Suzan Peker yazdı
Mestia’nın masalsılığına kendimi kaptırıp, hangi otele yerleştiğimizi
söylememişim. Old House Otel’e yerleştik, dün gece. Tarihi bir Svan Kulesi’nin
dibindeyiz. Arnavut kaldırımlı dik bir yokuşun sonunda ulaştığımız Old House,
Goshteliani ailesine ait. Baba Goshteliani, ünlü bir dağcı. Otel de çoğunlukla
dağcıların mekanıymış. Bizi, kızı Nini karşıladı. Daha yazının başında oteli bu
kadar anlatmamı garip karşılamış olabilirsiniz. Ama Nini ve arkadaşları, konakladığımız
üç gün boyunca bize o kadar sıcak davrandılar ki, ayrılırken gözlerimizin
dolmasına engel olamadık. Yemeklerin lezzetinin ve sunumunun güzelliğinin
yanısıra gitarıyla söylediği şarkılar da sıcacıktı. Arkadaşlarıyla birlikte yaptıkları müzik ve
neşeyle söyledikleri Svan şarkıları, gezimizin unutulmazları arasında yerini
aldı.
Yukarı Svaneti Bölgesi’nin merkezi konumundaki Mestia, bölgeyle birlikte Unesco Dünya Mirası listesinde yer alıyor. Zor coğrafi koşullar nedeniyle dış dünyayla ilişkisi kesilen Svaneti, kültürünü bu sayede korumayı başarabilmiş. Bölgenin Unesco listesine girmesinde Svan Kuleleri’nin etkisi büyük. Biz bu kulelerden birinin içini yarın gezebileceğiz ama bilgisini şimdiden vereyim.
Kraliçe Tamar Kulesi...
Yukarı Svaneti’ye masalsılık katan, bambaşka bir diyara geldiğinizi hissettiren Svan Kuleleri, evlerin yanında korunma amaçlı inşa edilmiş. Her evin kendi kalesi varmış gibi düşünün. En eskisi 8. yüzyıla, en yenisi 18. yüzyıla kadar tarihlenen bu kulelerin yüksekliği, 20-25 metreyi buluyor. Çoğunlukla 4 ve 5 katlı. Kulenin yüksekliği, ailenin güç ve zenginliğinin de göstergesi olmuş. Daha çok kan davalarından ve dış güçlerin saldırılarından korunmak amaçlı inşa edilen kulelerin girişi, içeriye girildikten sonra büyük kayalarla kapatılıyormuş. Her katta, bir üst kata çıkmayı sağlayan, bir kişinin geçebileceği, kare şeklinde bir açıklık var. Ahşap bir merdivenle üst kata çıkıldıktan sonra merdiven çekiliyor. Böylece, düşmanların aileye ulaşması engelleniyor. Alt katta hayvanlar, diğer katlarda mutfak ve yaşam alanları yer alıyor. En üst katta gözetlemek ve saldırı için pencere açıklıkları bulunuyor. Buradaki pencerelerden düşmanların üzerine taş atılıyor, kızgın yağ dökülüyor. Masal bu kısımda vahşileşiyor di mi. Svanlar, kışın ya da tehlike geçene kadar 5-6 ay boyunca burada yaşamını sürdürebiliyormuş. Kulelere çıkmak da inmek de bayağı zor. Bana ilk iki katı çıkmak ve inmek yetti.
Kulenin merdivenlerinde...
Neyse biz bugünkü gezimize başlayalım. Yine Svan şoförlerimizin kullandığı
arazi araçlarımızla yola koyulduk. Unutmadan
söyleyeyim. Burada hem sağ, hem sol direksiyonlu araçlar kullanılıyor. Yolda
aracı kimin kullandığını şaşırabiliyorsunuz. Avrupa’da dört mevsim boyunca yerleşimin
olduğu en yüksek köy olan Ushguli’ye gidiyoruz. Kafkas Dağları’nın en
yükseklerinden biri olan Shara’nın eteklerinde kurulan bu köyün denizden yüksekliği
2 bin 200 metre. Yol boyunca küçük Svan köyleri çıkıyor karşımıza. Dağların arasından ortaçağın izlerini takip
ediyoruz. Yaklaşık 2 saatlik yolculuğun ardından Ushguli’deyiz. Görkemli karlı dağların eteğinde, ortaçağın
göbeğindeyiz. Aracımızdan inip, Enguri Nehri’ni izleyerek Shkhara Buzulu’na
doğru yürüyeceğiz. Köy ve buzulun arası yaklaşık 10 km. Düz ve bozkır bir yolda
yürüyüp, buzula varmak nasıl bir şey insan düşünemiyor. Tabii ki heyecanlıyız.
Burada çok önemli bir parantez açayım. Mihail Kalatazov’un sessiz belgeseli ‘Salt for Svaneti’, Ushguli’de 1929 yılında çekilmiş. Bu filmi youtube’da bulunca çok heyecanlandım. Svanların günlük yaşamlarını, Svan kulelerini, törenlerini anlatan bu tarihi filmi izlemenizi öneririm. Filmde 90 yıl önceki Ushguli’yi buzulların hemen önünde görüyoruz, şimdi ise buzul, 10 km ötede. Küresel ısınmanın acı gerçeği.
Arkada Skhara Buzulu, önde biz...
Shkhara Buzulu yolu son derece rahat. Yürürken kurumuş çiçekler topluyor, temiz havayı ciğerlerimize çekiyoruz. Buzula karşı çayınızı, kahvenizi yudumlayabileceğiniz küçük bir kulübe cafe var ama bu kadar az müşteriye her zaman açık tutulması zor. Vardığımızda da kapalıydı. Biz de Gürcistan’ın en yüksek noktası Shkhara Dağı’nın (5067m ) görkemine hayran kalarak biraz soluklandık. Shkhara Buzulu’nu uzaktan seyrettik. Ayrılırken Enguri’nin üzerinde topluca poz verip, anı ölümsüzleştirdik.
Kilise...Araçlarımıza biniyoruz. Yolun başlangıcında küçücük bir tepenin üzerinde gördüğümüz Lamarya Kilisesi, şimdiki durağımız. Ortaçağ’da yapılmış Gürcü Ortodoks kilisesi, Ulusal Öneme Sahip Taşınmaz Kültür Anıtları Listesi’nde. Svanlar’ın tüm zenginlikleri, altınları, değerli taşları bu kilisede saklanırmış. Svanlar, Hristiyanlığı kabul etmekle birlikte pagan inançlarına bağlı gelenekleri de hala sürdürüyorlar. Burası da kiliseye çevrilmeden önce ay tanrıçasına adanmış bir tapınakmış. Bahçe duvarları kayrak taşlarıyla oluşturulmuş. Ushguli’de kayrak taşları evlerin çatılarında da kullanılmış. Lamarya’dan ayrılıyoruz.
Uzun yürüyüş karnımızı acıktırdı. Ushguli’nin içinde Cafe Koshki’de mola
veriyoruz. İçerisi kalabalık, servis yavaş. Khachapurilerimiz bir türlü gelmiyor. Natakhatari
içip bekliyoruz. Bu, Gürcüler’in meşhur meyveli sodası. Çeşitli meyvelerle
yapılıyor. En çok tercih edileni armutlu olanıymış. Lezzet, fiyat ve hizmet
olarak pek memnun kalmadığımız bir
restoran oldu Cafe Koshki. Ama zaten köyde çok fazla seçenek yok.
Tamar kulesinden biz...
Şimdi köyün içinde küçük bir yürüyüş yapıp Ortaçağ ruhunu hissetmeliyiz. Ushguli köyü, 4 mahalleden oluşuyor.
Öncelikle Kraliçe Tamar Kulesi. Burası Gürcistan Krallığı’nı 1200’lü
yıllarda yöneten Kraliçe Tamar’ın kışlık eviymiş. Toplamda 4 kule ve bir
kiliseden oluşuyormuş Kraliçe Tamar’ın evi ama 1930’larda Sovyet rejimi
tarafından yıkılmış. Buradan çıkan taşları, köylüler evlerinde kullanmış. Bugün
sadece bir kule ayakta. Yeri gelmişken
Kraliçe Tamar, ya da Svanlar’ın deyimiyle Kral Tamar’dan bahsedelim biraz. Gürcistan’ı
birleşik bir krallık haline getiren ilk kişi olan Kraliçe Tamar’ın adı bir çok
yere verilmiş. Mestia’daki küçük havaalanının adı Quin Tamar Havaalanı.
Mestia’nın ana caddesinin adı da Quin Tamar.
Tamar Kulesi’ni tanıtan yazıda Svan kelimesinin, halkın önemli konuları
konuşup, tartışmak için toplandıkları yer anlamına geldiğini öğreniyoruz. Svanlar
kendi dilleri olan dağ toplulukları. Konuştukları dil çoğunlukla Gürcüce, ama
kendi aralarında Svanca konuşuyorlar. Svan dilinin Gürcüce’nin arkaik hali
olduğu bilgisini veriyor rehberimiz. Şimdilerde Svanca’nın korunması için
çalışmalar yapılıyor.
Bir Svan kadını...
Kraliçe Tamar Kulesi’nden köyün içine iniyoruz. Güneş ışınları, kayrak taşlarından yapılmış çatıları parlatıyor, bir Svan Kulesi’nin dibine oturmuş, yaşlı bir Svan kadın, bize selam veriyor, biz de ona. Kayrak taşından yapılmış küçük köprünün sonunda araçlarımız bizi bekliyor.
Akşama, Mestia’nın meşhur cafesi Laila’da yemeğimiz var. Otelimizde biraz
dinlenip çıkıyoruz. Mestia’nın ana
caddesinde küçük bir yürüyüşün ardından hınca hınç dolu Laila’dayız. Umduğumuzu
bulamadığımız bir mekan oldu burası. Çalışanlar kalabalıktan bunalmış,
davranışları saygı sınırlarını aşıyor. Yemeği erken bitirip, otelimize
dönüyoruz. Nini’nin gitarı, rehberimiz Fatih’in duduğu ile huzur buluyoruz.
2 yorum:
Adeta oradaymış hissi yarattı teşekkür ederim Suzi kalemine yüreğine sağlık 🧿
Çok teşekkür ederim.
Yorum Gönder