18 Ocak 2015

............................................................................................................
 KAMA

Külliye külliye mi? !

İktidar 17-25 Aralık’ta olup biteni halktan saklama kurnazlığını saray görgüsüzlüğü ile taçlandırdı. Gene de dünya rekoru kıran yasaklarla günah ateşini söndüremedi..En son kaçak sarayın ismi Külliye oldu. Örtemediklerini külleye külliye mi kapatacaklar! 
............................................................................................................

14 Ocak 2015

CEDDİMİZ MERDİVEN NÖBETİNE!


Her ferdi hatta her topluluğu hoşlandığı yem ile avlarlar -Hüseyin Rahmi Gürpınar

İlk kez sesini duysam dedim... Her konuda keşke konuşmasa dediğin anlarda ısrarla fikir beyan eden Cumhurbaşkanı PARİS Terör saldırısı ardından suskundu! Aksine uzun adamın kısa gölgesi gün bugün deyip Paris’in yolunu tuttu! Gene de öne çıkması en önde olması 20 dakika kadar sürdü. 10-15 kişiyi omuzlayıp önde görüldü. Yürüyüşe davet edilmemişti. Bence ülkesinde “ifade özgürlüğünü engelleyen, bunca yasayı çıkardığı için utanıp gelemez denilmişti ama o derin stratejisine çağ atlatmıştı. “Aşkın ne zaman geleceği belli olmaz” projesini kağıda döküp, uçağa yetişmişti.

 Fransız törene katılanların hemen hepsini iki yanağından öpmüştü. ONU NEDEN ÖPMEMİŞTİ? Aynaya baktı. Saçlarını soldan sağa alıp yeniden taradı... Onlar ne zannediyordu... Ceddini hatırladı. Onu bugüne getiren ceddini. O gün Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ı karşılayacaktı. Manzarayı görünce mutluluk gözyaşlarını tutamadı! Bir merdiven... Bir gösteriş... İşte dedi. Kendini beğenmiş Fransız gel ve gör!. Mesele görebilmekti. Ah şu siyasetin alçak mantığı... Ceddine bile sırt dönüyor. Bu 16 basamak merdiven bir gelişmenin bir yükselişin simgesi değildi de ne idi... Sıradan bir merdiven miydi?. Resim beni de havaya soktu. Sağdan baktım. Göremedim... Dönüp soldan baktım. Gene yoktu! Belki alt basamaklara sığmışlardır dedim. Hatta “biri amcama benziyor” diye büyütüp baktım... Hayır... Benim ecdadım bu merdivende yoktu! Yıkıldım... Ayağa kalkmam uzun sürmedi. Onunki hangisi acaba dedim. Potamya’nın yamru yumru yollarını hatırladım. Çepe çevre kuruması için asılmış mısır koçanlarını! Tabii ya! Potomyadaki Nalya’nın da merdivenleri vardı. Uzun boylu kalas yarım adım aralıklarla çivilenmiş. Nalya terk edilirken iple çatıya doğru çekiliyor yerle irtibatı kalmıyordu. Vah kıskanç herifleer vahhh... Resmi dakikalarca seyrettim. 
Hani kaçak saray büyüktü. Geniş mi genişti. Resme bakın bre kıskançlar. 16 devlet kurmuş ceddimin halini bir görün... Şöyle Asya steplerinde yayılır gibi rahatca duramamışlar bile. Sıkış mıkış o dar merdivenlerde kala kalmışlar... Hani seslensem işe yarar mı diye de düşündüm. Gel seni sarayın 21 basamaklı merdivenine alalım desem sığmazsın!” Kaçak maçak geniş, büyük muhteşem denen sarayın şişirildiği gibi çok da büyük olmadığını fark ettim. 16 örnek ceddime baktım... Yüzlerinden düşen bin parça... Emekli maaşlarına zam bekler gibiydiler! Biri vardı ki merdivenleri ağır ağır çıkmış en üst basamağa gelmişti. Sağ elinde kılıcını sol eli ile pantolon kemerini tutuyordu... Şu saraya taşınması sırasında gıda yetersizliği çekmiş ve 120 kilodan 98 kiloya inmişti. Derin stratejinin keskin yüzü buydu. Aşkın ne zaman geleceği belli olmaz prensibi ile yatıp kalkan DAVUTOĞLU Başbakanlık fırsatı ne zaman çıkar belli mi olur deyip acil olarak Fransa’nın yolunu tuttu...

İŞİD onun için öfkeli gençler topluluğu idi ama suya sabuna dokunmasa, muhabbeti soğutmasa daha da iyi olacaktı! İşid terörünün uyuyan hücrelerini Kaçak Saraya kaçırdılar ve merdivenin altına sakladılar. Rahat uyumaları için üstlerini kalın bir perde ile iyice örttüler! Artan kıymetli örtüleri 17-25 Aralığına serdiler. Bu aralığı yok etme kararlılığı her şeyin önünde idi. Ve de hangi geometrik formülle olursa olsun, ister paralel ister çapraz mutlaka örtülmeli idi. Şurada ne kalmıştı ki... Hazirana kadar! Sadece yazı değil ortada görüntüde vardı. Paraların resimleri, gidip gelen para dolu çantalar ayan beyan ortalık yerlerde milletin gözü önünde iken nasıl örtülecekti. Örtü işini kim becerebilirdi... Hani şehir görmemiş saf hile bilmez biri mi olsun acaba dediler. Bir köylü buldular! Köylü ben anlamam bir bilene sormak lazım demez mi!. Maliye bakanlığından bir uzman geldi. Bir bak bakalım şu tape mape denen şeylere... Burada ne var?. Uzman didik didik inceledi. Ve oturup yazdı. Ne diyor rapor anlat arkadaş...“İncelediğimiz Bakanların kusura bakmasınlar ama gelirleri ile mal varlıkları arasında orantı yok”dedi. Türkçesi nedir bunun? “Yolsuzluk yapılmış”... Peki son karar ne?

Meclis Soruşturma Komisyonunu raporu, "Tüm dosya münderecatı ile gerekçesi detaylı şekilde yukarıda belirtildiği üzere Yüce Divana sevk konusunda yeterli şüpheye ulaşılamadığından Ekonomi Eski Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan, İçişleri Eski Bakanı Muammer Güler, Avrupa Birliği Eski Bakanı Egemen Bağış ile Çevre ve Şehircilik Eski Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın Yüce Divana sevk edilmemesine Komisyonun 05.01.2015 tarihli toplantısında oy çokluğuyla (5'e karşı 9 oyla) karar verilmiştir.”


Soygun ve yolsuzluk davalarını bir türlü göremedik, ceza kesemedik ama onları geliştirdik. Kurala bağladık. Yandaşa bağladık! Havuza bağladık! Çok kere devlet kanunla soyulmuyor mu? Sizce Kamu İhaleleri KANUNU marifeti ile bir kere mi yolsuzluk yapıldı yoksa hukukta görülmemiş bir çağ atlayıp soygun düzenli, yeniden düzenlenip sürdürebilir hale mi sokuldu! İhane Kanununun bugüne kadar 162 kez değişmesi neyin nesidir? Kimsenin artık çalmadılar diyecek hali YOK!.. Ağaçlar düşman kellesi kesilir gibi kesiliyor. Cumhuriyet ve Atatürk nefreti görkemli saraylarla taçlandırılıyor. Köşkler küçük geliyor. Saraya terfi ediliyor... Bizi yukarılara taşıyan saray merdivenlerini ziyaretçilere sunuluyor. Laik hukukun üstünlüğüne dayalı sosyal devletten bahis yok. Meçhul bu merdivenlerden nasıl inileceği! Ceddimizi bu yüzden mi merdiven nöbetine sokuyoruz!

6 Ocak 2015

Hastane koridorunda örnek iş güvenliği!

Bir hastane koridoru. Pencerelerin camlarını silen bir görevli. Tam donanımlı. Fotoğrafa dikkat ettiyseniz yerde bir demir halka var. Görevli kendine bağlı ipin ucunu bu demir halkaya geçirmiş. Kendini sağlama almış.
Gözleriniz yaşardı değil mi?
İşte iş güvenliği diyorsunuz.
Hem de Türkiye'de bir hastanede.
Ama kazın ayağı öyle değil.
Bu koridor devlet hastanesinde değil.
Modern bir yapıda hiç değil.
100 yıllık Surp Pırgıç Ermeni Hastanesi'nde.
Sonuç şaşırtıcı değil sanırım.