Ülkemizin gündeminde her zaman ön sıralarda yer alan
yolsuzluk, rüşvet, adam kayırmaca; son günlerde
yine AKP’nin liyakata uygun olmayan KPSS atamalarıyla en çok konuşulanlar arasında. Devletin tepesinden, günlük yaşama kadar her yerde geçerli bir
söz, bizim toplumumuz için ‘Hamili kart yakinimdir’...
Fotoğrafçılığa yeniden merak sardığım şu günlerde
kartvizitin babası sayılan Andre Adolphe Eugene Disderi’nin yaşamını okurken,
ilk aklıma gelen de bu oldu: ‘Hamili kart yakinimdir’.. Hani her icat, başta
insanlığın yararına kullanılmak üzere ortaya çıkar da sonra kötülüğe alet
edilir ya.. Disderi de kartvizitin bu amaç için kullanıldığını görse, kemikleri
sızlardı diye düşündüm.
İlk fotoğrafın 1826 yılında Joseph Nicephore Niepce
tarafından çekilmesinin ardından, fotoğrafın halkla buluşması için birkaç
basamağın daha atlanması gerekmiş. Louis Jacgues Mande Daugerre’in geliştirdiği
pozitif dagerreyotipler, portre
fotoğrafçılığında çığır açsa da çoğaltılamadığı için yayılması güç olmuş.
Ardından William Henry Fox Talbot negatif görüntüyü elde edince fotoğraf bir
basamak daha yaklaşmış halka. Bugünkü fotoğrafların babası da Talbot olmuş. Ama
Disderi, 4, 6, 8 objektifi aynı
makinenin üzerinde kullanarak 6x9 cm’lik küçük portreler elde etmiş. Bu
portreleri, biraz daha büyük kartlara yapıştırıp fotoğraftaki kişinin adını,
adresini de ekleyince tarihin ilk kartvizitlerini oluşturmuş.
isderi, 1854 yılında ‘Carte de visite’ adındaki
fotoğraf yönteminin patentini alarak, fotoğraf dünyasına adını yazdırmış. Fotoğrafını çektirip kartvizit şeklinde
dağıtmak bir çılgınlığa dönüşmüş ve bu dönem Cartomania adıyla anılmış fotoğrafçılık
tarihinde. Fotoğrafın maliyeti düşmüş, fotoğraf stüdyolarının kar oranları
yükselmiş. Fransa’da doğan carte de visit, İngiltere’ye, ABD’ye yayılmış.
Napolyon,
ordusunu bekletmiş
Napolyon sefere giderken ordusunu bekletip eşi Eugene
ile birlikte Disderi’nin stüdyosuna gidip carte de visit çektirmiş. Ünlü
sanatçılar, siyaset adamları, toplumun önde gelenleri ‘kartvizitlenmiş’…Herkes
kartvizitlerini birbirine dağıtır olmuş.
Bir de ünlülerin fotoğraflarına sahip
olma olanağı doğmuş. Bu işte ticarete dökülmüş tabii. Disderi, elindeki ünlü
portrelerini, birleştirdiği kartlar oluşturmuş.. Mozaik kart adını verdiği bir
nevi kolaj tarzındaki bu kartların da patentini almış.
Disderi’nin stüdyoları bir Alman ziyaretçinin tabiriyle
‘fotoğraf mabediydi’..Günde 3 bin-4 bin Franklık satış yapıyordu. Ancak bu
zenginlik uzun sürmedi. Benzer stüdyoların çoğalması ve daha başka
nedenlerle Disderi’nin işleri tersine
döndü. Geçinebilmek için sokaklarda
fotoğraf çekmeye başlayan Disderi, Ekim 1889’da bir akıl hastanesinde yaşama
veda etti.
Disderi, ‘hamili
kart yakinimdir’i akıl etse, belki de yoksulluk içinde ölmeyebilirdi, kimbilir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder