20 Aralık 2021

“Yanık ülke” Kula’da tarih ve doğa iç içe…

 Suzan Peker yazdı

Birgi’den sonraki durağımız Kula. Birgi’den ayrıldıktan yaklaşık 2 saat sonra Kula’daydık ve akşam olmak üzereydi. İnternet araştırmalarımıza göre Kula’da kalacak yer sorunu yoktu. Ancak gördük ki, konaklama Kula’da en büyük sorunlardan biri.  Turist potansiyeline göre yatak sayısı az. Oteller daha çok Alaşehir civarında. Bu da yaklaşık 1saatlik uzaklık demek. Tarihi Kula Evleri’nde kalmak isterseniz Anemon Kula Otel’de kalabilirsiniz ama önceden yer ayırtmadan gitmeyin. Biz şehrin labirent gibi sokaklarında kaybolduktan sonra yine Anemon Grubu’na ait Yanık Ülke Villa Estet Bağ Otel’de kaldık. Yanık Ülke bağlarına hakim bir tepede yeralan otelin, üzüm isimlerinden oluşan 16 odası bulunuyor. Yanık Ülke şarapları da bu bağların ürünü.

Kula’ya yanık ülke denmesinin nedeni Divlit Yanardağı’ndan geliyor. Eski zamanlarda lav püskürten bu yanardağ sayesinde simsiyah lav taşları bulunan alüvyonik topraklar, bağcılık açısından büyük şans olmuş. Antik çağın en önemli bağcılık merkezlerinden biri olan Kula’ya, “Katakekaume” yani “Yanık Ülke” denmiş.

Türkiye’nin ilk ve tek Unesco sertifikalı jeoparkı olma özelliğini taşıyan Kula, tarihi evleri, peri bacaları, camileriyle ziyareti hak ediyor.

Peri bacalarına benzer volkanik oluşumlar...
Kuladokya

Kula gezimize, Kuladokya’dan başlamaya karar verdik.  Kapadokya’daki Peri Bacaları’na benzediği için Kuladokya denen bu doğa harikası; merkeze 16 km uzaklıkta ve Burgaz Vadisi’nde yer alıyor. Yağmur damlası erozyonu, yüzey erozyonu ve yumuşak tabaka içerisinde gelişen tünel etkisiyle oluşan peri bacalarının oluşum süreci hala devam ediyormuş. Fazla aşınanlar yıkılırken, yerlerini yeni oluşumlar alıyormuş. Aracınızla park alanına girip tepeye doğru çıkarsanız yolun iki yanında doğa harikası peri bacalarını görebilirsiniz. Kuladokya’dan şehre doğru geri dönerken yolun her iki tarafında Meşhur Kula Ekmeği satan fırınlar var. Kula’nın ekşi mayalı ekmeği meşhur.

Sokaklar....

Kula evleri. 

Tarihi Kula Evleri

Kula, doğal bir SİT alanı. Kula Belediyesi’nin verilerine göre bin 50 adedi 1. derece toplam 3 bin tescilli tarihi yapı bulunuyor. 18. ve 19. Yüzyıl Türk-Osmanlı ve Rum mimarisinin özelliklerini taşıyan Tarihi Kula Evleri’ni gezerken sokaklarda eski günlerin kokusunu alabiliyorsunuz. Labirent gibi sokakların köşelerindeki belediye tabelalarıyla yönlendirilmeseniz kaybolmanız işten bile değil. Ahşap işçiliği, kök boya süslemeleriyle hepsi birer hazine olan evlerin kimisini müze gibi gezebilirsiniz. Restore edilerek cafe olarak işletilen evlerin bahçesinde oturup çay, kahve içip soluklanabilirsiniz. Tarihi evlerin bazılarına ise yıkılma tehlikesine karşı levhalar asılmış.

Zafer İlkokulu.....

Çocukların yönlendirmesiyle Zafer İlkokulu’nu da görmek istiyoruz. Yıkık dökük okul, çocukların oyun alanı olmuş. Çocuklar, fotoğraf çektirmek için birbiriyle yarışıyor. Meryem Ana Kilisesi ise restore edilmiş ancak çalışan yetersizliği nedeniyle kapalı.

Kula Volkanik Jeoparkı, Türkiye’nin en genç volkanik sahalarından biri. Antik Yunan coğrafyacısı Strabon, “Geographica” adlı eserinde Kula’yı “Katakekaumene” “Yanık Ülke” olarak betimliyor. Jeoparkı gezerek siyah toprak yapısını görmek mümkün.

Sıradışı bir cami, Carullah Bin Süleyman Camii

Kula’dan ayrılırken, Yunus Emre ve Tapduk Emre türbeleriyle Carullah Bin Süleyman Camii’ni de görmeden geçemedik. Kula’dan İzmir’e giderken Emre Köyü tabelalarını takip ederseniz, Yunus Emre ve hocası Tapduk Emre’nin türbesine ulaşabilirsiniz. Tapduk Emre Türbesi’nin eşiğinde Yunus Emre’nin kabri yer alıyor. Söylentiye göre Tapduk Emre, ününün kendisini aştığını söyleyerek Yunus Emre’nin kabrinin ondan önce olmasını istemiş. Türkiye’de Yunus Emre’yi sahiplenen çok yer ve bir çok yerde de mezarı olduğunu söylemeden de geçmeyelim.

Yunus Emre'nin kabri....

Emre Köyü’nün içinde Carullah Bin Süleyman tarafından 1547-1548 yıllarında yapılan aynı adı taşıyan caminin bahçesinde bir zamanlar medrese odaları olduğu söyleniyor. İbadete açık olan Emre Köyü’nün camisi, kalem işi süslemeleriyle sıra dışı bir camii. İslam’da hat süslemeleri dışında gerçekçi resimlere yer verilmemesine rağmen, Carullah Bin Süleyman Camii’nin duvarları; vazo içinde çiçekler, piyano, yel değirmeni, apartman, tekne resimleriyle süslü. Mihrabın iki yanına üzerinde çiçekler ve üzümler  olan iki piyanonun resmedilmesi hayli ilginç geldi bize. 

 Carullah Bin Süleyman Camii...


Cami içinde bulunan kitabede bu süslemeleri, 1821-1822 yıllarında Şeyhzade Abdurrahman Efendi’nin yaptığı belirtiliyor.  Resimlerde sık rastlanan manzara tasvirleri ve 3 ila 6 kat arasında değişen apartmanların resmedilmiş olması da ilginç. En yaygın süsleme olarak karşımıza çıkan natürmortların bazıları ilk bakışta tekrar gibi görünse de kompozisyonların hiçbiri diğerinin aynısı değil. Natürmortlarda karanfil, lale, gül gibi çiçekler ile nar, armut, üzüm, çam fıstığı kozalağı, kiraz gibi meyveler sık olarak kullanılmış. Anadolu’da duvar ressamı olarak iki sanatçı; Zileli Emin ve Ali Miralaygil tanınırken, Sehzade Abdurrahman Efendi üçünçü duvar ressamı olarak bu camide karşımıza çıkıyor ve en erke tarihli imzaya sahip.

 

Hiç yorum yok: