12 Mart 2012

GÜN kadınlar günü, ORTAM kadınlar hamamı!

KELAYNAK YAZIYOR
Bazen belli cümlelere takılıp kalırım... Bu hafta dilime dolanan iki cümle var aklımda...
Adalet yoksa masumiyeti arayamayız!
Korku egemen kılınmışsa dirençli olmaktan da bahsedemeyiz!

Kovboy filmlerini seyretmek beni dinlendiriyor. Bedava bir doktor bulsam bu ilgi nedir diye soracağım?.. Atları seyretmek, araçların yerinde saydığı, trafik görmemek filmlerin sunduğu ilk rahatlık... Gene de bu duygunun neden bana çok moral verdiğini ilmi açıdan merak ediyorum... Yüz nakli, kol nakli, bacak nakli gibi bu Kovboy Filmlerinden hoşlanma duygusu da nakledilir herhalde!..Macera ne olursa olsun, adam ata ne kadar kötü binerse binsin,ne kadar kötü dayak yerse yesin sonunda HAYRET adalet yerine  GELİYOR... Kötü mü? Hayal gibi olsa da 2 saat kadar sürse de moral veriyor!

8 Mart Kadınlar Günü tek başına kutlanmıyor... Yanında BÖBREK günü de var... Senede bir gün kadınlara yalakalık yapıp öte yandan hemen her gün falakalık olma halleri bir garip sanal iyileşme görüntüsü ile sunuluyor.  YERSENİZ.  Köklü çözüm yerine takvimli gelişmeler var.  8 Mart’a yetişecek... Kanun biraz daha tartışılsa, farklı fikirler biraz daha sindirilse..Kadın derneklerinin olmadı itirazları daha ciddiye alınca   ve daha çok tarafın benimseyeceği hale gelse OLMUYOR!. Takvim izin vermiyor... Bir de şu muhalefet .HAYIRLI  BİR  İŞ  yapsa sadece hayır demese!.

Doğrucu başı rakamlar ne diyor dersiniz?.. Kanun da çıkardık, 8 Mart takvimini de yakaladık... Şimdi gerçeği bulmak mı kaldı!

Benim ülkemde her 100 yetişkin kadının 47’ si şiddet görüyor... Aile içinde şiddet görüyor... Derdini anlatacak kim var? Durumu birinci derecede kız arkadaşı varsa ona açıyor...  İkinci sırada annesi geliyor. Çok kere geleneksel nasihat sonrası şiddet gören kızların baba evinden yollanırken duyduğu cümle şöyle değil mi?

“Kocandır döver de sever de... Sen evine dön...”    Bir türlü değişmiyor!

Ne zaman itiraz edilecek... Hayır denecek... Kocan sevebilir ama dövemez denecek... Kocan kadar senin de ailede söz hakkın var denebilecek. O zaman kadınların şiddet görmesi de azalacak. Boyunları bükük kalmayacak... İnsana yakışmayan duruma katlanmayacaklar..

Şiddet gören kadının derdini anlatabileceği üçüncü kişi de komşusu... Mahalleye rezil olmayı göze alıyorsa..

Bu sene  8 Mart günü bir başka kadın cinayeti de kutlamaya boyut kattı!.. Boşanma süreci yaşayan adam, bavulunu alıp bir sağlık kurumuna sığınan çocuklarının anası, karısını akrabasına vurdurdu. Kadın evinde huzuru kalmamıştı... Gidecek yer bulamamıştı... Canından oldu!

İthal malı bir gösteri de Sultanahmet’te sergilendi... FEMEN grubu özgürlük demeye doyamadan 60 saniye içinde yerlerde sürüklenip yaka paça gözaltına alındı... Bu olayın yaşandığı tabloda daha ince bir gelişme de vardı.. Farklılık fark edildi mi? Kadını kadına kırdırdık! Kadın polislerimiz de eşitlik prensibini ispatladı. Apar topar göstericiyi dövüp yerlerde sürüklemede erkek meslektaşları kadar becerikli çıktılar... Şiddeti eşitlediler!

Gene kadınların yanlışı... Erkek evlatlarına düşkün analar sorunu! Yani nerede ise bin yıldır süren erkek evlat düşkünlüğü... Hemen hemen ülkemde yaşayan her anne erkek çocuklara geleneksel bir üstünlük hakkı tanıyor... Hele evin içinde kız kardeş varsa... İlk şiddet dersleri kız kardeşlere uygulanıyor... Kız abla ise hizmet etme zorunluluğu var.  Bu da eskiden bu yana normal görülüyor!. Yani nice 8 Mart’lar bu işi düzeltmek için yetmeyecek gibi!.. Belki bir gün erkek çocuk sahibi analar akıllanacak... Ben nasıl bir erkek yetiştiriyorum, daha sonra koca olarak kadına şiddet uyguluyor, diyecek. Umarım diyecek! Kız çocuklarını erkek evlatları ile bir tutacak... Biz de erkekleri eğitmeye başlayacağız... Umut ufukta mı? Yakında mı? Orada da bir engel var... Dert+dert+ dert   Yoksa 4 mü diyecektim. Formülün doğru olanı 4+4+4 değil dert artı dert artı dert olanı olmalı... Bu deyiş eğitimdeki tabloyu daha iyi yansıtıyor. Hele Meclisteki son dalaşma (dahası da olabilir)  karşı fikir söyleyen vekillerin de en az kadınlar kadar korunmasını sağlayacak kanuna ihtiyaç yok mu!  Süre gelen tartışmalarda  hedef belli konunun farklı taraflarını gözden geçirme değil ki! Karşı taraf olarak gördüğümüz fikrileri toptan karalamak  fikir sahibine laf geçirme olarak uygulanıyor! Yani sonuca ulaşmak için yol alamıyoruz. Eğitimin ilk ve en önemli şartı çok iyi yetişmiş karnı tok, gelecek endişesi kalmamış, gelişmeleri takip edecek kadar zaman bulan, kitap alacak okuyacak imkanı kullanan öğretmenlerdir. Yetişiyor mu.?... Daha da önemlisi okuttuğumuz bu gençlerin hayata atılırken karşılaşacakları iş bulma imkansızlığı dikkate alınmalıdır... Sonuç .çok kere şöyle değil mi? Okudu, mezun oldu ve işsiz kaldı!

Her şeyi MIŞ gibi yapıyoruz... 8 Mart kutlu olsun dedik ya... Kutladılar... KUTLANDILAR! Gerçeği görmesek  9 Mart GÜNÜ sona erince  tamam sorun bitti gibi yapmak, daha kolay geliyor!.     Gün kadınlar günü ortam ise kadınlar hamamı!

Hiç yorum yok: