Suzan Peker kısa bir Ege turu yaptı ve izlenimlerini sizlerle paylaştı:

PAZAR:Tire, Ödemiş, Kula üçgenini görmek için çıktığımız gezinin ilk durağı
Tire’deyiz. Günlerden Salı çünkü Türkiye’nin en büyük pazarı olarak ün salmış
Tire pazarı’nı görmek istiyoruz.
Evliya Çelebi’nin ‘Şehr-i Muazzama’ dediği Tire; camileri, hamamları,
hanları, yemekleri, geleneksel el sanatları, tarihi ve doğal güzellikleriyle
çok şirin bir kasaba ve ünlü pazarının geçmişi de çok eskilere dayanıyor.
PAZARDA HER ŞEY VAR:Şehrin merkezindeki Tire Öğretmenevi’nde konakladığımız için pazar,
hemen yanı başımızda. Taze meyve, sebzeden kumaşa, konfeksiyondan ayakkabıya,
kuruyemişe, süt ürünlerine, el sanatlarına kadar her şeye rastlamanız mümkün
sokak aralarında. Tarihi evlerin, camilerin, hanların önlerinde açılmış
tezgahları görünce hangisine bakacağınızı şaşırıyorsunuz. . Birbirini kesen
sokaklarda gezerken zamanın ne kadar hızlı geçtiğini fark etmiyorsunuz.Tire Pazarı’na çevre illerden birçok ziyaretçi ve turist geliyormuş her
Salı. Pandemiden önce daha canlı olduğu kesin. Pazar tezgahlarının yanı sıra
sokak aralarındaki dükkanlarda da karşınıza sürprizler çıkabilir.

KEÇECİLER:Keçeciler bunlardan biri. Tire’nin geleneksel el sanatlarından biri olan
keçecilik, son yıllarda atağa geçmiş. Ben de birkaç yıl önce İstanbul’da bir
keçe kursuna katılıp bu sanata ucundan az biraz bulaştığım için keçecileri,
ziyaret etmek istedik. Eskiden daha çok çoban kepeneği olarak kullanılan keçe,
modernize edilerek bugün yine günlük yaşamımıza girmiş durumda. Keçe şallar,
çantalar, giysiler, şapkalar, ayakkabılar alabilirsiniz bu mağazalardan. Biz,
Cön Keçe ve Tire Keçecilik’i ziyaret ettik. Cön Keçe’den Arif Cön, keçecilik
gibi diğer el sanatlarının da gereken yeri bulması gerektiğini söylüyor. Cön
Keçe’de keçenin nasıl yapıldığını görebilir, keçeyle ilgili bilgi de
alabilirsiniz.

PENGUEN SANAT ATÖLYESİ:Hanları ve hamamlarıyla da ünlü Tire’de, Ali Efe Hanı ve Çöplen Hanı
harabe halde. Kutuhan ise restore edilmiş ve hanın içindeki mağazalar faal.
Kutuhan’a girdiğimizde Penguen Sanat Atölyesi dikkatimizi çekiyor. Ahmet
Türkkanlı, küçücük dükkanında su kabaklarına hayat veriyor.
HAN:Tire hamamlarının yapımı 14. Ve 15. Yüzyıla uzanıyor. Bu dönemde 20
hamam varken bugün çalışan hamam sayısı bire düşmüş. Eski-Yeni hamam, kent
merkezindeki çalışan tek hamam. Tire’deki tarihi hamamlar şunlar: Eski-Yeni Hamam,
Hekim Hamamı, Mehmet Ağa Hamamı, Sultan Hamamı, Şeyh Hamamı, Tahtakale Hamamı,
Terziler Hamamı, Yalınayak Hamamı, Yeniceköy Hamamı.
1579 tarihli Yeni Camii minaresi ve camisi kesme taşlardan yapılmış tek
örnek. Yeni Camii, mermer minberi ve kalem işi süslemeleriyle Osmanlı klasik
döneminin örneklerindenmiş. Görülmeye değer.
Yaşayan Müze
Tire Kent Müzesi, yaşayan bir müze. Giriş ücreti 2 tl olan müze, sizi,
Tire’nin tarihinde bir yolculuğa çıkarıyor. Artık nadir kalmış el sanatlarının
uygulamalarını müzede bu işin üstatlarından görebiliyorsunuz. Bu da maket
müzeciliğinin donuk atmosferini sıcak ve canlı bir ortama dönüştürüyor. Müzede
bu el sanatlarını görmek isterseniz buyurun.
Beledi Dokuma
Tire’ye özgü Beledi Dokuma, jakarlı dokumanın atası sayılıyor ve Tire’de
16. yüzyıldan beri üretiliyor. Rivayet o ki, bu işin ilk ustası bir gün kendi
geliştirdiği tezgahı çalıştıramıyor ve oğlundan destek istiyor. O da babasından
bu dokumanın ikisinin adıyla anılmasını istiyor ve ‘Veledi’ dokuma zamanla
Beledi Dokuma adını alıyor. Bu yönüyle aile işi olarak ortaya çıktığından bu
yana tezgahlar hep evlerde kuruluyor. Müzedeki stantta, ipek veya pamuklu
Beledi dokumadan yapılmış giysiler ve örtüler alabilirsiniz. Beledi Dokuma
ustası 1934 doğumlu Saim Bayrı’nın mirasını kızı devralmış bugün.

NALINCILIK:En en çok camilerde, hamamlarda tercih edilen genç kızların
çeyizlerinde mutlaka yer alan nalınlar, bugün artık daha çok evlerde bir köşeyi
süslüyor. Yerli ve yabancı turistler tarafından Tire hatırası olarak satın
alınıyor. 1933 doğumlu Cemil Tolga son nalıncılardan. Ancak müzede Cemil
Tolga’nın sadece fotoğrafı var. Ona ustam diye Nihat Yakın‘dan öğrenip,
görüyoruz nalın yapımını. Bu stanttan işlemeli hediyelik nalınlar satın
alabilirsiniz.
SEMERCİLİK:Semercilik yok olmaya yüz tutmuş mesleklerden. Eskiden senede en az bin
semer yapan 1947 doğumlu Abdullah Süren, bir çerçevenin içinden bakıyor bize.
Hayvancılığın azalması semerciliğe olan ilgiyi de azaltmış. Semer yapımı
çuvalla başlıyor. Çuvalın içine saz dolduruluyor, semer şekli veriliyor,
süslemesi yapılıyor, derisi çekiliyor, ağacı takılıyor. En son hayvanın
sırtının acımaması için keçe çekiliyor. Semerci Nurettin Baysal’dan alıyoruz
bilgileri.
Semer de belki asıl işlevinin dışında modernize edilerek kullanılmaya
başlarsa semercilik yaşamaya devam eder.
HASIRCILIK:Kurumuş bitki sapları ve saz gövdelerinin birbirine geçirilmesi ile örülen
hasırlar, genellikle taban döşemesi, bazen duvar ve tavan kaplaması olarak
kullanılıyor. 1940 doğumlu Ayşe Narin’in aile mirası olarak yaptığı işi, kızı
devralmış. Müzedeki stantta hasırın nasıl örüldüğünü görebilirsiniz. Hasırlar
sazın inceliğine göre Trablus hasırı, Mısır hasırı, kaba hasır gibi isimler
alıyor. Günümüzde hasırda bitki lifleri yerine suni elyaf kullanılıyor.
URGANCILIK:Tire urganları tarih boyunca çok ünlüymüş. Hatta İstanbul’un fethinde
Fatih’in gemileri Tire halatlarıyla karadan yürüttüğü rivayet ediliyor. Kendir bitkisi kurutulup soyuluyor dövülüp
inceltildikten sonra birleştiriliyor. Önce ip, sonra urgan, sonra da halat
aşamasına geliyor. Baba mesleğini severek yapan Raife Baysal, urgandan
kemerler, çantalar, sepetler, şapkalar üretiyor. Raife Hanım’ın stantından bu
nadide el işlerinden satın alabilirsiniz.
BERBERLİK:Berberlik hiçbir zaman yok olmayacak bir meslek olsa da eski berber
dükkanları bir başkadır. Nostaljik bir
berber dükkanında tıraş olmak isterseniz, Tire Kent Müzesi’ndeki Necdet Beki’ye
uğrayın.
YORGANCILIK:Elyaf yorganlar yaşamımıza girdiğinden beri eski pamuk ve yün yorganlar
müzelik olmaya başladı. Elle dikilmiş desen desen yün ve pamuk yorganların
sıcaklığı bir başkadır. Siz de çok güzel ve uygun fiyatlı yorgan ditiktirmek
isterseniz İsmail Okursarı’ya sipariş verebilirsiniz.
Müzeyi anlatmakla bitiremem, en iyisi gidip görmek.

TİRE KÖFTESİ VE ÇAMUR PEYNİR:Tire zengin bir mutfağa sahip. Kaplan Dağ Restoranı ve Kaplan Köyü’ndeki
Gastro Tire Mutfak Atölyesi otları ve et yemekleriyle öne çıkıyor. Gastro Tire’ye yer ayırtmadan gitmeyin. Şehir
merkezindeki Hacı Baba ve Hacıoğlu’nda da Tire Köftesi üzerine meşhur karadutlu
lor tatlısı yiyebilirsiniz. Sabah kahvaltısında da Tire’nin meşhur Çamur
Peyniri’ni çıtır bir simitle deneyin, pişman olmayacaksınız.
DEREKAHVE VE KAPLAN KÖYÜ:Derekahve ve Kaplan Köyü’nü ziyaret etmeden dönmeyin. Derekahve, şehir
merkezinden 5 dakikada ulaşabileceğiniz bir yeşil cennet. Buradaki cafelerde
kahvaltı edebilir, kahvenizi nefis bir manzaraya bakarak içebilirsiniz. Kaplan
Köy, küçücük ve çok şirin bir belde. Şehri gören manzarası harika.
Bir sonraki yazı:
----------------------------
Tire Necippaşa Kütüphanesi ayrı bir yazı olmayı hak ettiği için onu bir
sonraki yazıya bırakıyorum.