28 Ocak 2013

Dalında “çelikleme” yöntemi!

Bu usulü büyük şehrin bahçıvanlık kursuna katılan ve kursu başarı ile tamamlayan arkadaşlardan öğrendim.
İnterneti araştırdım, dalda çelikleme tarzını pek bulamadım.
Pet su şişesinin dibini kesiyorsunuz. Kestiğiniz geniş taban üste gelecek şekilde genç ve uygun bir dala sokuyorsunuz. Şişenin ağız kısmını süngerle kapatıyorsunuz. Ve toprak dolduruyorsunuz. Dal bu şekilde 6-7 ay bekliyor. Köklenme olunca dalı dibinden kesip başka bir yere, toprağa dikiyorsunuz.
Arkadaşlar meyve ağaçlarında bu şekilde köklendirme yapıldığında yabani kavramının kalmadığını aşıya gerek olmadığını söylüyorlar.
Ben bahçemizdeki erguvan ağacında denedim, bakalım başarabilecek miyiz? Erguvanları çoğaltabilecek miyiz?
Ne dersiniz? Bazı arkadaşların dediği gibi git fidancıya bastır, parayı al erguvanı mı kıymetli? yoksa yoktan var ettiğiniz erguvanlar mı?
Kararı siz verin.

26 Ocak 2013

Torun Mete'nin "ilk karne" sevinci!

Yıl 2006. Haziranın biri. Hastane koridorlarında bekliyoruz ilk torunumuz Mete’yi. Gözlerimizi doğum odasından ayıramıyoruz. Bir hemşire elindeki bir bebeği bize doğru uzatıyor. "İşte Mete" diyor ve sonra normal işine dönüp Mete’yi yıkıyor, boyunu, kilosunu ölçüp tarihe not düşüyor.
Yıl 2013. Mete ilk karnesini alıyor. Biz yokuz yanında. Annesi akıl ediyor ve Mete’nin sevincine ortak oluyor.
 Mete, hayat yolunda emin adımlarla ilerlerken, önünde uzun bir yol varken, aksine bizim yolumuz kısalıyor bu zaman dilimlerinde.
Bakalım Mete ile ne kadar birlikte olacağız ve ne kadar ilklerini göreceğiz.

22 Ocak 2013

Bir başkaydı ilk balıkçı günlerim!

Muharrem Kaptan yazıyor:
Balıkçılığa başladığım yıllarda İğne Ada’da liman yoktu. Liman baba türbesinin önündeki kumsalın açığı demir yeriydi. Fırtınalı havalarda botla dışarı çıkarken mutlaka ıslanıyorduk. Şimdi orası liman inşaatından dolayı rıhtım oldu. O zamanlar İğne Ada liman bölgesinde 3 tane kahvehane vardı. Biri Mustafa Ağanın kahvesi tepede (şimdi pansiyon olarak çalıştırılıyor) diğerleri Hüseyin ağaların kahveleri.
Biri sahile yakın diğeriyse dere içerisindeydi. Dere içerisinde olan kahvenin bir yılanı vardı. Tavan kirişlerinde dolanır dururdu. Boyu 1,5 metre, kalınlığı bilek kalınlığındaydı. Artık evcilleşmişti. İnsanlar ona dokunmaz oda kimseye zarar vermezdi.
Maksut dedem geceleri o kahvede yatardı. Yılan ortaya çıktığında yılana o sevimli sesiyle “oha eşek git yerine” diye seslenirdi. Havanın soğuk ve fırtınalı olduğu geceler kahvede sandalyelerin üzerinde yatardık. Motora gitmeye kalksak mutlaka ıslanacaktık. O zamanki motorlar 10 metre, soba yok ısınacak bir şey yok yataklar baş altında rutubetten su gibi motordakiler motorda dışarıdakiler kahvede kalıyordu.
Kahvenin sobası büyük fıçıdan yapılmıştı ama kahveci gece için odun bırakmıyordu. Biz çocuklar hemen yakındaki ormandan kütük getiriyorduk sobaya bir tane attık mı sabahı buluyordu. Her gidişte günde bir takımdan 3 takım ağ çekiyorduk, ilk iki günün balıklarını dalyan yerinin az güneyinde kepezlikte livar yapıyor, canlı kalmalarını sağlıyorduk. Üçüncü günün akşamı onları da alıp İstanbul’a dönüyorduk. O günlerin tadı bir başkaydı şimdi her şey sunileşti, yavanlaştı.

