26 Nisan 2015

Bizim KATIR’larımız!

Benim kaçağa giden katırlarımız... Yolu olmayan dağları mesken bilen katırlarımız... Benim az yiyen çok çalışan... Sarp kayaları asfalt gibi tırmanan uysal katırlarımız! Benim kurşunlandıktan sonra intihar etti denen katırlarımız! Aldırmayın. Bu sizin fıtratınızda var! Benim tarafsızlık yemini edip hergün her konuda taraf  tutan Cumhurbaşbakanım, partili kaymakamım, valim, polisim-anti paralel olanlarım, muhtarım, yoldaşım, teröristim, sırdaşım yatıp kalkıp sana dua ediyorlarsa onları yeniden anlamaya çalışacağım... Biri her taraftan, her daim takdir alabiliyorsa onun hakimi, onun kanunu, ona göre işliyorsa ben bir daha sormayacağım. Bu Demokrasi mi?

Bu toplum, dini abartıp put perestliği taklit eder hale nasıl geldi? Kim ayırdı... Mezhep mezhep kim biledi onları? Kuran-ı kerimi pastaya çevirecek yaratıcı fikir kimden çıkabilir? Manzara bir anlamda ektiğin tohumun ürünü değil mi? Nihayet millet Kuranı sindirmedi mi? Yalayıp yutmadı mı? Şimdi damaklarda pasta tadı yok mu? Sadece Kuran da değil... Kâbe’yi de gecekonduya benzetmediler mi? Aaaaa bir bakıldı ki Kâbe de Üsküdarlara kadar gelmiş... Hangi rüzgar atmış?.. Lodos mu? Şiddetli Karayel mi? Yoksa senin rüzgârın mı? “Benim dindarım benim kindarım” tekrarı neyi nereye taşımış dersiniz?. Bir sabah uyananlar Kâbe’yi Üsküdarda görmediler mi... Mucize gibi!...

Üsküdar Belediyesi tarafından kurulan Kâbe maketi tartışmalara yol açtı ama olsun tartışılsa da kutlu ve mutlu bir olay oldu! Diyanet İşleri Başkanlığı da “Kâbe maketi etrafında tavaf büyük vebal” dese de kimi tepki tavaf edenlerin görüntüsü de çıkageldi. Ve nihayet yeterince duyulup görüldükten sonra Asr-ı Saadet Köyü'ndeki Kabe maketi Üsküdar Belediyesi tarafından kaldırıldı. Yanlışa düşmeyelim, yanlış bir işti bu yapılan diye kalkmadı. Niye kalktı?  “Kutlu Doğum haftası programları kapsamında, Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi bahçesine kurulan Asr-ı Saadet Köyü maketlerimizi, bizden yoğun istekte bulunan diğer kurumlara göndermek için sökmek zorunda kaldık Neymiş... Yanlış okumadınız... Onlar doğru derse ne oluyormuş. Doğruuuuu… Gel de katırları, kurşuna dizip intihar ettiler diyenlere hak verme!

Uzunca bir zamandır 23 Nisan EGEMENLİK ve Çocuk Bayramı Amatör ROL YAPMA günü gibi kullanılıyor. En son Davutoğlu aslı gibi davrandı... Yanına bir çocuk gelince 23 Nisan çocuğu olmaktan sadece üç-beş dakika kadar kurtuldu. Keşke çocuklar sürekli o koltukta kalsalardı! Bugün, egemenliğimizi halk olarak nasıl kullanıyoruz deme günüdür. Çocuk oyuncağı veya çocuk işi değil egemenliği gerektiği gibi kullanabiliyor muyuz sorusunu sorma günüdür! Bu çocukların işi de değildir. Hele çocukca bir iş hiç  değildir! Aslında Egemenliğin sultandan alınıp halka verildiği gerçeğini kavrama günüdür! İşte o 23 Nisan günü Egemenlik sultandan dini ve kutsal yapıdan alındı ve halkın temsil edildiği Milletin Meclisine devredildi… Yani Egemenlik çok açık bir simgedir. Osmanlının bitiş, Türk Ulus devletinin kuruluş simgesi… Modası geçmiş gibi bir muameleyi asla hak etmez!

Modası geçmeyen bir tartışma da SOYKIRIM-TEHCİR ikilemi üzerinden yürüyor… Ben lise yıllarına kadar Kadıköy Yeldeğirmeni’nde yaşadım. En yakın iki ardaşım Kirkor ve Yorgo idi... Ermeni ve Rum… Önce Kirkor’un ailesi dükkanını kapadı. Dört yol ağzından iskeleye inerken solda kundura dükkanları vardı... Ardından Yorgo Yunanistana göçtü. Sonra Yeldeğirmeninde benim için çocukluk günleri mutlu günler sona erdi. Biz de Beşiktaş’a geldik. O günleri ve onları her zaman özlemle anıyorum. Ben biliyorum ki daha çok sıkca karşılaşacağımız ,bir uzun yılan hikayesi Ermeni Tehciri tartışmasıdır. Beceriksiz politikacılar gene akıl dışı hatalarla işi geçiştirme peşindeler. Olacak şey mi? Çanakkele Zaferi kutlamaları ile Tehcir’i anma tarihleri çakışınca çok mu iyi oldu? Kuranı pasta yapıp yeme gibi bir şey değil mi? Gene hazırlıksız oldukları ortaya çıktı. Ermeni diasporasının hız kesmeyen hazırlığına karşı “Türkiyedeki 100 bin Ermeniyi sınır dışı etmedik” demek ne kadar haklı olabilir ki! Onlar en az benim kadar sizin kadar Anadolu insanı değil mi? Tarihi araştırmak arşivlere gömülmek çare değil aslında… Ermeni diasporosı için sorun İstanbul’un fethine kadar gidiyor. Yani mesele tarihi değil ki siyasi… Neden hala tarih kitabından başımızı kaldırmıyoruz. Soykırım yapılmadı. Yaptırılmadı… Ve asla Soykırımı kabul etmiyoruz. Edemeyiz… Doğru değil! Karşılıklı ölümleri Rus –Osmanlı savaşı ortamında kargaşayı kabul ederiz. Müşterek kayıplarımız olmuştur. Müşterek acıları kabul ederiz .Soykırım kararı alan bir devlet olsak yağmacıların idama mahkum olduğunu göremezdik!. En ufak bir delil olsa o tarihte de ceza vermek isteyen milletler çoktu… En heveslisi İngilizler, Malta’da olaylarla ilgili mahkeme kurdular.. 140 a yakın Osmanlı yetkilisi aylarca yargıladı!. Hukuki bir delil bulunamadı ki! Yani Soykırım yoktu! Şimdi bugüne dönüp sormalıyız?.. Kim bu Ermeni diyasporası? Ne yapmak istiyor? Amaç sadece tarihi bir yanlışı düzeltmek mi? Tarihle yüzleşmek mi? Hayır…Dışişleri çok iyi yetişmiş elemanlarla yaptığı amansız karşı çıkmayı çok başarılı sürdürdü. Monşer deyip AKP iktidarının çöpe atar gibi harcadığı dış işleri mensupları katır inadı ile mücadele ettiler! Ermenilerin 49 diplomatımızı, değişik yerlerde ve tarihlerde şehit etti. Biz o kıymetli vatan evlatlarını unutamayız!.


Ezbere katırları vurup intihar ettiler diyemeyiz! Bazen bizim Katırlarımızın inat etme hakkından vargeçmemesi gerekiyor!. Yol ne kadar çıkmaz gibi görünse de kayalar ne kadar sarp ve geçit vermiyor olsa da… Ezbere vurmayalım katırları… Onlar, en zor şartlarda şikayet etmez, intihar etmez. Hak için direnir ve çok kere haksız yere vurulurlar! 

Hiç yorum yok: