Facebook’ta paylaşılan bir yazı
dikkatimi çekti. Türkiye.Net internet sitesi yayımlamış, bir çok kişi de
paylaşmış. Ben de hiçbir yorum katmadan bu yazıyı sizlere aktarıyorum:
"4 Ermeni arkadaş, geçen akşam
dernekten çıkmış, Galatasaray’da nargile keyfi yapıyorduk. Lâf döndü dolaştı
malum konuya geldi. Baktım, herkes aynı husustan dertli: Ermeni asıllı bir Türk ve sade bir T.C. Vatandaşı
olarak Dünya’ya ses nasıl duyurulur?
Ünlü bir sanatçı, politikacı veya
bir dernek başkanı değilsin ki mikrofon uzatıp röportaj yapsınlar. Gazeteci
değilsin ki fikirlerini köşenden dünyaya duyurabilesin.
İyi de, biz bu işten sıkıldık.
Bizim yerimize, bilir bilmez herkes konuşuyor.
Bir tarafta “Ermenilere soykırım yapılmıştır” diyenler; diğer yanda
“soykırım yoktur” diyenler. Şimdiki moda ise “tarihçilere bırakalım” diyenler.
Bir tarafta “Ermenilere soykırım yapılmıştır” diyenler; diğer yanda
“soykırım yoktur” diyenler. Şimdiki moda ise “tarihçilere bırakalım” diyenler.
Soykırım yapılmıştır diyenlere
bakıyorum, hepsi ya kindar Ermeni diasporası mensubu, veya bunlardan çıkarı
olan siyaset erbabı. Yoktur diyenlere bakıyorum, bu konuda derin bir bilgileri
yok ama adettir diye reddediyorlar.
Tarihçiler deseniz, neyi ortaya
çıkartacaklar, Allah aşkına? Soykırımın belgesi mi olur? Es kaza ortaya bir
belge çıksa, muhakkak karşı bir de belge çıkar, tartışma sonsuza kadar sürer
gider. Gerçeği, benden ve benim gibilerden başkası bilemez. Bizler, hadiseleri
birinci ağızdan dinlemiş kişileriz.
*Bizler Türk Ermenileri’yiz.
Türk Ermenileri’in Harici
Ermeniler’den çok ciddi bir farkı vardır. Bizler, tehcir sırasında, ya
Türkiye’de kalmışların veya tehcir bitiminde Türkiye’ye geri dönmüşlerin
torunlarıyız. Bizler tek tip hikaye dinlememişizdir. Diaspora Ermenisi sadece
ölüm hikayesi bilir. Olaylardan sonra geri dönmemiş ve komşularının mahçup
yüzlerine tanık olmamıştır. Onlar, bu ölümler için bütün Türk’leri suçlarlar.
Olayları sadece soykırım olarak nitelerler.
Türk Ermenisi’nde ise daha bol ve
daha değişik hikayeler vardır:
Mesela, dedem, Erzincan’dakı çiftliklerinden abisinin alınıp götürülüşünü ve onu kurtarmak için başçavuşa
bir eşşek yükü altın fidye verdiğini anlatırdı.
Ne abi dönmüş ne altınlar..
Anneannem, köydeki Ermeni
delikanlıların nasıl silahlandırılıp çeteci yapıldıklarını anlatırdı.
Üniformalarını yabancı lisan konuşanlar getirmiş.
Büyük babam, Kayseri’de tüm
sülalesini kurtarmak için çırpınan Osmanlı Yüzbaşısı Sinan’ı ağlayarak
anlatırdı. Sayesinde o sülaleden kimsenin kılına zarar gelmemiş.
Bizler, katliam hikayeleri
dinlediğimiz gibi, bir Ermeni arkadaşı tehcire giderken askerin önüne yatan
Türk’erin; veya, yurtlarına geri döndüklerinde onlara tekrar kucak açan Türk
komşuların hikayeleri ile de büyüdük.
Onun için “bize sorulsun”
diyorum. Kimse bizden daha objektif olamaz.
Bu hadisenin bir uzun anlatımı vardır bir de kısa anlatımı.
Bu hadisenin bir uzun anlatımı vardır bir de kısa anlatımı.
Kısası şudur: Tebaanın bir kısmı
emperyalist güçlerin gazına gelip ayrılıkçılık yapmıştır. Buna kızan Osmanlı
hükumeti bölgede tehcir kararı almıştır. Günün şartlarına göre tehcir (göç) zor
koşullar altında gerçekleşmiştir. Sürgünler, çoluk çocuk muhtelif şekillerde
kırılmış ve kıyıma uğramıştır. Bu kırılma hastalık ve açlık sebebiyledir. Kıyım
ise Osmanlı askeri tarafından organize bir şekilde yapılmamıştır. Hastalık
dışındaki bu ölümler, münferit olaylardır ve sürgünlerin yanlarında
götürdükleri altın paraları gasp etmeyi amaçlayan bölgenin eşkiyaları
tarafından yapılmıştır. Başka cephelerde de savaşmakta olan Osmanlı askerinin
sürgün esnasındaki cinayet olaylarını önleyecek sayıda ve güçte olup olmadığı
da bir tartışma konusudur. Hal bu iken, o bölgede bu olayların cereyan ettiği
esnada, ülkenin batı bölgelerinde yaşayan Ermenilerin aynı şekilde bir zülme
uğramadiği göz önüne alınırsa, buna bir soykırım denemez.
Pek çok başka kelime
söylenebilir; soykırım hariç.
Kaldı ki, söz konusu 1.5 milyon
Ermeni sayısı, ölü sayısını değil kayıp sayısını ifade eder. Biz Türk
Ermenileri, iyi biliriz ki: Anadolu, bu olaylar esnasında veya sonrasında,
Müslüman olmuş Ermenilerle doludur. Bu kişiler, daha sonra serbest olmasına
rağmen kendi dinlerine dönmemişler ve geçmişlerini gizledikleri için kayıp
hanesine yazılmışlardır.
Sözün kısası budur.
Konuşmak gerekirse biz konuşur
olayların uzun hikayesini anlatırız.
Bu konuda bizlerden daha iyi
tarihçi de olmaz.
Fransızlara gelince. Onlara da
küflü peynir yemek düşer.
Kalın sağlıcakla
*Sevan Ince*
İstanbul, 6 Ekim 2006
İstanbul, 6 Ekim 2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder