HÜSEYİN EKİNCİ YAZIYOR
Osmanlı İmparatorluğu, III. Ahmet döneminin bir bölümüne Lale
Devri dendiğini biliyoruz. Bu devirde Kağıthane Bölgesi, İstanbul seçkinlerinin
en önemli ve en çok sevilen mesire (gezinti) yeriydi.
Kağıthane deresinin iki yanına, kasır, saray, köşk ve hamamlar
yapılmış, giderek buralarda uzun süreli şenliklerin yapılması günümüz deyimiyle
moda haline gelmişti. Bu şenliklere daha sonraları "Sadabad
Şenlikleri" denilmeye başlanmıştı.
Yüzlerce sene, şenliklerin çılgınca yaşandığı, Kağıthane deresinin
denizle buluştuğu yer olan Silahtarağa, Marmara Denizi'nden ayrılarak kara
içine doğru uzanan Haliç'in de son bulduğu noktadır.
Haliç'in her iki yanı ve Silahtarağa, kısa bir zaman öncesine
kadar İstanbul'un en önemli sanayi bölgelerinden biri durumundaydı.
Bu satırların yazarı, yedi sekizli yaşlarında Eyüp'te denize
girdi. Oniki, onbeş yaşlarında, Kasımpaşa vapur iskelesinde oltayla balık
tuttu. Yirmibeş, otuzlu yaşlarında Silahtarağa ve Haliç'in her iki yakasında
uzun yıllar işçi ve sendika yöneticisi olarak çalıştı, başkan olarak önemli
görevlerde bulundu.
Çoğu zaman döküm fabrikalarının bacalarından çıkan dumanlı havayı
soludu. Bazen de Alibeyköy, Yıldıztabya ve Küçükköy'ün çamurlu sokaklarında
ıslanarak yürüdü.
HALİÇ VE FABRİKALAR
Cumhuriyet dönemi ile birlikte Haliç bölgesinde yeni fabrikalar kurulmaya başlandı. Haliç'in Beyoğlu tarafında 1923 yılında Sütlüce Mezbahası, 1925 yılında da Karaağaç semtinde Şakir Zümre ilk özel sektör fabrikası kuruldu.
Türkiye'de ilk bombanın bu fabrikada yapıldığı söylenir.
Fabrikasında silah üreten "Zümrezade Şakir Bey" ilk silah ihracatını
da yapan firma sahibi olarak Türk sanayicileri içinde yer aldı.
Haliç'in Beyoğlu tarafında kurulan Şakir Zümre Fabrikası'nın
devamında, Çolakoğlu Demir, Arçelik Buzdolabı, Halıcıoğlu Tel Çivi, Demas Demir
Çekme, Alanya Demir Çekme, Kısmet Fermuar, Ramazanoğlu Bakır, Kutup Kazan,
Diren Kollektif Madeni Eşya fabrikaları ile Taşkızak, Cami Altı, Haliç
Tersaneleri bulunuyordu.
KAĞITHANE, CENDERE, AYAZAĞA
Kağıthane ve Cendere boyunca, Kemerburgaz'a kadar uzanan bölgede
kurulan
fabrikaların bir kısmı şunlardı:
Rabak Bakır, Arabacıoğlu
Kereste, Keleş Mermer, Biksan Kablo, Çelik İzabe, Ünika Kablo, Ege Kimya,
Plastifay Plastik, Kader Mensucat, Boronkay, Detel Demir Çekme, Hacı Şakir
Sabun ve çok sayıda deterjan fabrika ve seramik atölyeleri.
DÖKÜM ve ÇELİK MERKEZİ
Silahtarağa; Adeta döküm, kalorifer kazanı, çelik ve izabe
fabrikaları merkezine dönüşmüştü...
Koç Holding'e ait, ülkenin en büyük döküm fabrikası, Türk Demir
Döküm ve sanayici Erenyol ailesine ait,Turgut Özal'ın da genel müdürlük yaptığı
Elektrometal döküm ve izabe fabrikaları burada kuruldu.
Alibeyköy'e doğru uzayan güzergâh üzerinde, Yıldız Kazan, Gayret
Demir Çekme, küçük Demir Döküm, Sungurlar Kazan ve küçük Sungurlar Fabrikaları
faaliyet göstermeye başladı.
Çelik Endüstri, Makina Kimya av Fişeği, Aslan Tuğla, Otoyay,
Preskold Buzdolabı, Bahariye Demir Çekme, Bahariye Mensucat, Çeltik, Gislaved
Lastik, Kaynak Elektrot, Ayvansaray Cıvata, ise Haliç'in, Silahtarağa'dan
başlayan ve Eyüp, Ayvansaray yönünde kurulan fabrikalardı.
ÜRETİM ÇEŞİTLİLİĞİ
Lastikten, tekstile, deterjandan kabloya, silah yapımından karoseriye ve kalorifer kazanlarına, inşaat demirinden traktör parçalarına ve gemi yapımına kadar çeşitli sanayi dalında imalat yapan yüzlerce fabrika, atölye ve tersanelerin kurulduğu bu bölge, tam anlamıyla adı konmamış organize sanayi bölgeleri durumundaydı.
Türkiye'de işçi işveren ilişkileri konularındaki hareketliliğin
büyük bir kısmı işte bu bölgede yaşandı. Direniş, grev, lokavt ve çeşitli
eylemlerin yaşandığı olaylarda, elbette uzun süren acılar da yaşandı...
Kısa süren mutluluklara da şahit olan bu bölge, işçi sınıfı
tarihine çalışanlar lehine kazanım olarak yazılan bir çok olayın da geliştiği
yerdi...
Bu yazımızla dünyanın, Altın Boynuz dedikleri (Golden Horn)
Haliç'i anlatmaya çalışmak istedik.
Mimar, mühendis, doçent, doktor, profesörlerimiz var.
Belediyelerimiz, belediye meclislerimiz var. Valilerimiz, il genel meclisi
üyelerimiz var. Bu koca koca unvanlı insanlar şehir yönetimlerinde, çoğu zaman
yönetici, danışman, hukukçu olarak görevlerde bulundular.
Zaman zaman da, kadın doğum doktorunu belediye başkanı, ayakkabı
boyacısını il genel meclisi üyesi olarak seçtik.
Seçtik denemez aslında, istemesek de seçtirdiler bizlere!
Haliç kenarına fabrika konduranlar, ucuz fabrika arsaları aldılar.
Belki de teşvikle aldılar, orasını bilmiyoruz. On yıllarca buralardan büyük
paralar kazandılar. Bir çoğunun hanları hamamları uçakları, oldu, bir kısmının
ise fazladan mercedesleri, metresleri...
Bulundukları yerde tevsiatlara girdiler. Başka yerlerde yeni
fabrikalar yaptılar. Zenginliklerine zenginlik kattılar. Anlatmak istediğimiz
onların zenginlikleri, hanları, hamamları elbette değil.
Elli yıl boyunca Kağıthane deresi yoluyla bakır fabrikaları, sabun
ve deterjan fabrikaları, boya fabrikaları Haliç'e atık asitlerini boşalttılar,
balık ve canlı bırakmadılar.
Mermer fabrikaları, plastik fabrikaları zararlı atıklarını sürekli
Haliç'e gönderdi. Döküm ve haddehaneler her türlü zararlı atıklarını,
çamurlarını Haliç'e attılar.
Hiç birisi arıtma yapmadı. Seçilenler de arıtma yaptırmadı, yaptıramadı onlara...
Eski İstanbul efendisi insanların oturduğu semtlerden kaçışlar
başladı. Büyük çoğunluk kokudan evlerinde oturamaz duruma geldi. Bir kısmı
başka yerlere kiraya gitti, bazısı da ucuz, ucuz sattı evlerini.
90 lı yıllarda fabrika yerleri İstanbul Belediye'si tarafından
istimlak edildi. Pazarlıklar yapıldı. Değerler biçildi. Fabrika sahipleri, bir
kere daha, hayır iki kere daha kazandılar. Hem fabrika bina ve arsa
değerlerinin karşılığını aldılar, hem de başka bölgelerden yeni fabrika
arsaları aldılar.
Haliç'in çamurunu temizlemek, sularını arıtmak ve bunların
bedelini ödemek de İstanbul halkına kaldı...
1 yorum:
Yorum Gönder