24 Mart 2014

HELAL- ZEDELER!

Direk mi, kazık mı? Yoksa şu meşhur bir yerin kılı mı? Ne olursa olsun korkacağımızdan fazla korktuk… Adalet yıkılmasın dedik. Yıkıldı! Artık bizi kimse daha çok korkutamaz! Yıkamaz!
Tezatlar maratonunda neredeyim diyorum. Ara seçimin sonucu nedir? Yerel idarecileri seçmek değil mi? Genel seçimden de öne çıkmış… Kader seçimi! İktidar mı değişecek? Şöyle mi olacak? Diyelim AKP eski oyu kadar oy aldı.. Yolsuzluk, hırsızlık, çalınan paralar  yok hükmü ile silinecek ve defter kapanacak mı? Yoksa AKP “Millet benim hırsızlığımı kabul etti. Bakın gene bana oy verdi. Siz de kim oluyorsunuz?. Yeniden seçildiğime göre yeniden yolunu bulur dediğim dedik bildiğimi yaparım”derse ne olacak?  Bu AKP mantığına ders düşmez ki! 11 yıllık tecrübe ve torba yasalarla neleri yasaklamadılar ki! Üstelik adına, ileri demokrasi diyerek!

 “Kocaman metal bir direk. Elde levye. Çelik halatı saran sistem kırılıyor. Halat boşalıyor… Sonra insanlar sarılıyor kazığa. Üstüste gelecek şekilde. Biri birinin üzerine biniyor insanlar… Bal arısı misali! Bal tutan parmak görüntüde yok! Bizim anlamadığımız bir çekim var! Üst üste, üst üste… Yığın yığın. Yapışa yapışa pramite dönüyor… Ve geniş bir ovanın ortasında insandan oluşan bir başka kazık halini alıyor...Çevreden koşan kazığa yapışıyor! Kazık kime, derken biri en üstten atıyor kendini. Düşerken bayrak açılıyor! AKP nin yasaklanan TV reklamı bu. Reklamda bayrak kullanmak yasak ! Olsun!. Kanunu yapan kanunu deler de! Eldeki bayrak derhal kırmızı bez oluyor! Kazık gerçekleşmiş ise işlem tamam!

Gün ışığına çıkacak yeni yolsuzlukları önleme azmi kuvvvetli. Yazılı medya satın alınmış veya susturulmuş… Delik internet üzerinden kapanmıyor. Ha bire sızıntı var. Paralel mi? Ara el mi? Kim belli olmuyor… Aman ha dikkat! Bir de şu cır cır öten minik kuş çıktı…. Kapatma kararı yok..  Ama  TWİTTER kapalı! Uygulama gayri hukuki. 17 Aralık yolsuzluklar ile bağlantılı macera bitmiyor. İlk iddia edilen rüşvet  247 milyar TL Sızma işi Medya’da tiryakilik yapmış! Gazeteciler yarım gün mesaide. Bir tape daha.. Yenisi geliyor… Bekleyin… Vallahi bekliyoruz. Gözümüz medya da! Bakalım bugün ne sızacak beklentisi yerleşmiş “Bir sürü puştla uğraş, ayakta kal, gel minik bir kuşa temsil ol… Olamaz… Yasaklarız… Kim ne derse desin… Güçümüzü kullanırız” 25 Aralık’ta yürütme iflas ediyor. Savcının talimatını polis dinlemiyor! Darbe olmuyor mu? Paralel mi, yamuk mu, yoksa düpe düz darbe mi? Yolsuzluğu soruşturmaya çalışan yargının önünü AKP kesmiyor mu? Memurları, savcıları, polisleri hallaç pamuğu gibi savururken kahraman polis kahreden polis mi oluyor? Tunceli de Emniyet Müdürü. Hayati Yılmaz istifa, dilekçesinde özetle şunları yazdı: “Hukuk teminatını ve aralarındaki güveni yitirmiş personelim ile daha fazla kanun uygulayıcılığı görevimi de, yeminimdeki gibi tarafsız ve eşitlik ilkesine sadık bir şekilde devam ettirebileceğime inancım kalmamıştır. Zira artık personelimi hakka-hukuka değil kudrete sığınmış olarak göreceğimi düşünmekteyim. Mesleğe girmesiyle eleğe binmiş sicil notları fevkalade, kaliteli hizmet üreten, ahlak ve disiplin yönüyle tertemiz durabilmeyi başarmış yetenekli astlarımı, en ağır suçu işleyene bile savunma hakkı verilirken, savunmaları alınmadan çeşitli peşin hükümlerle eza-cefaya mahkum olmuş görmekteyim. Tunceli gibi fevkalade çetin bir coğrafyada, uzun yıllar terörle cansiperane mücadele eden kahramanlarım, iradem sorulmadan, zamansız ve hiçbir gerekçe gösterilmeden görevlerinden alındılar. Çocuk yaşta giydiğim üniformama ve kalan hayatımda kendime saygı duyabilmek için görevimden istifa ediyorum.” Kendine saygısını yitirmeyenler şu sıra sessizler ama az değiller!

