17 Mayıs 2014

Facialar “geliyorum” diyor!

İçimiz kan ağlıyor.
Facialar kaderimiz mi?
Gözlerim yaşlı izliyorum televizyonları.
Suçlamalar, suçlamalar.
Yardım kampanyaları.
Savunmalar.
İhmal, tedbirsizlik, denetimsizlik buhar olmuş.
Görünmüyor sanki.
Oysa örnekler var önümüzde.
Büyük ülkelerin maden ocakları.
Yıllardır iş kazalarına rastlanmıyor.
Çok mu akıllı o ülkelerin insanları.
Yoksa çok mu tedbirli?
Çok mu eğitimli?
Maden işçilerine kurtulma tatbikatları çok mu yaptırılmış?.
Dikkat edin.
Kurtulan işçiler nasıl kurtulduklarını anlatırken çoğu aklını kullanmış ya da kendini eğitmiş.
O tarafa gitme demiş arkadaşlarına.
Gidenler zehirlenip yıkılmış yerlere.
Oysa ciddi tatbikatlardan geçseler ne yapacaklarını bilmezler miydi?
Hepimiz yıllarca okuduk okullarda.
Ben hiç yangın tatbikatı görmedim eğitimim süresince.
Şimdi bir bela daha var.
Deprem.
Çocuklarımıza ne kadar ciddi tatbikat yaptırıyoruz?
Yılda kaç kez?
Bir örnek vereyim:
İstanbul’da bir Amerikan okulunda yılda birkaç kez yangın ve deprem tatbikatı yaptırılır.
Öyle göstermelik değil.
Haber verilmeden.
Her öğrenciye ne yapacağı anlatılır.
Hatta ezberletilir.
Uygulama çok ciddidir. Öğrenciler bahçedeki amfide toplanır.
Her öğrencinin yeri bellidir. Öğrenci iki yanına kimin geleceğini bilir. Gelmeyen olursa o öğrenci aranır.
Bir itirafta bulunayım.
Bu yangın tatbikatlarına Amerikalı öğretmenler sanki yangın varmış gibi katılır.
Bizim Türk öğretmenler mi?
Çoğu tatbikat var diye işi ağırdan alır.
Çok basit bir örnekte bile “kaderciliğimiz” ön plandadır.
Bu vurdumduymazlık kaderimiz, yapımız gelir bir gün bizi idare edenlere yapışır.
Faciadan ders çıkaracağımıza böyle evirir çevirir, kıvırırlar.
Tedbirler, denetimler sözde kalır.
Yeni facialara yelken açarız.
  

Hiç yorum yok: