29 Ekim 2012

"Cumhuriyet sevdam" torunlarıma emanet!

Bir sevinçle geldi torunum Mete bizim daireye.
Okula gitmiş. Kutlamaları izlemiş. Öğretmenleri onlara Atatürk rozeti takmış.
Gururla anlattı törenleri. Gözü cama asılı bayrağımıza takıldı. Birden fırladı. "Bizim evde neden bayrak asılı değil" diye.
Babasına koştu, kızdı.
Başladı ağlamaya. Tam yarım saat.
İşte ben "Cumhuriyet Sevdamı" göğsümü gere gere torunum Mete'ye ve diğer torunlarıma bırakıyorum.
Gözüm arkada kalmayacak.

27 Ekim 2012

"Cumhuriyet’i anlatmak" ailelerin görevi artık!

Gelişmeleri ibretle izliyoruz;
Cumhuriyet’i, Atatürk Devrimleri'ni unutturma gayretlerini ….
İki oğlumu vatanını seven, Cumhuriyet’e, Atatürk Devrimlerine ve demokrasiye bağlı yetiştirdim.
Torunum Mete’ye bu ilkeleri aşıladım.
Diğer torunlarıma da.
Ben görevimi yaptım.
Şimdi sıra ailelerde.
Yoksa.
Yoksa bu gidişe dur denmezse...
Sonumuzu düşünemiyorum bile...
Onun için tehlike bulutları çok yaklaştı..
İş başa düştü.
Cumhuriyet’e, Atatürk Devrimlerine ve demokrasiye inanan gençler.
Hadi bakalım. İş başına.
Siz de aldırmazsanız iş işten geçmiş olacak.

20 Ekim 2012

Hüznün başkenti Prag’a hoş geldiniz

Komşu gezi grubu ile Avrupa (5)
Suzan Abla yazıyor:

Hüznün başkenti derlermiş Prag’a…Franz Kafka kadar karamsar değil belki ama hüzünlü..Biraz da romantik… Nüfusu 1 milyonu biraz geçen bu küçük şehir, 15 milyonun üzerinde turist çekiyormuş. İstanbul’un 5.5-6 milyon arasında turist çektiği düşünülürse, hüznü seven çok galiba diyesi geliyor insanın. Halkın yüzde 65’inin ateist olmasına rağmen kiliselerin fazlalığı da dikkat çekiyor..
Gotik, Barok, Rokoko her türlü yapıyı görmek mümkün Prag’da.  Astronomik Saat’in bulunduğu eski şehir meydanı turistlerin en yoğun olduğu bölge. Restaurantlar, cafeler, hediyelik eşyacılar da bu bölgede yoğunlaşıyor. Biz her gittiğimiz restaurantta en az 4-5 Türk aileye rastladık. Herhalde bayram tatili nedeniyle Türk turistlerin ilgisi fazlaydı.
Prag 22 bölgeden oluşuyor. Eski şehrin merkezini bir kabul ederseniz, şehir halkalar halinde 22. bölgeye kadar büyüyor. Bizim otelimiz 5. Bölgedeydi. Ancak merkeze taksiyle inmemiz 15 Euro tutuyordu. Otobüs ve metroyu tercih ettik çoğu zaman. Ama metroyla seyahat edecekseniz çok dikkat etmelisiniz. Bir Euro’ya aldığınız metro biletleriyle 1 saat içinde yolculuk yapmak zorundasınız, 1 saati yarım dakika bile geçse bir kondüktör biletinizi kontrol ederse 35 Euro ödemek zorunda kalıyorsunuz. Bizim arkadaşlarımızdan ikisinin başına geldi ve 70 Euro ödemek zorunda kaldılar.  Ödememekte direnirseniz polise götürüyorlar. Biraz da bu yolla turist avlıyorlar gibi geldi bana. Aman dikkat.
Bir dikkat de Euro bozdururken gerekiyor. Prag’da Euro her yerde geçmiyor. 1 Euro, 25 Koruna…Eski Şehir’deki döviz büroları 1 Euro’ya 18 koruna civarında para veriyor. Tabelalarında 1 Euro, 24 Koruna yazmasına rağmen, çok küçük puntolu bir yazıyla bunun 1000 Euro için geçerli olduğu belirtiliyor. İtiraz ederseniz küçük puntolu yazıyı gösteriyorlar…  
Klasik turist oyunlarına gelmeyin…


 Astronomik Saat ilgi odağı
Prag’da en yoğun ilgiyi Astronomik Saat görüyor. Eski şehir denen Stare Mesto bölgesinde yer alan saat kulesi, 15.yy’da yapılmış. Saat’in anlatmadan geçemeyeceğim hüzünlü bir öyküsü var. Charles Üniversitesi’nde profesör olan Hunuş Usta yapmış saati. Güneşin ve ayın gökyüzündeki pozisyonunu ve çeşitli astronomik detayları gösteren saat; saat başı, İsa’nın 12 Havarisi’nin de gösterisine sahne oluyor. Saat çok beğenilince başka ülkelerden de teklifler gelmeye başlamış Hunuş Usta’ya..Bunu duyan kral, saatin başka bir yerde yapılmasını önlemek için Hunuş Usta’nın gözlerine mil çektirmiş. Hunuş usta da kendini saatin mekanizmasına asarak intihar etmiş. Asıl amacı saati bozmakmış. Ancak 50 yıl bozuk kalan saat daha sonra çalıştırılmış.
Turistler saat başı yapılan gösteriyi takip etmek için dakikalar öncesinden Astronomik Saat Kulesi’nin önünde toplanıyor.  Rehberimiz bizi de saat 18.00’daki gösteriye yetiştirmek için şehrin diğer bölgelerini adeta hiçe sayarcasına koşturdu. Saat 18.00’de İsa’nın 12 havarisini temsil eden kuklalar, camın önünden geçerek gösteri yaptı. (İKİNCİ FOTO) Aşağıda biz dahil onları izleyen büyük bir turist kafilesi vardı. İzleyenler gösterinin çok abartıldığını düşünse de Prag’a gelip astronomik saatteki gösteriyi izlemeden geçilmemeli. Ha bu arada siz saatteki gösteriye odaklanmışken,  yankesiciler de sizin cebinize odaklanıyormuş haberiniz olsun…
Saatteki sekiz kukla hayata dair dersler veriyor.
İskelet, ölümü sembolize ediyor ve her an hatırlanması gerektiğinin altını çiziyor.
Mandolin çalan kukla: Bu kuklanın Türk’e benzediği iddia ediliyor. Keyif ve eğlenceyi temsil ediyor.
Elinde ayna tutan kukla: Kibir ve kendini beğenmeyi temsil ediyor.
Elinde altın kesesi tutan kukla: Bunun da bir Yahudi olduğu söyleniyor. Cimriliği ve aç gözlülüğü temsil ediyor.
Saatin altında da insanlara yapmaları gerekenleri öğütleyen dört kukla var. Bunlar da bilime, adalete, astronomiye ve adalete önem verilmesi gerektiğini belirtiyor.
Prag’a giderseniz bu gösteriyi mutlaka izleyin. Hanuş Usta’nın hala işleyen mekanizmasına hayranlık duyacak ve yüzyıllar öncesinden günümüze iletilen mesajları alacaksınız.  
Kafka turları
Prag, Kafka’nın doğup yaşadığı şehir. Ama Praglılar pek de hoşlanmamışlar Yahudi asıllı Kafka’dan o dönemde. Tıpkı Kafka’nın da Prag’dan pek hoşlanmadığı kaçıp kurtulmak istediği gibi. Şimdi ise Franz Kafka, Prag için bir turistik mite dönüşmüş. Kafka’nın yaşadığı yerleri gezdiren romanlarıyla şehir arasında paralellik kuran Kafka turları, Kafka Cafeler, Kafka t-shirtleri, Kafka bardakları…Kafka’nın yaşadığı evi görüp, Kafka müzesini ziyaret edebilirsiniz. Kafka müzesinin bahçesinde dönerek işeyen heykeller bize ilginç geldi. Daha sonra eski şehir meydanındaki küçük bir ara sokaktan çıkarken bulduğumuz Kafka Cafe’de kahvemizi yudumladık..
Prag Kalesi ve St. Vitus Katedrali
Prag Kalesi, Guiness Rekorlar Kitabı’na göre 570 metre uzunluk ve 130 metre genişliğiyle dünyanın en büyük antik kalesiymiş. Kalenin civarı Hradcany diye anılıyor. Kalenin içinde St. Vitus Katedrali bulunuyor. Gotik tarzda yapılmış katedralin içinde Bohemya ve Roma İmparatorlarının mezarları bulunuyormuş. Katedral vitraylarıyla da ilgi çekici. Biz gittiğimizde dış kısmında onarım vardı. Kısa bir süre içinde kalabildik.   
Fotoğraflar: Sinan Yüksel

Vitava’da tekne turu
Prag’daki bir gecemizi Vitava Nehri turuna ayırdık. Budapeşte’deki Tuna turundan daha kısa bir mesafede gezdirdi bizi tekne. Işık da Budapeşte’deki kadar zengin değildi. Ama karşılaştırma yapmamak lazım. Her şehrin yeri ayrı. Burası Prag. Hüzünlü bir havası var, o hüzün ışıklara da yansımış. Teknemizi beklerken çiseleyen yağmur romantizm kattı geceye. Gerçekten gece bir başka güzelliğe bürünüyor şehir.
Ne zaman gitsek iğne atsak yere düşmeyecek kadar kalabalık gördüğümüz Charles Köprüsü’ne bu kez Vitava’dan baktık. Sessiz ve romantikti. Ressamlar, hediyelik eşya satanlar, sokak sanatçıları ile her zaman cıvıl cıvıl olan köprü, ışıklar içinde de şahane göründü gözümüze.

7 Ekim 2012

Müzik, sanat, tarih…İşte Viyana!

Komşu "gezi grubu" ile Avrupa ( 4 )

Suzan Abla yazıyor:
Gezimizin üçüncü ülkesindeyiz. Buram, buram  müzik, sanat, tarih kokan Viyana’da… İki gün Viyana’da kalacağız. Ama önceden aldığımız bilgiler ve küçük bir şehir turu yaparken edindiğimiz izlenim,  zamanın bize yetmeyeceğini gösteriyor. 
 


Hofburg Sarayı'ndan görüntüler.  Altta Hitler'in 1 milyon kişiye seslendiği Hofburg Sarayı'nın balkonu görünüyor...

Budapeşte’den sonra Bratislava’da gördüğümüz canlılık ve şirinlik burada yerini ihtişam ve hayranlığa bırakıyor. Rehberimizin,  gezinin sonunda yapacağını duyurduğu Budapeşte mi? Viyana mı? Prag mı? Mini anketi için benim oyum şimdiden Viyana’ya gitti bile.  Bu şehirde bir büyü var sanki.
Otelimiz,  Alte Donau denen bölgede, Tuna nehrinin tam kıyısında.  Nehrin kıyısındaki plajlar, yelkenliler hemen dikkatimizi çekiyor. Misafirlerini,  yağmurla karşılayan Viyana, bizim için yazlıklarını giymiş gibi. Hava, 35 derece.  Yaz ayları bile serin geçtiğinden klima yok odalarımızda. Ama musluklarından Alpler’den gelen Avrupa’nın en lezzetli suyu akıyor, hem de buz gibi.
8.5 milyon nüfuslu Avusturya’nın, 2 milyonu Viyana’da yaşıyormuş. Kişi başına düşen milli gelir 42 bin dolar seviyelerinde ve yine kişi başına düşen yeşil alanda da Viyana, en önlerde. Viyana, Türkler’in de yoğun olarak yaşadığı bir şehir.
Şehrin merkezindeyiz. Bizi ihtişamıyla Hofburg  Sarayı karşılıyor.  İkinci Dünya Savaşı sonrasında Hitler,  1 milyon kişiye Hofburg Sarayı’nın balkonundan  seslenmiş.  Bugün sarayın karşısında çok büyük yemyeşil bir park var. 1918’e kadar Habsburg Hanedanlığı’na ait olan saray,  şimdi muhteşem bir müze.

Sacher Pastanesi'nin ünlü tatlısı Sacher Torte ve Cafe Melange.

Sacher Torte ve Cafe Melange
Viyana, cafeleriyle de ünlü. Daha önce Viyana’ya gitmiş arkadaşlarımdan aldığım bilginin ışında Sacher Pastanesi’nin ünlü Sacher Torte’sini yemeden ve Cafe Melange içmeden dönmeyeceğim. Şehrin ünlü caddesinde Sacher Pastanesi’ni buluyoruz ama nostaljik havayı soluyarak içerde oturmak istersek uzun bir kuyrukta beklemeyi göze almalıyız.  Biz de kapı önündeki masaları tercih ediyoruz ve Demel Pastaneleri ile Sacher Pastaneleri’ni mahkemelik eden Sacher Torte ısmarlıyoruz..Tabii bir de Cafe Melange.  Sacher Torte, çikolatalı bir pasta. Cafe Melange de Cafe Latte’ye benziyor.
 
Hofburg’da klasik müzik konseri: Schönbrunn’den sonra kendimizi otele atıp, akşamki müzik ziyafetine hazırlanmalıyız. Mozart, Beethoven, Strauss, Hydn, Schubert..Birçok ünlü bestecinin vatanındayız, onların eserlerini Viyana’da dinlemekten daha güzel ne olabilir?Hofburg Sarayı’nın sanat kokan atmosferinde J. Strauss ve Mozart’ın eserlerini Hofburg Orkestrası’ndan dinliyoruz. Salon tümüyle dolu. İzleyenlerin çoğu da Türk. Klasik müziğin küçük esprilerle süslenmiş hali zaman zaman güldürüp, çoğu zaman hayran bırakıyor. Viyana’ya konserle veda ediyoruz. Ertesi gün Prag’a doğru yola çıkarken kulaklarımızda sopranonun sesi yankılanıyor…

Girip de çıkılamayan yer: Swarovski
Yorgunluğumuzu atıp, görevimizi yerine getirdikten sonra, gezideki kadınlarımızın girip de bir türlü çıkamadıkları, erkeklerin de kapısının önünde beklemekten ağaç oldukları  Swarovski’ye uğruyoruz. Dört katlı binada, lüksün sembolü sayılan kristal taş işçiliğinin her türlüsünü görmek mümkün. Takıdan ev aksesuarlarına, telefon kılıfından dürbünlere kadar her yerde kullanılmış  Swarovski taşı. Daniel Swarovski’nin 1895’te kurduğu bu ‘pırıltı fabrikası’, para basıyor.   
Vitrinleri, Mozart'ın hediyelik eşyaları ve çikolataları süslüyor.
Frigmüller’de şinitzel

Viyana’nın en ünlü yemeği Şinitzel. En güzel şinitzeli de Frigmüller yaparmış. Frigmüller, küçük bir restaurant ve kapıda uzun bir kuyruk var. Bekleyemiyoruz. Allahtan ilk restaurantın ardından az ilerde bir yer daha açmışlar da bu zevkimizden de mahrum kalmıyoruz. Orası da kalabalık ama otantik mahzende yer buluyoruz. Şinitzeli gerçekten incecik ve lezzetli. Dana şinitzel, tavuk şinitzel ve domuz şinitzel var. Biz tavuk ve dana şinitzel  söylüyoruz.  
Viyana’nın en güzel yapılarından biri merkezdeki St Stephans Katedrali.  Gotik tarzdaki kilise, BM tarafından dünya kültür mirası olarak kabul edilmiş. Katedrali gördükten sonra gezimizi tamamlıyoruz. Akşama Grinzing Meyhaneleri denen bölgede bir program var. Viyana’nın merkezine 15-20 dakika uzaklıktaki Grinzing’de bahçe içindeki tek ya da iki  katlı evler restauranta dönüştürülmüş. Biz bu evlerden birinde akşam yemeği yiyeceğiz. Grinzing’de Avusturya aryaları ve Türk müziklerinin birbirine karıştığı gecede şinitzel yiyip,  hep bir ağızdan ‘Bir başkadır benim memleketim’ söylüyoruz.   
Ertesi gün yoğun olacak. Viyana’nın Versailles’ı sayılan Schönbrunn Sarayı’nı gezip, akşama Hofburg Sarayı’nda klasik müzik konserine gideceğiz.  Güzel bir uyku çekip yarına hazır olmalıyız.



