30 Ekim 2010

Geç olsa da özür özürdür!

Blog açmanın bazı riskleri de var tabii. Örneğin yorumlar. Yorum bölümünü herkese açık tutarsanız riskin büyüğünü aldınız demektir.
Ben de önceleri yorum bölümünü herkese açık tuttum. Sonraları birileri ingilizce ne olduğunu bilemediğim notlar bırakmaya başladı. Bazı sitelerin reklamı gibi gelmişti bana.
Baktım olmuyor, yorumları denetleyip yayımlamaya başladım. Bu kez de göremediğim dolayısıyla yayımlayamadığım dostlarımın 30’a yakın yorumuyla karşılaştım.
Daha doğrusu blogu yeni şekliyle uygulamaya geçiren Berceste’nin uyarısı ile gördüm bu yorumları.
Aylar sonra da olsa yorumları yayımladım.
Yorumlarını geç gördüğüm;
Berceste,
Asortik Krep, 
Mine, Alp ve Ege’nin annesi,
 Muharrem Kaptan,
Pınar’ın Kulübesi,
Arc’ı Sugar, Sanem,
Suzan ve Kremali’nin annesi'nden özür diliyorum.

25 Ekim 2010

Kayıp şehzade harikalar diyarında!

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Avrupa Kültür Başkenti İstanbul 2010 Ajansı projelerinden olan “ KAYIP ŞEHZADE HARİKALAR DİYARINDA” adlı Drama-Belgesel Sinema Projesinin çekimlerine başlanmış.
İSTANBUL 2010 ‘un iddialı projelerinden biri olan “KAYIP ŞEHZADE HARİKALAR DİYARINDA” adlı belgesel de Osmanlı’nın Kültürü beyaz perdeye aktarılıyor. Bu drama-belgeselde İstanbul'un 16. yüzyılda ev sahipliği yaptığı padişah şenlikleri üzerinden İstanbul'daki sosyal hayat ve kültürel alandaki sentez örnekleri gösterilecek.
********
Avrupa–Helen–Bizans –Doğu ve Türk kültürleriyle sentezlenmesinin en önemli örneklerinden olan bu şenlikler; birlikte yaşamanın ve çok kültürlülüğün kenti İstanbul’da, 16. yüzyılda bile nasıl vücut bulduğu anlatılacak.
********
Kültür ve turizm bakanlığının desteği ile İstanbul 2010'un en iddialı projelerinden biri olarak gösterilen 'Kayıp Şehzade Harikalar Diyarında' adlı belgesel, Padişah 3. Murat'ın oğlu Şehzade Mehmet'in 52 gün süren sünnet şöleninin hazırlıkları üzerinden Osmanlı kültürünü beyaz perdeye yansıtacak.
********
Şehzade Mehmet, babası 3. Murat'ın emriyle yapılan sünnet şöleninin hazırlıklarını çok merak eder. Kıyafetlerini değiştirerek arkadaşı bir Gulam çocuğuyla Saray'dan gizlice kaçarak halkın arasına karışır. 52 gün sürecek meşhur sünnet şöleninin hazırlıklarını izleyen Şehzade, Saray çevresinden farklı bir dünyaya tanıklık eder.
Şehzade Mehmet, Türk, İtalyan, Sırp, Yunan, İspanyol, Yahudi, Fars, Arap ve Çingene sanatçıların, cambazların ve müzisyenlerin tarihten devralıp zenginleştirdiği bu masalsı dünyaya hayran kalır. 16. yüzyılda Avrupa, Bizans, Doğu ve Türk kültürünün en iyi yansıtıldığı şenlikler üzerinden İstanbul'daki sosyal hayatı anlatan belgesel, izleyiciyi tarihte fantastik bir yolculuğa çıkarırken, birlikte yaşamanın ve çok kültürlülüğün İstanbul'da nasıl vücut bulduğunu da ortaya koyacak.
********
Projenin genel koordünatörlüğünü Şair Süheyla Taşçıer yapmaktadır. yönetmenliğini de Erol Ayyıldız'ın üstlendiği belgeselin yapımıı Payan yayıncılık ve prodüksiyon tanıtım adına yapılmaktadır.
Genel koordinatör Süheyla Taşçıer," Ataşehir'de İbrahim Paşa Sarayı, Şile'de de tarihi Sultanahmet At Meydanı'nın birebir aynıları olan platolar kuruldu. Dönem filmi çekmek yüksek bütçeli işler. Her şeyden önce tarihe ışık tutmak ve önemli eser bırakmak nesillere. Ticari kaygıdan uzak sanat filmi yapmak Türkiye 'de zor, ancak kültür ve turizm bakanlığının sponsor desteği ve 2010 Avrupa Kültür Başkenti ajansının da destekleri ile önemli eser açığa çıkacaktır" dedi....


“KAYIP ŞEHZADE HARİKALAR DİYARINDA” adlı proje Payan Prodüksiyon ve Yayıncılık Tanıtım Prodüksiyon tarafından çekiliyor.
Bu belgeselde emeği geçenler şöyle:
Yapım ve Yönetmen: Erol Ayyıldız .
Genel Koordinatör: Süheyla TAŞÇIER.
Sanat Yönetmeni: Koray FINDIKOĞLU.
Yapım Koordinatör: Ragıp TÜRK .
Drama- Belgesel Sinema projesinde “Safiye Sultan “ rolünü Emek TARGAN (Müjdat Gezen Sanat Merkezi mezunu) ve III.Murat’ın oğlu Mehmet’i ise Hüdelfa TAŞTEKİN oynuyor.
150 figürasyonun rol aldığı “KAYIP ŞEHZADE HARİKALAR DİYARINDA” adlı projenin galası 15 Aralık 2010 tarihinde Tim Stüdyolarında yapılacak.

24 Ekim 2010

Köyde dut pekmezi böyle yapılır!

 Yazlıkta bir hayli yaşlı bir dut ağacımız var. Zamana meydan okurcasına her yıl meyvesini bizden esirgemiyor.
Biliyorsunuz dutun vatanı Çin. Araştırmalar dutun kanserden kolesterole kadar bir çok hastalığa iyi geldiğini ortaya koymuş. Japon araştırmacılara göre beyaz dut yapraklarındaki extrelerin hücre paslanmasını, antioksidan ve damar sertleşmesini engelleyici özellikleri olduğunu belirlediler.
Yazın köyüne giden gazeteci dostum o bölgede yapılan dut pekmezini adım adım fotoğrafladı. Ben de bu fotoğrafları ve bilgileri sizlerle paylaşmak istedim:

 BİR ÖLÇÜ SU BİR ÖLÇÜ DUT: 15 Haziran’dan ağustos ayının sonuna kadar olgunlaşan dutlar, çarşaflara silkinerek ağaçlardan toplanır. Ayıklandıktan sonra bakır kazanlara doldurulur. Bir ölçü dut, bir ölçü su iye kazanlar doldurulur. Kazanlar odun ateşi ile kaynatılır.
ÇUVALIN İÇİNDE SÜZÜLÜYOR: Kazanda üç saate yakın kaynayan dutlar kızarmaya başlayınca yüzeye çıkan (kef) köpük uzun saplı süzgeçlerle alınıp dışarı atılır. Diğer bir “köşeye de telis çuval” asılır. Çuvalın ağzına yuvarlak bir kasnak yerleştirilir. Kazandan büyük kepçelerle alınan dut ve su karışımı bakraçlara doldurularak çuvala boşaltılır. Çuvalın ağzından süzülen şıra alta konan büyük bakır leğene dolar. Çuvalın ağzı bağlanarak ahşap kukaçla sıkıştırılır.
DAMDA GÜNEŞ ALTINDA DİNLENDİRME: Bakır leğendeki şıra tekrar büyük kepçelerle bakraçlara alınır. Yıkanan büyük kazana tekrar doldurulur. Kazanın altı tekrar odun ateşiyle harlı bir şekilde yakılır. Kaynayan şıranın (kefi) köpüğü alınır.İki saat kadar kaynayan şıra bakraçlara doldurulup yükseğe dama çıkarılır. 30-45 cm çapındaki tepsiler dama sıralanır. Şıralar tepsilerin içine büyük kepçelerle 2 cm yüksekliğinde doldurulur. Damda iki gün güneşte kalan şıranın suyu buharlaşır. Üçüncü günün sonunda 2 cm yüksekliğindeki şıra yarım santime iner ve koyulaşır. Şıranın yüzde 75’i buharlaşıp uçar. Koyulaşıp pekmez haline geln şıra bir bakraçta toplanıp ağzı tülbentle bağlanır ve evin en serin yerinde dinlenmeye bırakılır.
bir ay beklendikten sonra afiyetle yenir.
......................................................................
BAZI BİLGİLER:
Kef: içinde sebze veya et kaynatılan bir sıvının üzerinde oluşan köpüge verilen isim.
Kukaç: Soba Halkalarını Yerinden Söküp Taşımaya Yarayan Ucu Kıvrık Demir
Telis bezi: İnşaat sahalarında Beton dökülen yüzeylerin üzerine sarılarak yada serilerek, yapılacak sulama işleminin fayda süre oranını maximuma çıkarmak için kullanılan bir üründür.
Dutun faydaları:* Kan eksikliği bulunan hastalarda çok büyük faydalar sağlar.
* Mide hastalıklarında özellikle, ülser hastalığına iyi gelir.
* Astım ve bronşit hastalıklarında faydalıdır.
* Soğuğa karşı vücut direncini arttırıcı özelliğe sahiptir.
* Çocukların zeka gelişimine yardımcı olur. Çocuklarda sıklıkla rastlanan pamukçukta da yaygın olarak kullanılır.

20 Ekim 2010

Anadolu'da kadın olmak!

Mutluluk şartlar ne olursa olsun gülebilmektir! (Punto Amca'nın arşivinden)

15 Ekim 2010

Sitemizde "geri dönüşüm" duyarsızlığı!

Sarıyer Belediyesi her pazartesi "geri dönüşüm" torbalarına aksatmadan topluyor.
Geri dönüşüme ilgisizlik korkutucu!
Sitemizin bağlı olduğu Sarıyer’den pek hizmet alamamıştık. Başkanların halk tarafından seçildiği modellerde particilik olmamalıydı.
Her şeyde olduğu gibi bu modeli de kuşa çevirdik. Partiler hep devrede oldular.
Son seçimi CHP’li başkan kazanınca sevindik. Yıllarca farklı partinin adayına oy verdiğimiz için alamadığımız hizmeti belki alacaktık.
Zaman zaman alıyoruz artık. Pek şikayetimiz yok.
Beni asıl sevindiren Sarıyer Belediye’sinin başlattığı ve ısrarla uyguladığı geri dönüşüm uygulaması.
Önce yetkililer geldi, projeyi anlattılar.
Geri dönüşümle doğal kaynaklarımızın korunacağını, enerji tasarrufu sağlanacağını, ekonomiye katkı sağlayacağını, atık miktarlarında azalma olacağını biliyorduk.
Biz de katkıda bulunduk, uygulama başladı.
Önce daire kapılarına poşetleri bıraktılar. Bir hafta sonra yani pazartesi günü gelip geri dönüşüm çöplerini alacaklarını söylediler.
Gerçekten pazartesi günü geldiler, poşetleri topladılar, yerine yenisini bıraktılar.
Uygulama bir kaç aydır sürüyor. Belediye açısından sorun yok. Programı aksatmıyorlar.
Asıl sorun bizlerde.
700 daireli sitenin genel kurullarına 30-40 kişi katılır. Yıllardır duyarsızdır bu işlere komşularımız. Eğer bir derdi varsa katılır o zaman. Yani katılım oranı yüzde beş civarındadır.
Haftalık geri dönüşüm torbaları da ancak 30-40 torba kadar. Yani yüzde beş.
Kıyaslama ve benzeme ilginç değil mi?
Demek ki sitemizde oturanlar ın ancak yüzde beşi duyarlı bu tür uygulamalara.
Gelelim olayımıza.
Bazı daireler beleş poşet bulduk diye her türlü çöplerini bu poşetlere dolduruyorlar.
Çoğu daire geri dönüşüm nedir diye düşünmüyor bile.
Belki de inanmıyor.
Belediye yetkilileri ısrarla geri dönüşümden gelen paralarla burslu çocuk okuttuklarını söylüyorlar.
Ülke sevgisinin yavaş yavaş yok olduğunu, daha doğrusu yok edildiğini görüyor insan.
Bananecilik iliklerimize işlemiş. Önce ben egosu yerleşmiş.
Ülke bir dönüşümün içinde.
Gören yok. Aldıran yok.
Sonunda dizimizi dövmemiz çok yakın.

11 Ekim 2010

10 Ekim 2010

3 Ekim 2010

Velilerden MONTESSORİ OKULU!

Okullar açıldı.
Milyonlarca çocuğumuz iyi bir gelecek için eğitim kurumlarına koştular.
İyi bir eğitim, sihirli bir kavram.
Bugün Türkiye’de iyi daha doğrusu çağdaş bir eğitim verilebiliyor mu?
Eğitimci bir babanın oğluyum. Eşim, kardeşim, kayınvalidem eğitimci. Hepsinin ortak görüşü eğitim konusunda yanlışların çok olduğu şeklinde.
Rahmetli babam köy enstitülerinde de öğretmenlik yapmıştı. Uygulanan sistemle ülke kalkınmasının köylerden başlayacağına, cahilliğin bu sistemle yenileceğine inanıyordu.
Köy enstitülerinde eğitimin ana unsuru “uygulayarak, görerek öğrenme” şeklindeydi;
ezber yoktu.
Bugün birçok genç veli, çocuklarının çağdaş bir eğitim almasını arzuluyor.
Yıllardır Batı’da denenen ve başarılı olduğuna inanılan “Montessori Metodu” ülkemizde de yayılmaya başladı.
Metodun kurucusu İtalyan Maria Montessori.
Bir bilim kadını. Ömrünü çocukların eğitimine ve özellikle özürlü çocukların eğitilmesine adamış. İtalya ve İspanya’nın yanı sıra Uzakdoğu’da da çalışmış.
Bir eğitim emekçisi. Dünyanın birçok ülkesinde konferanslar, eğitimler vermiş, kitaplar yazmış, yeni okullar ve öğretmen eğitim merkezleri açmış.
Bir dünya vatandaşı olarak yaşamış.
Dünya genelindeki çabalarının ürünü olarak metodu, birçok ülkede uygulanıyor.
TORUNLARIN GELECEĞİ
Çocuklarımızı iyi kötü büyütmüştük. Ama hayat devam ediyor ve torunların eğitimi hayat yolculuğumuzda sıraya giriyor.
Mete, İTÜ’nün ana okuluna başladı. Bakalım zaman bize ne gösterecek?
İkiz torunlarım ise farklı bir eğitim yoluna girdi. Yeni açılan bir Montessori okuluna gidiyorlar. Montessori eğitimi bana köy enstitüsü sistemini hatırlattığı için doğrusu heyecanlıyım.
Montessori Okulu’nun veliler tarafından açılmış olması da ayrı bir heyecan kaynağı. Veliler bu girişimlerini Habertürk’e şöyle anlatmışlar:
*Katıldığımız bir toplantıda Emel Çakıroğlu Wilbrandt’la tanıştık. Sohbet sırasında, var olan eğitim sisteminden duyduğumuz sıkıntılardan bahsettiğimizde, “eleştirmek yerine neden çözüm üretmiyorsunuz ?” diye sordu ve bize yurtdışında, bizim gibi düşünen velilerden ve kurdukları “veli inisiyatifi okullarından bahsetti. Biz de yüzlerce bu şekilde kurulmuş okulu örnek alıp, yola koyulduk.
*Veli inisiyatifi “patron-müşteri ” ilişkisi yerine “veli-eğitimci-çocuk” ilişkisini içeriyor. Bu yapıyı oluşturabilmek için öncelikle “Montessori ve Kaynaştırma Eğitimini Geliştirme Derneği”ni kurduk. Okul, derneğin iktisadi teşebbüsü olarak kuruldu. Dernek çatısı altında gönüllü çalışan veliler olarak biz, okulumuz için hep birlikte çalışıyoruz.
Veli inisiyatifini aslında iyi işleyen bir “okul aile birliği ve mezunlar derneği” olarak düşünebilirsiniz. Bu inisiyatif “gönüllülük” esasına dayandığı için, anne-baba istediği sürece bu yapı altında çalışabilir. İnisayitif almak bir sorumluluk olmakla beraber bir zorunluluk değil.
*Mevcut eğitim sistemi; çocukların kişisel özelliklerine, bağımsız karakterlerine, özgün yapılarına,yeteneklerine, birey oluşlarına saygı duymayarak, hazır kalıplar içinde eğitim veriyor. Standart bir anaokulunun içindeki gürültünün ve uygulamaların içinde yetişkin olarak bile sakin kalmak zor. Çocuklar kendilerini gerçekleştirmek istiyorlar, her biri özel, sistem ise eğitmenin planını gerçekleştirmek istiyor ve tek kalıp içinde.
*Bizi etkileyen ve ülkemizde giderek daha çok sayıda insanın dikkatini çeken ise Montessori Sisteminin yapısı. Montessori eğitiminde; çocuk, bireysel bir eğitim içinde, kendi öğrenme hızı, yetenekleri, kişisel gelişimi doğrultusunda eğitim alıyor. Ve çocuklar daha özgüvenli, kendi başına karar alabilen yüksek konsantrasyon düzeyine ulaşabilen, sosyal bireyler oluyorlar.
*100 yıldır süregelen bu sistemin, yurt dışında binlerce örneği, ispatlanmış başarılı sonuçları var.*Montessori Eğitimi karma yaş eğitimin gücüne inanıyor. Dünya’daki binlerce Montessori okulunda örneklerini görebilirsiniz. Birlikte eğitim gören değişik yaştaki çocuklar, daha iyi sosyalleşebilen, kolay empati kuran, küçüklerini koruyup anlayış gösteren toplumsal bireylere dönüşüyor. Ayrıca bu çocukların kendi gelişim hızında, fiziksel yaşlarının dışında, çeşitli seviyelerde eğitim alabilmelerine olanak sağlıyor. Daha iyi ilerleyebiliyorlar.* Araştırmaların sonuçlarına gore, Montessori Eğitim sisteminin çocuklara kazandırdığı, empati kurabilme, kolay adapte olabilme, sosyalleşme, öğrenmeyi ve çalışmayı sevme, iç disiplin kurabilme özellikleri, çocuklara girdikleri her ortamda ve farklı sistemlerde başarıyı beraberinde getiriyor.*Bahsettiğimiz tüm sebeplerden dolayı, Montessori Eğitim sisteminde eğitim veren bir ilkokul kurmayı hedefliyoruz. Almanya’daki kardeş okulumuz da, bizim gibi bir kaç aile ile bir villada başlamış, bu yıl 25. yıl dönümlerini, büyük bir kampüste kutladılar. Neden olmasın?SİSTEMİN TEMELLERİMontessori eğitiminde Uygulanacak Programın Pedagojik Temelleri:
• Hazırlanmış çevre.
• Çocuğun kendi hatalarını düzeltebileceği kreş programında kullanılabilecek Montessori Materyalleri ile çalışma.
- Duyu materyalleri.
- Günlük yaşam becerileri alıştırmaları.
• Karma yaş gruplarıyla çalışma.
• Zaman zaman grupla ve okula devam eden diğerleriyle birlikte yaşama.
• Proje çalışmalarında birlikte çalışma olanağı.
• Hareket imkanlarını çeşitlendirme zenginliğine sahip açık hava ve
kapalı jimnastik alanları.
• Anne-çocuk okuma odaları, sanat çalışma imkanları.
• İlginç ve deneyim kazandıran geziler.
Montessori Prensiplerine Uygun 3 Temel Prensip:
1. Çocuğun Bireyselliği Konusunda: Her bir çocuk kendi yetenek, yeterlilik ve ilgileri doğrultusunda geliştirilecek.2. Çocuğun Bağımsızlığı Konusunda: Her bir çocuk aktif bir varlıktır ve bağımsızlaşmak en önemli temel hedefidir. “Çocuk dünyayı kendi yaptıkları sayesinde keşfeder.” M.Montessori
3. Çocuğun Bütünselliği Konusunda: “Beynin, yüreğin ve ellerin eğitimi insan eğitimidir.” Pestalozzi

Geniş bilgi için bak:
http://montessoriokul.blogspot.com/