1 Şubat 2018

Çocuklar doğar, büyür, evden giderler. Geriye kokuları kalır!

Suzan Peker yazdı:
 Hani dokuz ay boyunca hazırlarız ya bebeğimizin çamaşırlarını. Gelsin diye dört gözle bekler anneler. Zıbınlar hazır edilir, yüzünü çizmesin diye küçücük eldivenler mermerşahiden, kundak da çamaşırdır öyle ya saracak sımsıkı can paremizi. Yüz örtüsü vardır bir de uyuyamazsa ışıktan incecik örteriz yüzünü. El kadar pijamalar, tulumlar. Bu çamaşırların hepsi mis gibi kokuludur, bir bavulun içinde bekler birkaçı..Çünkü hastanede karşılayacak sahibini.. En şanslısı onlardır. Dünyayla ilk tanışanı onlar sarar, bavuldakiler. Bir de çekmecedekiler vardır, sanki biraz daha uzak akraba gibi. Üç-dört gün sonra onlar da can-ciğer oluverirler bebekle.  Biri gider, biri gelir bebekle buluşmaya. Gidenler doğru çamaşır makinesine. Tertemiz olalım yine kavuşalım diye o güzelliğe. Yıkananlar çamaşır ipine asılır püfür püfür kururken rüzgarda, komşulara da 'bu evde artık bir de minik var' der adeta. Canlanmıştır işte çamaşırlar, kişilik kazanmıştır. İpteki çamaşırlara bakınca bir hoş olur insanın yüreği. Sanki ayakları birden suya değer, içini bir sevinç doldurur ve "Allahım bu minik bizim" der...
Ömürleri kısadır o ilk çamaşırların büyüdükçe bebek, küçülüverirler. Kimi saklanır sandıkta. Atmaya kıyamaz anneler.  Hatırası vardır o küçük çorapların, sevgi doludur içleri ağzına kadar. Kimisi ve de şanslı olanları yine başka bir bebeğe verilir. Onlar avutur kendini yeni bebekle. Kimisinin sonunu, söylemeye dilim varmaz.
Yıllar geçer, bebek, çocuk olur eve yeni çamaşırlar gelir.  Çamaşırların boyları büyürken, anne babalar anlamaz hayatın nasıl geçtiğini. Bir koşturmacadır ki bitmek, tükenmek bilmez. İş, ev, trafik, stres, okul, ders say say bitmez. Bir bakmışsın bir karış daha büyümüş çamaşırlar. Modelleri de değişmiş tarzları da. Kot pantolonlar gelmiş mesela bu arada, okul t-shirtleri, hırkaları, eşofman takımları..Bunların kendine has bir okul kokusu vardır. Yıkasan da çıkmaz. Sanki hep ders çalışır bu çamaşırlar geceleri gizli gizli. Eskiden sıra örtülerimiz vardı bizim. her hafta birimize verirdi öğretmen. Onlar da okul kokardı. Silgi kokardı, kalem kokardı, 2+3=5 kokardı.
Çocuk büyür genç olur. Çamaşırları yan yana assan hangisi çocuğunun  anlayamazsın. Zaten O'nun  boyu artık seni geçmiştir. Zıbından ne ara buraya kadar geldiğini anlamakta zorlanırsın. "Anne siyah t-shirt'ü mü yıkamadın mı" der.  O yıllar en çok siyahın giyildiği yıllardır. Siyahı koruyucu çamaşır deterjanları kullanırsın. Siyah çamaşırlar biraz daha üstten bakar diğerlerine. Havasından geçilmez, kırmızının esamesi bile okunmaz. Kurutma makineleri girince hayatımıza ipler boş kalır, rüzgar işsiz. Çamaşırlar elele verip kuruyamaz. Kurutma makinesinin tamburunda karmankarış oluverirler. Kimin eli, kimin cebinde belli değil misali. Dışarıdan bakan evde kaç kişi yaşadığını anlayamaz.
Geldik üniversite yıllarına. Ne çabuk büyüdü bu çocuk ve çamaşırları. Üniversite ayrılık demektir çoğu kez. Evden giden bavul bavul çamaşır demektir. Artık o çamaşırlar başka bir makinede yıkanmaktadır. Çamaşırlar şaşırır, alışık olmadıkları bir makinede yalnız yalnız yıkanınca. Biraz da burulurlar mı bilmem. Ama geride kalan anne-baba çamaşırları hasretle yıkanır her seferinde. Kısa tatillerde kısacık bir sevindirik olurlar o kadar.
 Dört, beş, altı yıl geçer çocuk ve çamaşırları eve döner. Temelli mi döner 'evet' temelli döner. Yine makine tek. Hoşgeldin der evdekiler. Eski dostlarına kavuşmanın sevinciyle içleri pır pır. Masa örtüleri birlikte yenen yemeklerden mutludur. Lekeler bile gülücük şeklinde oluşur nedense. Çarşaflar mis kokar, perdeler neşelenir. Siyahlar daha siyah, beyazlar daha beyazdır sanki. Herkes çalışsa da akşamları kavuşulur.  Evin her yeri evlat kokar. Birkaç yıl böyle geçer.

Tüm çamaşırlar yine tam alışmışken birbirine yine gitme vakti gelir. Artık ayrı bir evde yaşamak ister çocuk da çamaşırlar da. Pantolon kendi ayaklarının üzerinde durmak ister, t-shirt "Rengim tam siyah olmayacak belki ama özgür olacağım" der. Çarşafların kokusu değişecektir. Çoraplar bir arada olmaktan sıkılmışlardır belki. tek tek daha mı mutlu hissedeceklerdir acaba. Ya sandıkta saklanan en küçük içi ağzına kadar sevgi dolu olan çoraplar... Onlar da gitse mi arkalarından..Yoksa bana mı kalsa evlat kokusu...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

çok duygu dolu bir yazı :(((( bizi buldum bu yazıda. kaleminize sağlık Suzan Peker <3
Çenebaz

Adsız dedi ki...

Biz birbirimizi anlarız:) Çok teşekkür ederim