Hüseyin Ekinci
12 Eylül Faşist Darbesi yapılalı 34 yıl
geçti.
Bu cümle çok kolay yazıldı.
Kolayca da söyleniyor, "12
Eylül faşist darbesi yapılalı 34 yıl geçti."
Oysa gerçek başka…
Gerçeklerin anlatılması kolay değil...
12 Eylül geçti ama, deldi geçti…
Gerçeği, herkes kendine göre anlıyor.
Anlatılanları, yine herkes, anladığı
kadar biliyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse, gerçeği
tam olarak, yaşayanlar biliyor...
Anlatılsa bile, anlatılanları,
yaşamayanlar tam anlayabilir mi?..
Eylül, bir kesime göre zor ay.
Sonbaharın ilk ayı.
Sonraki mevsim kış...
Kışın içinde bir de "zemheri"
var ki...
Adına uygun soğuk yaptığı zaman,
titretir insanı...
Odun, kömür,
Okul, çanta, defter, kalem,
Ayakkabı, önlük…
Zor mu? Zor, hem de çok zor…
İşte bu 12 Eylül, zorların en zoru...
Ne anlarsan anla...
Birileri için, vatanın kurtuluşu!..
Birileri için, ürkeklik...
Birileri için, kuşku...
Birileri için, işsizlik, açlık...
Birileri için, polis
kapıda, bileklerde kelepçe...
Birileri için, aylarca, yıllarca
hapislik, işkence...
Birileri için, darağacı...
Kaybolan babalar...
Babasız kalan çocuklar...
Ağlayan analar...
Dinmeyen gözyaşları...
İşte,12 Eylül...
Devletin başına oturup, yönetime el
koyan, zorbalar, toplumun birçok kesimine suçlu gözüyle bakıyor.
İşçi sınıfının bir kesimini, Disk ve üyelerini,
zanlı gözüyle değil, karar verilmiş "suçlu anlayışı" ile
görüyorlar.
12 Eylül Generali, ülke yönetimine el
koyduğu ilk günlerinde “otel garsonu bile benim kadar maaş
alıyor” demişti. Daha ilk, demeçlerinden birinde, ülkede ki gerçek ve
devrimci sendikaları “suçlu” ilan etmişti.
Darbeciler, ülke yönetimine el koyar
koymaz, DİSK ve üye sendikaların faaliyetlerini durdurdu. Yönetimlerine
kendileri gibi, emek ve emekçi düşmanı "kayyum" tayin
ettiler.
Yine bu sendikaları, yıllarca bu
anlayıştaki darbe hayranı, darbecilerin gözü kulağı durumunda ki
"kayyumlarla" yönettiler.
Disk yöneticilerinin tamamını, temsilci
ve üyelerinin ileri gelenlerini tutuklattırıp, yıllarca hapislerde yatırdılar. İşkencelerden
geçirttiler..
Sendika merkez, şube ve ofislerinde
defalarca arama yaptılar.
Suç belgeleri aradılar.
Didik, didik ettiler her yeri, yok,
delil yok...
Suç yok, delil de yok...
Suçlu ilan ettikleri, Disk yönetici ve
üyeleri "suç yok, delil de yok" ama nedeni belli bir şekilde hapis
damlarına kondu.
Yargılamalar yıllarca devam etti.
Sonunda "sıkıyönetim
mahkemelerince" beraat ettiler.
Yönetici, temsilci ve üyeler hüküm
giymedi, mahkûm olmadı.
İşte bunu da söylemek kolay, iki kelime,
sadece iki kelime "beraat ettiler."
Beraat ettiler diye söylemek ve yazmak
çok kolay...
Ancak bu uzun sürede, içeride ve
dışarıdakilerin yaşamı devam etti.
Çocuklar okula başlıyor, okula
götürecek, baba yok...
Soba yanacak, odun yok...
Odun alınacak, para yok...
Beş, altı yıl sonra, baba beraat
ediyor, suç yok...
Baba iş arıyor, iş yok...
İş yok, aş da yok...
Darbeci general, ''garson benim kadar
maaş alıyor'' diyerek çalışanların ücretlerinin yüksek olduğunu da işaret
ediyordu.
Başbakanı ve ekonomiden sorumlu
yardımcısı, özellikle ''ben zengini severim'' diyeni, hemen
kollarını sıvadı ve işçi ücretlerini birlikte ayarladılar!..
Çalışanların, demokratik mücadele
sonucunda, toplu sözleşmeler yolu ile elde ettikleri ikramiye, kıdem tazminatı, çalışma süreleri ve iş güvenliği konusunda
kazanılmış haklarını birer birer tırpanladılar.
Garip olan şey, kendilerinin
"büyük" olduklarını, her demeçlerinde övünerek söyleyen
konfederasyon, (TÜRK-İŞ) bir yöneticisini darbeci generalin başında olduğu
yönetime bakan vermiş olmasıydı...
Sendikal örgütlenme, grev hak ve
uygulamalarını zorlaştırıp, işçilerin gerçek mücadele, yön ve yöntemlerini
ortadan kaldırırken, çok enteresandır, çalışma bakanlığı koltuğunda, bir
sendikacı oturuyordu!
Bu,Türk-İş genel sekreteri, Sadık
Şide'den başkası değildi.
Disk ve üye sendikaların, yöneticileri
hapishanelere gönderilirken, Türk-İş yöneticileri sus pus olmuşlardı.
Devrimci sendikaların yönetimlerine
oturtulan, faşist zihniyetteki "kayyumlarla" işçilerin gerici ve sarı
anlayıştaki sendikalara transfer pazarlıklarını sürdürüyorlardı.
Kısa zamanda, umduklarını bulamadılar.
Gerçek sendikacılık eğitimi alan Disk
üyeleri uzun süre direndi.
Disk üyeleri, direnç gösterdikçe,
sıkıyönetim mahkemelerinde, davalar uzatıldıkça uzatılıyordu…
Bu süreler içinde işverenlerin bir
kısmı ise, bilinçli işçileri işten çıkarmaya devam ediyordu...
Onları ve ailelerini işsizliğe, açlığa
mahkûm ediyorlardı.
İşten çıkardıkları işçilerin iş
bulmamaları için, daha önceden tespit ettikleri isim listeleri, çoktan kendi
aralarında paylaşılmıştı.
Darbeciler, bir kısım patron ve
"sarılar", el birliği yaparak amaçlarını gerçekleştirdiler.
Disk'in sınıf bilinçli tabanını
dağıttılar…
İşçi sınıfının, demokratik mücadele
örgütü olan sendikal çalışma yolu ile elde ettikleri kazanılmış hakları,
ellerinden alınırken bile, darbe kalıntısı siyasiler ''ileri demokrasi" şirinliğini
ağızlarından hiç eksik etmediler.
"İleri demokrasi"
söylemlerini hep tekrarlayıp durdular....
Nasıl bir "ileri demokrasi"
ise, hala çalışan büyük kesimin grevli toplu sözleşme hakkı yok.
Hakkı olan kesimin ise grev hakları
sınırlı!...
Sendikalara serbestçe üye olma özgürlüğünün
önünde, sayısız engeller hala duruyor.
Siyasiler ve "büyük" işçi konfederasyonu,
sessizliğini sürdürmeye devam ederken, konfederasyon üyesi çok sayıda sendika ise,
“sanduka” ya sokulmuş görüntüsü
içinde...
*Sanduka; Bazı mezarların üzerine
konulan, tahta veya mermerden yapılmış sandık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder