22 Kasım 2022

Gürcistan’da ikinci gün: Mestia’ya yolculuk…

 

Suzan Peker yazdı

Sabah erkenden Batum’dan ayrılıyoruz. Ama önce ‘günaydın’ diyelim Gürcüce: Dilamşudabisa…

Gece ışıklar içinde gördüğümüz Batum, gün ışıyınca da yeşil doğasıyla karşılıyor bizi. Dünyanın en büyük botanik parklarından birisi, yolumuzun üzerinde.  Ama bizim masallar diyarı Kaf  Dağı’nın eteklerindeki Mestia’ya yaklaşık 6 saatlik yolumuz var.  Bu nedenle Batum Botanik Parkı’nın yanından geçip gidiyoruz. Parkta aralarında tropik olanların da bulunduğu 2 bini ağaç, toplam 5 binden fazla bitki türü bulunuyormuş.  Parkın yapımına 1880’lerde başlanmış.  Kuzeyde olmamıza rağmen burada Akdeniz iklimi var. Yollardaki palmiye ağaçlarından bile bunu anlamak mümkün.


Fotoğraf: Ilgın Güler

Kobuleti ve Poti’den geçiyoruz.  Poti bir liman şehri. Yollarda çoğunlukla tek, bazen iki katlı bahçeli evlerin arasından ilerliyoruz. Sokaklarda inek ve domuzlar serbestçe dolaşıyor.  Macahelde gördüğümüz erzak deposu selenderlerin benzerleri buradaki evlerin bahçelerinde de var. Rehberimiz bu evlerin yiyecek açısından kendi kendine yetebildiği bilgisini veriyor.

Geleneksel mimaride demir işçiliğine çokça yer verilmiş. Evlerin dış merdivenleri ve bahçe sınırlarını belirlemek için hep ferforje kullanılmış.  

Yolculuğumuz boyunca rastladığımız mezarlıklar da bir hayli ilginç. Ölen kişilerin, son derece şık büyük boy fotoğrafları mezar başındaki mermere işlenmiş.  Ferforjeden yapılan küçük kulübe benzeri özel alanlar yaratılmış, sonsuzluğa göçenlere. Gürcistan’da artık nadiren olsa da ölen kişinin,  giydirilip, aile ve arkadaşlarıyla son bir veda yemeğinde buluşması bir gelenekmiş. Bu yemekte gidenin şerefine kalkarmış kadehler.

Zugdidi’de yemek....

Kadeh demişken, Gürcistan denince akla gelen birkaç şeyden biri ev yapımı Gürcü şarapları. Gürcistan’ın şarap üretiminin 8 bin yıl önceye, M.Ö. 6 binlere dayandığı bilgileri var. Bölgenin ılıman iklim koşulları bağcılık için elverişli. Toprak kaplarda toprağa gömülerek saklanan Gürcü şarapları, 2013 yılında Unesco Somut Olmayan Kültürel Miraslar Listesi’ne eklenmiş. Öğle yemeği için Zugdidi’de durunca tadına bakmamız kaçınılmaz.


Balkonumuzdan gece manzarası...Svan  Kulesi

Megreller’in yani Hristiyan Lazlar’ın şehri Zugdidi, yolculuklar için bir keşişim noktası, merkez. Öğle yemeğimiz Diaroni Restoran’da. Buraya gelmişken Gürcü yemeklerinden bahsedeyim biraz. Gürcü mutfağı, daha çok hamur işi ve etten oluşuyor.  Yemeklerde bolca kişniş kullanıyorlar. Bizde maydanoz neyse, onlarda kişniş o. Khachapuri, bizdeki pideye benziyor. Mayasız hamurla yapılıyor. Kapalı ve açık olanları var. Peynirli, etli, kıymalı yapılıyor. Gezimiz boyunca en çok yediğimiz yemek bu diyebilirim. Khinkali, ülkemizde bazı yörelerde yapılan Hinkalin daha büyüğü.  Gürcü mantısı. Ama 3-4 adet yemek yeterli olabilir.  

Zugdidi’ye giderseniz, Diaroni Restoran’ı es geçmeyin.

Yeniden yola koyulduk.  Zugdidi’den sonra dağlara doğru tırmanma başlıyor. Mestia 1500 metre yükseklikte.  Mestia’nın içinde bulunduğu bölgeye Yukarı Svaneti deniyor. Biz, bazen daha yükseğe çıkıp inerek, virajlı yollardan nefis bir doğanın içinden ilerliyoruz. Kah akarsulara tepeden bakıyoruz, kah şelalerinin yanından geçiyoruz. Rengarenk ormanlarsa gözümüzün önünden hiç eksik olmuyor. Pastoral bir senfoninin içinde masal diyarına doğru yol alıyoruz. Durup  temiz havayı ciğerlerimize çekiyoruz kimi zaman, koşu yapanlarımız bile var.

Yol üstü durakları...

Güneş alçalırken Mestia’ya vardık. İlk bakışta küçücük bir kasaba burası ama vaat ettikleri boyundan büyük.  Bir ortaçağ masalı yaşatacak bize, hissediyoruz. Ama güneş batmadan dağlarda olmalıyız. Bu yüzden otelimize yerleşmeden Kaptanımız Coni’nin midibüsünden inip 4x4 araçlara biniyoruz.

Az gidiyoruz, uz gidiyoruz adeta Heidi’nin Alpleri’nde buluyoruz kendimizi. Engin yeşillik, uçurum, dağlar, karlı dağlar uzanıyor gözümüzün önünde. Ayaklarımızın altında boşluk; sallanıyoruz salıncakta.  Dağlara doğru uçmanın özgürlüğü cebimizde. Uçurumun ucunda, sarı bir çerçeve göz kırpıyor uzaktan. Gitmesek olmaz.

Ve masal kitabının kapak fotosundayız. Gürcüce, ‘Bir Dilek Tut’ yazıyor çerçevede…Bakalım masalın sonunda dileklerimiz gerçek olacak mı?

 

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Harika gezimizi masal tadında tekrar yaşattığın için çok teşekkürler

Adsız dedi ki...

Ne güzel, sade dille anlatmışsın. Emeğine sağlık.

Suzan Peker dedi ki...

Hep birlikte güzeldi, teşekkürler