25 Aralık 2014

ESKİ TÜRKİYELİ(!).. KALMAK!

Minareyi çalan kılıfını hazırlar. Kılıf hazır ise hırsıza faizini de ,öder!( Ata sözü gibi AKP icraatı!)
Hava bugün de Dumanlı… Zaman o ZAMAN! Kılıf, yağmurdan, yolsuzluk ve hırsızlık fırtınasından ıslanıp biraz daralmış gibi. Ama gene de ZAMAN kılıf giydirme zamanı! Bugün zaman, sadece dünkü suçlarını hatırlatmak zamanıdır. İfade özgürlüğünü, gerçeği arama görevini, haberin kutsallığını paralel rafında saklayanlar vicdana metres muamelesi yapanlar aslında herkese eşit hukukun parçasıdır. Onların haksız yere itham edilmesi, mahkeme kararından sonra da tutuklu kalmaları eziyettir. Geometrik durumları dikkate alınmadan kabul edilemez!

Dalton kardeşler gibi yolsuzluk iddiası ile şöhretlenen dört Bakanımızdan, Muammer Güler’in oğlu Barış Güler ile Reza Zarrab’ın adamı Abdullah Happani paracıklarını faizi ile birlikte geri aldı. 17-25 Aralık bataklığı kurudu mu? Oysa Düşünce ve Basın özgürlüğü çoktan mevlüdü okunmuş helvası yenmiş, anılarla dahi ayakta duramaz hale gelmiş bir alzheimer hastası mı? Halkın doğruyu öğrenme hakkının hakka kavuşması üzerinden bunca zaman geçmiş, her cümleye, hatta tek satıra kadar yayın yasağı gelmiş iken ruh çağırır gibi konuşmak, ahkam kesmek, soluk alır gibi normal geliyor! İşte o ZAMAN bu dostane görüntüye kanmadan ve Dumanlı havaya aldırmadan sormak zorundayız. MEDYAYI kim hazırladı!. Kim hakladı!. Kim akladı..

Dışardan belli olmuyor ama bu mesleğin içinde 55 yıl kadar aktif olarak kalmış iseniz bazı şeyler tarih değil sizin için tekrar oluyor! “Sana yapılmasını istemiyorsan bilerek haksızlık yapma.” Kim dedi bilemiyorum… Bazen ben demişim gibi geliyor!. Olmadı ise ben de bu cümlenin altına imzamı atarım! Şükürler olsun. Hafızam yerli malı silgi kullanıyor. Ne kadar silsen sil, geriye gidiş, başlangıcına ait izleri yok edemiyorum… Dün haberi iğfal edenlerin, olmayan delilleri yaratıp gerçekleri silenlerin, bavulcuların sadece yürütmesi olacak, adaleti, yargısı olamayacak mıdır? Ergenekon Balyoz KCK gibi pek çok kumpaslı davada Silivri zindanlarına tıkılan masum insanları, polis kurşunu ile yaralananları, öldürülen Berkin Elvan’ları memleket aşkı ile ayağa kalkan fidan gibi mert delikanlıları, bayrak gibi elbiseleri ile gaza, suya, aşırı güce boyun eğmeyen Türk Kızlarını bugünkü karanlık içinde kahraman sayıyorum. Dün sahte delil üretenlerin bugün merhamet dilenmeğe kalkması siyasette mevsimsel bir durumdur. Bu ülke karın soğuk yüzüne de, baharın yeşiline de, son baharın dökülen yapraklarına da alışkındır!

Köşecilerin bulutlara bakıp önce rüzgarı koklaması ve esen rüzgara göre yelkenleri doldurması yeni Türkiye’de normaldir. Sonbahar yapraklarının sararıp döküldüğü, güneşin parlayıp ısıtmadığı bu zaman içinde köşecilerin A4 kağıdına imza atmaları nasıl bir kahramanlık, nasıl bir öne çıkıştır anlatamam! Neyi ne için imzaladıklarını, ne için kime selam yolladıklarını anlayamadım. Bu Zaman’a kadar konuşma özgürlüğü ne zamandır tam idi veya vardı? Medya özgür müydü, yoksa emir kumandanın yayıldığı bozkır mıydı? Hava Dumanlı diye sormayayım mı?
TV ye çıkıp ben şu kadar yıllık gazeteciyim veya bu işi şu kadar yıldır yapıyorum diyorlar ya… Onları şarap zannediyorum! Hafif rutubetli bir mahzende yatırılıp sıraya diziliyorlar ya… Yıllandıkça değerleri artar mı! Bu yalanı yemeyin. Onları gerçeği saklar gibi mahzenlere atıp unutturuyorlar. Yıllanmış olmak gazeteciye kalite değil dert katar. Bıkkınlık ekler. Şarap gibi yattığı yerde değerlenmiyorlar! Bugün Medya kanserden ölen biri gibi. Bu zamanda ve bu şartlarda kurtulma şansı yok. Her geçen Zaman içinde biraz daha biraz daha ölüyorlar… Gençlik yıllarımda bu işler böyle değildi. Ben bu yüzden eski Türkiyeli kalmak istiyorum. Mesele gerçeği arama, görme, gösterme meselesi! Haberin kutsal, yorumun hür olduğuna inanma meselesi. Havuz’un derin ve verimli, kinlerin sivri ve kan emici olduğu değil. Yeni Türkiye’de bu nasıl oluyor? Haber kutsal değil kutusal, yorum hür değil, paralel veya geometrik! Ve bu yeni Türkiye’de mesele gazetecilikte yıllanmışlık da değil. Bir günlük gazeteci bile olsanız önce haberin kutsal olduğunu sindireceksiniz. Bu kutsal haberin verdiği bilgilere dayanan bir yorumun ancak doğru ve hür olabileceğini bileceksiniz

Meseleye sadece DUMAN lı bir son bahar sabahından bakmamalıyız. İktidarın otoriter havası seçim yaklaştıkça hızlanıyor, gelişiyor! Hukuku, adil olma duygusunu hangi hırsa köle kıldık! 16 yaşındaki bir çocuk Cumhurbaşkanına hakaret etti gerekçesi ile 5 dakika içinde yargılanıyor ve hapse atılıyor. İktidarın eski ortağı ile çok paralel, çok dikey, çok kenarlı geometrik hesapları bitmiyor! Pek çok şeyi abarttıkları, pek çok hevesi kovaladıkları, pek çok gerçeği sakladıkları inleri yok mu?. Demokrasi tramvayına binerek şeriat mahallesinde inmek dün gizli gündemdi, bugün gizlenmiyor. Artık açık hedef olamadı mı? Seçime kadar idare et kurnazlığı ve ard arda sıralanan yalanlar artık kılıflarında iken bile fark edebiliyor. APO’ nun serbest kalacağı yarın için Doğu’da sokakların çatışma alanına döneceği, ne deniyorsa kabul edin yoksa tehdidi yok mu?

Gerçek ve onun gayri meşru evladı haline dönen  benim mesleğim dün de hasta idi. Bugün hastalığı ilerledi ve sonunda yatağa düştü. Herkes hastalığı biliyor ama konuşamıyor. Konuşmuyor! Ve nedense herkes suskun. Baskı var, hukuksuzluk bu diyemiyor! İçten içe öldü ölecek deyip gün sayıyor. Ama kimse gerçeği dillendirmiyor... Kimse haykırmıyor... Bu kadar ikiyüzlülük yeni Türkiye de olsa fazla geliyor. Bırakın ben eski Türkiyeli kalayım!

Yeni Yılda sağlık ve mutluluklar!...

Hiç yorum yok: