Suzan Peker yazdı
Gezimizin ikinci gününde Amasya’ya doğru yola çıktık. Yaklaşık 1.5-2 saatlik yolumuz var. Al elmanın diyarına Turhal üzerinden gidiyoruz. Dönüşte rehberimiz bize sürpriz yapıp Zile’ye uğrayacak ama henüz biz bunu bilmiyoruz.
Amasya’ya oğlumun
askerliği sırasında geldiğim ve şehri bildiğim için çok heyecanlı değilim ama
grupla gezmenin tadı bir başka. Şehirdeki ilk durağımız Ferhat ile Şirin
Aşıklar Müzesi. Müzede Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı gibi
tarihe mal olmuş aşıkların hikayeleri anlatılıyormuş. Ama biz müzeye girmeyip;
bahçesinde satış yapmak için ikram edilen elma çayının, elmalı lokumun, elmalı
Türk kahvesinin tadına bakıyoruz. Kimimiz de Ferhat ile Şirin kartonetlerine
başını sokup aşkını tazeliyor. Zamanımız dar, arkeoloji müzesi bizi bekler.
Amasya’ya 11 km uzaklıktaki Yavru Köyü’nde
yapılan bir kazıda 2013 yılında açığa çıkarılan Elmalı Mozaiği, Amasya Misket
Elması’nın Roma Dönemi’nde, 1700 yıl öncesinde de meşhur olduğunu gösteriyor.
Gökmedrese Camii Cümle Kapısı-1267...
Peygamber buyurdu: ”Ademoğlu öldüğünde üç
ameli dışında bütün amelleri kesilir. Bu üç amel, Salih evladın kendisine
ettiği dua, sadaka-i cariye (faydalanılan hayratlar) ve son olarak kendisinden
yararlanılan ilimdir” Allah’ın elçisi doğru buyurdu.
Ayrıca, tarihi Amasya II Beyazıt Camii’den
alınarak müzeye getirilen Kayı Boyu Damgalı pencere kanatları da Amasya ili
sınırları içinde tesit edilen tek Kayı Boyu Damgası’nı taşıması nedeniyle
önemli.
Fırtına Tanrısı Teşup’un bronz heykelciği de
burada. Müzenin bahçesinde antik çağ lahitleri yer alıyor.
Arkada Unesco Dünya Kültür Mirası
Listesi’ne girmiş Kaya Mezarları, önünde tarihi Amasya evleri olunca, fotoğraf
çektirmeden olmaz.
Müzeden çıkıp, şehzadelere okul olmuş, Milli Mücadele’nin ilk adımına Amasya Tamimi ile ev sahipliği yapan bu güzel şehri keşfe çıkıyoruz. Yeşilırmak’ın kıyısında sırtını Kaya Mezarları’na dayamış Yalı Boyu evlerinin arasında geziniyoruz. Amasya elmasından yapılan çaylar, kahveler, kolonyalar, Amasya’nın meşhur bamyasının satıldığı dükkanlar, el işleri ve takı satan küçük sevimli mağazalar. Herkesin kendine göre bir şeyler bulacağı dar sokaklar. Tarihi Kaya Mezarları’na çıkan bir grup arkadaşımız var. Biz daha önce gördüğümüz ve merdivenlerin yoruculuğunu bildiğimiz için sokaklarda gezinmeyi ve Yeşilırmak kıyısında dinlenmeyi seçiyoruz. Ünlü coğrafyacı Strabon, Osmanlı padişahları, selfy çeken şehzade ve “Milletin İstiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” diyerek Kurtuluş Savaşı’nı başlatan Atatürk ve arkadaşlarının heykelleri, Yeşilırmak’ın kıyısı boyunca zaman tünelinden geçiriyor sizi.
Amasya ve grubumuzun kadınları…Sabuncuoğlu Tıp ve Cerrahi Müzesi’ndeyiz
şimdi. Ben daha önce gezdiğim için girmiyorum. Müzeye ismini veren Şerafettin
Sabuncuoğlu; Fatih Sultan Mehmed Döneminin hekimlerinden. Müzeye ev sahipliği
yapan medrese tarzındaki yapı ise, İlhanlılar döneminden günümüze ulaşan bir
yapı. Bununla ilgili daha önce bir yazı yazdığım için burada daha fazla
ayrıntıya girmemeyim. Yazının linkini buraya bırakıyorum. (https://punto-punto.blogspot.com/2019/04/sabuncuoglu-tp-ve-cerrahi-tarihi-muzesi.html)
Sadece Şerafettin Sabuncuoğlu’nun yıllar önce
söylediği “vicdanın daima hırsının önüne geçsin” sözünü hatırlatayım. Özellikle
Yenidoğan Çetesi gibi hepimizi derinden üzen ve hayrete düşüren olayların
olduğu şu günlerde, çok anlamlı gelmiyor mu?
Artık dönüşe geçebiliriz. Rehberimiz, “Size
bir sürprizim var. Zile’ye uğrayacağız” dedi.
Onu da bir sonraki yazıda anlatayım.