Besteci ve piyanist Fazıl Say, twitter üzerinden paylaştığı Ömer Hayyam rubaisinde “dini değerleri alenen aşağıladığı” iddiasıyla 10 aya mahkum edilmişti. Dini duygular üzerinden siyaset yapan AKP nin ileri gelen mensubu eski bakanı Egemen Bağış ortaya çıkan ses kaydında “Bakara Makara” sözleriyle Kur'an ayetleriyle alay edebildi. Utanmadan. AKP ve Egemen Bağış, hiç bir şey olmamış gibi yola devam ediyor. Yaptıkları HİÇ değerinde  mi?

Ülke bu noktaya nasıl geldi? AKP İleri demokrasi dedi ama ileri giden sadece keyfilikti… Son nokta 25 Aralık’ta kondu. İktidarın devlete karşı darbesi gerçekleşti. Savcı emretti polis yapmam dedi. Yürütme bitti.. Haram yiyenler, Haramzadeler! Kıraç tarlaların tozlu yollarından yeşil alanları talan edilmiş gökdelenlerine taşınmışlardı… Büyük ve sessiz çoğunluk haram yememiş ve haksızlığa uğrayıp helal-zede olmuştur. Çöken sistemin temellerini yeniden onlar atacak… Haksızlığa baş kaldıran gençler, polisler, memurlar, akademisyenler, sanatçılar, aydınlar yani bugün AKP nin düşmanı görülenler çöküşü sonlandıracak, yeniden dirişi yaratacak güçtedir. Acımız dinecek… Daha iyi günleri de göreceğiz… Haram yiyenlerle değil helal süt emmişler, içi dışı bir, memleket sevdalıları ile… HELAL- zedeler ile… 

20 Mart 2014

Minareyi çalan kılıfını da hazırlar!

Meclis çalışmalarını izlediniz mi hiç? Emekli olunca zaman zaman izliyorum çalışmaları.
Tabii saat 19.00’a kadar olanları.
Başkan Meclis’i açıyor.
Diyelim ki sırada bir yasa tasarısı var. Maddeler tartışılacak. Muhalefet önergelerini veriyor. Örneğin “ile” kelimesi “veya” ile değişsin. “Cümle düşüklüğü var düzeltilsin” gibi.
Başkan komisyona soruyor “katılıyor musunuz?
Cevap hazır; ”Katılmıyoruz”.
Başkan hükümete soruyor “katılıyor musunuz?
Cevap hazır; ”Katılmıyoruz”.

Önerge sahibine söz veriliyor. O da yasayı bir kenara bırakıp halka duyurmak istediklerini anlatıyor. Sataşma varsa iktidarın nöbetçileri hemen cevabı veriyorlar.
Oylama yapılıyor.
Kabul edenler etmeyenler.
Kabul edilmemiştir.
Bu çizgi salondaki 30-40 kişi ile böyle devam edip gidiyor.
Meclisimiz böyle çalışıyor ne yazık ki.

