Beşikdüzü Köy Enstitüsü'nde müzik öğretmeni Mehmet Ali Kamacıoğlu kurduğu orkestra ile çalışırken...
Prof. Filiz KAMACIOĞLU
Marmara Üniversitesi,
Atatürk Eğitim Fak.
G.S.Eğt.Bl. Müzik Eğt. A.B.D
Çağdaş Müzik Eğitimi
konusuna girmeden önce eğitim kavramına ve eğitimin amacının ne olması
gerektiği üzerinde durmamızın faydalı olacağı kanısındayım.
*EĞİTİM ;
Eğitim, bireye doğduğu
andan itibaren hayatı boyunca etkisinden kurtulamadığı bilgi, görgü, inanış ve
davranışları kazandırdığımız süreçtir.
Eğitimin amacı, somut
düşünebilen, algılaması gelişmiş, çağımızı anlayabilen, problem çözme yeteneği
olan, demokratik davranmayı öğrenmiş, doğruyu eğriyi görebilen, kendi ayakları
üzerine basabilen, işini kendi duygu ve menfaatine göre değil, işin doğrusu ne
ise ona göre yapabilen bireyler yetiştirmek olmalıdır.
*EĞİTİM NASIL OLMALIDIR ?
Önemli bir düşünür olan
Mondaigne “ Ezber bilmek, bilmek değildir” der. Onun için iyi kafa dolu değil,
işleyen kafadır. Ona göre, eğitim ve öğretim bilgiç yetiştirmeyi bırakıp insan
yetiştirmeye bakmalıydı. “İnsan” ’ sa artık ne Tanrı’nın, ne kralın kuluydu.
Kendini ve dünyayı kavrayan, alın yazısını değiştirebilen, tek kelimeyle,
düşünebilen “ İnsan” demekti. Kitabın işi İnsan’ı belli bir düşüncenin kölesi,
hamalı yapmak değil, tam tersine özgürce düşündürmek olmalıydı.
Çağdaş idealist yaşam
felsefesinin Fransa’daki temsilcisi
Bergson lafazan insan yetiştiren ezberci eğitime çatıyor, okullarda elle
çalışmanın, iş eğitiminin daha önemli yer tutmasını istiyor ve şunları
söylüyor; “Elle çalışma bir eğlence sayılıyor . Yalnız unutuluyor ki, zeka,
özünde madde ile oynama gücüdür, hiç değilse öyle başlamıştır, tabiat da onu bu
iş için yaratmıştır. Böyle olunca zeka nasıl olur da eğitimden yararlanmaz?
Daha ileri gidelim. Çocuğun eli kendiliğinden bir şeyler kurmaya yeltenir. Ona
bu kuruculuğunda yardım etmekle, hiç değilse ona kurma fırsatları vermekle çok
daha verimli bir insan olması sağlanabilir. Çocuğun bu kurucu yanını beslemekle
insanlığın yaratma, bulma gücü şaşırtıcı
ölçüde artabilir dünyada. Hemen kitapla başlayan bilgi insanın serpilmeye hazır
nice çabalarını körletip yok eder.
Çocuğu işe alıştıralım ve bu iş eğitimini herhangi işçiye bırakmayarak
gerçek bir ustaya verdirelim ki, çocuğun maddeye dokunuşu hoyratça değil
usturupluca olsun. Zeka o zaman elden kafaya doğru çıkacaktır.
Okullarda bilim alanında yapılan nedir? Her
şeyden önce bilimin vardığı sonuçları öğretiyoruz. Oysa gençleri metotlara
alıştırmak daha iyi olmaz mı? Hemen uygulamaya geçersiniz, gençleri gözleme,
denemeye, yeniden bulmaya çağırırsınız. Bakın nasıl can kulağıyla dinlerler o
zaman sizi, nasıl anlarlar ne
istediğinizi ! Çünkü çocuk, arayıcı ve bulucudur, hep yeniliğin peşindedir.
Kurallar sıkar onu. Kısacası çocuk yetişkin insandan daha yakındır doğaya.
Yetişkin insansa doğadan çok toplumdan yanadır, öğretme işi de onun elindedir.
İster istemez, öğretimde, topluma miras kalan ve kendisinin de haklı olarak
övündüğü bilgi kazançlarına, varılmış bütün sonuçlarına en büyük önemi
verecektir. Oysa, öğretim programlarını istediğiniz kadar geniş tutun,
öğrencinin benimseyebileceği hazır lop bilim sınırlı olacak, hiç de seve, seve
öğrenilmeyecek ve hep çabuk unutulacaktır.”
Yukarıda görüşlerini
anlattığım, düşünürlerin özlediği eğitim programı nasıl olmalıdır? Bergson’un
önerdiği İş eğitimi, sanat eğitimi öne alınarak yapılabilir.
Bilimi araştırma,
felsefeyi düşünme, sanatı yaratma olarak düşünürsek, eğitim bu üç konunun bir
bütün olarak ele alınıp programlanmasıyla olmalıdır. Felsefe, edebiyat ve sanat
derslerinin, düşünme yeteneğini ve duyu algılarını geliştirici bir özelliği
vardır, somut düşünmeyi öğretir, ayrıca kişilik gelişmesine etkileri
sınırsızdır.
Bugün çocuklarımıza özgür düşünmeyi öğretmede
güçlük çekiyorsak nedenini somut düşünmeyi öğretemeyişimizde, duyu algılarının
eğitilmemiş olmasında aramalıyız.( ezberci eğitimle). Güncel yaşamımızda da bu
eğitim eksikliğinin sonuçlarıyla her an karşılaşıyoruz. Örneğin, Trafiği
canavara çevirmemiz, cinayetlerin artması, çevre bilincini uyandıramamış
olmamız, doğal güzelliklerimizin, tarihi eserlerimizin değerlerini bir türlü
öğretemeyişimiz, gibi.
SANAT EĞİTİMİ NEDİR? NASIL OLMALIDIR?
*Sanat eğitimi nedir ?
sorusunu duyu algılarının eğitimidir
şeklinde cevaplayabiliriz.
Sanat eğitimi, düşünmeyi,
görmeyi, anlamayı ve anlatmayı öğretir. Dolayısıyla çok daha tekelci, kişiye
özel, empati gerektiren bir eğitimdir.
Kişiliği geliştirir.
Sanat eğitiminin eksikliği, kişilik
gelişmesinde boşluklar bırakacak, bu nedenle yeni yetişen kuşaklarda büyük
eksikliklere yol açarak toplumda onanmaz olumsuz gelişmeler oluşturacaktır.
*Sanat Eğitimi nasıl
olmalıdır ?
Sanat eğitimi öğrencinin
yaratıcılığını ve üreticiliğini geliştiren,
içinde iş eğitimi olan yaşayarak öğreten bir eğitim olmalıdır.
Çağdaş endüstri
toplumlarının ilerlemeleri düşün, bilim ve sanatın etkileşimiyle
gerçekleşmektedir. Başka bir deyişle düşünüyle, bilimiyle, teknolojisiyle ve
sanatıyla kendini yenileyerek gelişen toplum olabilmek söz konusudur. Bu bakımdan
sanat eğitimi öğretimin her aşamasında, okul öncesinden başlayarak eğitime
girmelidir.
*ÇAĞDAŞ MÜZİK EĞİTİMİ;
Geçen yüzyılın başından bu
yana Dalcroze,Carl Orff, Suziki, Kodaly
gibi eğitimcilerin geliştirdiği metotlarla çağdaş müzik eğitimi uygulanmaktadır.
*Dalcroze,
Eurythmics; adıyla anılan yaklaşım,
müziğin temel öğesinin ritim olduğu ve müzikteki tüm ritimlerin kaynağının
insan bedeninin sahip olduğu doğal ritimlerde var olduğu düşüncesine
dayanmaktadır.
E.J. Dalcroze’a göre,
müziksel seslerin hızı zaman boyutunda, seslerin süresi hareket alanı boyutunda
ve seslerin hareketini yönlendiren enerji ise bedensel kuvvetle ilişkili olarak
ele alınmalıdır. Dalcrose, Eski Yunan’ın “ zıtlıkların dengesi” felsefesinden
yola çıkarak, eski Yunan’cada “ iyi akış”, “ iyi hareket” anlamına gelen “
Eurhytmics” adını vermiştir metoduna. Bu yöntemin amacı, çocuğun müziksel
işitme yeteneğini, ritim duygusunu ve yaratıcılığını oyunlar ve ritmik
jimnastikle geliştirmektir.
*C. Orff Yönteminde ise; Çocuğun ritim duygusunun ve yaratıcılığının
gelişmesi amaçlanır. Ezgili-ezgisiz vurmalı çalgılar olan Orff çalgıları
dört-beş yaş çocuğunun çalabileceği bir çalma kolaylığına sahiptir. Bu nedenle
okul öncesinde Orff çalgıları en çok tercih edilen ve kullanılan çalgılardır.
Orff-Schulmerk’in
geliştirilmesi için yıllar içinde çeşitli ülkelerde birçok uzmanın yaptığı
çalışmalarda, bu fikirlerin ve modellerin yalnız erken eğitimde değil,
gençlerin ve yetişkinlerin eğitim sürecinde de kullanılabileceği ortaya
çıkmıştır. Orff-Schulwerk’in sosyal pedagojide ve terapide kullanımı özellikle
önem kazanmıştır. Orff anlayışıyla müzik ve hareket eğitiminin kendine has
yapısını belirleyen en önemli unsur “elemanter” kavramıdır. *Elemanter Müzik ve
dans eğitimi, her şeyden önce “ İnsan yetiştirmeyi” hedefler. Orff’a göre;
İnsan’ın fiziksel varlığında iki unsur göze çarpar. Bunlardan birincisi nefes,
ikincisi ise nabızdır. Bu iki öğe, farklı niteliklere bürünerek yaşamımızın
belirleyicileri arasında yer alırlar. Onları, dışa vurumun temel olguları
olarak sanatın çeşitli dalları olan resim, müzik ve dansta duyumsar ve
keşfederiz. Bu iki olgu, hareketi yaratır, hareketten ise “ritim” doğar. Bir
başka deyişle “ Kendi kalp atışının ve iç ritminin belirlemesiyle müzik yapan
kimse Orff’un anlayışına göre ELEMANTER HAREKET içindeki insandır. Orff’un
kendi deyişiyle verecek olursak: “Elemanter müzik asla tek başına müzik değildir, hareket,dans ve lisanla
birliktedir. (Haselbach,2003). Elemanter müziğin kuramı ve uygulaması için
temel oluşturacak üç boyut şöyle sıralanabilir;
- Antropolajik boyut,
- Pedagojik boyut,
- İçerik boyutu.
Elemanter müziğin çıkış
noktası müzik değil, bireysel ve kendine özgü nitelikleriyle İNSAN’dır. Müzik
yapmanın merkezinde İNSAN yer almakta; hedefler, içerik, yaklaşım ve araçlar
hep bu düşünce ile düzenlenmektedir. Elemanter müziğin İnsan’a bakışını üç
özelliğin belirlediği söylenebilir. Bu üç özellik, İnsan’ın toplumsal bir
varlık olması, yaşadığı çevre ve diğer insanlarla ilişki kurabilme yeteneği ve
yaratıcı özelliği ile bedensel varlığıdır. İnsan’ın yaşadığı çavresiyle ve
içinde bulunduğu toplumla doğru ilişkiler kurması, hem bireysel, hem de
toplumsal açıdan önemlidir. Bugün İNSAN’ın bu yeteneklerinin geliştirilmesi,
çağdaş eğitimin başlıca hedefleri arasındadır.
Orff-Schulwerk’in diğer önemli
kuralı, uygulandığı ülkenin kültürünü çıkış noktası olarak almasıdır.
*Kodaly ise müzikal açıdan
“ okur-yazar” yetişkinlere ulaşmayı hedeflemiştir. *Müzikal açıdan “
okur-yazar” olmuş bir birey, çevresindeki sesleri duyar, ayırt eder, düşünür
sembolleri okur ve yeni sesler üretir. Kodaly
“ Çocuklar birlikte şarkı söyleyerek birbirini dinleyerek müziksel
işitme becerisi kazanırlar.” der.
Yeni Macar müziğini
oluştururken sağlam bir “yeni” yaratmak için “eski” yi çok iyi bilmek gerçeğinden
yola çıkmış ve halk kaynağına yönelmiştir. Bela-Bartok ile binlerce halk
ezgisini derlemiştir. Macar eğitim müziği Kodaly metodu üzerine kurulmuştur.
Çünkü en alt düzeyden en üst düzeye kadar gelişen müzik egzersizlerini ve
seviye seviye belirlenmemiş literatürü bina ederek yazmıştır. Amatör olarak
yetişen küçük köy okulundaki öğrenciden, profesyonel müzik öğrencisine kadar
uzanan literatürü üretmiştir. Asıl önemli çalışması müzik öğretmenleri için
ürettiği metodolojik prensipler, müfredattır.
Türkiye’de Köy
enstitülerinde Müzik derslerinde ve koro çalışmalarında perdelerin el
işaretleriyle gösterilmesi sistemi çok kullanılmıştır.
*KÖY ENSTİTÜLERİ
KURULUŞUNDA ÖRNEK ALINAN EĞİTİM ANLAYIŞLARI:
Köy Enstitülerinin
kuruluşunda etkilenilen pedagoglardan * Heinrich Pestalozzi; hafızaya ve ezbere
dayalı yapılan yaygın okul uygulamalarına karşı çıkmış; gözlem, deney ve
muhakemeye önem vermiştir. Onun eğitim anlayışında, Baş, Kalp ve Vücudu
eğiterek; zeka yönünden, fiziksel ve ahlaki yönden tüm yeteneklerin uyumlu bir
şekilde geliştirilmesini sağlamak esastır.
Bir diğer pedagog* Georg
Kerschensteiner ise; geçmiş
okul sistemlerini bir öğrenme okulu (Lernschule) veya bir kitap-defter okulu
(Schule der Bücher und Heft) olarak görür; bunların yıkılarak yerine iş ve
karakter ilkeleri üzerine dayalı yeni okulun kurulmasını ister. Karakter
ilkesi, eğitimin her yanında gözetilmesi gereken ve ahlâkî eğitime dayanan bir
ilkedir. Öte yandan okuldaki eğitim elişi ve zihnî iş üzerinde şekillenmelidir (Ergün,
Özdaş 1997).
Pragmatist Amerikan eğitim düşünürü olan* John
Dewey ise; “yaparak öğrenme” (learning by doing) ilkesini esas almıştır. Ona
göre, hayat faaliyet demektir. Okul da, öğrencinin faal olmasına dayanan bir
"aktif okul" olmalıdır (Ergün, Özdaş 1997).
Ayrıca Köy Enstitüleri
Anlayışı ile Konstrüktivizm* “Oluşturmacılık, Yapılandırmacılık” Anlayışı büyük
ölçüde benzerlikler göstermektedir. Bugün örnek olarak aldığımız Yapılandırmacı
eğitimi ilkeleri şunlardır:
- Öğretmeye değil
öğrenmeye önem verir.
- Öğrenen özerkliği ve
inisiyatifini destekler ve kabul eder.
- Öğrenenleri irade ve
amaç sahibi varlıklar olarak görür.
- Öğrenmeyi süreç olarak
düşünür.
- Öğrenenin
araştırmasını destekler.
- Öğrenmede deneyimin
kritik rolünü onaylar.
- Öğrenenlerin doğal
merakını destekler.
- Öğrenenlerin zihinsel
modelini hesaba katar.
- Performansı ve öğreneni değerlendirirken
anlayışı vurgular.
- Kendini bilişsel
teorinin ilkeleri içinde görür.
- Öngör, yarat ve analiz
et gibi bilişsel terminolojiden yararlanır.
- Öğrenenin nasıl
öğrendiğini dikkate alır.
- Öğrenenin diğer
öğrenenlerle ve öğretmenle konuşma içerisinde olmasını destekler.
- Birlikte öğrenmeyi
destekler.
- Öğrenenleri gerçek
dünya durumlarına katar.
- Öğrenmenin
gerçekleştiği bağlama önem verir.
- Öğrenenin inançları ve
tutumlarını göz önünde bulundurur.
- Öğrenenlere yeni bilgi
oluşturma ve gerçek deneyimlerden anlama fırsatını sağlar (Can 2006).
* KÖY ENSTİTÜLERİNDE
EĞİTİM;
Köy enstitülerinde müzik
eğitiminin nasıl olduğunu anlayabilmek için enstitülerinin öğretim programını,
çalışma düzenini ve bu çalışma düzeninde müziğin yerinin ne olduğunu kavramak
gerekir.
1. Köy Enstitüleri Programlarında Eğitim İlkeleri şunlardır:
- Eğitim
öğrenciye öğrenmeyi, araştırmayı öğretmeliydi. Eğitim araştırmaya,
incelemeye ve deneye dayanmaktaydı.
- Üretim
için eğitim yapılmalıydı. Bir aracın, bir gerecin benzerini üretmek
yeterli değildi. Öğrenci kendisi üretmeliydi. Yapılıp yıkılacak bir duvar
yapılmamalıydı, onun yerine bir bina yapılmalıydı.
- Eğitim
öğrenci merkezli olmalıydı. Her türlü eğitsel, kültürel, ekonomik ve
toplumsal etkinlikler öğrencinin daha iyi yetişmesine yönelikti.
- Eğitim
sürekli olmalıydı. Köy Enstitülerinde mal, hizmet, düşünce ve eğitimin
üretimi dur durak bilmeden sürdürülürdü.
- Her
türlü etkinlik köyü kalkındırma ülküsüne hizmet etmeliydi. Öğrencilerin
bütün çalışmalarında anıda tutulan, özen gösterilen, köy ülküsüydü.
- Enstitü
eğitimi laik olmalıydı. Her öğrenci kendi dinsel inancında özgürdü.
Enstitülerin yönetimi öğrencilerin dinsel görevlerini yapmasına karışmaz,
üstelik dinsel görevlerini yapmak isteyenlere olanak hazırlardı.
- Eğitim
demokratik olmalıydı ve öğrencilere demokrasiyi yaşatmalıydı. Köy
Enstitüleri öğrencilerine düşünme, düşüncesini değişik anlatım araçlarıyla
anlatma, istenç (irade) ve eylem özgürlüğü vermişti. Bu özgürlüklerin tek
sınırı, başkasının özgürlük sınırı idi. Öğrenciler eğitim programlarından
günlük işlerin yönetimine varıncaya dek, ya yönetime katılır ya da
kendileri yönetirdi.
- Enstitüye
giren her öğrenci başarılı olmalıydı. Seçilip alınan öğrencilerin,
başarılı olacağı alanı, sanatı seçmeleri olağandı. Öğrencilerin gizil
güçlerini yeterliğe dönüştürmek için Köy Enstitülerinde her türlü olanak
vardı, eğer yoksa yaratılırdı. Okuma sürekli destekleniyordu .
2. 1947 yılında
yayınlanmış olan Köy Enstitüleri Öğretim Programında;
Genelde bütün sınıfların
yarısı öğleden önce veya sonra, genel bilgi derslerine; geri kalan sınıfların
yarısı tarım, yarısı da sanat çalışmalarına devam eder.
3. Enstitülerde Günlük
Çalışma ve Dinlenme Süreleri
3.1. a)Her gün öğleden
önce 45’
er dakikalık 4 ders veya iş saati; öğleden sonra da yine 45 er dakikalık 4 ders veya iş saati,
b)Her gün, iki saatlik etüt; 45 dakikalık
serbest okuma zamanı,
c)8 veya 8,5 saatlik uyku zamanı,
d)Her sabah, 30 dakikalık yoklama, müzik,
ulusal oyunlar veya spor zamanı ayrılacaktır.
3.2. Bu süreler,
enstitünün bulunduğu yerin şartlarına ve imkânlarına göre günün saatleri
içerisinde uygulanacaktır.
3.3. 45 dakikalık serbest
okuma saatlerini, enstitü idareleri lüzum görürlerse sürekli olmamak şartıyla,
etüt saati olarak kullanabilirler.
* KÖY ENSTİTÜLERİNDE MÜZİK EĞİTİMİ
1.Köy Enstitülerindeki
Müzik Eğitimi Anlayışı:
Genel eğitim anlayışına paralel olarak o dönemin ünlü müzik
pedagogları olan
Emile Jacques Dalcroze'un
Müziksel Devinme Ritimleme Yoluyla Müzik Eğitimi-Eurytmics anlayışı ile, Zoltan
Kodally'nin Müziksel Toplu Söyleme
Yoluyla Müzik Eğitimi Anlayışı ile, Carl Orff'un Müziksel Devinme
Ritimleme,Söyleme Çalma, Doğaçlama Yoluyla Müzik Eğitimi Anlayışıyla, Shnichi
Suzuki'nin Müziksel Yetenek Geliştirme yoluyla Müzik Eğitimi anlayışıyla
özdeşleşmektedir.
2.Köy
Enstitülerindeki Müzik Eğitimi Uygulaması;
Müzik Derslerinin sınıflara dağılımı ve
Haftalık saatleri
Genel bilgi dersleri
kapsamı içerisinde bulunan müzik derslerinin birinci, ikinci ve dördüncü
sınıflarda haftada ikişer saat, üçüncü ve beşinci sınıflarda ise haftada birer
saat olarak uygulandığı görülmektedir.
Köy
Enstitülerinde Müzik Eğitimi, kültür dersi olarak haftada 2 saat, sanat
çalışmaları
olarak
ise ayrıca planlanırdı. Sanat kolunu seçmiş öğrencilerle koro, orkestra
çalışmaları yapılırdı. Ayrıca her sabah, 30 dakika kadar müzik, ulusal oyunlar
veya spora zaman ayrılırdı.
3.Köy Enstitülerindeki Müzik Öğretiminde Göz Önünde
Tutulacak Esaslar.
a)
Köy Enstitülerinde müzik öğretimi, çocuğun müzik anlayışını çocuk ruhunun
özelliklerine göre geliştirecektir. Öğretmen, bütün çalışmalarını çocuğa göre
ayarlamalı, çocuğu faaliyete sevk etmeli ve onun duyularını harekete
geçirmelidir.
b)
Talebenin bir saz çalmasını esas faaliyet olarak kabul etmelidir. Enstitülerin
bütün müzik çalışmaları bu temel üzerine kurulmalıdır.
c)
Derslerde manasız temrinlere (egzersizlere) yer verilmemelidir. Müzik Eğitimi
bir bütün olarak kabul edilmeli, kuram, solfej, imla ve başkaları gibi
kısımlara bölünmemelidir. Saz çalma ve nota öğretimi beraber yürütülmelidir.
d)
Köy Enstitülerinde çocuğun ulusal zevkini teşkil etmede türkü ve oyunlardan
azami derecede faydalanılmalıdır. (1943 Eğitim-Öğretim Prg.?)
4. 1947 yılında yayınlanan
Köy Enstitüleri Öğretim Programında Müzik Dersi amaç ve direktifleri şöyle
açıklanmıştır;
4.1. Amaçlar;
1. Çocuğun kulağını, ses
organlarını, ritim duygusunu ve zevkini geliştirmek;
2. Öğrencilere; ilkokulda
yer verilebilecek şarkı ve türkülerle oyun havalarını çabuk kavrama, söyleme,
çalma ve yazma yeteneğini kazandırmak;
3. Öğrenciyi; neşeli,
enerjik ve müzik kültürünü yayabilecek bir öğretmen olarak yetiştirmek.
4.2. Direktifler;
4.2.1. Köy enstitülerinde
müzik öğretim ve eğitimi; çocuğun ruhsal ve organik özelliklerine göre
yapılacaktır. Öğretmen, bütün çalışmalarını çocuğa göre ayarlayacak ve onu
etkinliğe sevk edecektir.
4.2.2. Müzik, işitme,
görme, dokunma ve hareket duyuları ile ses organlarını toplu olarak çalıştıran
bir etkinliktir. Buna göre, müzik öğretiminde; çocuğun bütün duyu ve ses
organlarını toptan çalıştıran bir metot takip edilecektir. Müzikte en büyük
görev; kulağa düşmekle beraber, yalnız kulağı çalıştıran bir metot; başka duyu
ve organların varlığı oranında eksik sayılır. Müzik; birçok duyu ve organları
bir arada çalıştırması bakımından ana diline çok benzer. Bu sebeple, ana dili
öğretimindeki topluluk ve bütünlük, müzik öğretiminde de temeli teşkil
edecektir.
4.2.3. Müzik eğitimi, bir
bütün olarak kabul edilmeli; dersler de bu bütünlüğe uyacak şekilde
yürütülmelidir. Şarkı öğretme, solfej, imla, müzik yazısı, müzik aleti çalma ve
seçme müzik parçaları dinleme gibi etkinliklerin tek başına müzik dersinde yer
almaları doğru değildir. Bunların birbirleriyle kaynaşmış olmaları ve birbirlerine
bağlanmaları uygun olur.
4.2.4. Müzik derslerinin
çeşitli etkinlikler halinde yürümesini sağlamak için; piyano, armonium,
akordeon, keman, mandolin, bağlama, ses merdivenleri gibi türlü alet ve
araçlardan faydalanılmalıdır.
4.2.5. Müzik aleti
çalmanın; duyuları toptan çalıştırması ve kulağa temel olması bakımından müzik
eğitiminde çok önemli yeri vardır. İlkokullarda, müzik öğretiminin esaslı bir
şekilde yapılabilmesi için öğrencilerin; bir alet çalmasını öğrenmiş olarak
enstitüyü bitirmeleri sağlanmalıdır.
4.2.6. Müzik; iki esaslı
öğeden kurulmuştur; Ses ve ritim. Buna göre, müzik öğretiminde; bu iki öğeyi
daha ilk adımdan itibaren çocuğun hiçbir şüphesi kalmayacak şekilde tanıtmak
gerekir. Çocuğun ritim duygusunu geliştirmek ve ona ritim fikri vermek için
kullanılacak araçlardan birisi metronomdur. Ritim fikrinin kazandırılmasında,
ritim duygusunun geliştirilmesinde, öğrencilerin de bizzat etkin olmaları
gerekir. Ritim duygusu, çocuğun ritmik hareketler yapmasıyla gelişir. Buna
göre, öğrencilere söylenen veya çalınan bir müzik parçasının hareket ve
ritimlerine uygun ahenkli vücut ve bilhassa el hareketleri yaptırılmalıdır.
4.2.7. Müzik seslerini
tanıtmak için; sabit perdeli, körüklü ve yaylı sazlardan birinin kullanılması
tavsiye edilir. Öğretmen, kendi ses enerjisinden tasarruf etmek ve çocuğun
kulağında değişmez etkiler yapabilmek için, müzik aletlerinden bol bol
faydalanılmalıdır.
4.2.8. Çocuğu; çok sesli
müziğe götürebilmek için, nota öğretimi ile alet çalmasını beraber yürütmek ve
öğrenciye solfej yapma yeteneği kazandırmak gerekir. Ders programı maddelerinde
belirtilen esaslara göre yazılmış okul şarkılarını, bir aletle çalma teknik ve
maharet kazandırıldıktan sonra; bu esasa uyularak yazılmış iki sesli şarkıların
çalınmasına ve söylenmesine geçilecektir. Bundan başka, çocuğa çok sesli müzik
eğitimi ve zevki vermede, çocuk sesi genişliğine göre yazılmış kanonlardan ve
kanon karakterindeki türkülerden faydalanılmalıdır.
4.2.9. Kuru bir nota
öğretimi yapılmayacaktır. Sözsüz yazılı alıştırmalar, çocuğu çok sıkmakta ve
Müzikten soğutmaktadır. Buna göre, sözsüz yazılı alıştırmalardan elde edilecek
faydaları, ses merdiveni üzerinde ve ses işaretleriyle yapılacak alıştırmalarla
sağlamalıdır. Nota öğretmek için, çocuk seviyesine uygun şarkı ve türkülerin
notaları, imla ve solfej yapılarak işlenmeli ve nota; sözleriyle de
okunmalıdır. Öğretilen şarkı ve türkünün bir müzik aletiyle nasıl çalınacağı da
gösterilmelidir.
4.2.10. Enstitüde ders
dışı müzik çalışmalarına önem verilmelidir. Bu çalışmaların başında korolar
gelir. Enstitüde iki türlü koro kurulabilir. Birincisine, bütün öğrenciler
katılır. Bu koro; elverişli zamanlarda, sabahları, en az 15 dakika tek veya
basit iki sesli şarkı, türkü ve kanonlar üzerinde çalışır. İkincisine de
erginlik çağını aşmış sesleri olgunlaşmış kız ve erkek öğrenciler katılır. Bu
koroda, çok sesli koro eserleriyle armonize edilmiş halk türküleri ve kanonlar
söyletilir. Bütün müzik çalışmasında olduğu gibi koro çalıştırmalarında da,
çocuk sesi genişliğini aşacak parçalar söyletilmemeli ve çocukların bağırarak
şarkı söylemeleri önlenmelidir.
4.2.11. Ders dışında,
toplu alet çalışmalarına da yer verilmelidir. Toplu alet çalışmaları, müzik
aleti çalmada ilerlemiş çocuklarla yapılmalıdır. Bunlar, haftanın elverişli
zamanlarında toplanarak çalışırlar.
4.2.12. Enstitülerde
radyo, amplifikatör, hoparlör, mikrofon ve pikap tesislerinden faydalanılarak
günün uygun saatlerinde, öğrencilere seçme müzik parçaları dinletilmelidir.
4.2.13. Sanat değeri olan
eselerle halk türkülerinden plak koleksiyonları(diskotek)yapılmalı ve bu
plaklardan, ders içi ve ders dışı müzik etkinliklerinde faydalanılmalıdır.
4.2.14. Tanınmış
müzisyenlerin konser veya konferanslarından faydalanma çareleri araştırılmalı
ve imkân hâsıl olunca, enstitüye yakın yerlerde verilecek konserlere veya opera
temsillerine; öğrenci grupları gönderilmelidir.
4.2.15. Öğrencilerin boş
ve dinlenme saatlerinde kişisel müzik çalışmalarına imkân verilmeli ve onların
müzik öğrenmeleri, türlü yollarla enstitü öğretmenleri tarafından da teşvik
edilmelidir.
Bu direktifler
doğrultusunda; Enstitülerin çoğunda müzik faaliyetleri önemli yer tuttu.
Orkestralar, korolar kuruldu. Müzikli oyunlar oynandı. Buradan temel eğitimini
alan birçok Köy Enstitülü müzik öğretmeni oldu. Birçokları da sınıfında kemanı
iyi kullanan ilk okul öğretmeni oldular.
*BEŞİKDÜZÜ KÖY
ENSTİTÜSÜNDE MÜZİK;
Beşikdüzü Köy Enstitüsü
müzik öğretmeni Mehmet Ali Kamacıoğlu’ nun anılarından;
…Bir sonbahar günü enstitüye geldim.
Müdür O. Ülkümen müzik alanında neler yapabileceğimi sordu. Ses eğitimi olarak
koro, enstrüman olarak bilhassa keman öğretmeyi ve orkestra kurmayı ve her
öğrencinin bilmesi gereken müzik bilgisini almasını ve özellikle çok sesli
müzik eğitimini gerçekleştirmeyi düşündüğümü arz ettim. Ülkümen çok duygulandı.
Ancak enstitünün şartları ve köyden gelen bu çocuklarla böyle bir çalışmanın
başarılı olabileceğini zannetmediğini düşünerek ilave etti.
Biz henüz doğru dürüst yemekhane,
dershane ve yatakhanelere bile sahip değiliz….
Müzik çalışacak ne yer ve
ne de zaman var… O.Ülkümen’e cevabım şu oldu.”Bana bir hafta inceleme zamanı
tanıyın. Öğrencileri ve okulun imkânlarını göreyim. Kanaat getirirsem kalırım.
Yoksa geldiğim gibi dönerim. Hemen sınıflarda, öğrencilerle tanışmaya başladım.
Sınıflardaki tanışmalarımızda işe keman çalmakla başlıyordum. Onlara öğrenmek
isteyip istemediklerini soruyordum. Çok büyük bir ilgi olduğunu gördüm.
Öğrenmeye can atan insan varlığını bulmuştum. Geriye yer ve alet meselesi
kalıyordu.
Çalışacak yer bulmak mümkün değildi.
Hemen okul binası dışındaki ahşap ilkokul binası dikkatimi çekti. Müdürü ile
konuştum. Yer bulmuştum.
7. Çalışmalar Başlıyor;
“Enstitüye geldiğimin
üçüncü günü akşam paydosunda seçtiğim öğrencilerle koro çalışmalarına başladık.
Bir hafta sonra bir akşam müdür Ülkümen’i çalışmalarımızı dinlemeğe çağırdım.
Tek, iki sesli solfej çalışmalarımızı dinleyince sevinçten ne yapacağını
bilemedi… Koro çalışmalarını bu şekilde başlattıktan sonra sıra enstrüman
çalışmalarına gelmişti. O sırada 3 öğrenci pratik olarak keman çalıyordu. 20
kadar mandolin ambarda duruyordu.
Artık bu şartlar içinde başarılı olmaya
karar vermiştim. Keman çalanları metoda başlattım. Mandolinleri derslerde
kullanmağa başladık. Koro çalışmalarına hız verdik. Solfej ve iki sesli
çalışmalar yanında İstiklal marşının düzgün söylenmesine ve diğer marş ve
şarkıların öğrenilmesine çalışmağa devam ettik… Öğretmen ve öğrencilerin
katıldığı 9 kişilik bir keman orkestrası kurmayı başardık. Yılbaşı gecesi okul
binasının yemekhane olarak kullanılan kısmında, merdivenin altında sıraları
birleştirerek meydana getirdiğimiz sahnede müsamere hazırlıklarını tamamladık.
Yılbaşı gecesi orkestra eşliğinde söylediğimiz İstiklal Marşı ve diğer marşlar
çok beğenildi.
Artık malzeme
ihtiyaçlarımız karşılanabilirdi.
8. Aletler Alınıyor;
Önce Bir Fransız piyanosu,
bir çello, bir alto, 3 keman, bir akordeon geldi. Piyano çok eski, tamir ve
akorda ihtiyacı vardı. Demirci atölyesinde bir akort anahtarı imal ederek
piyanonun akort ve onarımını tamamladık. 1944 yılında İstanbul’dan 48 keman, 5
saz aldım. Bu aletleri okul kooperatifi kendine mal ederek okula sattı.
Okul kemanlara,öğrenciler de öğrenme
imkanına kavuşmuş oldu….
9. Hasan Ali YÜCEL
geliyor;
Milli Eğitim Bakanı Hasan
Ali Yücel, okulu ziyarete gelecek haberi ile bütün öğleden sonraları keman ve
orkestra çalışmalarına ayırdık… Hasan Ali Yücel kalabalık bir heyetle geldi.
Kendilerine bir orkestra ve koro konseri ile şiir ve oyunlardan oluşan bir
gösteri tertiplendi. Konsere 16 kişilik bir öğrenci orkestrası ve 40 kişilik
bir koro katılmıştı.
Orkestra programında Dancla’ nın trioları,
koroda da marş ve şarkılar seslendirilmişti. Konserden sonra Hasan Ali Yücel’in
şu sözleri hiç aklımdan çıkmaz.”Çocuklar, çok şeyleri başaracağınızdan emindik.
Ama keman gibi zor bir musiki aletini, bu kadar kısa bir zamanda öğrenebilmiş
olmanız gözlerimizi yaşattı. Ümitlerimizi kat, kat arttırdı. Sizleri candan
kutlarız.”
Bundan sonra müzik çalışmaları hızla
yayılmağa başladı. Enstitünün kemanları ve mandolinler yetmiyordu. Artık kendi
binamızdaki dershanemize taşınmıştık.
10. Öğretirken Öğrenme;
Bir yandan çok sesli koro
çalışmaları, diğer taraftan keman, viyolonsel, alto, mandolin,
kemençe gibi enstrüman ve orkestra
çalışmaları büyük bir hevesle devam ediyordu. Hepsine yetişemez oldum. Birinci
keman metodunu bitiren her öğrenciye, dörde kadar yeni başlayan öğrenci
yeriyordum. Bu şekilde başkasına öğretirken kendi eksiklerini de tamamlamış
oluyorlardı.
11. İlk Mezunlar
Veriliyor;
“1944 yılının son baharında
enstitü ilk mezunlarını verecekti. Bir tören ve gösteri düzenlenmesi
kararlaştırıldı. Orkestra ve korodan başka müzikli piyes (TIRTILLAR)
Sahneye konacaktı. Bunun için arkadaşlar
seferber olmuştuk. Çalışmalar ders saatleri dışında okulun çeşitli yerlerinde
sürdürülüyordu. Sahne dışarıda hazırlanacak tören ve gösteri açık havada
yapılacaktı. Henüz elektriğimiz yoktu. Lüks lambaları ve gemici fenerleri ile
aydınlanıyorduk.
Tören gününe kadar hep içerde çalışmıştık.
Temsil ve konser geceye kalmıştı. Parçaları çalarken ve temsile eşlik ettiğimiz
sırada yay kıllarının gevşediğini, ağaç kısımlarının tellere değdiğini fark
ettik. Naylon kıllar çok çabuk tükeniyordu. İkinci cihan savaşı içinde idik
istenilen malzemeyi bulma imkânı yoktu.
12. At kuyruğu kılları
geliyor;
Bir öğrenciyi Pulur Köy
Enstitüsüne gönderdik. Erzurum harasından at kuyruğu kılları getirttik. Bu
kılları sodalı sıcak su ile temizledikten sonra,yaylara yetişecek boy ve
miktarda bağ,bağ yay kılları haline getirdik.Uçlarını mühür mumu ile yapıştırıp
yaylara takmak suretiyle ihtiyaçlarımızı karşıladık.Bu şekilde birçok öğrenci
yaya kıl takmayı da öğrenmiş oldu.
13. Artık müzik
çalışmaları iki bölüme ayrılmıştı;
1-Derslerdeki genel müzik
çalışmaları
2-Bir sanat olarak özel
müzik çalışmaları.
1-Derslerde her öğrencinin
ilk okulda müzik derslerini yürütecek kadar solfej, şarkı, genel müzik bilgisi,
İstiklal marşı ve okul şarkılarını bir müzik aleti ile çalabilecek kadar
enstrüman kullanabilme, yeteneğinin verilmesi amaçlanıyordu.
2-Özel müzik çalışmaları,
genel kültür dersleri dışındaki ziraat, balıkçılık, marangozluk, demircilik,
dikiş, inşaat alanları gibi bir de müzik alanı olarak kabul edilmişti. Her gün
öğleden sonra öğrenciler ayrıldıkları alanlara giderek çalışmalarını sürdürüyordu.
14. Özel Müzik
Çalışmaları;
Bu çalışmalar içinde en az
40 kişi keman ve orkestra, 40 kişi de çok sesli koro için ayrılmıştı. 2 öğrenci
de piyano öğrenimine başlamıştı. Her sabah yapılan sporla birlikte sabah müziği
yapılması öğretmenler kurulunca kararlaştırıldı. Her gün derslere başlamadan
önce yarım saat toplu müzik ve yarım saat toplu spor.
15. 4 Sesli
İstiklal Marşı
…İlk sabah müziğine koro
ve orkestra ile katıldık İstiklal marşını 4 sesli söyledik. İlk tepki öğretmen
arkadaşlardan geldi. Şöyle söylemişlerdi.”Mehmet Ali İstiklal Marşını
karmakarışık ettin.”Her sabah 4 sesli İstiklal marşı başlıyor, diğer tek ve
çok sesli şarkı ve türkülerle sabah müziklerini, aksatmadan sürdürmeğe
çalışıyorduk. Bir ay sonra bir sabah İstiklal marşı ve şarkıları tek sesli
olarak söylettim. Aynı arkadaşlarımın yanıtı şöyle oldu.”Bu sabah İstiklal
Marşı ve şarkılar yavan oldu.”Bir aylık bir çalışma sonunda müzikteki
yavanlık fark edilmişti.
16. 1947 de var olan
müzikle ilgili malzemeler;
“Enstitümüz demirbaşına kayıtlı
1 piyano, 48 keman, 1alto, 1çello, 20mandolin, 1akordeon, 1kemençe, 2 zurna, 4
saz, 1 büyük salon gramofonu, 60 klasik plaklık koleksiyon, 1 adet 5 hoparlörlü
amplifikatör ve pikap teşkilatı, 1 bataryalı ve 1elektrikli olmak üzere 2 radyo
mevcuttur. Bunlara halen öğrencilerin şahıslarına ait olmak üzere mevcut olan
135 keman, 34mandolin,
4kemençe, 3kaval da ilave edilirse ceman 1
piyano, 183 keman, 1alto, 1çello, 54mandolin, 1akordeon, 4saz, 3kaval,
4kemençe, 2zurna mevcut olup bu aletlerle metotlu ve muntazam olarak çalışan
öğrencilerin yekünü şimdilik 320 olduğu tespit edilmiştir.”
17 Nisan 1948 de “Tarih Diyor Ki” adlı
müzikli oyun temsil edildi.
17. Son sözler;
“Çok üzülerek bir şey daha
söyleyeyim;
Beşikdüzü köy enstitüsündeki bu müzik
aletlerinin daha sonraki yöneticiler tarafından hurda eşya olarak satıldığını
ve müteahhit tarafından bir kamyonla götürülmüş olduklarını öğrendim.
Selam 17 Nisan’lara…
KAYNAKÇA
DEMİREL, Özcan;”Eğitimde
Yeni Yönelimler” Pegem yay.Ankara,2005
MAY, Rollo; “Yaratma
Cesareti” İstanbul. 1991
READ, Herbert ; “ Sanatın
Anlamı” İstanbul. 1974
READ, HERBERT; “Sanat ve Toplum” Ankara. 1981
OSKAY, Ünsal; “ Müzik ve
Yabancılaşma” Ankara. 1982
İPŞİROĞLU, Nazan; “
Sanattan Güncel Yaşama” İstanbul. 1998
KIRIŞOĞLU, Olcay Tekin ; “
Sanatta Eğitim Görmek Öğrenmek Yaratmak” İstanbul. 2002
GÖKBERK, Macit ; “ Felsefe
Tarihi” Ankara. 1974
FLETCHER , Peter ; “
Education & Music” Oxford, 1989
ERDOĞAN, İrfan; “ Çağdaş
Eğitim Sistemleri” İstanbul.1998
ENSARİ, Hoşcan; “
21.Yüzyıl Okulları İçin Toplam Kalite Yönetimi” İstanbul. 2003
ERALP, Vehpi; “Sistematik
Felsefe” İstanbul. Ders notları. 1974.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder