GÖSTERMELİK DEĞİL, CİDDİ EĞİTİM: Yunan Adaları gezisinde gemi hareket ettikten sonra bizleri hemen büyük salona aldılar. Yolcular salona ellerinde can yelekleri ile geldiler ve öğretmenlerden nasıl takılacağını öğrendiler.Tekne kıyıya baştan kara etti. Sekiz çocuk saldırdılar, sandalın iki yanından binmek için. Ak saçlı denizci çocukları tek tek sandaldan indirdi.
“Bakın” dedi.
"Sandala öyle gelişi güzel binemezsiniz. Dengeli binmeniz ve dengeli oturmanız gerekli. Sen sağa geç, sen de sola. Sekiz kişisiniz dördünüz bir yana, dördünüz diğer yana. Hepiniz bindiniz mi? Tamam şimdi motoru çalıştırıyorum. Hiç kıpırdamak yok. Dönene kadar kimse yerinden kıpırdamayacak ve ayağa kalkmayacak. Yoksa teknenin dengesi bozulur ve alabora oluruz”. Çocuklar ürkmüştü, hiç kıpırdamadan öylece oturdular ve tekne gezisi bitince her iki yandan tek tek sahile indiler.
O çocukların arasında ben de vardım.
İlk denizcilik dersimi almıştım. Yıllarca denge işini unutmadım. Çocuklarıma da öğrettim.
Bu anımı neden hatırladım?
Biliyorsunuz geçenlerde bir feribot içindeki TIR’larla birlikte sulara gömüldü. Bence bu kazanın tak nedeni dengesiz yüklenme olabilirdi.
Bir çok tekne batmalarında bu dengesiz yüklenmenin payının büyük olduğuna inanıyorum.
Artık bilgisayar çağındayız. Büyük gemilerde yüklemeyi gösteren programlar var. Kaptan her yük konuşunda bilgisayardan geminin kaç derece sağa, sola, öne ya da arkaya yattığını
görebiliyor. Acaba bizim gemilerin kaçında bilgisayarlı kontrol sistemi var?
Doğru ise batan feribotta can yelekleri yerine yağmurluk dağıtılması da bizim kafa olarak nerelerde olduğumuzun tipik bir örneği.
Geçen yaz Yunan Adaları gezisinde gemideki ilk saatlerimizde bize can yeleklerini takma eğitimi yaptırdılar. Her yolcuya numaralı can yeleği verdiler. İnsan bu uygulamaları görünce insan olduğuna inanıyor.
Ya Tuzla’daki filika denemesi faciası.
Lafın kısası deveye sormuşlar “
Neden boynun eğri”. O da cevaplamış
“Nerem doğru ki”!...