29 Mayıs 2014

Antoni Gaudi’nin yaptığı yıllardır bitmeyen kilise!

La Sagrada Familia bazilikası.
1882’de Francesc de Paula Villary Lozano tarafından yapımına başlanmış.
Antoni Gaudi kiliseyi bitiremeden  7 Temmuz 1926'da, 74 yaşında bir trafik kazasında öldü. Kilise hala inşaat halinde.
Gaudí, koyu bir Katolik ve ateşli bir Katalan milliyetçisi olarak tanınır.
Gaudí’nin eserlerinin sekiz tanesi ; Park Güell, Palau Güell , Casa Milà, La Sagrada Familia’nın “İsa’nın Doğuşu” cephesi ile yeraltı türbesi, Casa Vicens, Casa Battlo ve Colonia Güell Türbesi  UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmiş.Gaudí kiliseyi tamamlama işini 1883’de üzerine almış.
 
(Fotoğraflar: M.Ali Kamacıoğlu)

26 Mayıs 2014

Umut ölmemiş, geçmemiştir!

Fotoğraf bazen kelimelerle anlatılmaz olanı sergiler… Baktığınızda hakikat yumruk gibi iner… Sersemlersiniz… Değer verdiğiniz hemen her şey bir çırpıda yere serilmiştir… İnsaf duygusu… Vicdan sızlaması… İnsanı insan yapan ne varsa… Kıvrılıp yere yığılmıştır… Ayağa kalkamaz… Gene de bekler insan… Dizlerinin üzerine de doğrulup “affettim kardeşlerim sizi” diyecek zannedersiniz! Diyemez… İnsani duyguların tamamı yere serilmiş o insanla birlikte bitmiştir!
Görmek, bu çöküşü kavramak ise ölmekten bin beterdir!. O resmi, o tablonun tamamını hatırlayıp bin kere olmasın.istersiniz! Polis kurşunu ile kanlar içinde yere serilen Uğur Kurt gibi Ayhan Yılmaz da artık her hangi bir eşyadır… “Ölmüştür..Geçmiştir” GEÇMİŞ MİDİR? Acı geçmiş midir? Öfke geçmiş midir? Baskı geçmiş midir? Açlıkla terbiye dönemi geçmiş midir?. Gaddarlıkla yürüme geçmiş midir? Hukukun üstünlüğü, hak arama, adalet ölmüştür… HAK arama azmi geçmiş midir?
İnsanlığın öldüğü, yerlere serildiği tabloda polis umarsamazlığı sizi de öldürecek kuvvete ulaşmıştır!. Biraz önce yere yıkılıp ölenin yanı başında duran, hiç bir şey olmamış gibi günlük sohbet havasındaki iki polis öfkenizi derin bir acıya, güvensizliğe ve mutsuzluğa çevirir!. KİM BU POLİS?. Başbakanın sırtını her fırsatta sıvazladığı kahraman polis görev başındadır… Denen o ki silahlı sivil polislerin sıktığı kurşunlardan biri NEDENSE belki de ilahi bir tesadüf veya ilahi alışkanlık halinde gene bir ALEVİ’yi öldürmüştür. Hem de Cemevine başsağlığına gitmişken! Başbakan Alevi ölümlerine, vatandaş ölümlerine, halkın bir ferdinin ölümüne nasıl bakmıştır? “Ne bu yürüyüş… Sokak anarşisi... Her ölenin ardından yürüyüş mü olur? Ölmüştür… Geçmiştir!” “Molotof atıyorlar… Polislerimiz araçlarının içinde yanıyor… Kolları bacakları yanıyor. Hastanelerde bakılıyorlar… Hayret ediyorum… Polisler NASIL sabrediyorlar anlamıyorum?”
Başbakan söyledi ise mutlaka dinlerler diyorum. Bu sözü de beyinlerine nakşetmişlerdir. Artık bundan sonra sabredemeye bilirler!. Bu cümle suça teşvik değil mi? Gazetecinin haber alma ANAYASAL hakkını, halkın haberdar olma özgürlüğünü hiçe sayan anlayış Soma’da tedbir alma görevini yerine getirdi mi? Gelinen yol, diktatörlük çizgisini geçmiyor mu? Baskı kömür ocağının aletleri gibi tehlike işaretleri veriyor! Okuyan var mı? Haksızlığa uğrayanların kabaran öfkesi yeniden sokağa çıkmayı kışkırtmaz mı? Seni istemiyoruz demek Anayasal hak değil mi? Haykırmak… Haksızlık… Adaletsizlik… Hukuk sisteminin emre amade kılınması USUL değildir!. Köleliğe boyun eğmek İŞ DEĞİLDİR. Para hırsının öne çıktığı, insanı yok sayan zihniyet ölüm kadar karanlıktır. Açgözlülük ve ihmalin yarattığı ölüm 301 madencinin kaybı kaza da değildir. CİNAYETTİR! Paran kadar konuş dönemi kapanmıştır. Bugün dönem soluğun yettiği kadar haksızlığa haykır dönemidir… Açlıkla terbiye edilen, baskılanan işçi KÖLE DEĞİLDİR…
Ülkemde her 24 saatin yirmibeşinde yalan fırtınası sürüyor... Siyasilerin hemen hepsi anlatır. Anlatır. Anlatır!. Gerçeğe vurursanız, hiç birini  anlamazsınız? Anlayamazsınız. Gezi olaylarında birdenbire ortaya çıkan, cam çerceve kıran yüzleri maskeliler kimdi? Anlayabildik mi? Bu kadar becerikli polis her nedense bunları neden derhal yakalayamıyor? Anladık mı? Yaşantımızı tersine çevirecek kadar önemli olan hemen her konu çok gizli! Neden? Bizden neler gizlenir? MİT yasasının sınırları kim için tehlikeli boyutta genişletildi? Hükümete seni beğenmiyorum demek aslında HAKTIR… Anayasa da yazar. Herkes okur. Bilir. Polis asla okumaz mı? Polis halkı ve göstericiyi korumak zorundadır. Benim polisim nasıl koruyor? Salamura sistemi ile… Önce bolca biner gazı sıkar… Sonra üzerine boyalı, boya yoksa tazyikli suyu basar… EZER… EZER… SUYUNU ÇIKARIR… Ömür boyu polis düşmanı olması için 10 yaşındaki çocukları da şortu uzun diye yakalar… Bir miktar çeşni diye ezilenlere katar… Bu tarifte iyice ezilmeyenler, hamur haline gelmeyenler çıkabilir. Onlar için de yakalayın yere yatırın tekmeleyin tavsiyesi geçerlidir. Normal bir ülkenin normal demokrasisinde polis bizimkilerin yaptığı işi asla yapamaz. Yapmaz... Bilmez bile… Onların yaptığı da garip bir iştir! Karşı fikirdeki grupları AYRI AYRI coplayacağına onları korur. Birbirlerine girmelerini önler. Hem de rahatça “hükümet” istifa veya Başbakan istifa  desinler diye! Bize kalsa ihanet içindedirler!

Ülkemde polis beni koruyor diyenler veya korur zannedenler uzunca bir süredir tövbekar oldular! Boylu boyunca yere serilmiş cansız vücutlar artık o yalanları taşıyamıyor!. Kanı başından boynuna sızmış cansız bir Uğur Kurt ve katledilen onlarcası herhangi bir kaldırım taşı kadar bile değerli değil mi? O an Uğur’suz bir andır ülkem için… İnsan için… Vicdanlar için! Başbakan protestolarda hayatını kaybedenlere “ölmüştür geçmiştir” diyerek gene acımasızlığını sergiledi. İnsanı köle sayan zihniyet bugün “ölmüştür”..Siyasetçisi de yarın geçmiş gitmiş olacaktır!

25 Mayıs 2014

Barselona'da "Bicing projesi" ömrü uzatıyor!

 (Foto: M.Ali Kamacıoğlu)


Bisiklet kiralama ve kullanma projesi ( BİCİNG) Barselona’ da 2007 yılında başlamış. Kentte yaşayanlara bir kart veriliyor. O kartla şehrin birçok noktasına konmuş bisikleti alıp istediğiniz yere gidiyorsunuz ve bisikleti yine duraklara bırakıyorsunuz. Bu proie ile kentte trafik kazalarının ve kirli havanın önemli ölçüde azaldığı söyleniyor.
Araştırmalarda bisiklet kullanırken yutulan tozlar da dikkate alınmış. Tüm veriler masaya yatırılmış ve bisiklet kullanmanın artılarının daha çok sonucuna varılmış.

18 Mayıs 2014

HAKİKAT PATLADI!.. UMUTLAR ÖLDÜ!

Soma... Toma... Sorma... Anlatmam zor olur... Kim bilir bir bakarsın bir İsrail dölü çıkar karşıma... Tam olarak heyecanımı yenemem... Başbakanımı dinlemişimdir iki dakika önce... Çakarım iki tane. Ulan terbiyesiz sen utanmıyor musun yuhhh çekmeye. Şimdi ben sana çektireyim de gör falan derim... On kere tekrar ettim kendime YUUUUUHH çekmeyeceğiz... Başbakanın sesi kulaklarımızdan silinmeyecek...“ Ne kaçıyorsun lan... İsrail dölü! Haydi bir de benim yanımda yuh çek!”
YUH çekmenin cezası var... Başbakana ne diyeceğiz...UUUUUUUUHHHH !
Milyon kere daha çok yalan söylesiniz yalan mumu etkisizleşiyor, sönmesi yakın!. Eskisi kadar inandırma gücünüz yok... Umarım yoktur!. Alın yazısı... Kader... Başbakan ne diyor “Bu mesleğin kaderinde var. Bilerek giriyorlar” Ne demek! Tercüme mi edelim... Ben ne yapayım kardeş... Biliyordun ve bilerek işe girdin... Ölürsen senin kaderin!.
Geçim sıkıntısı ne zamandan bu yana kader oldu? SORUMLULUK iktidarda oturanın! Sürekli benim diyen kim?. Benim Enerji Bakanım...Benim Çalışma Bakanım! Yani bu da senin senin facian değil mi? AKP nin her mitinginde bu maden işçileri, meydanı doldurdu, baretlerini seni selamlamak için havaya kaldırmadılar mı? Sahip çıkışın onlara değil OYLARA mı oluyor?.
Bir kişi de olsa SOMA da insanları öldüren ihmaldir. Cinayete azmettiren para hırsıdır. Anası ağlayan maden işçisidir. 4 gün yas tutan, iş için gene aynı işletmenin kapısına dizilecek olan da aynı işçidir. Köle muamalesini sineye çeken de o işçidir... Yüreğine geçim ateşi, zihnine “işten kovulma”, işsiz kalma, aç kalma korkusu yerleşmiştir. Bunu yerleştiren de gene o işçinin oy verdiği iktidardır. Siyasetin her acıya kılıf bulan maharetli ellerine bu defa yapışan insan kanıdır. İnkarla temizlenecek gibi de değildir.! Milletin tüm dikkati SOMA olayında iken ne yapıldı?. Anlı şanlı, vatanperver, vergi sever Bakanların önüne yatarım dediği Rıza Zarraf.paşa paşa yurt dışına yollandı... İş bilmek bu değil mi?
AKP nin Soma’dan çıkardığı ve sergilediği en kıymetli maden, kömür değil YALAN dır. Bu Yalan madeninin trafosu da patlamamıştır... Sadece giderek ısınmaktadır... Pek çok insanı yok eden, ocağını söndüren kömürü ucuza maletme hırsıdır. Şirket’e yüksek oranlı kar gelmiş, işçinin hayatı bedavaya gitmiştir... Kimse çıkıp da gerçeği izah etmedi. Belki de edemedi?. Kömür karasından da kara bir gerçek bizden saklanmış olabilir mi? Yabancının 140 dolara mal ettiği kömürü mucize iş adamı SOMA Holding’in sahibi 26 dolara nasıl inmiştir. Bu nasıl bir mucizedir?
Tehlike büyümüyor mu?. Dindarlık Kuran’la aldatma sınırını geçmedi mi? Din üzerinden istismar arttıkça, bilimin ışığı köreliyor… Yalan üstüne yalan ekleniyor. Halk kalabalık laf salatalarının arasında kayboluyor... Gerçek değersizleşiyor… Kendi yalanlarımızla kendimizi ne kadar aldatacağız? Bu düşünce ile Medeni Dünya’ya yetişme şansı var mı? Bugüne kadar “dünya bizi tanımıyor” şikayetimiz vardı!. Başbakan yaveri Yusuf mucize yarattı… Onun sayesinde evelallah bu eksikliği de bir anda giderdik! Bir tekme attı, Dünya TV leri ayağa kalktı… Ölümlerin acısı Yusuf tekmesi ile iyice hafızalara yerleşmiş oldu… Bugün yalanın gücünü acının koyuluğunda çok daha açık bir şekli ile seyrettik. Yusuf  7 gün çalışamaz raporu aldı. Ertesi gün Başbakanın yanıbaşında idi! Çalışıyordu… Yalanı unuturuz…
Menfaat her şeyi örtmeden, hukuki deliller yok edilmeden hayatını kaybetmiş madencinin yüzüne maske takılarak yaralıymış gibi süslenmeden yalanın saltanatına dur demek ve son treni yakalamak zorundayız. İnsan hayatının değerini para ile ölçemeyiz… İnsanı değerli kılmadan, para uğruna insafımızı fırlatıp çöp kutusa atmadan bir kere daha sormalıyız… Neye kapıldık?… Nereye gidiyoruz?. Neyi, ne uğruna yapıyoruz?. Bir daha yerine gelmeyecek ne varsa yok etmiyor muyuz? Yandaşın cebi dolacak umudu ile ballı ihaleler yaratılmıyor mu? Kimse sormadı belki de soramadı! Şu çılgın projeler nedir acaba? Uzmanı dinlemediniz… Aman ha… Kuzey ormanı kentin kalbi dokunma… Kim dinliyor?… Kim ciddiye alıyor?. CHP’liler Soma için önerge verdi. Uyardı  “Burada çok sık kaza oluyor. İnsanlar ölüyor. Araştırılsın”... AKP reddetti. Kaza yaşandı… Yüzlerce işçiyi kaybettik. Enerji Bakanı “maksimum 302 işçi kaybetmiş olarak kapatırız”. Biraz ayıp etmiş olarak. Şimdi AKP önergesi var.. Kazalar araştırılsın… Allahın sevgili ve de en bilgili kulları AKP deki milletvekilleri mi?. Her şeyi, hem de her şeyi en iyi haliyle onlar biliyor…
Gözler görüyor… Seyrediyor. Ekrana gelen görüntü de Başbakan kendisine yuhh diyen genci yumrukluyor… Hüseyin Çelik inkarın görülmemiş bir örneğini sunuyor. “Görün-tü de böyle bir şey yok” Şöyle olacak arkadaşlar… Gözlerinizle göreceksiniz ama, Hüseyin bey karar vermeden inanmayacaksınız. Aslında Başbakan’ın yumruğu görünmeyen –tüüüü de var!…
Kim hatırlıyor AKP nin hemen her yerde kapı kapı dağıttığı kömürü… Bir yüzünde SATILMAZ deniyordu. Umarım beklentiler de satılmaz… Ülkedeki tüm madenler denetlenir, islah edilir. Ve kazalar sıfıra doğru azalır! Başbakanın gölgesi SOMA Holding Başkanı sayın Alp GÜRKAN’ı hayat kurtarma ünitelerini kuruyoruz demiş ama yapmayı ihmal etmişti... Şimdilerde AKP için seçim öncesi kömür torbalarını ihmal etmeden istifliyor. Öte yandan baskı, yıldırma devam etmiyor mu? Önce gelen 40 imam çalışıyor… Daha sonra gelen tarikat sakallıları ne yapıyor dersiniz? Söylenen onların da kapı kapı dolaştığı. Şikayet etmeyin… Ölenler şehit oldu… İsyan etmeyin… İşinizden olmayın. Olacak şey mi?

Gerçek bu kadar örtülürse hakikat patlar, gelecek umudumuz yok olmaz mı?

17 Mayıs 2014

Facialar “geliyorum” diyor!

İçimiz kan ağlıyor.
Facialar kaderimiz mi?
Gözlerim yaşlı izliyorum televizyonları.
Suçlamalar, suçlamalar.
Yardım kampanyaları.
Savunmalar.
İhmal, tedbirsizlik, denetimsizlik buhar olmuş.
Görünmüyor sanki.
Oysa örnekler var önümüzde.
Büyük ülkelerin maden ocakları.
Yıllardır iş kazalarına rastlanmıyor.
Çok mu akıllı o ülkelerin insanları.
Yoksa çok mu tedbirli?
Çok mu eğitimli?
Maden işçilerine kurtulma tatbikatları çok mu yaptırılmış?.
Dikkat edin.
Kurtulan işçiler nasıl kurtulduklarını anlatırken çoğu aklını kullanmış ya da kendini eğitmiş.
O tarafa gitme demiş arkadaşlarına.
Gidenler zehirlenip yıkılmış yerlere.
Oysa ciddi tatbikatlardan geçseler ne yapacaklarını bilmezler miydi?
Hepimiz yıllarca okuduk okullarda.
Ben hiç yangın tatbikatı görmedim eğitimim süresince.
Şimdi bir bela daha var.
Deprem.
Çocuklarımıza ne kadar ciddi tatbikat yaptırıyoruz?
Yılda kaç kez?
Bir örnek vereyim:
İstanbul’da bir Amerikan okulunda yılda birkaç kez yangın ve deprem tatbikatı yaptırılır.
Öyle göstermelik değil.
Haber verilmeden.
Her öğrenciye ne yapacağı anlatılır.
Hatta ezberletilir.
Uygulama çok ciddidir. Öğrenciler bahçedeki amfide toplanır.
Her öğrencinin yeri bellidir. Öğrenci iki yanına kimin geleceğini bilir. Gelmeyen olursa o öğrenci aranır.
Bir itirafta bulunayım.
Bu yangın tatbikatlarına Amerikalı öğretmenler sanki yangın varmış gibi katılır.
Bizim Türk öğretmenler mi?
Çoğu tatbikat var diye işi ağırdan alır.
Çok basit bir örnekte bile “kaderciliğimiz” ön plandadır.
Bu vurdumduymazlık kaderimiz, yapımız gelir bir gün bizi idare edenlere yapışır.
Faciadan ders çıkaracağımıza böyle evirir çevirir, kıvırırlar.
Tedbirler, denetimler sözde kalır.
Yeni facialara yelken açarız.
  

15 Mayıs 2014

KAMA
YÜZ KARASI
Seçime gelince,
 bir torba kömür.
Soma’ya gelince,
 insan hayatı bedava...

11 Mayıs 2014

Yeteeeeeer bu sefer!


Damat traşı olmuş, yanaklarından kan damlayacak kadar semirmiş, dudağında gülücük sahneden kovulurken iki eli havada, hayranlarını selamlıyor sanırsınız... Öylesine yaptığı işten mutlu ve kendinden emin biri ki! “Bana bir eş bulun” diyen adam, medeni dünyada eşi emsali zor bulunur cinsten bir katil! TV deki eş arama programına kadar gelmiş... Kendini tanıtıyor! İlk iki karısını öldürdüğünü “ben dobra adamım” öğünmesi ile açıklıyor... Kurban olduğum mantığa bakın, aslında kendisi kurbanmış! Kader kurbanı! Kadınların kocalarının kölesi olması ne zamandan beri mutlak hak? Ona göre bugün önemli olan iki kadının katledilmesi değil... Sefer’ in üçüncüyü bulması! Cehalet yüklü, acımasız ve bencil katilin teki... Nerede? TV ekranında... Ne için bu kadar kendinden emin. İki karısını da öldürdüğü için mi? Elleri hava da! Bu tavırın kaynağı ne? Soruldu mu? İncelendi mi ? 62 yaşındaki katil Sefer “Evlenmek benim de hakkım, sonuçta cezamı çektim. Ben bir kader mahkumuyum, artık aklandım... İlk eşim Fadime ile 7 ay imam nikahlı yaşadık, son zamanlarda beni saymamaya, başlamıştı. Bir tartışma sonucu kazayla öldürdüm. 17 yaşındaydım, yaşım tutmadığı için 4 buçuk yıl hapis yattım... Af geldi kurtuldum!”

Adalet bu mu? Bir değil iki kadının katili olursanız 4.5 yıl yatıp yırtabiliyorsunuz..,. Sahte delillerle Balyoz davasına sokulmuş dünyanın en kahraman askerleri de olsanız yandınız... İki kadını öldürenden betersiniz... Kaldı ki 5 nolu sahte CD ile içeri girdiğinizi ve 5 yıl yatmanıza rağmen masumiyetinizi anlatma şansınız yok! Neler oluyor hukuk adına?... Eşleriniz Anayasa Mahkemesi kapısında nöbete girmek zorunda kalıyor. Özgür kalma ihtimaliniz netleşemiyor bile... Anadolu toprağının kadını köle sayan düşüncesi değişmiyor, gelişmiyor. Katil koca haberleri eksilmiyor! Bir başka kadın katili kocanın aynı köle zihniyeti yok mu?. Toplum görmüyor mu?.. İşte katil kocanın savunması: “Vallahi ben farklı bir şey yapmadım... Her zaman dövdüğüm kadar, yani ayni şekilde dövdüm... Ölüverdi ” Adil davranmış doğrusu. Koca öldürmedi!. Kadın ölüverdi... Alın yazısı mı şimdi bu? Öyle yazılmış deyip geçecek miyiz?

Öyle ya! Dayakçı kocalar değişmiyorsa biz kuralları değiştirelim. Kolay.yollar var!. Kadından sorumlu Bakan İslam’ın tavsiyesine de uyacağız “Tacize uğrayan çocukların annelerine çığlık atmayı öğretindeyip tacizciyi görmezden gelince sorunu şip-şak çözmedi mi?. Belki de çare diye evlenmeden önce tüm genç kızlara 10 apartman öteden duyulacak çığlık atma kursları düzenleyeceğiz... Bir de kocalara kadını öldürmeden dövme kuralları kondu mu sorun ortadan kalkar!...*Mümkünse yüzüne vurma. Çok açık delil oluyor. İnkarda zorlanabilirsin.. *Sadece geceleri değil hizmete devam ederken gündüzleri de onu görme mecburiyetin olabilir. Ağzı burnu şişmiş bir kadınla göz zevkini bozma...*Böğrüne vur, nefessiz kalır. Ses çıkaramaz!
Bugün dünya, terör kelimesinin yanına islamı eklemiyor mu? Nijerya’daki olay ile kadına yapılan köle muamelesi her milleti ayaklandırmış!... Boko Haram örgütünün bir kız okuluna baskın yapıp kaçırdığı 200 kızın köle olarak satılması tehdidine dünyanın her ülkesindeki insanlar nefretle tepki gösteriyor, ateş püskürüyor. İslamiyet bunu hak ediyor mu? Kadının köle olmadığını hem Sefer efendilere nasıl öğreteceğiz! Ya milletin tepkisizliği, çok katmanlı sessizliği!. Baskıya, geriliğe prim değil mi? Yargıtayı susturun, sıfırlayın... Hukuku guguklaştırın... 13 Mehmetçiğe komutanın emrini dinledi diye mi müebbet hapis isteniyor!. Ordu’yu sıfırlayın... Dini zedeleyin... Boko Haram’a haram olsun müslümanlığın demiyecek miyiz? .

En hafif deyişle dengemizi kaybetmedik mi? Bir yanda eş derdindeki katil Sefer... Keyifli.. Nasıl olmasın!. Adalet onu yargılamış ve 4.5 yıldan sonra salıvermiş!. İlk eşini çocukken, sonra ikinciyi de reşit iken katletmiş. Öldürme huyundan vaz geçmemiş!. Bugün üçüncünün peşinde. Balyoz davası tutukluları kimseyi öldürmemiş... Caklı cekli gerekçe ve sahte delillerle içerde. Delillerin sahteliği aşikar, tutuklu askerlerin bir katil kadar şansı olmadığı da...
17 ARALIK yolsuzluğu meclise kadar uzadı... Söz meclisten içeri gerçekler dışarda kalsın istenmedi mi? Yasaklar yağmadı mı? Bilgi alma hakkımızı bir kadına borçlandık... Hani Sefer’in köle saydığı cinse... Önce gazeteci sonra milletvekili Melda Onur’a... Erkeklerin yapamadığı yaptı! Haber alma hakkımıza sayesinde kavuştuk ve Mecliste üstü kapatılmak istenen yolsuzluğu daha net hissettik... Kürsüye çağrılan o üç Bakan millete nasıl öfke ile baktı... Yükselen sesleri şüpheyi bastırdı mı? Kürsüden ne kadar aklanmış indiler?. Zafer, zafere mi ulaştı! Salladığı faturanın da sahte olduğu yazılıp çizilmiyor mu? Nefret söylemi dinmiyor... Hemen “bu iş de o hainin işidir”dendi. Aralık ayı yolsuzlukları için paralel yapıyı ararken, yatay, dik, sanal manal olmak üzere ellenmedik aralık kalmadı. Yetti mi?. Sürülmedik savcı, polis, bürokrat... Bu şiddet neyin intikamı?. Saldırın birbirinize. Karalayın. Kim ayıracak katil ile kahramanı, kim koruyacak masumu! Devletin nefreti olur mu?

Bugüne kadar “hiç olmaz ise temiz bir seçim yapıyoruz” diyorduk! 30 Mart’ta o da iğfal oldu!. Meydan dediğim dedik türküsü ile “ben sizin babanızım... Ben ne dersem o olur” şarkısına kaldı... Ya ört ki ölem diyeceğiz ya da Bakan nasilatı dinleyip çığlık atacağız... Yeterrrrrrr!