.
Sabah uyanabilen küçük bir grupla otelimizin çevresinde, henüz restore
edilmemiş, yıkık, dökük evlerin ve yaşamların olduğu yerlerden geçerek, Surp
Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi’ne ulaşıyoruz. Yapımı 12. Yüzyıla tarihlenen
Apostalik Kilisesi, 1859’da yeniden inşa edilmiş. Zamanında bünyesinde okul ve
dükkanları bulunan kilise, artık biraz suskun. Kilisede, Patrikhane yılda
birkaç kere ayin düzenliyormuş. Az ötemizde Aramyan Kız Lisesi’ni görüyoruz. Liseyi
restore ederek günümüze kazandırma çalışmaları sürüyormuş.
Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin bir kuruluşu olan Erciyes A.Ş.; 26 milyon
metrekarelik alanı, Hazine’den satın alıp yavaş yavaş restore ederek günümüze
kazandırmaya başlamış. Otelimizin yakın çevresinde gördüklerimiz de bu çabanın
ürünü.
Mimar Sinan’ın eseri Kurşunlu Cami
Otelimize dönüp büyük grubumuzla, kültür rotamızın eksik kalan bölümlerini
tamamlayacağız. İlk durağımız memleketi Kayseri olan Mimar Sinan’ın 1573’te
inşa ettirdiği Kurşunlu Cami. Asıl adı Hacı Ahmet Paşa Camisi olan bu tek
minareli mütevazi cami; Mimar Sinan’ın Kayseri’deki tek eseri. İç süslemeleri, vitrayları,
minberi ve avluda sekiz sütuna atılmış sivri kemerlerin taşıdığı kubbeli
şadırvanıyla dikkat çekiyor.
Camikebir
Şimdi, şehrin en eski büyük camisi olma özelliğini taşıyan Ulu Cami’deyiz. Kayseri’yi
kendine başkent yapan Danişmentliler’in 3. Hükümdarı Melik Mehmet Gazi
tarafından yaptırılan Ulu Cami diğer adıyla Camikebir’de çevredeki yıkık Roma
yapılarından taşınan sütun ve sütun başları kullanılmış. Binanın önündeki Melik
Gazi Medresesi günümüze ulaşmamış. Orijinal ahşap minberi restore edilmiş ve
hala kullanılıyor. 17oo’lü yıllarda depremle yıkılan cami, yeniden onarılmış.
Gevher Nesibe Medresesi...
Gevher Nesibe Sultan...Gevher Nesibe Medresesi
Selçuklu döneminin bir muhteşem eseri daha karşımızda. Gevher Nesibe Medresesi-Selçuklu Uygarlığı Müzesi’ndeyiz. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in medreseyi, ‘ince hastalık’ nedeniyle kaybettiği kız kardeşi Gevher Nesibe’nin vasiyeti üzerine 1204 yılında inşa ettirmeye başlamış. Tıp medresesi, darüşşifa ve bimarhaneden oluşan yapı, Anadolu’nun ilk uygulamalı tıp medresesi ve hastane olma özelliğini taşıyor.
Gevher Nesibe Hatun’un türbesinin de bulunduğu müzede, Selçuklu döneminin
izlerini sürebilir, dönemin çinileri, süs eşyaları, mutfak aletleri, halıları, tıp
malzemeleri arasında kaybolabilir, şifa odalarında akıl hastalarının müzikle ve
su sesiyle nasıl iyileştirildiğini hayal edebilirsiniz. Bunlara ek olarak
müzenin avlusunun, zaman, zaman çeşitli etkinliklere ev sahipliği yaptığı
bilgisini de ekleyelim.
SELÇUKLU YILDIZI...
Sekiz köşesi farklı ruhani anlamlar taşıyan Selçuklu Yıldızı’nın yanından geçerken, günümüzde yitip giden değerleri hatırlayıp, müzeden ayrılıyoruz.
GÜPGÜPOĞLU KONAĞI
MANTI...
Güpgüpoğlu Konağı
Bir duvarı tarihi sura yaslanan bir konaktayız şimdi. 18. ve 19. Yüzyılda nam salmış, vakıflar kurmuş Güpgüpoğlu Ailesi’nin konağında. Haremlik ve selamlık olarak iki bölüm halinde yapılan konak, bugün Etnografya Müzesi olarak hizmet veriyor ve o günlerin yaşamını anlatıyor bize. Sedef kakmalar, ahşap, kalem işi işlemeler, taş işçiliğinin zarif örnekleri görülmeye değer. Müzenin alt katında Selçuklu ve Osmanlı dönemindeki günlük yaşama dair eserleri görmek mümkün.
Atatürk’ün Kayseri’ye geldiğinde kaldığı İmamızade Raşit Ağa Konağı’nın
yanından geçiyoruz. Konak bugün, Atatürk Evi ve Müzesi olarak hizmet veriyor. Harf
Devrimi denince hepimizin gözünde bir fotoğraf canlanır ya, hani Mustafa Kemal
Atatürk, kara tahta başında yeni harfleri öğretiyordur halka. O fotoğrafın
mekanı burası. Meydandaki saat kulesi, şahitlik etmiş yeni alfabeye.
Bilmiyordum, öğrenince sevindim.
Kayseri Kalesi
Tarihin içinde kaybolmuşken, hemen günümüze döndürdü bizi bir olay. Yapımı 3. Yüzyıla Roma İmparatoru 3. Gordionus’a kadar uzanan Kayseri Surları, bugünün Kayseri Kalesi’nin burçlarında bir intihar girişimi var. El arabası elinden alınan işportacı, ikna edilince derin bir oh çekip, kalenin içini gezmeye başlıyoruz. Kale ve surlar bugünkü şeklini büyük ölçüde Selçuklu Hükümdarı I. Alaaddin Keykubat döneminde almış. Kale, Dulkadiroğulları tarafından 1431’de Karamanlılar tarafından 1465’te onarılmış. İçi oldukça geniş ve Arkeoloji Müzesi’ne ev sahipliği yapıyor.
Kayseri Kültür Yolu haritasında gezilecek 40 yer var ama hepsini görmeye
zamanımız yetmiyor. Aracımıza binip, biraz daha uzaklara önce bir üniversite
kampüsüne, sonra da Ali Dağı eteklerindeki Talas’a gideceğiz.
ABDULLAH GÜL MÜZESİ...
Sümerbank Bez Fabrikası’ndan üniversiteye…
Cumhuriyet’in ilk ve en büyük sanayi tesislerinden biri olan Eski Sümerbank Bez Fabrikası, 2010 yılında Abdullah Gül Üniversitesi’ne dönüştürülmüş ve ilk öğrencilerini, 2013-2014 akademik yılında almış. 1935’te üretime başlayan ve 1999’a kadar faaliyette olan fabrika, Kayseri’nin en önemli simgelerinden biriydi. Dönemin en ünlü mimarlarından İvan Sergeyeviç Nikolayev tarafından yapılan bina, konstrüktivist akımın dünyadaki nadir örneklerinden sayılıyor.
DERSLİK...
Fabrikanın elektrik santrali olarak kullanılan yapı ise, Emre Arolat
imzasıyla restore edildikten sonra Abdullah Gül Cumhurbaşkanlığı Müze ve
Kütüphanesi olarak hizmet vermeye başlamış. Yeşillikler içindeki kampüste, ambarlar
dersliklere dönüştürülmüş. Dersliklerde Han Tümertekin ve Emre Arolat’ın
imzaları var. Fabrikanın işçi lojmanları ise, bugün öğrenci köyü.
ESKİ AMERİKAN KOLEJİ...
Talas
Üniversite kampüsünden ayrılıyoruz. Rotamız, Ali Dağı eteklerindeki 2 bin yıllık yerleşim yeri Talas. Ali Dağı, önemli bir yamaç paraşütü merkezi. Paraşüt eğitimleri burada güzel görüntüler oluşturuyormuş ama biz rastlayamadık, ne yazık ki. Erciyes Üniversitesi’nin kampüsünün yanından, yeşilliklerden oluşan bir duvar arasından ilerliyoruz.
Talas, şehri tepeden gören bir ilçe. Temiz havası, tarihi mozaiği, yüksek
duvarlı taş evleri, dar sokaklarıyla yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı,
gözde ve sakin bir yer. Talas sokaklarında gezmeden önce, eski Amerikan
Koleji’ni ziyaret ediyoruz.
1871’de açılan 1968’de kapatılan kolej, Türkiye’nin birçok ünlü simasını
yetiştirmiş. Yüksek bir tepede yer alan kolej binası, artık Kayseri Büyükşehir
Belediyesi’ne bağlı Kaymek Talas Gençlik Merkezi olarak hizmet veriyor. Grubumuzda Amerikan Koleji ekolünden gelen iki
arkadaşımız okulun merdivenlerini çıkarken duygusal anlar yaşıyor. Okulun içini
gezip, yetkililerden bilgi alıp, ikram edilen kırmızı etli japon elmalarının
tadına bakıp ayrılıyoruz.
Osmanlı Kültür Sokağı
Dar sokaklar, taş evler, yeşillikler arasından küçük bir yürüyüş yapıp, aracımıza biniyoruz. Kiçiköy Mahallesi’ndeki Osmanlı Kültür Sokağı, bugünün son durağı. Yeni, yeni canlanmaya başlayan sokağın girişinde Ali Saip Paşa Camii karşılıyor ziyaretçileri. 1887’de II. Abdülhamit devrinin seraskeri Ali Saip Paşa tarafından yaptırılan camiye Osmanlı Devleti’nin armasının bulunduğu bir kapıdan giriliyor. Ermeni taş ustalarının elinden çıkmış, kimisi avlulu evler; harabeye dönen eski kiliseler cafelere dönüştürülmüş ama sokağın ziyaretçisi henüz çok az.
Çok gezip, çok öğrenip, yorulduk bugün. Akşam yemeği için iyi ki yine
otelimizdeyiz. Bir kaşığa 40 tane sığan Kayseri mantısı yiyecekmişiz, saysam mı
acaba.
1 yorum:
Canımı gezmek çektiren bir yazı olmuş bu ama. :)
Yorum Gönder