Oya
Kamacıoğlu
Göbeklitepe, Urfa merkezin
18 km. kuzeydoğusunda, Örencik köyü yakınlarında bir ören yeri. Piramitlerden
7500 yıl, günümüzden de 12 bin yıl önce yapılmış ve tapınak olarak kullanıldığı
tahmin edilen bir tarihi kalıntı. Zaten
Urfa civarında Göbeklitepe, Karahantepe, Taşlıtepe, Kurttepesi gibi arkeolojik
özellikte daha 11-12 tepe var. Göbeklitepe, Karahantepe gibi kazıları devam
eden yerler bittikten sonra diğer yerlere de başlanacakmış. Taş devri insanlarının
bu kadar geniş bir alanı hayvan tasvirleriyle dolu dini yapılarla doldurmuş
olması,ayrıca burada yabani buğday kalıntısı bulunması doğaya bağlı bir din
kültürleri olduğu anlaşılıyor.

Göbeklitepe, dünyada bilinen ilk ibadet merkezi. 1983’te bulunmuş, 1995’te kazılara başlanınca da önemi gün yüzüne çıkmış. Kazıları başlatan Alman arkeolog Prof. Klaus Schmidt, hükümetin buradan geçecek bir yol projesi olduğunu öğrenince buna engel olmuş ve insanlık tarihinin en önemli buluntularından biri, böylece kazanılmış. Bu alanın çeşitli tarihi katmanları var, daha eski tarihe de inileceği düşüncesi mevcut. 
Sit alanı ilan edilen bu bölgede
şimdilik dört dairesel yapı ortaya çıkmış. Fakat yapılan incelemelerle ortaya
çıkmayı bekleyen yirmi tane daha halka şeklinde anıt yapı olduğu biliniyor.
Burası bir yerleşim alanı
değil, bir dini alan. Bu taş devri
insanları göçebe ve avcı idi. Daha çok sulak ve düz alanlarda yaşıyorlardı. Bu
kurak ve yüksek alanda böylesine bir yapı oluşturmaları, 5m. yüksekliğinde ve
16 tona varan ağırlıkta bu devasa taşları nasıl taşıdıkları, nasıl diktikleri
ve ellerinde bulunan basit taş aletlerle nasıl oydukları ve resmettikleri hala
arkeologları düşündürmektedir.
Dairesel yapıların
ortasında büyük sütunlar var, bu sütunlarda, aslan, akrep, kaplan, kertenkele,
yaban domuzu ve çeşitli kuş türleri tasvirleri mevcut. T şeklindeki bu taşlar,
insanı sembolize ediyor. Taşlarda çizilen eller, karında veya karın altında
birleştirilmiş şekilde. Yüz çizimi yok.Taşların tepesinde küçük
küçük oyuklar var. Vaktiyle sütunların üzerlerinde taştan veya tahtadan örtü
olduğu, bu oyukların da o örtünün kaymaması için açıldığı varsayılıyor.

Buranın 2 bin yıla yakın
bir zaman kullanıldıktan sonra göç, kıtlık, savaş vb. gibi sebeplerden terk
edildiği düşünülüyor. Bu terk ediş de
olduğu gibi bırakıp gitme şeklinde olmamış. Üzerine toprak yığarak taşlar
düzenli bir şekilde saklanarak korunarak bırakılmış. Bunun için 12 bin yıldır, tasvirler
dış etkenlerden hiç zarar görmemiş, devasa taşlar yıkılmamış.

Göbeklitepe’ye çıkmak için
Urfa’dan yaklaşık 20 km. uzaklıkta bir mesafeye geliniyor. Burada bir taşıt
parkı alanı var; giriş bileti alınıyor. Daha ileriye otomobiller ve otobüsler
gidemiyor. Ören yerine ait minibüsler
devamlı gidip gelerek ziyaretçileri ücret almadan giriş yerine taşıyorlar. Giriş yerinde, içinde ses
ve ışık efektleriyle süslenmiş videolarla o dönemin dini ritüellerinin canlandırılması
yapılan ve çeşitli resimler sergilenen küçük bir müze var. Ayrıca her müze
girişinde olduğu gibi hediyelik eşya satan yer de var.Gelen ziyaretçiler, ahşap
bir yolla tepeye yürüyerek çıkıyorlar. Gidiş ve geliş yolları ayrılmış. Kazı
alanının etrafı da ahşap yolla ve ahşap parmaklıklarla çevrilmiş. Buluntular
özenle sergilenmekte, yakınına gidilmiyor. Yakından görmek için Şanlı Urfa
Arkeoloji Müzesi’nde tam ölçüde replikaları (kopyaları) yapılmış.

Tepede oldukça yaşlı bir
zeytin ağacı var; dalları adak için bağlanmış bezler, bebekler, simgelerle
dolu. Yöre köylülerinin dediklerine göre yüzlerce yıldır o tepe ve oradaki
ağaçlar kutsal sayılmış. Orada adaklar adanmış, kurbanlar kesilmiş, dualar
edilmiş. Galiba 12 bin yıldır bu tepenin kutsiyeti ve dini özelliği devam
ediyor gibi. Zaten bütün Urfa, tam bir din alanı. Balıklıgöl ,İbrahim Peygamber’in,
Soğmatar’da Hazreti Musa’nın, ve yine bu bölgede Şuayip peygamberin yaşadığına,
Eyüp peygamberin buralara geldiğine, ilk dönem Hristiyanların buralarda
saklandığına inanılıyor.

Ören yerinin biraz ilerisinde açılmaya başlanan yeni kazı yeri
Sonraki yazı:
Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi