15 Kasım 2006

Bazen kumar merakı da işe yarar

Anılarımın içinde çok önemli yeri olan bir olay vardır. İstanbul’daki Independenta Tanker yangını. Meslek hayatımda beni en çok heyecanlandıran bir olaydır tanker yangını. Bu olayı yazmak istediğimde görsel malzeme konusunda sıkıntılarım vardı. Ne fotoğraf vardı ne de o gün hazırladığımız Hürriyet’in yıldırım baskısından bir örnek. Normal günmüş gibi hayatımın en önemli gününü hiçbir kaynak saklamadan geçiştirmiştim. Görsel malzeme olmadan bugünkü nesillere neyi anlatacaktım ki. Ne zamana kadar. Geçenlerde CNN’de oradaydım programında Independenta Tanker yangını konu edilene kadar.

Programı izlemedim ama izleyen bir arkadaşım o programda o gün Hürriyet’te yayınlanan tanker yangınının fotoğraflarını çeken Gazeteci Haluk Özözlü’nün bu olayı anlattığını, Hürriyet’in yıldırım baskısından bahsettiğini söyledi. Bulmuştum aradığımı. Birlikte yıllarca çalıştığım Haluk Özözlü mutlaka çektiği fotoğrafları internet ortamına taşımış olmalıydı. Arama motoruna tanker yangını yazdım ve Haluk’un foto galerisine ulaştım. Aradığım fotoğrafları bulmuştum.

Gelelim hikayemize. 15 Kasım 1979’du. Hürriyet Gazetesinde yazı işleri sorumlusu olarak gece çalışıyordum. Belki bilmeyenler vardır. Gazetelerde sabah gelinir gün içinde bir gazete hazırlanır. Bu gazete taşra yani İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana dışına dağıtılan gazetedir. Akşam bu gazetenin baskısı başladığında gündüz ekibi gider, yerine gece ekibi gelir. Gece ekibinde her servisten 1-2 kişi vardır. Gece ekibi genellikle gündüz hazırlanmış gazete üzerinde yeni haberleri koyarak değişiklik yaparlar. İşte bu değişikliklerden sonra basılan gazete şehir içleri gazetesidir.

Biz tekrar hikayemize dönelim. Normal işlerimiz 02.00’de bitmişti. Gazeteyi baskıya vermiştik. Şeytan dürtmüştü beni. Gazeteden ayrılmamış, baskının başında 05.00’e kadar kalmıştım. Baskı devam ederken arabama atlayıp evin yolunu tuttum. Beşiktaş’ta Ihlamurdere Caddesi’nde oturuyordum.


Tam evin dış kapısındaydım. Sanırım saat 05.20 sularıydı. Büyük bir patlama oldu. Anarşini kol gezdiği günlerdi. Eyvah dedim. Bir yerleri havaya uçurdular. Beşiktaş Ihlamur kasrının yakınlarındaki evimizin önünden koşa koşa sahile indim. Kadıköy alev alevdi. Tekrar geriye koştum. Arabama bindim. Tam hızla Cağaloğlu’na, gazeteye ulaştım. Bir yandan da yıldırım baskı için servislerin gerekli elemanlarını nasıl toplayacağımızı hesap ediyordum.Cep telefonu yok tabii o zamanlar. Not olarak aktarayım: Gazetelerde gece mesaisinin bitiminden sonra yani gazetede kimsenin kalmadığı saatlerde bir olay olursa yıldırım baskı yapabilmek için her servisten birinin, gazeteye yakın oturanların telefon ve adresleri hazır tutulur idarede. Olay olunca hemen bu kişiler toplanır. Bugün yine bu uygulama var mı bilemiyorum. O dönemlerde özellikle cep telefonu ve herkesin otomobili olmadığı için böyle bir uygulama önemliydi. Gazeteden içeri girince kapıdaki görevliye servislerin elemanlarını toplayın dedim. Görevli hepsi geldi efendim, yukarıdalar diye cevap verince şaşırmıştım. 02.00’de servisler kalkmış, herkes çoktan uykuya dalmıştı. Sabah 06.00 sıralarında bu arkadaşlar nasıl olupta gelmişti. Yukarı çıktım. Yazı işlerinde birlikte çalıştığımız arkadaşım karşıladı beni. Merak etme. Duruma hakimiz dedi. Fotoğraf bekliyoruz.

