Suzan Peker yazdı
Sabah erkenden Batum’dan ayrılıyoruz. Ama önce ‘günaydın’ diyelim Gürcüce:
Dilamşudabisa…
Gece ışıklar içinde gördüğümüz Batum, gün ışıyınca da yeşil doğasıyla karşılıyor
bizi. Dünyanın en büyük botanik parklarından birisi, yolumuzun üzerinde. Ama bizim masallar diyarı Kaf Dağı’nın eteklerindeki Mestia’ya yaklaşık 6
saatlik yolumuz var. Bu nedenle Batum
Botanik Parkı’nın yanından geçip gidiyoruz. Parkta aralarında tropik olanların
da bulunduğu 2 bini ağaç, toplam 5 binden fazla bitki türü bulunuyormuş. Parkın yapımına 1880’lerde başlanmış. Kuzeyde olmamıza rağmen burada Akdeniz iklimi
var. Yollardaki palmiye ağaçlarından bile bunu anlamak mümkün.
Fotoğraf: Ilgın Güler
Kobuleti ve Poti’den geçiyoruz. Poti
bir liman şehri. Yollarda çoğunlukla tek, bazen iki katlı bahçeli evlerin
arasından ilerliyoruz. Sokaklarda inek ve domuzlar serbestçe dolaşıyor. Macahelde gördüğümüz erzak deposu
selenderlerin benzerleri buradaki evlerin bahçelerinde de var. Rehberimiz bu evlerin
yiyecek açısından kendi kendine yetebildiği bilgisini veriyor.
Geleneksel mimaride demir işçiliğine çokça yer verilmiş. Evlerin dış
merdivenleri ve bahçe sınırlarını belirlemek için hep ferforje kullanılmış.
Yolculuğumuz boyunca rastladığımız mezarlıklar da bir hayli ilginç. Ölen
kişilerin, son derece şık büyük boy fotoğrafları mezar başındaki mermere
işlenmiş. Ferforjeden yapılan küçük
kulübe benzeri özel alanlar yaratılmış, sonsuzluğa göçenlere. Gürcistan’da artık
nadiren olsa da ölen kişinin, giydirilip,
aile ve arkadaşlarıyla son bir veda yemeğinde buluşması bir gelenekmiş. Bu
yemekte gidenin şerefine kalkarmış kadehler.
Zugdidi’de yemek....
Kadeh demişken, Gürcistan denince akla gelen birkaç şeyden biri ev yapımı Gürcü şarapları. Gürcistan’ın şarap üretiminin 8 bin yıl önceye, M.Ö. 6 binlere dayandığı bilgileri var. Bölgenin ılıman iklim koşulları bağcılık için elverişli. Toprak kaplarda toprağa gömülerek saklanan Gürcü şarapları, 2013 yılında Unesco Somut Olmayan Kültürel Miraslar Listesi’ne eklenmiş. Öğle yemeği için Zugdidi’de durunca tadına bakmamız kaçınılmaz.
Balkonumuzdan gece manzarası...Svan Kulesi
Megreller’in yani Hristiyan Lazlar’ın şehri Zugdidi, yolculuklar için bir keşişim
noktası, merkez. Öğle yemeğimiz Diaroni Restoran’da. Buraya gelmişken Gürcü
yemeklerinden bahsedeyim biraz. Gürcü mutfağı, daha çok hamur işi ve etten
oluşuyor. Yemeklerde bolca kişniş
kullanıyorlar. Bizde maydanoz neyse, onlarda kişniş o. Khachapuri, bizdeki
pideye benziyor. Mayasız hamurla yapılıyor. Kapalı ve açık olanları var.
Peynirli, etli, kıymalı yapılıyor. Gezimiz boyunca en çok yediğimiz yemek bu
diyebilirim. Khinkali, ülkemizde bazı yörelerde yapılan Hinkalin daha
büyüğü. Gürcü mantısı. Ama 3-4 adet
yemek yeterli olabilir.
Zugdidi’ye giderseniz, Diaroni Restoran’ı es geçmeyin.
Yeniden yola koyulduk. Zugdidi’den
sonra dağlara doğru tırmanma başlıyor. Mestia 1500 metre yükseklikte. Mestia’nın içinde bulunduğu bölgeye Yukarı
Svaneti deniyor. Biz, bazen daha yükseğe çıkıp inerek, virajlı yollardan nefis
bir doğanın içinden ilerliyoruz. Kah akarsulara tepeden bakıyoruz, kah
şelalerinin yanından geçiyoruz. Rengarenk ormanlarsa gözümüzün önünden hiç
eksik olmuyor. Pastoral bir senfoninin içinde masal diyarına doğru yol
alıyoruz. Durup temiz havayı
ciğerlerimize çekiyoruz kimi zaman, koşu yapanlarımız bile var.
Güneş alçalırken Mestia’ya vardık. İlk bakışta küçücük bir kasaba burası
ama vaat ettikleri boyundan büyük. Bir
ortaçağ masalı yaşatacak bize, hissediyoruz. Ama güneş batmadan dağlarda
olmalıyız. Bu yüzden otelimize yerleşmeden Kaptanımız Coni’nin midibüsünden
inip 4x4 araçlara biniyoruz.
Ve masal kitabının kapak fotosundayız. Gürcüce, ‘Bir Dilek Tut’ yazıyor
çerçevede…Bakalım masalın sonunda dileklerimiz gerçek olacak mı?
3 yorum:
Harika gezimizi masal tadında tekrar yaşattığın için çok teşekkürler
Ne güzel, sade dille anlatmışsın. Emeğine sağlık.
Hep birlikte güzeldi, teşekkürler
Yorum Gönder