20 Ocak 2013

İstanbul'da yapılaşma için “ALARM” bildirisi!

Boğaziçi Tarih bölümü, Istanbul'da olan bitenle ilgili bir alarm bildirisi hazırladı. Bildiri Tarih, Mimarlık, Şehircilik, Çevre, Sosyoloji gibi konuyla ilgili tüm bölümlerden akademisyenlerin imzalarına açık tutuldu. Bildiriyi çok sayıda akademisyen imzaladı:

Bildiri şöyle:
“Bizler, şehir, çevre, mimarlık ve tarih konularında uzmanlaşan  üniversite bölüm ve enstitülerine mensup öğretim üyeleri olarak son dönemde İstanbul'da merkezi yönetim ve büyükşehir belediyesi tarafından yürütülen yapılaşma ve dönüşüm sürecini birçok yönüyle son derece sağlıksız ve tehlikeli bulduğumuzu kamuoyuyla paylaşmak isteriz. Haliç Metro Geçiş Köprüsü, Boğaziçi Karayolu Tüp Geçişi, 3. Boğaz Köprüsü, Taksim ve Yenikapı Meydan Düzenlemeleri, Tarlabaşı ve Fener-Balat gibi 5366 Sayılı Yenileme Yasası kapsamındaki projeler ve Çamlıca Camii gibi
bu süreçte gündeme gelen ve bazıları gerçekleştirilmekte olan birçok projenin karar, tasarım ve ihale aşamalarında demokratik katılım, bağımsız denetim ve şeffaflık ilkelerinin ihlal edildiğini, uzman kuruluşlar ve sivil toplumun görüşlerine yer verilmediğini gözlemlemekteyiz. Kamu yararına yönelik ciddi tehlikeler barındıran bu projeler gerçekleştirildiği takdirde kentin doğal çevresi, sosyal yapısı, tarihi ve fiziksel dokusunda geri dönülmez hasarlar oluşacağı konusunda kamuoyunu uyarmak isteriz. Bu projelerin İstanbulluların sağlığı ve şehrin geleceği açısından içerdiği tehlikeleri gören bilim  insanları olarak yetkilileri kamu yararını ve varlığını dikkate alan, çevresel ve sosyal faktörlere, tarihi ve kültürel değerlere duyarlı gelişim politikaları üretmeye davet ediyoruz. Şehrimiz için büyük bir metropole yakışan, katılımcı ve denetlenebilir çalışma mekanizmalarının hayata geçirilmesini talep ediyoruz.”

Tarihimizdeki giysilere kısa bir yolculuk (5)

BATIYA UYMADAN YERLİ KALMA:  Fotoğraftaki üç hanım da Müslüman. Sağ ve sol baştaki hanımlar Manisalı. Ortadaki ise İzmirli. Manisa’da giysi konusunda iki akım çatışmakta. Bunlardan birisi Batıdan gelen akımlara bağlı kalmak. Diğeri de geleneksel giysileri, milli giysileri korumaya direnmek. Soldaki hanımda geleneksel çizgileri görürken sağdaki bayan da Batı etkisi görülüyor.Ortadaki hanım sadece başlığını değiştirip Batıya yaklaşmış.
PEÇE KULLANMAYAN BOSNASARAYLI HANIMLAR:  Soldaki fotoğraf Bosnalı bir erkek. Kısa aba giymiş. Ayaklarında tozluklar var. Belindeki fişeklik dikkat çekiyor. Ortadaki bayan Hıristiyan. Peçe kullanmıyor. Sağdaki ise Mostarlı bir erkek. Üzerine bir gocuk giymiş.
YÖRELERE GÖRE FESLER DEĞİŞİYOR: Üç kadının da ortak yanı farklı da olsa başlarına fes giymiş olmaları. Sağ baştaki hanım bir Ermeni hanımı. Ortadaki hanım Konya çevresinden bir Türkmen hanımı. Sol baştaki de Sarıkayalı bir Kürt hanımı. Üç hanımın da entarileri, şalları, kuşakları ve cepkenleri değişik.
İSTANBULLU HANIMLAR GİBİ: Sağ baştaki hanım Selanikli bir Müslüman hanımı. Selanikli hanımlar sokakta böyle giyiniyorlarmış. Giysileri İstanbullu hanımlar gibi. Sol baştaki hanım ise Selanikli bir Musevi hanımı. Başlığı incilerle süslü. Ortadaki hanım ise Bulgar hanımı. Kalan yünden dokunmuş beyaz bir gömlek giyiyor. Belinde kırk santim kalınlığında kuşak bağlı.
İŞLEMELER VE DANTELLER: Sağ baştaki Şammarlı bir Arap. Sırtında uzun bir entari var. Üstünde de siyah bir maşlah. Silahlamış bir Arap. Sol baştaki Zubeyirli Bir Arap.  Ortadaki hanım ise Bağdatlı bir Müslüman hanım. Sırtındaki elbise Bağdat evlerinin iç dekoruna çok uygun.
MEVLEVİ DERVİŞLERİ: Sol baştaki bir Mevlevi dervişi. Ortadaki resim Bektaşi dervişi.  Sağ baştaki de bir Molla. Üçünün de giysilerindeki ortak nokta sırtlarına giydikleri ferace.
ORTA SINIF OSMANLI: Sağ baştaki geleneklere bağlı Müslüman bir erkek. Sol baştaki Osmanlının Avrupalı olma gayretlerinin bir göstergesi.  Ortadaki adam bir ayvazdır. Mutfaktan sofraya yemek taşıyanlara ayvaz denirdi. Bir nevi Osmanlı garsonları.
TANTURLU BAYAN: Sağ baştaki hanım Şam çevresinden bir fellah hanımı. Ortadaki de yine Şam bölgesinden bir Dürzi hanımı. Başında tantur denilen gümüşten bir kulecik var. Soldaki hanım ise Şamlı bir hanım.  Pembe satenden entari giymiş.  Şalvarın altında ayaklarda işlemeli yüksek nalınlar var.
------------------------------
Giysilere yolculuğun sonu

16 Ocak 2013

Tarihimizdeki giysilere kısa bir yolculuk (4)

FİLİBELİMÜSLÜMAN: Fotoğrafta ortadaki tip, Filibeli Müslüman süvari tipi. Sağdaki Koyuntepeli, soldaki de Ahıçelebili bir Bulgar.
HASKÖYLÜ BULGAR, RUM VE MAKEDON KADINI: Ortada tipik giysileri ile Hasköylü bir Bulgar görünüyor. Soldaki Rum kadını ile sağdaki Makedonyalı kadının giysilerinin benzer hiçbir yanı yok.
 İŞKODRA’DAN ÜÇ FARKLI GİYSİ: Soldaki tekli resimde İşkodralı Müslüman bir hanım görülüyor. Üzerinde sokak kıyafeti ferace var.Ferace aynı zamanda yüzün örtülmesine de yarıyor. Diğer resimde ise İşkodralı Hıristiyan bir erkek ve kadın var.
İŞKODRALI ÇOBANLA KÖYLÜ KADINI: İşkodra köylerinden bir çoban giysisi ile bir köylü kadınının giysisi. Arnavut giysilerinin renk renk olduğu bilinen bir gerçek.
 İŞKODRALI HOCA VE PAPAZ: Soldaki hocanın başında beyaz bir sarık var. Sarığın içindeki fesin püskülü dışarı çıkmış. Belinde beyaz şaldan bir kuşak var. Şalvar giysiyi tamamlamış. Ortodosk papazının başında bir fes var.Sırtında da bir cüppe. Cüppenin içinde kruvaze bir yelek.
İŞKODRALI HANIMLAR: Sağ baştaki İşkodralı bir Müslüman kadın.Başında altın örme bir başlık var, Başlığın tepesinde gümüşten bir tepelik dikkat çekiyor. Ortadaki İşkodralı bir Hıristiyan bayan. Sol baştaki hanım ise bir köylü kadın.
 RUSÇUKLU BULGAR: Ortadaki hanım Rusçuklu bir hanım. Bulgar hanımı. Sağbaştaki ise Vidinli Hıristiyan erkeği. Sol baştaki de Vidinli Hıristiyan erkeği.
TUNA VİLAYETİ GİYSİLERİ: Osmanlılarda Tuna vilayeti diye anılan bölge bugünkü Bulgaristan. Fotoğrafta Sofyalı bir Bulgar hanımı ile bir erkeği görülüyor.
 YANYALI ÜÇ FARKLI KADIN: Sol baştaki Yanyalı bir Varak kadını.Valak Romanya kökenli azınlıklara verilen ad. Ortadaki Prevezeli bir hanım. Diğer kadın ise bir köylü kadını.
YANYALI BİR ARNAVUT AİLESİ: Erkeğin fesi koyu kırmızı. Püsküllü mavi. Püskül kökü altın. Giysileri altın işlemeli. Hanım da Yanyalı zengin bir hanım. Çocuk ise babasının kopyası gibi giydirilmiş.
Giysilere yolculuk devam edecek
 

13 Ocak 2013

Tarihimizdeki giysilere kısa bir yolculuk (3)

SARIKLI HIRİSTİYANLAR: Ortadaki resim bir Bigalı Yörük. Sağ baştaki Sakızlı bir Hıristiyan. Hıristiyan ma başında kocaman bir sarık var.Bol kollu beyaz bir gömlek giymiş. Ayaklarında beyaz bol bir pantolon var. Sol baştaki ise Lemnili bir hırstiyan. Onun da giysileri beyaz.
 HEPSİ OSMANLI : Ortada Akdamarlı bir Ermeni papazı. Sağ başta bir aşiret süvarisi. Sol başta da aynı aşiretten bir piyade.
HANYA’DAN ÜÇ DEĞİŞİK KIYAFET: Sağ baştaki Hanyalı bir Hıristiyan. Hanyalılar laz uşaklarını andırır. Hanyalılar da denizcidir. Sol baştaki bir Hıristiyan süvari. Silahlı. Ortadaki hanım da Hanyalı bir Müslüman. Türk-Rum karışımı bir giysisi var.
ENTARİLİ ERKEKLER: Rodoslu bir Musevi ve karısı. Şehrin merkezinde oturuyorlar. Giysileri oldukça basittir. Erkekler entari entarinin üzerine cüppe giyerler. Kadınlar da alafranga bir şalvar, bir entari bir de ipekli yeldirme giyerler. Musevi kadınları evlendikten sonra saçlarını kimseye göstermezler.
 BATI ETKİSİNDE KALMAMIŞ BİR GİYSİ: Sağ baştaki Aydınlı bir Hıristiyan bakkal. Ortadaki İzmirli bir haham. Hahamın elinde fildişi topuzlu kiraz ağacından yapılmış bir asa var.İçine ipekli bir entari giymiş. Entarinin içinde de şalvar var. Sol baştaki kişi de Manisalı bir efendi. Kıyafetler fazla batılı değil.
 FESLİ GİRİTLİ KÖYLÜ KADINLAR: Giritli köylü kadınlarının başında püsküllü fes görüyoruz. Önlerine bir de kırmızı, siyah, mavi, sarı işlemeli beyaz prostela takıyorlar. Hıristiyan köylü erkeğinin giysisi kül renkli bir abadan. Belinde de sarı çizgili kırmızıbir kuşak var.Başlarında da kırmızı renkli arkadan omuzlara kadar düşen bol püsküllü fesleri var.
 TAKKEDEN ŞALVARA BEYAZ HÂKİM: Erkek ve kadın Kıbrıslı hıristiyan tipleri. Erkeğin takkesi, şalvarı beyaz pamukludan yapılmış. Giysi cam boncuklarla işlemeli. Kadın Magosalı bir Hıristiyan kadını.Giysisi ipek kumaştan. Başında da yemenisi var.
70 KURUŞLUK GİYSİ: Fotoğrafta Çanakkaleli bir esnaf görünüyor. Yanındaki  kadın da eşi. Esnaf çanak yapımında çalışıyor. Erkeğin beyaz pamuktan yapılmış bir şalvar giydiğini görüyoruz. Ayağında da evde örülmüş yün çoraplar var. Ceketi de beyaz pamukludan yapılmış. Esnafın başında bir külah, belinde kalın bir kuşak, ceketinin içinde de çizgili yelek var. Kadın ise koyu renkli bir entari giymiş. Göğsünde gümüşten üç iri yıldız var. Hırkası, orijinal başlığı ve kırmızı pabuçlarıyla sade bir görüntüsü var esnaf hanımının. Erkeğin kıyafeti 70 kuruş, kadının ki ise 140 kuruş.
Giysilere yolculuk devam edecek

 

10 Ocak 2013

Tarihimizdeki giysilere kısa bir yolculuk (2)

BİGALI, SAKIZLI VE LİMNİLİ HANIMLAR:  Sol baştaki hanım Bigalı bir Yörük hanımı. Giysileri de Yörük giysileri.  Yörükler giysilerini kendileri dikiyor. Sağ baştaki Sakızlı hırıstiyan kadını. Ortadaki ise Limnili bir hırıstiyan kadını. Sakız ve Limni giysilerinde İtalyan etkisi görülüyor.
 
RODOSLULARIN GİYSİLERİ:  Fotoğrafta ortada Rodoslu bir erkek görülüyor. Erkeğin giysilerinde çarpıcı bir yan yok. Sadece göze batan potinler. Rodoslu erkekler alafranga potinler giymekte, alafranga gömlekleri tercih etmektedirler. Sağ ve soldaki hanımlar Müslüman hanımlar. Sol baştaki ev giysisi, sağdaki ise sokakta giyilen giysi.
 
TRABZON’DA EV VE SOKAK GİYSİLERİ: Trabzonlu hanımlar evde başka dışarıda başka giyinirlerdi. Fotoğrafta bir Müslüman kadının sokakta (solda) ve evde (sağda) giydiği giysiler görülüyor.

TRABZONLU ERKEK SİLAH HASTASI: Ortadaki fotoğraf Trabzonlu bir Müslüman erkeği. Trabzonlu erkeklerin en büyük özelliği zengin işlemeli elbiseleri ile silahları. Silahlar adeta erkeklerin ziynet eşyası gibi. Sol baştaki hanım Trabzon çevresinden bir müslüman köylüsü. Sağdaki erkek ise bir lâz tipi.
Giysilere yolculuk devam edecek

8 Ocak 2013

Üç Karadenizli portresi!

(Önemli not: Bir kaç gündür bloga fotoğraf yükleyemiyorum. Sorun bende mi genel mi bilemiyorum. Bu nedenle "giysilere yolculuk" yazılarına ara vermek zorunda kaldım. Punto)
 
Muharrem Kaptan yazıyor:
 
VATAN İÇİN ÇALIŞAN YURTSEVERLER
Kurtuluş savaşında tekneleriyle Anadolu’ya silah kaçıran Giritlioğlu’lardan ikisi de Hacı Şakir Reis’in oğlu Mustafa Kaptan ve Abdullah Reis’in oğlu Emir Ahmet kaptandı.
Emir Ahmet kaptanın teknesinin ismi Ceylani Bahri idi.
 Bu iki vatansever yerli işbirlikçi hainler tarafından o kadar çok şikayet edilmişler ki sonunda Emir Ahmet kaptanın ticaret yaparken tanışıp dost olduğu Kırım Hanı Veli İbrahimov’a sığınmak zorunda kaldılar.  İşgal bitip işgalciler gittikten sonra İstanbul’a döndüler. Eğer yakalansalardı Malta’ya sürgün edileceklerdi.

MAKSUT DEDE
Maksut Dede babamın büyük amcası. Bu Dünya’ ya sanki iyilik yapmak için gönderilmiş. Hayatı boyunca herkese el atmış, yardımcı olmuş.
Maksut Dede tam bir deniz kurduydu. Kalkan ağcılığı onun en çok sevdiği zanaatti.
Maksut Dede Şimdi Ukrayna’ da kalan Kerch’ten kalkancılık yapmayı çok severdi. Bolşevik ihtilalinden sonra oralara pek gidememiş, ikinci dünya savaşına kadar Tuna nehrinin ağzı ( Romanya) ve 1961 yılına kadar Bulgaristan’dan kalkancılık yapmıştı. Bulgarlara ağla kalkan avlamayı Maksut Dede öğretmişti.
Onunla ilgili babamdan dinlediğim bir anıyı paylaşacağım:
Kerch’te yapılan bir kalkancılık sezonunun bitiminde Maksut Dede 9 metre’lik takasıyla yola çıkmış. Romanya taraftan İstanbul’a gelecekmiş. Yolda fırtınaya yakalanmışlar. Takadaki tayfaları baş altına sokmuş ve baş altı kapağını çivilemiş.
 Diğer ambar kapaklarını da çivilemiş. Kendini teknenin kıç tarafına dümenin yanına sıkıca bağlamış . Yelken, makine yola devam etmiş. Fırtına üzerlerinden geçmiş. Maksut Dede bağlı olduğu için dalgalar üzerinden geçiyormuş. O şekilde Romanya’ya kadar gelmiş.
O tam bir deniz kurduydu. Ne mutlu bana ki son zamanlarına ben de yetiştim. Onu çok seviyordum. Dedem genç yaşta vefat ettiği için o bize dedemizi hiç aratmadı.
Mekanı cennet olsun.

EMİR AHMET KAPTAN
Giritlioğlu Emir Ahmet Kaptan Ceylani  Bahri isimli gemisiyle Anadolu’ ya silah ve cephane kaçırırken Büyükdere de İngilizlere tercümanlık yapan Davit Sahakkulu ile de ahbap olmuş.
Bir zaman sonra bir İtalyan’dan duyduğu bir haberde İngilizler’in Davit Sahakkulu’dan şüphelenmeye başlaması üzerine onu ailesiyle birlikte Bulgaristan’a kaçırmış.
Kurtuluştan sonra Davit Sahakkulu ülkeye dönünce mahkeme edilmiş ve tutuklanmış. Bunu duyan taka reisleri hemen mahkemeye koşup onun nasıl bir vatansever olduğunu, yaptığı yardımları anlatmışlar ve kurtarmışlar. Davit Sahakkulu  daha sonra yaşamını fotoğrafçılık yaparak sürdürmüş.
‘Davit Sahakkulu İran asıllı Ermenilerdendi. Bundan sonrasını Kalkavanzade İlyas Sami beyin naklettiği şekilde aktarıyorum. Büyükdere deki evine gidip kendisiyle tanıştım ve konuyu açtım. Yardımcı olmasını istedim.
Kendisine her külfetin bir karşılığı olduğu söylenince;Bana paket paket para verenlerin haddi hesabı yok. Bunların hiçbirini şahsen tanımıyorum. Tabiatıyla vermek istediklerini katiyen kabul etmiyorum. Benim böyle hak edilmemiş şeyleri kabul etmek adetim değildir. Nimet külfet mukabilidir diyorsunuz. Bu söz doğrudur ama benim için değil. Zira ben her şeyimi Türklere medyunumdur. Türk mekteplerinde yetişmiş, oralardan feyz almış, hatta bildiğim yabancı dilleri de yine bu mekteplerde öğrenmişim. Velinimetim Türklerdir. Bu sebeple siz bana değil ben size borçluyum. Nitekim sizi epeydir aramakta idim. Bu benim vazifem Aksi takdirde kafir-i nimet (nankör) olurum  diyerek onun nöbetçi olduğu günlerde takalar silah cephane yüklü olarak rahatça Karadeniz’e çıkabilmiştir.’

1 Ocak 2013

Tarihimizdeki giysilere kısa bir yolculuk!

Son yıllarda eski dönemlere bakış moda haline geldi. Bunu televizyon tartışmalarında, dizilerde görmek mümkün.  Ağabeyim “eski kıyafetleri” toplayan bir kitabın sayfalarını taramış. Ben de bu giysileri sanal dünyaya  sunarak bir hizmeti yerine getirmek istiyorum.
ERZURUM YÖRESİNİN GİYSİLERİ: Yüz yıl önce Erzurum’un sınırları Diyarbekir’e ve oradan Bağdat’a kadar uzanıyordu. Bu bilgiyi verdikten sonra gelelim fotoğraftakilerin kimler olduğuna. Ortadaki şahıs Erzurum yakınlarından bir çiftçi. Başına beyaz keçe bir külah giymiş, çevresine de yeşil bir sarık sarmış. Sağ başta Vanlı bir Müslüman kadın, solda ise Vanlı bir ermeni hanımı.
BURSA YÖRESİNDE ALTIN İŞLEME HAKİM: Bursa yöresinden iki giysi örneği. Giysiler Türkmenlere ait. Türkmenlerin giysileri renkli ve zengin.  Sırtlarındaki kalın kırmızı kaputtan, üstlerindeki yeleklere, cepkenlere, şalvarlara kadar her şeyleri altın işlemeli. Ayaklarında da sarı kısa mokasen çizmeler var. Türkmen kadınları başlarına erkeklerden daha uzun yumuşak fes giyiyor. Şalvarını altın işlemeli ipek bir eteklik örtüyor.
BURSALI GELİN VE GÜVEY: Sol baştaki bir Bursa köylüsü. Güvey. Ortadaki de köylü kızı gelin. Gelin uzun püsküllü, omuzlarına kadar uzayan bir fes giymiş. Ceketi altın dallarla işlenmiş. Şalvarı da entarisi de ipekten.
AYDINLI ZEYBEKLER: Fotoğrafta iki zeybek ve sağ başta bir esnaf var. Esnaf bir locaya bağlı. Zeybekler ise baştan aşağı silahlı. Yolculuk yapanların bahşişle kendilerine zeybek tuttukları da tarihi bir gerçek.
Giysiler devam edecek