Schonbrunn Saray'ı görüntüsü, bahçesi ve içiyle görülmeye değer ihtişamlı bir yapıt.( Fotoğraflar: Sinan Yüksel)
Schönbrunn Sarayı muhteşem
Budapeşte’de bulamadığımız, Prag’da da bulamayacağımız domatesli bir kahvaltının ardından yola çıkıyoruz. Metroya binip Schönbrunn durağında inip Schönrunn Sarayı’na gidiyoruz. Yarım saat bilet almak için kuyruk bekledikten sonra kişi başı 10.50 Euro ödeyerek 30-40 dakikalık  Imperial turu tercih ediyoruz. Saray ve bahçeleri çok büyük. İmparatorluğun sarayında 1400’den fazla oda bulunuyormuş. Bir bahçeyi gezmek için de ayrıca 3.5 Euro ödüyoruz.
50-60 dakikalık Grand tur 13.50 Euro. 3-4 saatlik klasik tur 16.5 Euro. Sarayın 9 bölgesini gün boyu gezeceğiniz tur da 40 Euro.
Herkesin geziye başlayacağı saat dakikası dakikasına biletlerde yazıyor. O saatten önce ve sonra girmek yasak. Bu da sarayı gezerken, yığılmayı önlüyor. Büyük çantalar girişte emanete bırakılıyor, fotoğraf çekmek yasak. Giderseniz bilginiz olsun

 
 Viyana'nın 3 ünlü siması...Sisi, Josef ve Teresa.
Habsburg İmparatoru Mathias’ın avlanırken bulduğu ‘güzel çeşme’ saraya da adını vermiş. Almanca Schön brunnen ‘güzel çeşme’ demekmiş. İmparatoriçe Maria Theresa tarafından yaptırılan eklerle bugünkü halini almış saray ve Unesco Dünya Kültür Mirası listesine girmiş.  Maria Theresa’nın oğlu Franz Josef, Avusturya için önemli bir kişilik. Eşi Sisi de güzelliğiyle meşhur. Avusturyalılar, bugün bile Sisi’nin güzelliğiyle övünüyorlar. Hediyelik eşyalarda ve sokaklarda Sisi’nin fotoğraflarını görmek mümkün. Biz Imperial Tur’la Sisi’nin ve Franz Josef’in 22 odasını gezebiliyoruz. Kapıdan girişte Türkçe’nin de aralarında bulunduğu 12 dilde rehberlik hizmeti veren cihazı kulaklarımıza takıp sarayı gezmeye başlıyoruz.
40 metre uzunluğundaki büyük salon, ihtişamlı avizeler, Sisi ile Josef’in yatak odaları, hemen yemeğe başlanacakmış gibi hazırlanmış sofra, duvarlardaki tablolar, çin odası… Hepsi muhteşem…Turumuzu tamamladıktan sonra bahçeye çıkıyoruz. Bahçenin büyüklüğüne, peyzajına hayran kalıyoruz.  1 km genişliğindeki bahçenin içinde bir çok küçük bahçenin yanı sıra hayvanat bahçesi de bulunuyor. Saray’ın bahçesine çıktığınızda çok uzakta Neptün Çeşmesi ve havuzunu görüyoruz. Yürümeyi önce göze alamasak da yakından görmeye can atıyoruz. Neptün Çeşmesi’nin ardındaki tepede büyük sütunların bulunduğu Gloriette var ama yorgunluktan buraya çıkamıyoruz.  Saray ve bahçelerini gezmek için bir tam gün ayırmak lazım ama bizim Viyana’da saatlerimiz sayılı.
St Stephan Katedrali: Gotik mimarinin en iyi örneklerinden...