Gelelim fezlekelere.
Dört bakan hakkındaki fezlekeler Meclis’e geldi gelmesine de CHP ve diğer iki muhalefet partisi istedikleri sonucu alamadılar. Fezlekeleri Meclis’te okutamadılar.
Neden mi?
İktidar partisinin karşı adımlarından.

Şimdi bu adımları izleyelim:
Birinci adım; Soruşturmayı yürüten savcıları değiştirme,
İkinci adım; Bakanlığa gelen fezlekeleri geri gönderip zaman kazanma;
Üçüncü adım; Olağanüstü toplanan Meclis’te başkanlık yapacak vekili o sabah yeni çizelge ile değiştirme;
Dördüncü adım; Soruşturmanın gizliliğini ileri sürüp fezlekelerin okunmasını engelleme;
Beşinci adım; Elli beş imza ile soruşturma komisyonu kurma teklifini kabul ettirme;
Altıncı adım; Kuşa dönmüş iddialar üzerine komisyonda rapor hazırlama;
Yedinci adım; Raporu oylama ve reddetme;
Sekizinci adım; Bakanların yüce divanda yargılanmasını genel kurulda önleme.
Ne demişler minareyi çalan kılıfını da hazırlar.

14 Mart 2014

KARANLIK, karanlığı def edemez!

Yüreğine sevgi yerine nefret koyanların öteki diye ülkemde yarattığı karanlık büyümüyor mu? Yaşamayı ölüme eşleyenlerin “senin için kefen giyeriz” zihniyeti karanlığı çekilmez kılmıyor mu? Vicdan yokluğunu CÜZDAN ÇOKLUĞU ile örtenlerin mantığı EGEMEN olursa sadece BAĞIŞ’lanamayacak suçları çoğaltırız. Yürüyoruz karanlığa karşı... Yürüyoruz... Vicdansızlara karşı... Yüreğimizde umudu... Vicdanın sesini dinleye dinleye... Soruyoruz... Bu çocuğu ve benim ülkemin çocuklarını nasıl öldürürsünüz? Yürüyoruz... Kara kaşlı çocuk için... Elinden ekmeği, minik vucudunda canı kalmamış ama milyonlara yeniden umut aşılamış can vermiş Elvan için!..

Endişemiz artıyor, Başbakan için... Soruyoruz... Korku içinde sessiz derinden. Ne yapmak istiyor...  “polise emri ben verdim” diyen Başbakan sanki başka bir ülkede... Onun ülkesinde sanki Berkin Elvan adlı kara kaşlı bir çocuk yaşamamış ve ölmemiş!..Ve o çocuk sanki Başbakanın kahraman polisinin vurduğu biri değildi!. Başbakanın talimatı ile o gün de polis destan yazdı. Polis sık sık yüreğine depolanan kini, nefreti kusuyor artık!.. Önüne çıkana, kaçan yaşlıya, kadına bakmadan kolunun gücü ile vuruyor... Başbakan sırtını sıvazlamıştı ya. Vurrr faşiste... Vurrr teröriste... Polis “ONUN POLİSİ” Başbakanın polisi idi... Hastane ilk günlerde bu minik karakaşlı çocuğu kabul etmek istemedi... Araya girdiler... Oysa onun yüzü bugün milyonların yüreğine kazındı. Aylarca ölümün soğuk yüzünü hissetmişti. Benim ülkemi yöneten zihniyet 16 yaşındaki Berkin’e acımadı. Ailesine Başbakan inatla, ısrarla bir başınız sağ olsun bile demedi... Berkin Başbakanın çocuğu değildi! Bakan çocuğu bile değildi... Yaşarken yaşayamadı. Ezildi... Ötekilerdendi.! Berkin hayata veda edince eller üzerinde taşındı... Bu mu yürüdüğümüz yol... Karanlık yalanlarla katmerlenmiş!. Gösteri duyguyu gerçeği yok etmiş... Ülkem zifiri karanlık bir yalanın tam ortasında. Berkin, soruları ateşliyor!.. Bu ne biçim vicdandır?. Nasıl taş kesilmiş yürektir... Bu yol, bu gidiş nedir? Benim yolum mudur? İslamın yolu mudur? İnsan olanın yolu mudur? Karanlığı yaratan onun polisi değil mi? Vicdansızlığı büyüten onun vicdansızı değil mi? Yolsuzluk, densizlik! Apaçık ortada... YÜRÜTME sürüyor. Yürüten yürütüyor! Yasama zaten onun malı. Yargı’yı da yargılayıp arşive kaldırdık... Kimin yolsuzluğu? Gören cesurlar görmez oluyor mu? Katakulli’den çıkıp kumpasa yerleşmedik mi? Uzun bir süredir canbaza bakmıyoruz, kim takar gerçeği, eğleniyoruz!

Karanlık ve acı durmuyor... Büyüyor... Bu ülkede bir değil, iki değil, üç değil, ard arda sekiz genç hayatını kaybediyor... Kim ders alıyor? Kim önlem  alıyor! Ölenler öldükleri ile kalıyorsa... Gündeme düşen ve çan çan saatlerce konuştuklarımız sadece TEFERRUATTIR. Ne sokakları dolduran milyonların sevgisi ne yazılıp çizilenler. Ve bize cehaletin esiri kalmak mı kalıyor? Başbakan kör değilse milyonları sokaklara dökülüşünü neden görmüyor? Berkin’in annesi haykırıyor “Oğlumu öldüren polis değil Başbakan Erdoğandır” Duyulur mu? Siyaseyet bizi karanlığa çekiyor!. Ya biz siyasetten ne çekiyoruz?. Hırsızlık, zimmet yürütülen milyon dolarlar seçim sandığı ile aklanıyorsa AK partinin karaları arınıyor mu? Yüzde yüz oy alsa tertemiz mi olacak? Bu ne yaman mantıktır? Gençler polis silahından çıkan gaz kapsülü ile ölüyorsa, genç kızlar kadınlar bile sokaklarda saçlarından yerlerde sürükleniyor, yaralanıyorsa, gözünü kaybediyorsa... Ve devlet “benim polisim” deyip cinayetleri sürdürüyor, daha da acısı yolsuzluğu, hırsızlığı gizliyor! Gerçekleri kapkara bir örtü ile sıkıca kapatıyor! Ey benim kahraman! polisim... Primini al sesim çıkmaz. Helal olsun... Ama Halkın Polisi ol. Biri emrettiği için badigardı olma... Badigard kindarlığı yapma... Kimse sana görevinin halkı korumak olduğunu hatırlatmıyor mu?
Ey benim kahreden polisim!. Halkı tehlikeden korumak için sana kask veriyorlar. Halkı senden korumak için verilen bir şey yok! Halkı dövmek için değil, olayları önlemek için sokaktasın! Oysa sen sokak kabadayısı gibi olay çıkarıyorsun... Sen yoksan su yok, gaz yok ve olay da yok! Ne yapıyorsun?... Halk sana güvenmiyor. Görmüyor musun?.. Yeter artık... Halkın polisi ol... Halkın polisi kal... Kimin polisi oldun? Halka düşman mısın? Koş, yakala, yarala, gözünü çıkar kafasına sık, hastanelik et neden? Beline beylik tabanca takıyorlar.. Şimdilerde elindeki silahlarına ek yeni bir silah dağıtıyorlar... FN 303 Polisin ateş gücü artıyor, inşallah insafı ve vicdanı daralmaz! Yeni silah plastik mermi ve biber gazı atabiliyor... 100 metre menzilli, 50 metre tesirli... Nokta atışı yapılabiliyor... Baş ya da göze isabet ettiğinde ölümcül etkiye sahip. Polisin gerekçesi şöyle:
Biber gazı kullanıldığında rüzgar ve benzeri sebeplerle gazdan “masum halk” da olumsuz etkileniyor… Bu ince düşünce aklıma düşünce, ithalattan hangi yandaş zengin olacak sorusu neden aklıma geliyor acaba? “Masum halk” gazdan etkilenmesin ötekiler daha kolay öldürülebilsin!

Ey benim kahreden polisim... Kavgan kime karşı? Halkın polisi ol!. Başbakan cinayetleri de hırsızlıkları da örtüyorsa benim gelecekle ilgili umudum olamaz!. Feryadım olur... Başbakanın dinmeyen nefreti ve bu karanlık, karanlığı def edemez...

1 Mart 2014

Siyasetçinin ahlâkı sorgulandığında!

Dur, dinIe… Hep konuşursan hiç bir şey duyamazsın   *Kızılderili  ata sözü
Ağzı olan konuşur benim ülkemde. Kimi bir balıkçı köyünde gemisini yürütmek için kimi çatlamış toprağına su ararken… Konuşur… Sıfırladıklarımız hemen her gün artsa da, ne kutularda ne de kuytularda meteliğimiz olmaz… Zira dünden bu güne servet diye sırtladığımız SEVGİ dir. Kutulara, villalara sığmayan varlığımız, yüreğimize sığmış asla dolara dövize çevrilemeyen dostluktur. Kefenlerini giyip birinin ardından yollara çıkanlar, birey olmak varken yandaş kalmayı tercih ederek kavganın ve nefretin bayrağını taşımadılar mı? İnsan kazanma yerine servet kazanmayı tercih edenler neyi kavramıyorlar dersiniz? Fakir oImak, şerefsiz oImaktan daha evladır.” Bu ülkede dürüstlerin meteliksiz kalmasına yol açan 10 kuruşu verip 100 kere 10 kuruş vereceğim deyip savsaklamamasıdır…
Çılgın projelerle normal insanları çıldırtmak, bilim adamlarını uzmanları sandıktan çıktım, ben bilirim ile yok saymak aklı sıfırlamak değil mi? İleri demokrasi çıktı çıkalı akın akın geriledik. Rüyalarımızı dolduran geçmiş iyi günlerde kaldı... Dünya genelinde biz de çakma demokrasimiz ile de sınıfta kaldık! Onu sandık yarattı ama o sandığı da horlamadı mı? “Al oyunu al ananı da git.” “Al okullarını başına çal… Bize devletin okulları yeter!” Bir liderin bilinen görevi ayırmamak, halkını bütünleştirmekdir. Mezhep sınırına kadar ayırma ve dilimleme işini kim başlattı? Dün kader bağı vardı. Dostum diyordu. Şimdi öfke ağı var… Düşmanımdır demiyor mu? Değerler ve inanç sıfırlanıyor!.Yavaş yavaş değil… Hızla… Sertleşerek…
Bugün de ağzı olan ağız dolusu konuşuyor… Videosu olan sahneliyor. Her an bir başka ses. Bir başka YOLSUZLUK… Kim yolunu bulmuş… Kimi doğru belleyelim? “Alo babacığım” diyemeden… “Alo Fatih’e fısıldamadan, elden giden özgürlüğü nasıl anlatalım? “Ne olacak bu memleketin hali” Yasaklarla örtülmek istenen yolsuzluklar saklı köşelerde, iktidar olma hırsı ile kimlerle kucak kucağa! Soramıyoruz… Bu hırs niye? İslamın harama bulaştırılması! Gidiyoruz gündüz gece… Kini, nefreti yollara döküyoruz. Değer mi? İhtiyacımız sevgi iken. Nerede talan nerede yalan… Rüyaların sıcak sarmalı içinde yaşamak kolay geliyor! Karanlık varlığını ispatlamış. Gene de kimse kibrit çakma diyetinde değil. Kimin eli çebinde, kimde kibrit var… Belki de paralel işidir. O sızdırdı… Sürüle! Bitmeyen bir rüya gibi geceler.Yalanlar yuvalarına çekilmese… Yaşadığımız ikilem bu denli anlaşılmaz olmayacak. Gündüzler açık ediyor rüyadakilerin gerçek olmadığını. Eski dostlukların eskiyeceğini ve çok kere eskimez denen anıların suya yazıldığını… Rant sınırına gelindiğinde gerçeğin askerleri rüyanın etkisinde değiller… “Yasak hemşerim… Buraya kadar”diyorlar. Sahibi belli bu alanların! Sana bana yedirilecek rant kalmadı ki! Rüya ile hiç sabah olmayacakmış gibi yaşamanın siyasetle –yalanın hiç tanışmadılar yanılgısını DANK deyince anlıyoruz…Yıllarca rüyayı gerçek sanmanın bedeli derin hayal kırıklığı değil mi? Olsun!.. Biz hala kale’den taş söktürmüyoruz ya! Anlıyorum yeşilin ortasında dimdik duran, ellerini göğsüne çaprazlamış Kızılderili reisi..
 “GeceIer rüya görmek içindir. GündüzIer ise onların gerçek oImadığını anlamakla geçer!.”
AK olan alanların YOK olduğu, gri alanlarda vur kaç çekişmenin sürdüğünü fısıldaşıyorlar.. Yaşananın adı gayrı meşru ilişki değil mi? Faiz lobisi, vaiz lobisi, robot lobisi için de korku şarkıyı değiştirecek kadar derinleşmedi! Yarı suskunluk hali yaygınlaşırken unutulan “yanlışı gören ve önlemek için elini uzatmayanların yanlışı yapan kadar suçlu olduğu değil mi?
Ağzı olan konuşuyor. Rantı olan koşuşuyor. Aman kaybetmeyelim. Nedir bu öfkeli fillerden çektiğimiz? Telekulağı, böceği haşaratı olanlar sahnede öne çıkmış seyirciyi şaşkına çevirme peşinde! MİT’i olan dinliyor… BİT’i olan kaşınıyor… Oyunun değişmeyen tek bölüm var. Dar gelirli giderek daralıyor! Krizin içinde nerede ise hepimiz keriz gibi durmuyoruz muyuz? Kara paranın gölgesi insanların boyunu aşmadı mı? Ülke gölgeleniyor! Tartışılan AKP ve Genel Başkanı mı? Hayır..Türkiye ve Başbakanı… Dünya seyrediyor… Konuşuyor… Yazıyor, çiziyor… Yasaklar bize giydirilmiş… Suskun kalan biziz. Kaybeden de… Hüsamettin Cindoruk durumu anlatıyor: “Bir Başbakan bu noktaya gelir mi? Ailesi ile birlikte kendisini savunmak için kamu yönetmeliğini değiştirmeye kalkıyorsa o Başbakan siyaseten bitmiştir. Türkiye artık ondan kurtulma sürecine gelmiştir. Ve bu süreçte vatanımız için, milletimiz için, manevi değerlerimiz için en az zararla bu krizi çözmek zorundayız.” 7 binden fazla polis, yüzlerce savcı yer değiştirmedi mi?

Bu ülkede ahlaksız bir teklife boyun eğmektense kaybetmeyi göz alanlar hala var oldukça gelecek umudu yok olmayacaktır… Kaybetmenin acısı bir kere yaşanır ve güneş doğarken geçer. Vicdan azabı ömür boyu silinmez ki! Kızılderili’ye göre son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak. Benim ülkemde oy satın alma işi bittiğinde, siyasi partilerin tek adam mahkumiyeti sona erdiğinde oy uğruna rüşvet ve yatırımlar yasaklandığında siyasete girenin ahlakı sorgulandığında Türk seçmeni kendi önemini, görevini ve seçimde vereceği bir oy’un kıymetini kavrayacaktır!