29 Mart 2013

Enflasyon rakamları neden "düşük" çıkıyor?

Devlet İstatistik Enstitüsü'nün enflasyon hesaplaması için fiyatındaki değişmeleri izlediği ürünlerin  listesi aşağıda sıralanmış durumda. Listeye bir göz atın, enflasyon rakamlarının neden düşük çıktığına siz karar verin.

Listede olanlar:
Hortum,
yaş pasta,
antep fıstığı,
leblebi,
madlen çikolata,
ruj,
oje,
fanila,
iç çamaşırı,
cam,
musluk,
kilit, tül perde,
soba borusu,
böcek ilacı,
çalı süpürge,
gündelikçi kadın ücreti,
enjektör,
yara bandı,
gözlük camı,
patinaj zinciri,
oto pastası,
pinpon topu,
lego,
flüt,
spor toto,
milli piyango,
hamam ücreti,
ahtapot (kalamar),
 karides,
balık yumurtası
 (havyar), mermer,
kireçtaşı,
zımpara,
yem,
ciklet,
ispirto,
çuval,
sütyen,
 külot,
kereste,
cd-kaset,
kimyasal maddeler,
gübre,
barut,
dinamit,
lastik eldiven,
cam yünü,
tuğla,
alçı,
teneke kutu,
fişek,
oto jantı,
korna,
elektrik sayacı,
tencere,
çöp sepeti,
ampul,
pil, tornavida,
kum,
dikenli tel,
dikiş makinesi,
matkap ucu,
kadın bağı,
kiremit,
yapıştırıcılar,
mürekkep,
 kolonya,
serum,
demir,
 bakır.
Listede olmayanlar:
Peynir,
zeytin,
çay,
şeker,
yumurta,
çiçek yağı,
zeytin yağı,
makarna,
helva,
bal,
 reçel,
kahve,
ekmek,
margarin,
salça,
sucuk,
et,
süt,
 pirinç,
mercimek,
nohut,
 kuru fasulye,
 un,
bebe bisküvi,
 meyve suyu,
sigara,
deterjan,
çocuk bezi,
piknik tüpü,
doğal gaz,
elektrik, su,
telefon,sebze,
meyve,
içkiler.

17 Mart 2013

Eski gelenekten gelen bugün ise modaya dönüşen; “DÖVME”

Son yıllarda giderek artan bir moda var: Dövme yaptırma modası.
Dövme geleneği bir hayli eski yıllara dayanıyor. M.Ö 2000 yıllarındaki kalıntılarda özellikle Mısır mumyalarında dövmeye rastlıyoruz.
Mısırlıların dışında Galyalıların, Britonların ve Traklarında dövme yaptırdıkları bir gerçek.
Hintliler, Japonlar, Amerikan Yerlileri, Afrika’da bazı kabileler dövmeyi bir süs olarak kullanmışlar. Buna karşılık birçok toplumda dövmenin hastalıklara ve kötü ruhlara karşı koruyucu bir nazarlık olduğu inancı var.
Ülkemizde dövme geleneği Güneydoğu illerinde yaygındır. Bu illerde dövmeye “dak” denir. Kelime Kürtçedir. Bu kelime Farsça ve Arapça’da da benzer anlamlar taşır.
Bölgenin kültürü gereği kadınlar kadınlara, erkekler erkeklere dövme yapabilirdi.
Modern yaşam bu geleneği git gide azaltmış, geleneğin yerini moda almış.
Dövme yapımında değişik aletler kullanılmış. Sivri uçlu kemik, boynuz ya da çelik iğne bunlardan bazıları. Deriye hafifçe batırılarak açılan deliklere boya doldurma ile dövmeler yapılmış.
Günümüzde modern aletlerle yapılan dövmeler pek acı vermeden yapılıyor. Dövme yapımında kullanılan makineler sayesinde yüksek devirle girip çıkan iğne düzeneği, deri üzerinde bir kalemle çizim yapılıyormuş gibi rahat ve daha az hatalı.

15 Mart 2013

Şişedeki şeytan ve kadınlar!

Elektronik postaların gerçekten bazen çok yararı oluyor. İnsanı gülümseten fıkralarla birlikte birçok bilgi, fotoğraf sanal âlemde dolaşıyor.
Geçenlerde kutladığımız kadınlar günü anısına yine sanal âlemde dolaşan böyle bir fıkrayı sizlerle paylaşıyorum:

İnsanlığın ilk var olduğu dönemde, adamın biri şeytanı yakalamaya karar vermiş.
Ancak bunun için 40 yıl Tanrı’ya ibadet etmesi gerekiyormuş.
Karısıyla, dostlarıyla ve bütün dünyayla ilişkisini kesmiş, kendisini ibadete adamış.
40 yıl sonra Tanrı, ibadetinin karşılığı olarak ona ağzı kapalı bir şişenin içinde şeytanı sunmuş.
Artık özgürmüş adam. Dünya'da neler olup bittiğini görmek, nelerin değiştiğini öğrenmek için sabırsızlanıyormuş.
Şişeyi karısına teslim etmiş, ona iyi sahip olmasını söylemiş ve dışarıya çıkmış.
Kadıncağız şeytani çok merak ediyormuş. Ve merakına yenilip şişenin ağzını açıvermiş...
Açar açmaz da şeytan şişeden fırlayıp çıkmış ve gülmeye başlamış:
“Merakına engel olamadın ve kocanın 40 yıllık emeğini boşa çıkardın” diye alay etmiş kadınla.
-“Yok canım” demiş kadın. “Sen hiç o şişenin içinde olmadın ki.”
“Nasıl olur?” diye haykırmış şeytan. “Sen de gördün. Şişeden çıktım ben”.
-'Hiç o şişenin içinde değildin, inanmıyorum buna. Nasıl küçücük şişeye girebilirsin ki? '
Kafası atmış şeytanın. “Gireyim de gör!” demiş ve yeniden şişenin içine girivermiş.
Adamın şeytanı hapsetmesi 40 yılını, kadının ise yalnızca 5 dakikasını almış.
Şeytanda isyan etmiş Tanrıya;Tanrım madem kadını yaratacaktın o zaman bana ne gerek vardı”?

12 Mart 2013

Bin yıllık “zikir” unsuru: TESPİHLER

 
Tespihlerin seyir defterini hiç merak ettiniz mi? Ben ettim ve G7 takviminin yapraklarında aradığımı buldum.
Tespihin asıl yurdu Hindistan. Hindistan’da Brahmanlar’ın tespihle tanışmaları M.Ö 1000 yıllarına kadar uzanıyor. Brahman tespihleri ikiye ayrılıyor: Şiva ve Vişnu tespihleri. Vişnu tespihlerinin Orta Asya Türkleri tarafından da kullanıldığına dair bilgiler var.
Tespihi Müslümanlar kadar Budistler, Katolikler de kullanıyor. Tespihin bu kadar yaygın kullanılmasının asıl nedeni “zikir”in en önemli unsurlarından biri olması.
Bazı hadislerde İslam’ın ilk devirlerinde tespih yerine kullanılan taşlardan ve meyve çekirdeklerinden bahsedilir.
Tespihin asıl gelişmesinin tasavvufun yayılmasıyla birlikte önce tekkelerde, sonra da gündelik hayata girdiğinde görüyoruz.
Tespih taneleri rengi ve kokusu güzel ağaçlardan, kemikten,çekirdekten, sedef, mercan, akik, kehribar gibi taşlardan yapılıyor.
33 veya 99 tanesi bir ipliğe dizilerek iki taraftan bağlanıyor ve iki ucun birleştiği yere bir imame konuyor. İmamenin ucuna da püskül veya farklı bir şey takılıyor.
99’luk tespihlerden sonra her 33’ten sonra farklı bir nişane yerleştirmek ise bir gelenek .
Tekkelerde zikir için 999’luk tespihler kullanıldığını biliyoruz.

7 Mart 2013

Çevreye duyarlı boyalar gelişiyor

 Mehmet Ali Kamacıoğlu
 Jotun Toz Boya Doğu Avrupa ve Orta Asya Bölgesi Satış Direktörü Mehmet Ali Kamacıoğlu, boya sanayinde çevreye duyarlı boya sistemleri geliştirdiklerini söyledi. Kamacıoğlu konuyu şöyle anlattı:
"Bildiğiniz gibi toz boya, zaten sıfıra yakın VOC emisyonu, %100’e yakın kullanılabilme oranı, atık yönetimi kolaylığı ve dayanıklılık gibi özellikleri nedeniyle oldukça çevreye duyarlı bir ürün. Ancak Jotun olarak bununla yetinmiyoruz. Daha renkli bir dünya için, daha yeşil adımlar atıyoruz. Jotun Yeşil Adımlar kapsamında uzun süreli çözümler sunabilen ürünler üretiyoruz. Özel ürün serileriyle müşterilerimizin üretim verimliliklerini artırıyoruz, enerji sarfiyatlarını düşürüyoruz ve fabrikalarımızda ISO 14001 ve OASHAS 18001 sertifikalarındaki katı atık, enerji tasarrufu, geri dönüşüm konularına odaklanarak çevreye katkıda bulunuyoruz.
Ayrıca Jotun fabrikaları faaliyete geçtiği ilk andan itibaren entegre bir Sağlık, Güvenlik ve Çevre yönetim sistemi de devreye girmiştir. HSE çalışmaları uluslararası kabul görmüş ISO 14001 ve OHSAS 18001 sertifikaları ile belgelenmiş ve sertifikasyon sürecinde Moody International partnerimiz olarak seçilmiştir.
Önlemler, projeler ve çalışmalarımız arasından öne çıkanları sayacak olursak, riskli alanlarda bulunan tüm elektrikli ekipmanlarımızın sertifikalı olması, birçok boya üretim tesisinde olmayan bir uygulama ile tüm operatörlerimize antistatik ve yanmaz tulum verilmesi, tüm operatörlerimize tam kapsamlı check-up yaptırılması, tüm atıklarımızın lisanslı firmalara gönderilerek bertaraf edilmesi veya geri dönüşümünün yapılması ve ayrıca kendi tesisimizde oluşturulan projeler ve kullanılan özel makinalar ile hem toz boya hem de solvent bazlı boya atıklarının bir kısmının geri dönüştürülerek farklı amaçlar için tekrar kullanılmasından bahsedebiliriz. Jotun Türkiye olarak geçirdiğimiz tüm yurtiçi ve yurtdışı denetimlerden her zaman başarılı sonuçlar almamız da doğru yolda olduğumuzun göstergesi olarak kabul edilebilir
".

6 Mart 2013

Yaşanmış “hayat” hikâyeleri!

Muharrem Kaptan yazıyor:

Kardeşim evimizi nasıl yaktı?
Yanlış hatırlamıyorsam 1965 yılıydı biz o sezon Poços Hasan’a yedek motorculuk yapıyorduk.
Palamut balığı boğazdan girmiş biz de onu takip ederek Silivri ‘ye gelmiştik. Oradan çalışıyorduk.
Bir gün Fener’ den evimizin yandığı haberi geldi. Amcam hemen ilk otobüsle Fener ‘ e gitti. O zamanlar burunlu otobüsler vardı. Günde bir veya iki otobüs ancak oluyordu.
Kardeşim Şevki daha 5 yaşlarındaydı. Motorları çektiğimiz yalıda dibinde iki parmak kadar kurumuş boya bulunan bir kutu buluyor, beraber oynadığı İlyas’ a gel bunu ısıtalım yumuşasın teneke kayıklarımıza süreriz diyor.
Bizim evin altında odun kömürlerimizi koyduğumuz yere giriyorlar. Tekne yapılan yerden topladığımız yongalarda var, onları kutunun altına koyup yakıyorlar, tabii ayrı bir yerde yakmadıklarından alev büyüyor, bu sefer korkudan orayı terk ediyorlar.
Şevki hemen anneannemin evinde olan anneme koşup anne bir komşunun oğlu yongaları tutuşturdu, evimiz yanıyor diye haber veriyor.
 Annem koşarken Kadir amcamın evinin köşesini dönünce dumanları görüyor.
Alevler iyice yayılmış, üstteki döşemelere sıçramış. Evde kimse yok Yengem annesinde, Babaannem de dağa oduna gitmiş.
Annem bağırarak yardım istiyor. Çarşıdaki adamlar koşturuyor, denize doğru zincir oluşturuyorlar ama bir türlü söndüremiyorlar.
Sis düdüğünden geliyorlar, oranın şefi Mehmet bey minimaks getiriyor ve ancak onlarla söndürülebiliyor.
Ama odanın döşemelerinin kirişleri ve tahtaları epeyce yanıyor. Hala daha o yanmış haliyle durmaktalar.
Amcam birkaç gün sonra Silivri’ye dönerken bindiği otobüs Selim Paşa civarında yoldan çıkıyor ve 15 – 20 metre kadar aşağıya yuvarlanıyor. Çok şükür ki amcam birkaç ufak sıyrıkla kazayı atlatıyor.
O zamanlar köyümüzde birlik beraberlik ve dayanışma vardı her konuda birbirinin yardımına koşulurdu.

Şevki’nin yaramazlıkları
Kardeşim Şevki sevimli yaramazlardandı. Yaramazlık yapar ama bir türlü ona kızamazdık..
Yine bir yaz günü bizim evin önünde gölün orda “eskiden Fener’ deki tüm çocukların yüzmeyi öğrendiği yer” kayıkçılık oynuyorlarmış.
Deniz kenarına inerken kalkan ağı yağladığımız büyük bir leğen vardı onu da yanlarında götürmüşler.
Şevki bir ara küçük Rıza’yı (Rıza Gündoğdu elim bir kaza sonucu yaklaşık 2 yıl önce vefat etti. Rahmetle anıyorum) leğene oturtmuş suyun içinde gezdirirken açığa doğru itelemiş. Hava lodosmuş, sahilden açığa doğru esiyormuş, yüzme bilmediklerinden gidip alamıyorlarmış. Leğen devrilse Rıza boğulacakmış.
O sırada oradan geçen büyük çocuklardan birisi hemen denize dalıp leğeni kıyıya getirmiş. Kaldıkları yerden oyuna devam etmişler. Rıza’nın vefatına kadar ikisi birbirini çok seven arkadaştılar.

Delik delme makinası
Fener limanı yapılırken kayaları kırmak için dinamit atılırdı. Dinamitleri yerleştirmek için kalın delik açan bir delme makinesi vardı. Delme işi bittikten sonra bizim evin yanına getiriliyordu. Bu yaklaşık 3 -4 metre boyunda tekerlekli sağa sola dönebilen metalden yapılmış bir aletti.
Akşam saatlerinde Şevki , Yusuf , İlyas , Rıza ve bizim mahallenin diğer çocukları onun üzerine çıkıyor, Şevki aracı kullanıyor tam tepenin kenarına gelince  aracı döndürüyor ve yeniden bayırın yukarısına çekip aşağıya doğru gidiyorlardı.
Bir gün daha büyük çocuklar geliyo,r Naci aracı ben kullanacağım diyor . Şevki ona nasıl yapması gerektiğini söylüyor ama o bildiğini okuyor,  tam tepenin kenarına geliyorlar dönemiyor ve devriliyorlar.
Çocuklar yerlere dökülüyor . Şans eseri kimseye bir şey olmuyor ama delme makinesi göle düşüyor ve hurda haline geliyor.
Tabii liman inşaatını yapan firma bu işin peşine düşüyor ama bir şey çıkaramıyor.
Olayı Şevki’ ye sorduğumuzda abi ben çok kez kullandım,  tam yerinde dönüyordum ama Naci abi beni dinlemedi, makineyi göle düşürdü burada benim suçum yok demişti.  Tabii bu da onun yaramazlıklarından biriydi.

3 Mart 2013

Sokağın gözcü kuleleri; CUMBALAR

Türk evlerinde birinci ya da müteakip katlarda dışa taşan kafesli oda bölmesine cumba deniliyor.
Türk mimarisinin ahşap evler döneminde cumbalar yoğun olarak kullanılmış, taş ve betonarme yapıların artmasıyla cumba üslubu yavaş yavaş terk edilmiş.
Cumbalar günün her saatinde gün ışığından yararlanma imkanı sağlar. Cumbaların içleri oturma için düzenlenmiş. Özellikle yazlık evlerde veya sıcak iklimli yörelerde çıkmaların altında yalıtım olmadığı için hava akımına açıktır ve sedirde oturanlar serin bir ortamın tadını çıkarırlar.
Ben de gezilerimde gördüğüm ve fotoğrafladığım bazı “cumba”ları sizlerle paylaşıyorum:
Alaçatı
Alaçatı
Alaçatı
Antalya
Antalya
Beyoğlu
Fethiye
Fethiye
Köyceğiz
Köyceğiz

2 Mart 2013

Yaşanmış hikâyeler!

Muharrem Kaptan yazıyor

Pervaneye sarılan ağlar ve sıcak çay!
1960 ‘lı yılların başları Arnavutköy’ de uskumru dip ağcılığı yapıyorduk. Akıntı burnunun Bebek tarafından ağları döküyo,r akıntıyla Kuruçeşme de Lido ‘nun önünde ağları çekiyorduk.
Lido’yu geçersek ağlar oradaki ilişgene takılıp parçalanıyordu. Yine böyle bir günde ağları attık. Kuruçeşme’ yi geçip kömür deposunun oradan ağları çekmeye başladık . Ağları çekerken pervaneye sardık. Ağlar yırtıldı, bir kısmı da pervanede kaldı. Temizlemek gerekiyordu.
Oradan Bebek’ de Mısır konsolosluğunun yanındaki yalıların birinin önündeki alçak iskeleye yanaştık. Kakıç sapına keskin bir bıçak bağladık. Ben iskelenin üzerine uzandım. Pervanedeki ağları kesmeye başladım. Geçen gemilerin, teknelerin dalgaları beni ıslatıyordu. Kış mevsimi ocak veya şubat ayıydı. Pervaneyi temizledim ama soğuktan titremeye başlamıştım.
Ayağa kalktım yalının penceresinden iki hanım bana bakıyordu ve işaret ederek beni çağırıyorlardı. O tarafa gittim, kapıyı açtılar ve bana bir büyük bardak sıcak çay verdiler. Kaç yaşında olduğumu sordular on dört dedim. Çok acıdılar, içeri gel ısın dediler ama teşekkür ettim. Motora gidip çamaşırlarımı değiştim. Hoş yeni giydiklerimde rutubetten su gibiydi ya. Kaldığımız yerden dip ağcılığına devam ettik.