23 Mayıs 2011

Bükemediğin eli öpeceksin!

Atalarımız çok güzel söylemiş,
bükemediğin eli öpeceksin.
Oysa bizimkiler ne yapıyor,
şer ortaklığı.
Fenerbahçe şampiyon olmasın da
kim olursa olsun.
Hala çamur atanların öküzün altında buzağı araması
milletçe nasıl erozyona uğradığımızın
bir göstergesi.
Bükemediğimiz eli öptüğümüz de
toplum olarak bir yerlere geldik demektir.
Öyle değil mi?

20 Mayıs 2011

İşte Gıda yardımlarının kaynağı!

Yazıma bir yasa maddesi ile başlamamı yadırgayanız olabilir. Biz zaten bu maddeyi biliyoruz diyenleriniz de çıkabilir. Ben yine de bilgi olarak tekrarlamanın faydalı olacağına inanıyorum.
Gelir Vergisi Madde 40 - Safi kazancın tespit edilmesi için, aşağıdaki giderlerin indirilmesi kabul edilir:
1. Ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderler.
2. (Hizmetli ve işçilerin iş yerinde veya iş yerinin müştemilatında iaşe ve ibate giderleri, tedavi ve ilaç giderleri, sigorta primleri ve emekli aidatı, 27 nci Maddede yazılı giyim giderleri,
3. İşle ilgili olmak şartiyle, mukavelenameye veya ilama veya kanun emrine istinaden ödenen zarar; ziyan ve tazminatlar,
4. İşle ilgili ve yapılan işin ehemmiyeti ve genişliği ile mütenasip seyahat ve ikamet giderleri
5.  Kiralama yoluyla edinilen veya işletmeye dahil olan ve işte kullanılan taşıtların giderleri ,
6. İşletme ile ilgili olmak şartıyla; bina, arazi, gider, istihlak, damga, belediye vergileri, harçlar ve kaydiyeler gibi ayni vergi, resim ve harçlar,
7.  Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ayrılan amortismanlar,
8. İşverenlerce, Sendikalar Kanunun hükümlerine göre sendikalara ödenen aidatlar (şu kadar ki; ödenen aidatın bir aylık tutarı, işyerinde işçilere ödenen çıplak ücretin bir günlük toplamını aşamaz).
9.  İşverenler tarafından ücretliler adına bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı payları.
10.  Fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflara Maliye Bakanlığınca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde bağışlanan gıda, temizlik, giyecek ve yakacak maddelerinin maliyet bedeli.
Son madde üzerinde dikkatinizi çekerim.
Bu maddeye göre, gelir veya kurumlar vergisi mükellefi  isterse vergisini devlete vermez.
Ya nereye verir?  Bünyesinde gıda bankacılığı bulunan derneklere verir. Onlar da yoksula gıda dağıtır. Nasıl dağıtır orasını bilemiyoruz.
 İçişleri Bakanlığınca bünyelerinde GIDA BANKACILIĞI kurma izni  verilen  dernekler şunlar:
  -Deniz Feneri;
 -Kimse Yok Mu  Derneği;
 -Kepez Deniz Yıldızı Sosyal yardımlaşma Derneği.
Bir vergi mükellefi, örneğin bir okul veya hastane yaptırırsa, yaptığı harcamanın sadece 5 milyon lirasını vergiden düşebiliyor.
Mehmetçik Vakfı'na, eğitim kurumlarına, Çocuk Esirgeme Kurumu'na,  Kızılay'a yaptığı yardımın yine en fazla 5 milyon lirasını vergiden düşebiliyor ama bünyesinde gıda bankacılığı bulunan derneklere yardım yaparsa, yaptığı yardımın tamamını vergiden düşebiliyor.
 

15 Mayıs 2011

Sıcaklar kendini gösterince!...

Bir pazar sabahı. Her pazardan farklı bir pazar sabahı.
İstanbul'da neredeyse karbuz kabuğu denize düştü ama kaloriferler hala yanıyordu.
İstanbul bu yıl baharı atladı, yaza ancak pazar günü giriş yaptı.

14 Mayıs 2011

Hangi partiye oy vermeliyim?

Vatanın bölünmez bütünlüğünü benimseyen, kanunların değil, hukukun üstünlüğüne, insan haklarına gönülden  inanan,demokratik ve laik cumhuriyete bağlılığını eylemleriyle doğrulayan,
eğitimde yaparak öğrenme ilkesinden hareketle çocuklarımızı ezbercilikten kurtaracak, aklını kullanmayı ve yaratıcılığı ön planda tutan bir sistemi getirebilen,
sağlıkta hasta sırtından vurgunları önleyecek tedbirleri alabilen,
tarımda organik üretimi destekleyen ve çok sıkı denetleyen sistemi kurabilen,
denizde, karada toplu taşımacılığı özendiren,
çevre deyince palavra atmayan, gönüllü çevreciler gibi düşünebilen, uygulayan ve denetleyen,
denizlerimize sahip çıkan, balıkçılığı balık neslini yok etmeden üretime izin verebilen ve denetimi üstün körü yapmayan,
gelir dağılımını birbirine yakın hale getirebilecek sistemi kurabilen,
dürüstçe  yapılan iyi hizmetleri övebilen, yapılamayanları yerebilen,
yolsuzluğa, talana yandaş gözetmeden karşı çıkabilen ve denetimini kamu yararına yapabilen
bir parti çıkarsa,
Punto Amca'nın oyu ona!....

7 Mayıs 2011

“Test usulü yerine metin sorulmalı”

Emekliler bir araya gelince ne yapar, biraz siyaset, biraz spor, biraz çocuklarını, torunlarını konuşur. Laf dönüp dolaşıp eski günlerde yaşananlara gelir. Yine böyle bir emekli laflamasında bir arkadaş orta öğretim yıllarındaki öğretmenlerden bahsederken "Köy Enstitü mezunu bir öğretmenimiz vardı. Her şeyi ondan öğrendim. Sadece kendi branşındaki bilgileri değil, her şeyi. Bilmediği şey yoktu. Becerilerini hayranlıkla izlerdik” dedi.
Televizyonlarda olaylara objektif bakan ve kamu yararını ön plana çıkaran bir konuşmacıya rastlamadım bugüne kadar. Her konuşmacı sorunlara kendi penceresinden bakıyor, yanlış da olsa dayatıyor. İnsanı yeter artık dedirtme noktasına getiriyor.
Sizin anlayacağınız particilik takım tutma gibi olmuş.
Aday listelerine bakarsanız, en hızlı savunucuların liderlerinin gözüne girdiğini, seçilecek yerlere konduğunu görüyorsunuz.
Dedim ya pek izlemiyorum bu programları. Kanal kanal doğru dürüst bir program ararken geçenlerde Teke Tek’e takıldım. Başından beri izleyemedim ama konuşmacı eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz olunca kanalda kaldım.
Sayın Gürüz’ün şu cümleleri dikkatimi çekti:
“Benimle ilgili iddiaları konuşmak yerine sınav sistemini tartışmak çok daha yerinde olur. Bakın elimde çok önemli raporlar var. Bu raporlarda Batılı ülkeler ve Amerika, bizim yaptığımız sınav sistemini terk ediyorlar. Çocukların bilgisini yarıştırmıyorlar. Orta öğretim başarı oranını esas alıyorlar. Öğretmenlerimize güvenelim. Orta öğretimden yüksek öğretime geçişte orta öğretim başarı oranı yüzde yetmiş olsun. Dershaneleri ortadan kaldıralım. Batıda sınav sisteminde en son gelinen nokta bu. Çocuklarımızın bilgisini daha doğrusu dershane yüklemelerini yarıştırmayalım. Öğretmenlerimizin öğrettiklerini ön plana çıkaralım”.
Altmış yıl önce terk edilmiş Köy Enstitülerinin eğitim sisteminde de öğreti ezbere dayanmıyordu. Görerek, yaparak öğreniyordu çocuklar bir çok şeyi. Ve o bilgileri hayatları boyu unutmuyorlar, öğretmen olarak gittikleri okullarda öğrencilere de öğretiyorlardı.
Kemal Gürüz bir şeyin daha altını çiziyor. Sınavlar test usulü olmasın. Metin halinde olsun. Öğrenci kompozisyon yazmasını öğrensin. Bugünün çocukları iki satır yazamıyor.
Sistemlere ideolojik bakarsanız, ben yaptım oldu derseniz, ezberciliğe yöneltirseniz, bugün yaşanan tartışmalardan kurtulamazsınız.
Bu sistemlerle geleceğimizi bu gençlere nasıl bırakırız?
Öldüğümüzde aklımız kesin geride kalacak.