26 Kasım 2022

Gürcistan’da üçüncü gün: Bir Ortaçağ köyü, Ushguli…

Suzan Peker yazdı

Mestia’nın masalsılığına kendimi kaptırıp, hangi otele yerleştiğimizi söylememişim. Old House Otel’e yerleştik, dün gece. Tarihi bir Svan Kulesi’nin dibindeyiz. Arnavut kaldırımlı dik bir yokuşun sonunda ulaştığımız Old House, Goshteliani ailesine ait. Baba Goshteliani, ünlü bir dağcı. Otel de çoğunlukla dağcıların mekanıymış. Bizi, kızı Nini karşıladı. Daha yazının başında oteli bu kadar anlatmamı garip karşılamış olabilirsiniz. Ama Nini ve arkadaşları, konakladığımız üç gün boyunca bize o kadar sıcak davrandılar ki, ayrılırken gözlerimizin dolmasına engel olamadık. Yemeklerin lezzetinin ve sunumunun güzelliğinin yanısıra gitarıyla söylediği şarkılar da sıcacıktı.  Arkadaşlarıyla birlikte yaptıkları müzik ve neşeyle söyledikleri Svan şarkıları, gezimizin unutulmazları arasında yerini aldı.

 

Mestia'nın genel görünüşü...

Yukarı Svaneti Bölgesi’nin merkezi konumundaki Mestia, bölgeyle birlikte Unesco Dünya Mirası listesinde yer alıyor. Zor coğrafi koşullar nedeniyle dış dünyayla ilişkisi kesilen Svaneti, kültürünü  bu sayede korumayı başarabilmiş. Bölgenin Unesco listesine girmesinde Svan Kuleleri’nin etkisi büyük. Biz bu kulelerden birinin içini yarın gezebileceğiz ama bilgisini şimdiden vereyim.

 Kraliçe Tamar Kulesi...

Yukarı Svaneti’ye masalsılık katan, bambaşka bir diyara geldiğinizi hissettiren Svan Kuleleri, evlerin yanında korunma amaçlı inşa edilmiş. Her evin kendi kalesi varmış gibi düşünün. En eskisi 8. yüzyıla, en yenisi 18. yüzyıla kadar tarihlenen bu kulelerin yüksekliği, 20-25 metreyi buluyor. Çoğunlukla 4 ve 5 katlı. Kulenin yüksekliği, ailenin güç ve zenginliğinin de göstergesi olmuş. Daha çok kan davalarından ve dış güçlerin saldırılarından korunmak amaçlı inşa edilen kulelerin girişi, içeriye girildikten sonra büyük kayalarla kapatılıyormuş. Her katta, bir üst kata çıkmayı sağlayan, bir kişinin geçebileceği, kare şeklinde bir açıklık var. Ahşap bir merdivenle üst kata çıkıldıktan sonra merdiven çekiliyor. Böylece, düşmanların aileye ulaşması engelleniyor. Alt katta hayvanlar, diğer katlarda mutfak ve yaşam alanları yer alıyor.  En üst katta gözetlemek ve saldırı için pencere açıklıkları bulunuyor.  Buradaki pencerelerden düşmanların üzerine taş atılıyor,  kızgın yağ dökülüyor. Masal bu kısımda vahşileşiyor di mi. Svanlar, kışın ya da tehlike geçene kadar  5-6 ay boyunca burada yaşamını sürdürebiliyormuş. Kulelere çıkmak da inmek de bayağı zor. Bana ilk iki katı çıkmak ve inmek yetti.


Kulenin merdivenlerinde...

Neyse biz bugünkü gezimize başlayalım. Yine Svan şoförlerimizin kullandığı arazi araçlarımızla yola koyulduk.  Unutmadan söyleyeyim. Burada hem sağ, hem sol direksiyonlu araçlar kullanılıyor. Yolda aracı kimin kullandığını şaşırabiliyorsunuz. Avrupa’da dört mevsim boyunca yerleşimin olduğu en yüksek köy olan Ushguli’ye gidiyoruz. Kafkas Dağları’nın en yükseklerinden biri olan Shara’nın eteklerinde kurulan bu köyün denizden yüksekliği 2 bin 200 metre. Yol boyunca küçük Svan köyleri çıkıyor karşımıza.  Dağların arasından ortaçağın izlerini takip ediyoruz. Yaklaşık 2 saatlik yolculuğun ardından Ushguli’deyiz.  Görkemli karlı dağların eteğinde, ortaçağın göbeğindeyiz. Aracımızdan inip, Enguri Nehri’ni izleyerek Shkhara Buzulu’na doğru yürüyeceğiz. Köy ve buzulun arası yaklaşık 10 km. Düz ve bozkır bir yolda yürüyüp, buzula varmak nasıl bir şey insan düşünemiyor. Tabii ki heyecanlıyız.

 

Skhara Buzulu yolu...

Burada çok önemli bir parantez açayım. Mihail Kalatazov’un sessiz belgeseli ‘Salt for Svaneti’, Ushguli’de 1929 yılında çekilmiş. Bu filmi youtube’da bulunca çok heyecanlandım. Svanların günlük yaşamlarını, Svan kulelerini, törenlerini anlatan bu tarihi filmi izlemenizi öneririm. Filmde  90 yıl önceki Ushguli’yi buzulların hemen önünde görüyoruz, şimdi ise buzul, 10 km ötede. Küresel ısınmanın acı gerçeği.

 Arkada Skhara Buzulu, önde biz...

Shkhara Buzulu yolu son derece rahat. Yürürken kurumuş çiçekler topluyor, temiz havayı ciğerlerimize çekiyoruz. Buzula karşı çayınızı, kahvenizi yudumlayabileceğiniz küçük bir kulübe cafe var ama bu kadar az müşteriye her zaman açık tutulması zor. Vardığımızda da kapalıydı. Biz de Gürcistan’ın en yüksek noktası Shkhara Dağı’nın  (5067m ) görkemine hayran kalarak biraz soluklandık. Shkhara Buzulu’nu uzaktan seyrettik. Ayrılırken Enguri’nin üzerinde topluca poz verip, anı ölümsüzleştirdik.

 

Kilise...

Araçlarımıza biniyoruz. Yolun başlangıcında küçücük bir tepenin üzerinde gördüğümüz Lamarya Kilisesi, şimdiki durağımız. Ortaçağ’da yapılmış Gürcü Ortodoks kilisesi, Ulusal Öneme Sahip Taşınmaz Kültür Anıtları Listesi’nde. Svanlar’ın tüm zenginlikleri, altınları, değerli taşları bu kilisede saklanırmış. Svanlar, Hristiyanlığı kabul etmekle birlikte pagan inançlarına bağlı gelenekleri de hala sürdürüyorlar. Burası da kiliseye çevrilmeden önce ay tanrıçasına adanmış bir tapınakmış. Bahçe duvarları kayrak taşlarıyla oluşturulmuş. Ushguli’de kayrak taşları evlerin çatılarında da kullanılmış. Lamarya’dan ayrılıyoruz.

Uzun yürüyüş karnımızı acıktırdı. Ushguli’nin içinde Cafe Koshki’de mola veriyoruz. İçerisi kalabalık, servis yavaş.  Khachapurilerimiz bir türlü gelmiyor. Natakhatari içip bekliyoruz. Bu, Gürcüler’in meşhur meyveli sodası. Çeşitli meyvelerle yapılıyor. En çok tercih edileni armutlu olanıymış. Lezzet, fiyat ve hizmet olarak pek memnun  kalmadığımız bir restoran oldu Cafe Koshki. Ama zaten köyde çok fazla seçenek yok.

 

Tamar kulesinden biz...

Şimdi köyün içinde küçük bir yürüyüş yapıp Ortaçağ ruhunu hissetmeliyiz. Ushguli köyü,  4 mahalleden oluşuyor. 

Öncelikle Kraliçe Tamar Kulesi. Burası Gürcistan Krallığı’nı 1200’lü yıllarda yöneten Kraliçe Tamar’ın kışlık eviymiş. Toplamda 4 kule ve bir kiliseden oluşuyormuş Kraliçe Tamar’ın evi ama 1930’larda Sovyet rejimi tarafından yıkılmış. Buradan çıkan taşları, köylüler evlerinde kullanmış. Bugün sadece bir kule ayakta.  Yeri gelmişken Kraliçe Tamar, ya da Svanlar’ın deyimiyle Kral Tamar’dan bahsedelim biraz. Gürcistan’ı birleşik bir krallık haline getiren ilk kişi olan Kraliçe Tamar’ın adı bir çok yere verilmiş. Mestia’daki küçük havaalanının adı Quin Tamar Havaalanı. Mestia’nın ana caddesinin adı da Quin Tamar.


Tamar Kulesi’ni tanıtan yazıda Svan kelimesinin, halkın önemli konuları konuşup, tartışmak için toplandıkları yer anlamına geldiğini öğreniyoruz. Svanlar kendi dilleri olan dağ toplulukları. Konuştukları dil çoğunlukla Gürcüce, ama kendi aralarında Svanca konuşuyorlar. Svan dilinin Gürcüce’nin arkaik hali olduğu bilgisini veriyor rehberimiz. Şimdilerde Svanca’nın korunması için çalışmalar yapılıyor.

Bir Svan kadını...

Kraliçe Tamar Kulesi’nden köyün içine iniyoruz. Güneş ışınları, kayrak taşlarından yapılmış çatıları parlatıyor, bir Svan Kulesi’nin dibine oturmuş, yaşlı bir Svan kadın, bize selam veriyor, biz de ona. Kayrak taşından yapılmış küçük köprünün sonunda araçlarımız bizi bekliyor.

Akşama, Mestia’nın meşhur cafesi Laila’da yemeğimiz var. Otelimizde biraz dinlenip çıkıyoruz.  Mestia’nın ana caddesinde küçük bir yürüyüşün ardından hınca hınç dolu Laila’dayız. Umduğumuzu bulamadığımız bir mekan oldu burası. Çalışanlar kalabalıktan bunalmış, davranışları saygı sınırlarını aşıyor. Yemeği erken bitirip, otelimize dönüyoruz. Nini’nin gitarı, rehberimiz Fatih’in duduğu ile huzur buluyoruz.


2 yorum:

Adsız dedi ki...

Adeta oradaymış hissi yarattı teşekkür ederim Suzi kalemine yüreğine sağlık 🧿

Suzan Peker dedi ki...

Çok teşekkür ederim.