Ham petrol yüklü 150 bin gros tonluk Rumen tankeri ile Yunan Evriali kosteri çarpıştı.Tanker Haydarpaşa önlerinde yanıyor. Haluk Özözlü olay yerine gitmiş, birazdan fotoğraf getirecek. Peki dedim bu kadar çabuk nasıl geldiniz gazeteye? Bu kadar adamı nasıl toparladınız. Güldü. Tüm arkadaşlar eve gitmemiştik. Eyüp’te bir kahvede oyun oynuyorduk. Olayı duyunca atladık bir taksiye geldik. Gazeteyi çıkaracak tüm elemanlar içeride. Baskı dairesi de baskıyı durdurdu. Bizi bekliyor. Sanırım kumar merakı işe yaramış, Haluk’un güzel fotoğraflarıyla en kısa zamanda yıldırım baskıyı geçmiştik.

Biz yıldırım baskıyı basarken diğer gazetelerin servis araçları elemanlarını toplamakla meşguldü. İki kişinin özel merakları bize yıldırım hızıyla yıldırım baskı yaptırmıştı. Birincisi yazı işlerindeki arkadaşımızın kumar merakı – tüm çalışanları o ayartmış ve kahvehaneye götürmüş. Arkadaşımız bu hastalığı yüzünden büyük ailevi sorunlar yaşadı-, ikinci de Kabataş’ta oturan Haluk Özözlü’nün gazetecilik ve fotoğrafçılık merakı.

Olayı bir de Halük Özözlü’nün kaleminden okuyalım:

15 Kasım 1979 günlerden perşembe, koca dev İstanbul derin uykusunda etraf zifir karanlık. Sabaha karşı beş kesik gemi düdüğünü uykumun içinde duydum. Bu tehlike anlamına geliyordu ve çok geçmeden olan olmuştu. Ham petrol yüklü 150 bin gros tonluk Rumen tankeri ile Yunan Evriali kosteri çarpışmıştı. Saatler 05.20'yi gösterirken müthiş bir patlama ile kent uyanmış, cephesi Marmara'ya bakan evlerin, dükkanların, kırılan cam sesleriyle yataklardan ok gibi fırlamıştık. Kabataş'ta oturuyordum. Binanın terasına çıktığımda Haydarpaşa açıklarında denizin yandığını görmüştüm. Alevlerin aydınlattığı bölgede bir de gemi silueti vardı. Böyle durumlarda gazeteciler aranmayı veya görev verilmesini beklemezlerdi. Kapıda duran VW'e bindiğim gibi 6 dakikada Haydarpaşa tren istasyonuna ulaşmış, istasyonun kulelerine bir nefeste çıkmıştım.
Denize yayılan ham petrol ve tanker çatır çatır bir ses çıkararak çatırdarcasına yanıyor, alevler gökyüzüne tırmanırken bu dehşet verici manzara içinde yangın genişleyerek denize yayılıyor, alevlerin sıcaklığı yüzümüze kadar geliyordu. Merakına yenilen İstanbullular evlerinden çıktıkları gibi Kadıköy sahiline koşuyorlar, kırılan vitrin camları bu bölgedeki dükkan sahiplerini daha da endişelendiriyordu. Yaya ve araç trafiğinde tarifi imkansız aynı zamanda anlaşılmaz bir panik yaşanıyordu. Güvenlik birimleri camları kırılan dükkanların yağmalanmasına mani olup, halkın sakinleşmesi için gayret gösterirken yangını en yakından görme arzusu içinde olanları engelleyemiyorlardı. Bir anda Harem gümrük sahasından Moda burnuna, Kalamış koyuna kadar olan tüm kıyılar insan selinden görülmez olmuştu. Olay yerinde yeterli fotoğrafları çekmiş, daha sonra Moda'daki Kosova et lokantası önündeki sahile ve Kazlıçeşme'ye patlama şiddetiyle vuran zifte bulanmış yanmış gemi mürettebatı cesetlerini fotoğraflamıştım. Üçüncü etap Haydarpaşa Numune Hastanesi'ydi. Burada da 51 kişinin yanarak öldüğü ve kurtulan sadece 3 denizcinin fotoğraflarını çekerek gazeteye dönmüştüm. Elimizdeki malzeme ile yıldırım baskıya girdik. Servisteki tüm telefonlar durmaksızın çalıyor, patlamanın nedenini merak eden okuyucular İstanbul'un her yerinden gazeteyi saatler geçmesine rağmen hala arıyorlardı. Telaş ve koşuşturma devam ederken tekrar olay yerinde gitme görevi verildi. Ve bu görev gece ve gündüz günlerce mendirek ve gemi çevresinde aralıksız devam etti. Haydarpaşa yeni adresim olmuştu.Tanker söndüğünde kaptan köşkü, baca, güverte buruşturulmuş bir kağıt gibi çelik yığınına dönmüş pervane gibi yamulup yırtılmıştı. Köpekbalığı kılçığını andıran görüntüsü aylarca Kadıköy'ün silueti olmuştu.”

13 yorum:

Berceste dedi ki...

Gene çok güzel bir hatıra yazmışsınız Punto amca. Benim de çocukluğumun anısı. O dönem kolejler için yapılan sınava hazırlanmak üzere haftasonları İstanbul Erkek Lisesi'ne giderdik. Sahil yolundan geçerken tankerin cayır cayır yanışını görüp, patlama seslerini duyup ürkmüştük bayağı. İstanbul Erkek Lisesi'nde de bazı camlar patlamanın şiddeti ile kırılmıştı. Petrolün sudan hafif olduğunu, yanışını da görerek öğrenmiştik ve ömür boyu hafızalarımızdan silinmedi...Yanmış tankeri ne yapacaklarını bilemediler, yıllarca bogazda durdu gemi, vapurla Haydarpaşa'ya giderken kalıntısını hep gördük. Sonrasında bir de koyun yüklü gemi batmıştı galiba...Çok teşekkürler bizimle paylaştığınız için.

Punto dedi ki...

Koyun yüklü gemi evet Yeniköy açıklarında batmıştı. Hala dipte.
O çabuk unutuldu.Yıllarca Haydarpaşa açıklarında tankerin iskeleti kaldığı için tüm İstanbullular hatırlayacaklar. Önemli olan bu kazalardan ders çıkarmaktı. Birşeyler yapıldı ama çok fazla tedbir alındığını sanmıyorum. Bildiğim kadarı ile Boğaz'ın belirli yerlerine kuleler koydular, giriş çıkışı kontrol altına aldılar. Yine de İstanbul kazalara gebe.

Adsız dedi ki...

beni cocukluguma goturdun. olayın bilmedigim ve merak ettigim yonlerini ogrenmemi sagladin ellerine saglik.

Adsız dedi ki...

biraz once yorum yollayan srkadasimin evindeyim. yazini okudum cok begendim o da ben de kemdi fikirlerimizi kendimiz yazdik. anilarinin devamini bekliyoruz.

Punto dedi ki...

isimsiz yorum yazan dostlarıma tesekkür ediyorum.Beni cin sanıyorlar, yorumlardan kim olduklarını anlarım diye. Ama çıkaramadım. Ne yapalım.
Çok büyük bir olaydı. Herkesin hatırlaması güzel. bir de yetkili kişiler hatırlasa da tedbir alabilseler..

Adsız dedi ki...

Sitenize girip yazılarınızı okudum. Üzerinden bugün tam 27 yıl geçen tanker yangını gözlerimde yine canlandı, yine heyecanlandım.
Ellerinize sağlık. Sizin yardımlarınızı hiç bir zaman unutmam, Haluk Özözlü imzasında büyük payınız vardır.Gazete fotoğraflarıma hep ayrı bir gözle bakıp değerlendirmiştiniz. Ben 6,5 yıl gece çalıştım sizin mesailerinizde hep çoşku ile işe gittim.
CNN deki belgesel filmi görmenizi çok isterdim. Ben bir saat anlatmıştım, bir kısmını kesmişler. Buna rağmen beğenildi. Hep olumlu mailler aldım.
Sitenizi ve anılarınızı takip ediyorum.
Haluk Özözlü

6:56 PM

Punto dedi ki...

Sevgili Haluk
Benim anladığım yöneticilik, işini seven,yılmayan, yaptığı işlerden zevk alanların önünü açmaktır. Ben sadece elimizdeki cevherleri tespit ettim. Hep birlikte eserler yarattık. Bugün sizlerin başarılarını gördükce tespitimin doğru olduğunu görmek gururlandırıyor beni.

Yasemin/Beril dedi ki...

Beni de çocukluğuma götürdünüz. O zaman 10 yaşında ilkokul 5 talebesiydim. Sabah kalktığımda evdeki panik, gökyüzünün kıpkırkızı rengi ve simsiyah dumanlar hala gözümün önünde. Mutlu, sağlıklı yıllar dilerim.

Punto dedi ki...

Bu yazıyı bulup okuduğunuz için teşekkür ederim Sevgili Yasemin/Beril. O gün benim de hayatımın en önemli çarpıcı günlerinden biriydi.

Yasemin/Beril dedi ki...

Sizin arşivinizi okumaya başladım, eskilerden okumadıklarım varmış. Öyle keyifliki iyiki varsınız, iyiki blog yazmaya karar vermişsiniz.

Punto dedi ki...

Blogda yazmaya başladığımda önemli bir hata yaptım Sevgili Yasemin/Beril. En çarpıcı anılarımla başladım. O günlerde beni kimse tanımıyordu. Zamanla okuyanlar arttı ama önemli anılar ilk yazılarda kalmıştı.
O yazılara gidip okuyanlar olduğunda-sizin gibi-seviniyorum doğrusu.

Fatma Rânâ Çerçi dedi ki...

Günümüzde hafızalardan silinmiş görünen bu büyük kazayı ben de 1979'da yaşım çok küçük olmasına rağmen iyi hatırlıyorum.
Hafızama öylesine yer etmiş ki...
Bir yazı çalışırken o günlerin gözümde canlanması ve olayın ayrıntılarını öğrenmek istemem neticesinde burada yazılanlara rastladım. Biz o zamanlar Cihangir'de denize nazır ahşap bir evde oturuyorduk. Yaşım küçük olduğu için çok korkmuştum ve sürekli ağlıyordum. Annem beni bir battaniyeye sarmış kucağında sallıyor,uyutmaya, avutmaya çalışıyordu. Gökyüzüne uzanan alevleri, penceremize vuran ışığı dün gibi hatırlıyorum. Babamın söylediğine göre semtte pek çok betonarme yapının camları kırılmıştı. Patlama anında camlarımızın çıkardığı ses hâlâ kulaklarımda. Bizim evimiz ahşap olduğu için camlar sallanmış ama kırılmamıştı. Alevlerin camlarımızı ısıtmış olması da kazanın büyüklüğünü göstermesi bakımından önemli bir ayrıntı.
Korkumun yerini meraka bırakmasından sonra camdan sürekli gemiyi izledim. Günlerce yanan gemi odamızı aydınlattı. Benim için bir oyuna dönüşmüştü onun yanışı ve bir ufalıp bir demir yığını haline gelişi...
Şimdi o zamanları ayrıntılandırarak yazacağım inşaallah... Paylaşımda bulunan herkese teşekkür ediyorum...
Saygı ile...

Punto dedi ki...

Sevgili Fatma Rana Çerçi; Bu büyük olayı çocukken yaşamak çok zor tabii. Temennim böyle faciaların bir daha yaşanmaması.