“Ahlakın temeli ne zaman ilahiyata
dayandırılırsa, halklar ne zaman ilahi otoriteye bağımlı hale getirilirse, en
ahlaksızca, en adaletsiz, en kepaze şeyleri mazur gösterip yaygınlaştırmanın
yolu açılmış demektir.”
Ludwig Andreas Feuerbach
Benim ülkemde (ben yeni
değil eski Türkiye’liyim!)
kanunlar hala kanun gibiydi. Kanunu
yok sayanların ve çiğneyenlerin hepsi suç işlemiş sayılırdı. Bu iş hiç bir
siyasette ne kabadayılık ne de kahramanlık olurdu!. Evet... Çağı yakalamak için
koştuğumuz Avrupalı bir atlet değildi... Yol eğri büğrü, toprak yamru yumru, taşlı
çakıllı ve engelli idi. Eski Türkiye’de bu yüzden çok kere demokrasi yürürken
aksardı. Simitine oynadığı mahalle maçında sağ dizine yediği tekme ile sakatlanmıştı.
O gün bu gün topallıyordu. Gene de mahalle arasında duramaz, oynadığı oyunu ve
kuralları hiçe saymaz, yılda en az 9 ay borçlu kaldığı bakkal Niyazi’nin otoritesine
ve haksız kararlarına önce o itiraz ederdi. Düşüncesini menfaatine katık etmezdi.
Biraz aksi, patavatsız bir topaldı. Ama adamdı!
Yüzüklerin
efendisi filmdi... Gene de yabancı gelmez olaylar bizde olmuş gibi
benimsenirdi. Oysa bizdeki Efendilerin yüzükleri de değerlerini bilemesek de
anlatılmaya değerdir.. Ecdadımızın saatleri, torunların yüzsüzlükleri o gün
bugündür hiç böylesine film olmamıştı! Yolsuzlukları yollarla ölçüp, halkın yolunu
bulanlarca aldatılması ve akıl depremi ile uyutulması yeni bir yoldu! Gerçi Anayasayı bir kere delmekle bir şey
olmaz fetvasını Turgut Özal vermiş ve ilk deliği de o açmıştı. Böylece çorap
sökülmüş AKP reçeteleri ile 12 yıldır seçimden seçime dozu artan haplarla ve
“daha dolu cüzdan ” dopingi ile halkın borcu şahlanmıştı. Gerçeği öğrenme ve
anlatma adam öldürmekten daha zararlı sayıldı. Medya yazmazsa iyi olur algısı
galip geldi. Yolsuzluğu yapan değil yazan hain ilan edildi. Medyayı susturma ve
yandaş kılma alışkanlığı siyasette uyuşturucu etkisi yaptı. Kendi yarattıkları
havuz bile gün geldi öteki olmadı mı? Basın özgürlüğü rafta idi uzanıp alamıyorduk.
Bugün lafta kaldı. Hayali ile idare ediyoruz! Emekli maaşından bile her
seferinde farkına varmadan kesilen ilaç paralarını çok kez bedava sandık!
Neyi başından beri farkına vardık ki! Tek
ayağımız yerde sürünse de, topallamamız Fizan'dan görünse de ecdadımıza toz
kondurmadık. Ecdadımızla aramızdaki şah
damarı kopamaz nutku atarken onların mezar taşlarını mezarlarından biz
kopardık. Üzerindeki Osmanlıcaya da aldırış etmedik! Yazıları okumadan
kaldırdık. Ecdat kemiklerini de, mezarlarında rahat bırakmadık. Veeee… Yeni bir
arsa kazandık. Bu arsaya Sütlüce AKP
İL Binasını kondurduk. (Belgesel-Sinan Karahan)
İtibarımız söz konusu olunca klozet
kapaklarını, musluklarını altından yaparız. Düşmanlara inat Sarayın tüm
odalarını atlas perdelerle donatır, demokrasinin bir ileri sahnesini meclisin
dışında ama Yeni Türkiye’nin Yeni Sarayının
içinde yeniden kurarız! Hangi bahtsız bizi bu işten geri bırakacakmış
şaşarız. Erdoğan haksızlıkları haykırmıyor mu? “Bizim şah damarımızı
kestiler… Eski ile bağımızı kopardılar. İstense de istenmese de Osmanlıca
Öğrenilecek”.Yeni Türkiye’nin ileri
demokrasisi. Her ayran kabarmasında bir mantık kaybı oluyor. Ve ben korkuya
kapılıyorum. Gene bir haksızlığa mı uğradık? Bir bilmedik rota daha mı çıktı. Biz
ecdat keşiflerinde çağ atlamış KÜBA’ya yeni varmıştık!. Hatta orada bir de cami
yapmaya kalkmıştık. Allah'tan Küba bu olayı göremedi veya şaka sandı. Yoksa şah
damarımız kabarmıştı! He deseler şak diye kondururduk camiyi. Kestiler ecdat damarımızı!
Ufak bir şüphem var. Acaba kesilen damar şah
damarı mı idi?. Bu kadar yeşermeden, şeriat hazırlığından sonra o damar şah
değil ŞEYH damarı olmasın!
Ülkeyi uzaktan seyretmek heyecan
verici… Birbirimize ne kadar çok düşman olmuşuz!. Birlikte var olduğumuz ülkede
haksızlığa birlikte hayır deme şansımız kalmamış! Mağdur olan kenara çekiliyor
diğeri onun yerini alırken akıl etmiyor mu? “Bugün sana yarın bana” Ergenokon’u, Balyoz’u beynimize çakmadılar
mı? Hayatlarının baharında ölenler kimin çocukları idi? Bu ülke evlatlarını
kaybediyor. Ölenler kara toprağa… Yaratıcılar başka bir diyarlara mı?. Beyin göçü
hızlanıyor! Birinin haksızlığa uğraması hepimizin eziyet kervanına
kaydolduğunuzu göstermiyor mu? Henüz sıra bekliyor olmak özgür kalmamızı
sağlamıyor ki! Öteki ve kindar! Başka bir hırsın kurbanı. Kimin operasyonu
kime. Yeni Türkiye’nin yeni kuralı bu mu? Kim geldi uzaydan? Hukuk herkese eşit
değil mi?
Bir Başbakanımız var galiba, ama bize operasyonu
Cumhurbaşkanı haber veriyor. “Biz 17 Aralık
sonrası inlerine gireceğiz dedik ve
girdik. Eğitimden, hizmetten ve himmetten bahseden yapının faili meçhul
cinayetlere bile bulaştığını görüyoruz. Zincir bunu gösteriyor. Daha şaşırtıcı şeyler de görecek
duyacaksınız" Yanımızda
duranı bir kaç gün görmeyince sormuyoruz. Ne oldu? Neden yanımda değil?. Yanyana
olmasak da bir arada değil miyiz? Yasaları torbalaya torbalaya sonunda çuvallamadık mı? Ortak aklı, birliği,
dirliği, sevgiyi seçim sandığına mı kurban ediyoruz?. Sandık adalet dağıtmıyor
ki!. SEÇİM BİTECEK Yeminler tutulacak mı? Makul olmayan her iş için makul bir şüphe kol gezerken. Neye
inanacağız? Yemine mi?
“Cumhurbaşkanı
sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve Milletin bölünmez
bütünlüğünü, Milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya,
hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik
Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, Milletin huzur ve refahı, milli dayanışma
ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden
yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini
korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için
bütün gücümle çalışacağıma büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve
şerefim üzerine andiçerim.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder