İçimiz kan ağlıyor.
Facialar kaderimiz mi?
Gözlerim yaşlı izliyorum
televizyonları.
Suçlamalar, suçlamalar.
Yardım kampanyaları.
Savunmalar.
İhmal, tedbirsizlik,
denetimsizlik buhar olmuş.
Görünmüyor sanki.
Oysa örnekler var önümüzde.
Büyük ülkelerin maden
ocakları.
Yıllardır iş kazalarına
rastlanmıyor.
Çok mu akıllı o ülkelerin
insanları.
Yoksa çok mu tedbirli?
Çok mu eğitimli?
Maden işçilerine kurtulma
tatbikatları çok mu yaptırılmış?.
Dikkat edin.
Kurtulan işçiler nasıl
kurtulduklarını anlatırken çoğu aklını kullanmış ya da kendini eğitmiş.
O tarafa gitme demiş
arkadaşlarına.
Gidenler zehirlenip
yıkılmış yerlere.
Oysa ciddi tatbikatlardan
geçseler ne yapacaklarını bilmezler miydi?
Hepimiz yıllarca okuduk
okullarda.
Ben hiç yangın tatbikatı
görmedim eğitimim süresince.
Şimdi bir bela daha var.
Deprem.
Çocuklarımıza ne kadar
ciddi tatbikat yaptırıyoruz?
Yılda kaç kez?
Bir örnek vereyim:
İstanbul’da bir Amerikan
okulunda yılda birkaç kez yangın ve deprem tatbikatı yaptırılır.
Öyle göstermelik değil.
Haber verilmeden.
Her öğrenciye ne yapacağı
anlatılır.
Hatta ezberletilir.
Uygulama çok ciddidir.
Öğrenciler bahçedeki amfide toplanır.
Her öğrencinin yeri
bellidir. Öğrenci iki yanına kimin geleceğini bilir. Gelmeyen olursa o öğrenci
aranır.
Bir itirafta bulunayım.
Bu yangın tatbikatlarına
Amerikalı öğretmenler sanki yangın varmış gibi katılır.
Bizim Türk öğretmenler mi?
Çoğu tatbikat var diye işi
ağırdan alır.
Çok basit bir örnekte bile
“kaderciliğimiz” ön plandadır.
Bu vurdumduymazlık
kaderimiz, yapımız gelir bir gün bizi idare edenlere yapışır.
Faciadan ders
çıkaracağımıza böyle evirir çevirir, kıvırırlar.
Tedbirler, denetimler
sözde kalır.
Yeni facialara yelken
açarız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder