29 Kasım 2014

İZTUZU plajına da göz diktiler !

                                                                                      27.11.2014
Özelleştirme furyası artık plajlara kadar indi. Aşağıdaki bildiride İztuzu plajı için mücadele veren Ortaca Kent Konseyi’nin bildirisini bulacaksınız;                                                 
İztuzu Plajı: 2008 yılında Dünya’nın en iyi korunan sahili ünvanını kazanan Dalyan İztuzu Plajı, Daha önce Dalyan Belediyesi tarafından işletilmekte idi .  Dalyan Belediyesi’nin  Ortaca  Belediyesi’ne katılması ile işletme hakkı Ortaca Belediyesi’ne geçmiş oldu. Ancak  Haziran 2014’de öğrendiğimiz  ve hukuki dayanağı olmayan özelleştirme uygulaması ile Dalyan ağzı Günübirlik Alan ve Tesislerinin işletme hakkı MUÇEV LTD.ŞTİ. tarafından özel kişilere devredildi.
Haziran ayında açılan davalarda verilen yürütmeyi durdurma kararları Ekim 2014 kaldırıldı. Bunu takiben Muğla Valiliği Ortaca Kaymakamlığına Ortaca Belediyesinin İztuzu plajlarından tahliyesini istedi. Yine Ortaca Kaymakamlığı bu yazıya göre Ortaca Belediyesinin plajları tahliye etmesini istedi. Buna göre 20/11/2014 günü devir teslim yapılmıştır. Ancak plajların tahliyesi için 10 gün süre verilmiştir. Bu süre, 01 Aralık 2014 günü dolmaktadır.
 Bizler Ortaca Kent Konseyi Üyeleri olarak  hukuka  ve  bölge halkının çıkarlarına aykırı   olan bu  sürecin sonlandırılması gerektiği ve  İztuzu plajının kamu eliyle  halkımıza hizmet etmeye devam etmesi gerektiğini düşünüyoruz.
İztuzu plajının özelleştirilmesi başta plajın doğal ev sahipleri olan caretta carettalar ve mavi yengeçlerin doğal yaşam alanlarını tehdit edecektir. Dalyan kanalındaki çevre kirliliği denetlenemeyecek bu nedenle başta bölgenin en önemli endemik bitki türü olan kum zambakları olmak üzere bölgenin ekolojik çeşitliliği tehdit altına girecektir. İztuzu plajının özel işletmeye devredilmesi plaja girişlerin ücretlendirilmesi ve bu nedenle halkın plajlardan yararlanamamasına neden olacaktır.  İztuzu plajının özelleştirilmesi bölgeye gelecek turist profilini değiştireceğinden küçük işletmelerin ekonomik olarak yaşama şansı kalmayacaktır.  Özel işletmenin plaj gelirlerini kullanım tasarrufu kendisine aittir. Ancak plajın kamu eliyle işletilmesi halinde plaj gelirleri halkın yararına kullanılacaktır.
Özetle İztuzu plajının özelleştirilmesi plajın ve bölgenin tüm değerlerinin kar hırsının insafına terk edilmesi anlamına gelmektedir. Bu uygulamanın dünyada örneği ancak gelişmemiş ülkelerde yaşanmaktadır. Gelişmenin insanlığın ortak amacı olması nedeniyle insanlığın ortak değerleri çiğnenmektedir. Yaşam kaynaklarının özel çıkar gruplarına sunulması kamu yararının ve hukukun kamu görevlileri tarafından çiğnenmesidir. Yukarıda saydığımız tüm bu gerekçelerden dolayı İztuzu plajı mutlaka kamunun elinde kalmalıdır.
Bizler Ortaca Kent Konseyi mensupları olarak yerel ve ulusal bütün sivil toplum kuruluşlarını, siyasi erkleri, basın-yayın kuruluşlarını ve tüm halkımızı haklı mücadelemize destek olmaya çağırıyoruz. 
  
Ortaca Kent Konseyi yönetim kurulu        

        

24 Kasım 2014

Ayaklarımızdan "Gislavet" de geçmişti !

Recep dayının ayağındaki yırtık lastik ayakkabı ile gündeme oturmuştu Gislaved. Ya da bir diğer değişle Cızlavet.Ben de 1950’li yıllarda giymiştim bu lastik ayakkabıyı.

Gislaved ayakkabılar çok ucuz olduğu için genellikle gelir seviyesi düşük insanlar tarafından tercih ediliyordu. Ayrıca içine su çekmemesi, çabucak kuruması, temizliğinin kolay, giyilip çıkartılmasının pratik olmasından dolayı tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin yoğun yapıldığı kırsal bölgelerde yaygın olarak kullanıldı. Tek sakıncası ayakları sıcak tutmamasıydı. Anadolu'da bu dezavantajını aşmak için kışları yün çorapla giyilirdi. Bazı modellerinin içine mest de giyiliyordu.

21 Kasım 2014

Ve dünya Erdoğan’ı keşfetti!

İyi olmadı mı? Cristof Kolomb Amerikayı, ondan da önce müslümanlar Küba’yı sonra ise tüm dünya Erdoğan’ı keşfetti!. Niye bunca sene geç kaldılar diye takılıp kalmamıza gerek yok. Geç oldu ama güç olmadı.  GEÇMİŞİMİZ fetihlerimiz ve de keşiflerimizle yeniden gündeme geldi!. Geçmişini, geleceğini öfkesine kapılmadan hakikatı araya araya bugüne gelebilsek!. 17-25 Aralık yolsuzluğu iddiaları yeniden doğrulandı. Adli Tıp Kurumu, bakan çocukları ile İranlı Reza Sarraf’ın da şüphelileri arasında yer aldığı soruşturma ile ilgili 2 bin 593 kaydı inceledi. SONUÇ: Konuşmalar ile tapeler birbirinin aynı çıktı. Türkçe 2 bin 493 kaydın çözümünde, “cümle eklemesi veya cümle çıkartması sonucu anlam bütünlüğünü bozacak değişiklik” tespit edilmedi. Gerçeği yazacak medya mı kaldı? Biz aslında çok az şey biliyoruz... Ama bir bilen var. Hemen hemen her şeyi bilen biri yok mu? Recep Tayyip Erdoğan baştan beri o cümleyi tekrarlıyor… “Biz biliyoruz. Ben biliyorum. Ben çok iyi biliyorum… O meseleyi çok iyi biliyorum. Ben nedir ne değildir bilirim” Sadece halk asla bilemez… Keşfedemez…

Bütün dünya geçmişimizin şanlı bir keşfini nihayet keşfediyor!.  İspanyolların ispat et feryadı boşuna. Elimizde kapı gibi belgeler hazır. Ve henüz daha birinci ciltteyiz. Bunlar müslümanların becerisini küçük görme hastalığına saplanmış!. Yazarın dediği gibi yapmalıyız. “Gelecek zamanlarda bunların müdafasına hazırlanmalıyız”. Dünya İslam Bilimleri Tarihi Araştırmacısı Prof. Dr. Fuat Sezgin’in, “Arap-İslam Edebiyatı Tarihi”.eseri karanlığa son veriyor! “Şimdi Türkiye'de bir uyanma başladı. Tünelin sonunda ışığı görmeye başlıyoruz. Kitapta yazılan her şey doğrudur. Yani Amerika kıtasına Kristof Kolomb'dan önce Müslüman denizcilerin ulaştı. Gelecek zamanlarda bunların müdafaasını yapmaya kendinizi hazırlayınız” Koca bir cilt var yazılmış. Aç ikinci bölümü bak sayfa 67’ ye.. Ne yazıyor OKU Bakiiim.. Yeter bu kıskançlığınız... Bilin artık.. Bize bakın örnek alın..
Ülke güvenliği sağlamakla görevli İçişleri Bakanı “muhalefetin repliklerini çalıp” durumdan şikâyetçi olmuyor mu? Efkan Ala, Kobani olaylarını hatırlatarak, “Kırsalda terör baskısı arttı şehirlere inmeye başladılar. Şehirlerde de hâkim olmaya başladılar. Biz buna müsaade etmeyeceğiz. Aldığımız önlemleri göreceksiniz. Alanda PKK hakimiyeti var gibi bir durumdayken seçime gidilmez. Biz kamu düzenini sağlayacağız ve seçime o atmosferde gideceğiz”.

Soru:Polis devletini tamamladık mı? Biz polisi işte bu haklı gerekçeleri ileri sürerek nerede ise Silahlı kuvvetler sayısına çıkaracağız. Ağır silahlar ile donatacağız... İki amaçlı kullandığımız havaya değil kafaya da sıktığımız biber gazı fişeklerini depoluyoruz. 550 bin gaz fişeği ithal ettik... Başını değil kaşını kaldıranı bize yan bakanı bin pişman edeceğiz... Güvenlik yasası çıktı, acaba polis ne yapar! tasası kalmadı! Makul bir şüphe için makul olmayan ne kadar yol varsa kullanacağız. Ve gene size bir sandık dayıyacağız... Yol haritamız hazır. Geçmişi bugüne aktaracağız. Öncelikle ismi ne olursa olsun, ne kadar orman varsa keseceğiz. Dağa taşa dereye tepeye AK saraylar yapacağız. Sadece Niğde Aksaray olduğu gibi kalacak! Eserlerimizi küçültme gayretleri boşunadır. Kim demiş bin oda. En az beş bin odalı saray!. Milletçe fukaralığı bu yolla yeneceğiz. Bir gün gelecek kira derdi de kalmayacak. Kıskananlar olacak. Gene de öğünmeliyiz. Biz bu sarayı haklın öz parası ile yaptık. Gavurdan aldığımız borç ile değil! İşte o tükenmeyen paralarla KÜBA’ya da cami yapacağız. İçine İmam Hatipli bir imam atayacağız... 2015 yılı gelirken Ermeni meselesinde de elçimiz hazır. Bu kez asla mahçup olmayacağız. Kevork’un oğlu Etyen Mahçupyan’ı öne atacağız. Bakın kimi başdanışman aldık, diyeceğiz.
Tüm süreçleri sandığa sürüklüyoruz... Oyun aynı... Tuzak denenmiş ve başarılı olmuş ayni ökse. Kürt sorunu kördüğüm. Ama biz ÇÖZÜN deyip yumağı verdik. Şimdi çözüm paketini kucaklayanların başlarını kaşıyacak zamanları yok... Bir Kandil konuşuyor, bir İmralı... Ne verdik?. Ne aldık?. Kim biliyor?. Bizim adımıza kim karar veriyor?. Dağdaki adam “Ne silah bırakması?. Bizi bir kere kandırdılar. Asla silah bırakmayız”biz diyor. Elinde silah var. Sanal Başbakan sesini kalınlaştırıp nutuk atıyor. “Çözüyoruz. Kardeşliğimize kimse engel olamaz. Barış istemeyenler var”. Soru pakette ne var? Pakette ne var allah aşkına kim biliyor?. Bu çözüm paketi değil ayakkabı  kutusu falan olmasın!.
Uluslararası G20 zirvesi İstanbul’da! Zirve değil zırva gibi. Toplantının gündemi 

“Yolsuzluklar ve rüşvetle mücadele”... İran asıllı Türk vatandaşı Rıza Sarraf ülkemizde takipsizlik kararı ile artık takip edilmiyor. Zira iş adamı Rıza Sarraf ile Barış Güler ve Salih Kaan Çağlayan'ın da aralarında bulunduğu 53 kişi hakkında takipsizlik kararı verdi. Başsavcılığa göre, ortada bir suç yok. Ama İran’da durum farklı! Dava ve yolsuzluk takip altında. Yok edilen paraları, İran onlar benim paramdı deyip bizden istiyor. Bizde son karar suç yok. Takipsizlik!.
Türkiye sarp kayalara sıkışmış kalmış. Soluk soluğa ,pençelerini kayalara geçirmiş.öyle kala kalmış!. Ha düştü ha düşecek diye bekleyenler hala BEKLİYOR. Seyredenler hayal kırıklığı içinde bir türlü DÜŞMÜYOR! Ha çıktı düzlüğe, ha çıkacak umudu taşıyanlar da bir o kadar şaşkın. Bir türlü yukarıya, düzlüğe ÇIKMIYOR! Çıkamıyor... Ve dünya nihayet şunu da anladı!. Amerikaya, Küba’ya ilk kez müslümanlar ayak bastı!.

*Rıza Sarraf ve Kaçakçılık iddiaları neydi?

İddiaya göre Sarraf ve şirketleri külçe altın ve nakit paraları kuryeler aracılığıyla havalimanından İran’a veya İran’a göndermek üzere Dubai’ye fiziki olarak yolladılar. Banka işlemlerinde de Dubai-İran-Türkiye üçgeninde gerçekte olmayan gıda ve benzeri mallara ait ihracat belgelerini kullandılar. Olayla ilgili olarak İran’da yolsuzluktan tutuklu bulunan işadamı Babek Zencani 2.7 milyar dolarlık petrol parasının nerede olduğunu bilebilecek tek kişi olarak Türkiye’deki yolsuzluk soruşturmalarının kilit ismi Rıza Sarraf göstermişti.. Sarraf bu “yok olma” işini sahip olduğu ilişkiler ağı ve kişisel bağlantılarını kullanarak yasal boşluklar sayesinde yapıyordu. Firmalar adına açtıkları banka hesaplarına, İran’daki bankalardan ihracat ödemesiymiş gibi havale yaptılar ve bu işlemler için sahte evrak düzenlediler. Çin’e gelen paraları bekletmeden Türkiye’de kurdukları paravan veya gerçek firmaların hesabına ihracat ödemesi olarak gönderdiler.

14 Kasım 2014

Debdebe MAKUL, israf SEVAP!

Gözlerin rengi ve biçimi farklı olursa da göz yaşlarının rengi aynıdır. (Afrika deyişi)
Anlatılan ve asla anlayamadığım, Yeni Türkiye hikayesinde bir iki yüzlülük var!. TOKİ evlerinde kiracı iken sesi çıkmazdı! Deniz manzaralı villaya taşınan VİCDAN’giller binbir yönü ve bin odalı saltanat sarayına geçince tanınmaz oldu! Çıktıkları kovuğu da çoktan unuttular. Çocukluklarında ayakları çıplaktı ama kundura merakı bilinirdi. Bugün her yerde ismi var onun... Ama hiç bir yerde görünmüyor! Lakabı Vicdansız VİCDAN’a çıktı. Ülkemde kimin öldüğü kimin ağladığı da fark etmiyor artık! Hepsinin göz yaşında ayni tad ayni TUZ’dan bir parça var! Gözler ayrı ayrı da görünse gözyaşları ayni. Örtülü özgürlüğün örtüsü kefen kılıfı gibi, her alanda rekor kırıyor. Şarkılar kendi ufuklarında kaybolmaya başladı. Hani bütün sokaklar bizimdi. Neyi bekliyorlar! Hala yasada ne yazılırsa yazılsın kafada olan uygulanmıyor mu?
Başörtüsüne özgürlük denildi. Torbalanan diğer yasakları kimse farkına varamadı. Örte örte 17 Aralık ve 25 Aralık yolsuzluğuna kadar geldik. ÖRTÜLÜ ÖDENEK Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığında daha önceki iktidarların ve hükümetlerin 10 yıllık sürede harcadığı miktarın 44 katına ulaştı. Demokrasilerde tüm partiler halka hesap verir bizde kapalı balkonda sigara içene bile hesap sorulur. Ceza yazılır. Her olayı siyasi malzeme yapma huyumuzdan asla vazgeçmedik! Madende ölenler öldü, sorumlulara neden hala o sandalyedesiniz sizin ihmalinizle öldüler diyemedik! Canları kurtaramadık ama ölenler öldükten sonra reklamı ihmal etmedik, ocağın ağzına sayısız cankurtaran yığdık. Fedakarlıktan kaçmadık. Yakası kirlenen gömleğimizi dahi ertesi gün değiştirebildik. Her kazada işçileri hayatta tutamadık ama sağ kalanları hala bizimdi, mitinglerde saatlerce tuttuk. Hayatlarını hiçe sayanları, siyasetçiyi alkışlattık. Böylece yıllardır rant kapılarını açtık! Örtülü siyasette sıfır sorun hedefine ulaşamadık ama emir kumanda zinciri kopmasın diye felsefesi baştan batık, derinliği 3 santimi geçmeyen bir sanal Başbakan yarattık..
Sadece Başbakan mı, en az okuduğu halde en çok bilenler partisini iktidar yaptık! Yeni bir ankete göre ülkemde 4.5 milyona yakın gazete okunuyor. Bunun 3.5 milyonunu CHP liler okuyor. 450 ile 500 bin kadarı MHP liler, bizi yöneten partinin okuma miktarı 350 bine ancak ulaşıyor. Yani en az okuyan AKP liler... Ama dinliyorlar! Ve inanıyorlar... Kıskanmayalım. Gerçeği kabul edelim artık! Yeni Türkiye’nin vitrini bugün pırıl pırıl. Bu ne zenginlik! Bu ne ihtişam... ABD nin beyaz evi White House (ona da saray diyoruz ama EV) bekçi kulubesi gibi. Ben ahh eski Türkiyenem diyorum. Fukarlığı bile güzeldi. Yeşili gözlerim görünce çiğerlerime dolan taze hava, beni de havalandırıyordu! Yeni Türkiye’nin bin odalı göz kamaştıran bir KAÇ-AK- SARAY’ı tüm kurallara, yasalara, mahkemelere kafa tutmuş ve kazanmış! Bu ne kahramanlık! Neyi kaybettiklerinin bile farkına varamıyorlar! En kötüsü Arap şeyhleri geldiğinde kendi saraylarını yavru gibi hatırlayacaklar. Bütün dünya basını kıskançlıktan çatlama noktasında... Hani alkış... Siz de mi kıskançlıktan donup kaldınız... Hele dost sandıklarımız. Şu Almanlara bir bakın!...
Welt Online’--“Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, şimdiye kadar cumhurbaşkanlığı konutu olarak kullanılan Çankaya Köşkü’nü yaptırabilmek için, zamanında, 4 bin 500 lirayı ancak biraraya getirebilmişti. Bugün ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, sıkça ifade ettiği “Yeni Türkiye”den anladığı şey, şimdiye kadar var olan Türkiye’den başka. Bunu da muhaliflerin öfkesine rağmen Atatürk’ün resmi konutunu hor görüp, taşındığı yeni şatafatlı sarayla beyan etmiş oluyor. Türk basının yazdığına göre sarayın maliyeti 700 milyon lira (250 milyon avro).
Frankfurter Allgemeine--: “300 bin metrekarelik arsaya sahip saray çok tartışmalı, çünkü mahkemelerin durdurma kararına rağmen tamamlandı. Erdoğan, Atatürk döneminde kurulan ve inşaat yasağı olan ormanlık alanda imar izni verilmemesine rağmen, mahkemelerin durdurma kararı olduğu halde yaptırdı sarayını. Muhalifler Devlet eliyle tamamlanan bir “kaçak” yapıdan bahsediyorlar.Yeni sarayın özellikle de büyüklüğü tartışmalı, zira tenis kortları, yüzme havuzları ve bahçeleriyle beraber Beyaz Saray’ı düşünün. Erdoğan’ın sarayı onun beş katı büyüklüğünde. Yeni mekanı Erdoğan’a, dinlenmesi imkansız toplantı salonları ve odaları, nükleer saldırıya dayanıklı kontrol mekanları, helikopter kalkış alanı ve tavan yüksekliği tam 5 metre odalar sunuyor. Söylendiğine göre roket saldırısına bile dayanıklıymış yeni saray. Yeni yapıyla Erdoğan, eski Osmanlı sultanlarını ve Atatürk’ü gölgede bırakıyor. Yeraltı tünelleri de olan bu sarayda bombalardan ve kimyasal silahlardan koruyan bir sığınak da varmış. Medyaya göre Ak Saray’ın bulunduğu arsanın büyüklüğü 210 bin metrekare. Binanın yüzölçümü ise 40 bin metrekare. Böylece Erdoğan’ın yeni sarayı Buckingham Palace, Elysée Sarayı ve Beyaz Saray’dan çok daha büyük.”

