19 Eylül 2014

12 EYLÜL DARBESİNİN İŞÇİLERE ETKİSİ

Hüseyin Ekinci

12 Eylül Faşist Darbesi yapılalı 34 yıl geçti. 
Bu cümle çok kolay yazıldı. 
Kolayca da söyleniyor, "12 Eylül faşist darbesi yapılalı 34 yıl geçti." 
Oysa gerçek başka…
Gerçeklerin anlatılması kolay değil...    
12 Eylül geçti ama, deldi geçti…
Gerçeği, herkes kendine göre anlıyor.  
Anlatılanları, yine herkes, anladığı kadar biliyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse, gerçeği tam olarak, yaşayanlar biliyor...
Anlatılsa bile, anlatılanları, yaşamayanlar tam anlayabilir mi?..
Eylül, bir kesime göre zor ay.
Sonbaharın ilk ayı. 
Sonraki mevsim kış... 
Kışın içinde bir de "zemheri" var ki...
Adına uygun soğuk yaptığı zaman, titretir insanı...
Odun, kömür,  
Okul, çanta, defter, kalem, 
Ayakkabı, önlük…
Zor mu? Zor, hem de çok zor… 
İşte bu 12 Eylül, zorların en zoru...
Ne anlarsan anla...
Birileri için, vatanın kurtuluşu!..
Birileri için, ürkeklik...
Birileri için, kuşku...
Birileri için, işsizlik, açlık...
Birileri için, polis kapıda, bileklerde kelepçe...
Birileri için, aylarca, yıllarca hapislik, işkence...
Birileri için, darağacı...
Kaybolan babalar...
Babasız kalan çocuklar...
Ağlayan analar...
Dinmeyen gözyaşları... 
 İşte,12 Eylül...
Devletin başına oturup, yönetime el koyan, zorbalar, toplumun birçok kesimine suçlu gözüyle bakıyor.
İşçi sınıfının bir kesimini, Disk ve üyelerini, zanlı gözüyle değil, karar verilmiş "suçlu anlayışı" ile görüyorlar.
12 Eylül Generali, ülke yönetimine el koyduğu ilk günlerinde “otel garsonu bile benim kadar maaş alıyor” demişti. Daha ilk, demeçlerinden birinde, ülkede ki gerçek ve devrimci sendikaları “suçlu” ilan etmişti. 

Darbeciler, ülke yönetimine el koyar koymaz, DİSK ve üye sendikaların faaliyetlerini durdurdu. Yönetimlerine kendileri gibi, emek ve emekçi düşmanı "kayyum" tayin ettiler. 
Yine bu sendikaları, yıllarca bu anlayıştaki darbe hayranı, darbecilerin gözü kulağı durumunda ki "kayyumlarla" yönettiler.
Disk yöneticilerinin tamamını, temsilci ve üyelerinin ileri gelenlerini tutuklattırıp, yıllarca hapislerde yatırdılar. İşkencelerden geçirttiler..
Sendika merkez, şube ve ofislerinde defalarca arama yaptılar. 
Suç belgeleri aradılar. 
Didik, didik ettiler her yeri, yok, delil yok... 
Suç yok, delil de yok...
Suçlu ilan ettikleri, Disk yönetici ve üyeleri "suç yok, delil de yok" ama nedeni belli bir şekilde hapis damlarına kondu.
Yargılamalar yıllarca devam etti.
Sonunda "sıkıyönetim mahkemelerince" beraat ettiler. 
Yönetici, temsilci ve üyeler hüküm giymedi, mahkûm olmadı. 
İşte bunu da söylemek kolay, iki kelime, sadece iki kelime "beraat ettiler."
Beraat ettiler diye söylemek ve yazmak çok kolay...
Ancak bu uzun sürede, içeride ve dışarıdakilerin yaşamı devam etti.
Çocuklar okula başlıyor, okula götürecek, baba yok... 
Soba yanacak, odun yok...
Odun alınacak, para yok...
Beş, altı yıl sonra, baba beraat ediyor, suç yok...
Baba iş arıyor, iş yok...
İş yok, aş da yok...
Darbeci general, ''garson benim kadar maaş alıyor'' diyerek çalışanların ücretlerinin yüksek olduğunu da işaret ediyordu. 
Başbakanı ve ekonomiden sorumlu yardımcısı, özellikle ''ben zengini severim'' diyeni, hemen kollarını sıvadı ve işçi ücretlerini birlikte ayarladılar!..
Çalışanların, demokratik mücadele sonucunda, toplu sözleşmeler yolu ile elde ettikleri ikramiye, kıdem tazminatı, çalışma süreleri ve iş güvenliği konusunda kazanılmış haklarını birer birer tırpanladılar.
Garip olan şey, kendilerinin "büyük" olduklarını, her demeçlerinde övünerek söyleyen konfederasyon, (TÜRK-İŞ) bir yöneticisini darbeci generalin başında olduğu yönetime bakan vermiş olmasıydı... 
Sendikal örgütlenme, grev hak ve uygulamalarını zorlaştırıp, işçilerin gerçek mücadele, yön ve yöntemlerini ortadan kaldırırken, çok enteresandır, çalışma bakanlığı koltuğunda, bir sendikacı oturuyordu! 
Bu,Türk-İş genel sekreteri, Sadık Şide'den başkası değildi.
Disk ve üye sendikaların, yöneticileri hapishanelere gönderilirken, Türk-İş yöneticileri sus pus olmuşlardı.
Devrimci sendikaların yönetimlerine oturtulan, faşist zihniyetteki "kayyumlarla" işçilerin gerici ve sarı anlayıştaki sendikalara transfer pazarlıklarını sürdürüyorlardı. 

Kısa zamanda, umduklarını bulamadılar. 
Gerçek sendikacılık eğitimi alan Disk üyeleri uzun süre direndi.
Disk üyeleri, direnç gösterdikçe, sıkıyönetim mahkemelerinde, davalar uzatıldıkça uzatılıyordu… 
Bu süreler içinde işverenlerin bir kısmı ise, bilinçli işçileri işten çıkarmaya devam ediyordu...
Onları ve ailelerini işsizliğe, açlığa mahkûm ediyorlardı. 
İşten çıkardıkları işçilerin iş bulmamaları için, daha önceden tespit ettikleri isim listeleri, çoktan kendi aralarında paylaşılmıştı.
Darbeciler, bir kısım patron ve "sarılar", el birliği yaparak amaçlarını gerçekleştirdiler. 
Disk'in sınıf bilinçli tabanını dağıttılar… 
İşçi sınıfının, demokratik mücadele örgütü olan sendikal çalışma yolu ile elde ettikleri kazanılmış hakları, ellerinden alınırken bile, darbe kalıntısı siyasiler  ''ileri demokrasi" şirinliğini ağızlarından hiç eksik etmediler. 
"İleri demokrasi" söylemlerini hep tekrarlayıp durdular.... 
Nasıl bir "ileri demokrasi" ise, hala çalışan büyük kesimin grevli toplu sözleşme hakkı yok.
Hakkı olan kesimin ise grev hakları sınırlı!...
Sendikalara serbestçe üye olma özgürlüğünün önünde, sayısız engeller hala duruyor. 
Siyasiler ve "büyük" işçi konfederasyonu, sessizliğini sürdürmeye devam ederken, konfederasyon üyesi çok sayıda sendika ise, “sanduka” ya sokulmuş görüntüsü içinde...


*Sanduka; Bazı mezarların üzerine konulan, tahta veya mermerden yapılmış sandık.

Hiç yorum yok: