26 Eylül 2010

Bir zamanlar Beşiktaş motor iskelesi!

Biraz nostalji yapmanın zamanı geçiyor sanırım.
Beşiktaş- Üsküdar arası yolcu taşıyan motorlar bu iskeleye yanaşıyor, insanlar canbaz gibi kalasların üzerinden yürüyüp teknelere biniyorlardı.
Güvenlik sizin becerinize kalmıştı!....

23 Eylül 2010

Yılmaz Özdil'den "Türk Kahvesi"!

Yılmaz Özdil kardeşimin yazısını Hürriyet'te göremeyince "acaba dedim. O da mı yolcu?". Tekrar köşesine döndüğünü görünce Bir "ohhh" çektim. Sanırım yazısı sansürlenmişti. Özdil nefis bir "Türk Kahvesi" ile bizlere hayat verdi. İşte o yazı:

Türk kahvesi

Gazeteci için...
Cezvedir aslında gazete.
Ateş vardır altında hep.
Suyu ısınır.
*
Patates mesela...
Koy cezveye.
Sıcağı görünce, gevşer.
Gelemez hiç zora.
Salar kendini.
O sert, dayanıklı zannettiğin karakter gider, ezilen büzülen, vıcık vıcık bi şey haline gelir. Üzülürsün girdiği kılığa.
*
Veya, yumurta.
Kaynat cezveyi...
Patatesin zıddına tepki verir.
Şartlara direnir.
Ancak, o narin yapısıyla koruduğu içindeki canı öldürür, yüreğini katılaştırır, çatlar çoğu zaman hatta, imha eder kendini; yarı yolda çıkarıp alsan bile, hayata döndüremezsin artık onu.
*
Ya, kahve?
Bambaşkadır.
Şartlar değiştiğinde, şartların dayatmasına uyacağına, şartları değiştirir.
Ortama lezzet katar.
*
Türk kahvesidir Bekir Coşkun.
*
Sabah güne başlarken, ya da, akşam günün yorgunluğunu atarken yudumlamanız ondan.
*
Hazmetmenizi sağlar memleketi.
Zihin açar.
*
Onsuz basın, püreleşmiş patatesler, kalbi taşlaşmış yumurtalar, telvesi donmuş boş fincanlardan ibarettir.
*
Ve, siz hâlâ diyorsunuz ki:
“Köşesini almışlar elinden...”
Yanılıyorsunuz.
Keyfinizi elinizden aldılar aslında.
*
Hedef, o değildir çünkü.
O, aynı o.
Hedef sizsiniz.

12 Eylül 2010

Kaktüsümüzün bir günlük “dördüz” yavruları!

Bizim kaktüsün hikâyesi çok eski.
On beş yıl önce bir gazeteci arkadaşım vermişti bu kaktüsten iki tanesini.
Oturduğumuz apartmanın girişindeki çiçekliklere dikmek üzere. Nedeni de çiçeklikte bütün gün oturan ve çiçekleri kıran çocuklara mani olmak içindi.
Nede olsa kaktüs popolarına batacak, pek oralara uğramayacaklardı.
Projemiz tuttu, çocuklar uzaklaştı.
Kaktüsler büyüdü. Yazları yazlığa gittiğimiz için göremiyorduk kaktüsün gelişmesini.
Bir yazın ortasında eve geldim. Tesadüf o gün kaktüsün çiçek açma günü imiş. Çiçeğini o zaman gördüm.
Neyse. Çocuklar yine boş durmadılar. İki kaktüsü de kalemle hançerlediler. Kalemleri sokuverdiler ciğerine kaktüslerin.
Yavrularına bir şey olmamıştı. Bu kez evde büyüttük onları.
Her yaz yine açtılar ama biz göremiyorduk. Yazlıktan döndüğümüzde buruşmuş çiçek sapını buluyorduk.
Bu yaz kaktüsü de yazlığa götürdük. İyi ki götürmüşüz. Önce bir çiçek açtı, dayanamadı bu kez de dört çiçekle bize göz ziyafeti verdi.
Ben de sadece bir gün süren bu güzelliği sizlerle paylaşmak istedim.

7 Eylül 2010

Bayramınızı kutlar, HAYIR’lı günler dilerim!

Cumhuriyeti sinsi sinsi parçalama niyetine HAYIR.
Atatürk devrimlerine göz dikenlere HAYIR.
Ben yaptım, sen kabul et oldu bittisine HAYIR.
Anayasa değişikliğindeki cinliklere HAYIR.
Dinimizi babaların malı gibi kullananlara, istismar edenlere HAYIR.

Şeker Bayramınızı kutlar,
HAYIR’LI günler dilerim..

2 Eylül 2010

Tepki çıkartmaları! ( Fotoğraf: Suzan Abla)