Makul süphe ile hapse düşmek, zindana atılmak yarın normal karşılanabilir!. Hazırlık tamam gibi. Örtülü özgürlüğümüzü örten örtene! Ödenekleri harcadık! Benim paramı nereye niçin harcıyorsun deme cesaretinizi de harcadık! Sadece harcamaları harcayamadık! Şimdi daha çok para gerekmiyor mu? Memurlar, emekliler, asgari ücretliler ve kamu ne güne duruyor? Gelecek yıl verilecek zam bile kısıldı. Yüzde 3’ü geçmeyecek. Zira para bitti. Çoğu Kaçak Saray yapımına gitti .Haydi halkım Sevin artık! Yeni Türkiyem Ankara’daki 1000  odalı kaçak Sarayımızla taçlandı. Yeşili yaşatmak ve ülke gelirini hakca dağıtım haram, Debdebe MAKUL, israf ise sevap oldu! 

Sonbaharda yapraklar neden sararır?

Hiç merak ettiniz mi?
Sonbaharda çoğu ağaçların yaprakları neden sararır ve düşer?
Bu doğa harikası değişimi Leeds Üniversitesi Biyoloji Fakültesi Araştırma Direktörü Profesör Brendan Davies AA muhabirine yaptığı açıklamada şöyle anlatıyor:

Bitkilerin fotosentez yapmasını sağlayan klorofil kimyasalı, aynı zamanda yapraklara yeşil rengi veren pigmentleri besler. Bu kimyasalın azalmasıyla yaprakta çıplak gözle görülmeyen zaten var olan sarı pigmentler daha baskın hale gelir. Ağaç az beslendiği için yaprağın düşmesine izin verir”.